Barolar yasasının değişimi: Uzmanlar vesayetin parçası bu sistemi değerlendirdi
Barolar yasasının değişimi konusu gündemde. Özellikle bir kısım avukatlar bu durumun hukuki ve mesleki açıdan olumsuz olacağı kanaatindeyken, önemli bir kesim ise bu durumun çoğulcululuk ve demokratik bir ortamın sağlanması açısından gerekli bir adım olduğunu ifade ediyor. Çoklu baro sistemi gündemdeki yerini korurken, uzmanlar baro yasasının değişimi konusunu Haber7.com'a değerlendirdi.
Haber7-Enes Taha Ersen
Türkiye'de meslek çeşitliliğini temsilen oluşturulan gruplar, meslek çalışanlarının hak ve hukukunu savunmak, sorunlarını gündeme getirmek için varlar. Bu alanda özellikle sendikalar başarılı bir çalışma ile çalışan haklarını gündemde tutarken, barolar gibi mesleki gruplar hizmetten çok ideolojik, fikri çatışmalar ile gündeme geliyor.
Özellikle avukatların şikayeti ile gündeme gelen baro yasasındaki değişiklik girişimi konusunda çalışmalar halen devam ederken, Bazı baroların buna karşı eylem düzenlemesi "Baro düzenlemesi nedir?" sorularını da beraberinde getirdi.
Barolar yasasının düzenlenmesi konusunda yaptığımız araştırmada, alanındaki uzman isimler mevcut durumu anlatarak değişimin neden gerekli olduğunu anlattı. TÜRKAD Başkanı Av. Dr. Mehmet Sarı, TÜRKAD Başkan Yardımcısı Av. Öznur Uslu ile Av. Cüneyt Toraman konu hakkında Haber7.com'a görüş bildirdi.
YENİ BARO YAPISI
TÜRKAD Başkanı Av. Dr. Mehmet Sarı gündemdeki baro yasası değişikliği hakkında bazı ipuçları verdi. Özellikle çoklu baro sisteminin konuşulduğu yeni sistem hakkında değerlendirmelerde bulunan Sarı, yeni baroların nasıl şartlarda kurulabileceğine ilişkin açıklama yaptı.
"5 binin üzerindeki baroların birden fazla baro kurulmasına ilişkin tasarının olduğu biliniyor. İçerik itibarıyla mevcut baronun birinci baro olarak faaliyet göstermesi, sonrasında gelenlerin ise kuruluş tarihlerine göre sıralanması şeklinde bir tasarı yer alıyor. Bu tasarının içerisinde 2 bin avukatın bir araya gelip oluşturacağı birden fazla baronun kurulabilmesine imkan tanınmasından bahsedilmektedir. Bu meslek açısından kendi içerisinde daha rekabetçi bir ortamın kurulmasını, avukatlık mesleğini öne çıkaracak bir alternatifin ortaya çıkarılmasını sağlayacak daha efektif bir baro-avukat ilişkisinin kurulacağını ifade edebilirim."
"İHTİYAÇLARA CEVAP VERMEKTEN UZAKTA"
Baroların işleyişi, her dönem konuşulan ve tartışılan konuların arasında yer alıyor. Özellikle Avukatların ihtiyaçlarının karşılanması noktasında etkisiz kalan bu yapı, bir çok sorunu da beraberinde getiriyor.
Baroların ünümüz şartlarında ihtiyaçlara cevap vermekten uzakta olan yapısına dikkat çeken Sarı, her yıl yeni katılan 3 bin civarı genç avukatın, zaman zaman ruhsat töreni problemi bile yaşadığını ifade etti.
Sarı şunları söyledi:
"Türkiye'deki mevcut barolara ilişkin hukuki durum; Avukatlar ve mesleğin şuan itibarıyla güncel ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzaktır. 1969 tarihli avukatlık kanununa istinaden baroların yapısı düzenlenmiş ve kuruluş ilkesi belirlenmiştir. Fakat günümüz şartlarından avukatlık mesleğinin geçirdiği evrim bakımından baroların bu statüsü geride kalmış, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzakta kalmıştır. Mesleğin icrası noktasında baroların aksayan yanları kendini göstermeye başlamıştır. Özellikle mesleğini icra etmeye çalışan kişilerin ihtiyaçlarının karşılanması açısından da oldukça sınırlı kaldığını görmekteyiz. Örneğin İstanbul barosu 49 bin üye ile dünyanın en büyük barosu konumundadır, fakat bu noktada 11 kişilik yönetim kurulu bırakınız avukatların sorunlarını, hukuk algısının uluslararası anlamda ön plana çıkarılmasını dahi sıkıntılar yaşamaktadır."
BAROLARIN İŞLEYİŞİNDEKİ PROBLEM
Baro faaliyetlerinin günümüzde yalnızca muhalif bir tavır oluşturmak adına yürütülüyor oluşuna da değinen Sarı, Baronun asli faaliyet vazifelerinin uzağında, ideolojik tartışmaların tam da içinde oluşuna dikkat çekti:
"Avukatlık serbest ve bağımsız yargıyı temsil etmesi gerekmektedir. Fakat şu ana kadar bazı barolar bağımsız yargıyı temsil etmek bir tarafa tarafsız bir şekilde hareket edilmediği noktasında ciddi eleştiriler yer alıyor. Özellikle İstanbul barosu üzerinde ifade etmek gerekirse; Baronun herkese adil ve eşit bir şekilde davrandığına ilişkin bazı problemler yer almaktadır. Örneğin baronun yoğunluklu olarak marjinal bir siyasetin parçası olması kabul edilebilir bir durum değildir. Marjinallikten uzak, herkese aynı mesafede olan bir baronun veya bu anlamdaki taleplerin dikkate alınması gerekmektedir."
ULUSLARARASI DAYANAKLAR
Birden fazla baronun kurulmasının uluslararası hukuk açısından da yasal olduğuna dikkat çeken Sarı, AİHM, BM ve avukatlık mesleğinin yasaları kabul edilen Havana Kurallarını örnek göstererek, örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini belirtti:
"AİHM kararlarının içerisine bakıldığında örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması istenmektedir. Keza BM aynı şekilde Siyasal Haklar ve Uluslararası Sözleşme'nin 22'inci maddesine bakıldığında benzer şekilde örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması, efektif bir faydanın sağlanması hedeflenmektedir. Aynı şekilde Havana Kuralları dediğimiz avukatlık mesleğine ilişkin kuralların ifade edildiği İfade ve Örgütlenme Özgürlüğü isimli 24'üncü maddede benzer şekilde örgütlenme özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılması istenmektedir. "
BAROLARIN STATÜKOCU YAKLAŞIMI
Özellikle bazı barolarda görünen ideolojik yapılaşmaya da dikkat çeken Sarı, bu durumun giderek arttığını ve baronun asli vazifesinden çıkarak farklı bir yapıya doğru evrildiğine işaret etti.
"Mevcut şartlardaki baro yapısının, bu statükocu yaklaşımın avukatların ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak kaldığı gerçeğini ifade etmemiz gereklidir. Avukatlık mesleğinin ve insanın adalete ulaşması bakımından böyle bir meslek örgütünün yeniden ele alınması gerekmektedir. 2009 tarihli Devlet Denetleme Kurumu'nun hazırladığı raporda özellikle anayasımızın 135'inci maddesinde tanımlanan Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Örgütleri'nin siyasi ve ideolojik bir bağlamda faaliyette bulunduğu belirtilmiştir. Bazı barolar çok ciddi bir biçimde bu şekilde faaliyet göstermektedir. Her şeyden önce baroları bu ideolojik yapıdan kurtarılması gerektiğini ifade etmem gerek. Farklı önerilerin de dikkatle değerlendirilmesi gereklidir."
BARO BAŞKANLARININ YÜRÜYÜŞÜ
Düzenlemeye karşı çıkan baro başkanları Ankara'ya yürüyüş gerçekleştiriyor. Bu yürüyüşe de ilişkin değerlendirmelerde bulunan Sarı, esas amacın çözümden çok algı oluşturmaya çalışma olduğunu belirtti:
"30 civarında baro başkanının sürece ilişkin Ankara'ya yürüme protesto yaptığı gerçeği gündemimizde. Fakat bu düzenlemenin içeriğine baktığımızda bu düzenlemeden avukat sayısı bakımından yalnızca Ankara, İstanbul ve İzmir etkilenecek. Dolayısıyla TBB başkanı ve 77 baronun iştirakiyle Ankara'da siyasiler ile toplantılar icra edilmiştir. Fakat İstanbul ve Ankara baroları bu toplantıya iştirak etmemiştir. Bu toplantıya ve kendilerini açıkça ifade edebilecekleri bir ortama katılım sağlamayan iki baro, yapılacak yasal düzenlemeden etkilenecektir. Fakat buna rağmen meclisteki toplantılara iştirak etmeyen bu barolar yürüyerek tekrar meclis ve yasamaya mesaj vermeye çalışıyorlar. Ortada gerçekten avukatlık mesleği için bir hak arama girişimi olup olmadığı noktasında bu tavra yönelik çok ciddi soru işaretleri yer almaktadır. Mesele avukatlık mesleğinin sorunlarını ifade etmek mi yoksa buradan kamuoyu oluşturma çabası mıdır? Karşımıza çıkan ikinci meselenin tezahür etmesi, manipülasyon ve kamuoyu oluşturma sistematiğidir. Yasama merciindeki söz konusu davete katılım sağlamamak başlı başına diyalogdan kaçmak ve iletişim kurmaktan uzak durmak, yasa çıkmasın diye eylem yapmaktır. Yapılış tarzı bakımından bu durum problemlidir."
"BU STATÜKO BAŞLI BAŞINA BİR SORUN"
Statükocu bir yaklaşımın da günümüzde baroların en büyük sorunu olduğuna dikkat çeken Sarı, bu yapının yerine demokratik bir ortamda, hukuki zeminde herkesin fikrini özgürce paylaşabilmesi gerektiğine dikkat çekti:
"Mevcut şartlardaki Baro örneklerine baktığımızda neden başka baroların oluşmaması gereklidir fikrini sorguluyoruz. Dünyada bir çok örneklerinin yapıldığını görüyoruz. Aslolan mesleğe etkin bir faydanın çıkıp çıkmadığıdır. Dünyada bakıldığında örgütlenme özgürlüğünün önünün açıldığını, baroların avukatlara ve mesleğe pozitif katlılar sağladığını görüyoruz. Fakat bizdeki yapıya bakıldığında marjinal yapıların, marjinal örgütlenmelerin sözcüsü gibi hareket edildiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu bakımdan çeşitliliğin artması ve yasal zeminde istişare edilmesinin önemli olduğunu ifade etmeliyim. Bu hukuki zemindeki tartışmadan uzak durmayı anlamlandıramadığımı ve hak, adalet arayışından uzak durulduğunu belirtmek zorundayım. Karşımızda ideolojik yaklaşımlarını topluma dikte etmeye çalışma durumu var. Neden çeşitlilikten kaçıyoruz? Mevcut şartlardaki statükonun ihtiyaçlara cevap vermediği açıktır.Bu dayatma tartışmayı dahi kabul etmemek başlı başına bir sorundur. Her tür fikre açıksa, ahlak kamu düzenini yok etme, şiddeti terörü teşvik etmediği müddetçe bunun tartışılmasında bir beis yoktur. Herkes fikirlerini açık bir şekilde ifade etsin. Meclisi muhattap almam ama sokaklarda yürürüm diyorsanız bu bir diktedir. Hele hukukçuların yapmaması gereken bir davranıştır. Neden farklı bir görüşe kapalıyız? Farklı fikirlere de açık olmalıyız."
VESAYET KURUMLARI: BAROLAR
Av. Cüneyt Toraman da mevcut baroların vesayet sisteminin birer parçası oluşuna dikkat çekti ve düzenlenmenin muhakkak yapılması gerektiğine işaret etti:
"Kamu Kurumları niteliğindeki meslek kuruluşları anayasamızın 135'inci maddesine istinaden oluşturulmuş meslek örgütleridir. Bu meslek örgütlerinin Kamu Kurumu niteliğinde olmasının temel sebebi 1961 yasası ile 1982 anayasının vesayet anayasalarından kaynaklanıyor. Vesayet her kurumun başına bir vasi tayin edilmesi demektir. Meslek kuruluşları hepsi bir arada toplanıyor. Mevcut koşullarda her meslek grubu için bir kurum olması gerekiyor. Örneğin Doktorlar, mühendisler bağlı bulundukları meslek örgütlerine kayıt olmak zorunda, aidat ödemek zorunda. Bu grupları temsilen üst yönetim oluyor. Avukatlar için de barolar ve baroların da en başında Türkiye Barolar Birliği yer alıyor. Deyim yerindeyse bu yapı bir üzüm salkımını andırıyor. Üzümün sapından tuttuğunuzda bütün dallarını tutmuş olursunuz. Bu amaçla hareket edildi barolar da bu zamana kadar. YÖK, HSYK, RTÜK birer vesayet kurumu. Bu yapıların içerisinde bir değişiklik yapılmadığı müddetçe vesayet özelliği devam eder. Kamu kurumları niteliğindeki meslek kuruluşlarında hiç bir değişiklik yapılmadığı için buradaki vesayet sistemi de devam ediyor. Muhalefet partilerin bir parçası gibi adeta. Tabipler Odası, Mühendisler Odası, Barolar... Yıllardır bu fonksiyonu icra ediyorlar."
"İSTEDİKLERİNİ YAPABİLİYORLAR"
Baroların vazifelerinin de suistimal edilebildiğine dikkat çeken Toraman, istenmeyen kişilerin görevden ihraç edilebildiklerini belirtti. Bunun yanı sıra sistemin özellikle demokratik sistemden uzak bir yapıda işlediğini belirtti:
"Bunlar ne deve ne de kuş... Kamu kurumu denilse devlet dairesi değil. STK desek Sivil toplum kuruluşu da değil. Bir takım yetkilere sahip bir kurum bunlar. İstemedikleri kişiler için "Avukat olmasın" dedikleri zaman kişiyi meslekten ihraç edebiliyorlar, hoşlanmadıkları, beğenmedikleri kişiler için. Bu sistem 1950 yılındaki seçim sistemiyle aynı. Çoğunluk seçim sistemi geçerli. Listelerden biri en fazla oyu alıyor, seçimi kazanıyorsa, yönetim, denetim ve disiplin kurulunun tamamını kazanıyorlar. Barolar seçim kazandığında Ankaraya' Türkiye Barolar Birliği'nin oluşumuna gönderme hakkı elde ediyor. Muhalefet cephesinde 10 bin oy alsa dahi Ankara'ya tek bir delege gönderemiyor. Dolayısıyla burada ciddi bir temsil sorunu var. Büyük bir çoğunluk temsil edilemiyor TBB'de. Bunun yanı sıra tek bir kuruluş olduğu için bir rekabet durumu da söz konusu değil. Barolar içerisinde hizmet kalitesi dünyanın en düşük seviyesinde. Bu durum diğer meslek gruplarında da aynı durumda. Bir kalite değerlendirmesine tabi tutulsalar, adeta yerlerde sürünüyor. Üstelik dünyanın en kalabalık gruplarından birine de sahip; İstanbul Barosu. 46 bin üyeye sahip bir grubu 11 üyeli bir yönetim kuruluysa yönetmeye çalışıyorsunuz. Bu cinayettir. Böyle bir şey mümkün değil. Muhalefet etmek bile mümkün değil."
"BİRDEN FAZLA BARO KURULABİLMELİ"
Üye sayısı 5 binden fazla olan baroların bulunduğu yerlerde, birden fazla baronun kurulması öneriliyor. Sendikalarda da aynı şeyler yapıldı. Politikleşmesinden korkuluyor. Farklı sendikalar kuruldu, müzakelere katılıyorlar hükümet ile bu farklı görüşler ve buna rağmen kimse kimsenin gırtlağına sarılmıyor burada. Son derece demokratik bir şekilde faaliyetlerini sürdürüyorlar. Kalite standartlarının yükseltilmesi için adeta bir hizmet yarışı var ortada. Sendikasını beğenmeyen başka bir yapıya geçişini yapabiliyor. Birden fazla baro olursa ne olur yani. Dünyanın bir çok ülkesinde bu durum böyle. Çoğunluk ülkelerde tek baro sistemi mevcut ancak Angla-sakson ülkelerde ABD'de aynı şehir ve eyalette birden fazla baronun olduğunu görebiliyoruz. İhtisas baroları, kadın hakları, CMUK avukatları barolar kursa ne olur. Kalitelerini yükseltseler, mesleki eğitimleri artırsalar, rekabete girişseler kötü mü olur?
50 yıllık bir uygulama bu. Berbat bir kalite standardı var. Çoklu baro olsa daha kötü olacak diyorlar ancak ben bu usulün şuanki durumdan daha kötü olacağına imkan ihtimal vermiyorum. Bu bir tekeldir. Demokratik sistemlerin hiçbirinde tekel yoktur, bunu önleyici kurumlar kuruluşlar vardır. Tekelleşmenin olduğu yerde çürüme vardır. Bu tekelin hak ve özgürlüklerin sağlanması açısından kırılması gerek. Mesleği önceleyen bir baro çalışmaya başladığında, statükoyu korumaya çalışan barolar dahi bir şeyler yapmaya çalışacak.
"BİR EKSİKLİĞİNİ HİSSETMEM"
37 yıldır avukatım. Bugün İstanbul Barosunu kaldırıyoruz deseniz hiç bir eksikliğini hissetmem. Bize cübbe dışında verdikleri bir şey yok. Zaten bu pandemi sürecinde cübbemizi de kendimiz getiriyoruz. Aidat dışında avukatların hayatında yok Barolar. Avukatlar saldırıya uğrasalar, maddi bir problem yaşasalar yoklar. Mesleki eğitim deseniz yine yoklar. O zaman baro ne için var? Buna çare üretmek meclisin görevidir. Çok geç kalınmış bir olay bu. Bu bir vesayet yapısıdır. Direnenler de çok ilginç hep ana muhalefet partisinin çevresindeki cenah. Bunların hak ve özgürlük ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. İstanbul, Ankara ve İzmir baroları TBB'nin önemi bir çoğunluğunu oluşturuyor. Geriye kalan baroların adeta bir hükmü yok. Barolar Avukatlardan paralar topluyor. Bu paraların bir karşılığı olmuyor. İhtiyaç sahipleri için kullanın bunu, burs verin ya da avukatların masrafı için harcayın. Böyle bir hizmet dertleri yok. Yalnızca bir partide yer kapabilir miyiz ona bakıyorlar.
Muhalefeti temsilen bir kişi bile olamıyor bu yapıda. İstanbul'da seçimi kazanan TBB'de istediğini yapabiliyor. Bu yapıya bir dur denilmeli.
"ANTİ-DEMOKRATİK BİR SİSTEM"
Baro düzenlemesine ilişkin değerlendirmede bulunan bir diğer isim de TÜRKAD Başkan Yardımcısı Av. Öznur Uslu oldu. Geçmişte başörtüsü problemi nedeniyle sorunlar yaşayan bir isim olan Uslu, neden değişmesi gerektiğine ve bu yapının anti-demokratik bir sistem oluşuna işaret etti:
"İstanbul Barosu’na kayıtlı yaklaşık 53 bin avukat bulunmaktadır. Mevcut Baro Yönetim Kurulu 2018’de 8195 oyla seçilmiştir. Yani % 15 oy temsil oranına sahiptir, bu yönetim kuruluna oy vermeyen % 85’lik avukat kitlesi baroda temsil edilmemektedir. İlgili mevzuat gereği “bir oy dahi olsa” en çok oyu alan grup baronun tüm organlarını yönetmektedir. Diğer grupların ve görüşlerin temsil edilmesi mümkün olmamaktadır. Görüldüğü üzere son derece anti-demokratik bir seçim sistemi mevcuttur. Bu adaletsiz sistemin değiştirilmesi daha katılımcı ve çoğulcu baronun sağlanması için Barolarla ilgili mevzuatta değişiklik yapma gereği duyulmuştur."
"ÇÖZÜM GETİRİLMESİNİ İMKANSIZ HALE GETİRMİŞTİR"
Uslu, özellikle bu yapı içerisinde avukatların ciddi zarar gördüğüne, sorunların çözümünden uzak bir noktaya gidişatın yaşandığını belirtti. Bunun yanı sıra istişare ve ve tekliflerin görüşülmesinde de imkansızlıklar nedeniyle katılımın güçlüğüne değinen Uslu, avukatlık mesleğinin kan kaybedişine dikkat çekti
"İstanbul özelinde konuşulacak olursa 53 bin avukatın bir baroya üye olması bir çok zorluğu barındırmaktadır. İki yılda bir yapılan Genel Kurul’da izdiham yaşandığı için bir çok avukat oy kullanmaya dahi gelmek istememektedir. Genel Kurula katılanlar arasında tekliflerin oylanması ve istişare konusunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Genel Kurulun yapıldığı salon en çok 3 bin kişi almaktadır. 53 bin üyesi olan Baro, 3 bin kişilik salonda genel kurul yapmaktadır. Dolayısıyla katılım sağlanması mümkün değildir. Bu durum mesleki sorunların istişare edilmesini ve çözüm getirilmesini imkansız hale getirmiştir. Ve son on yılda avukatlık mesleği hızla kan kaybetmiş ve bu durumdan en çok etkilenenler mesleğe yeni başlamış genç avukatlar olmuştur.
2002 yılından beri baro yönetiminde bulunan Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu demokratik olmayan seçim sisteminden memnun olduğu ve tekrar seçilme konusunda endişe yaşamadığı için avukatların sorunlarını çözme konusunda herhangi bir çaba göstermemiştir. Mesleğin sorunlarıyla ilgilenmek ve avukatlık mesleğine katkı sağlamaya çalışmak yerine bir siyasi partinin adeta sözcüsü gibi hareket ederek siyasi iktidarla diyalog zemininin tamamen yok olmasına neden olmuştur. Sonuç itibarıyla bu durumdan avukatlık mesleği özellikle mesleğe yeni başlamış avukatlar zarar görmüştür."
"KENDİMİ İSTANBUL BAROSUNUN MENSUBU OLARAK GÖRMEDİM"
TÜRKAD Başkan Yardımcısı Uslu, bu sistemin geçmişten, günümüze kadar pek çok sorunu beraberinde getirdiğini ifade ederken, özellikle başörtüsünün geçmişte problem haline getirilmesine dikkat çekti.
Uslu ayrıca sistemin değiştirilmesi için gündeme gelen sebepleri de bir bir sıraladı:
"Ben maalesef mesleğimin ilk günlerinden beri kendimi İstanbul Barosu’nun mensubu olarak görmedim. 2003 yılında İstanbul Ünv. Hukuk Fak.’den mezun olduktan sonra aynı yıl İstanbul Barosu’na avukatlık stajı yapmak için başvurduğumda öncelikle başörtülü fotoğraf kabul etmeyeceklerini söyleyip benden başı açık fotoğraf istediler. Konuyu uzatmamak için bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldım ve stajyer kaydımı yaptırdım. Aradan 3-4 ay geçti, Staj Eğitim Merkezi’nde avukatlık mesleğiyle ilgili derslere katılma zorunluluğu olduğu için derslere gitmeye başladım. Yaklaşık bir hafta sonra yoklama alan baro görevlisi beni “derse başörtülü giremeyeceğim” konusunda uyardı. Ben “başımı açmak istemediğimi, buraya bir şeyler öğrenmek için geldiğimi” belirttim ama her gün derse girerken uyarmaya devam ettiler. Ben derse başörtülü girmeye devam ettim. Yaklaşık bir hafta geçti ve bu kez Baro Yönetiminde yer alan bir avukatın benimle görüşmek istediğini söylediler. Alt kata indim ve yaşlı bir bey benimle konuştu, bana “burada siyaset yapılamaz” dedi. Ben “siyasi bir amacım yok, ben uzun yıllardır başörtülüyüm ve buraya hakları savunmayı öğrenmeye geliyorum. Daha kendi temel haklarımı savunamayacaksam, nasıl avukatlık yapacağım” dedim. Bana başörtünün kamusal alanda yasak olduğunu söyledi, ben böyle bir yasak olmadığını ve başımı açmayacağımı söyledim. Bana “Akpartiye güvenerek direniyorsan, onların elinde yeterli güçleri yok, boşuna güvenme” dedi. Ben “sadece inancıma güvendiğimi ve geri adım atmayacağımı” söyleyip odadan çıktım. Birkaç gün sonra evime yazılı ihtar gönderdiler. İhtarda “tekrar aynı davranışta bulunursanız stajınız iptal olacak” şeklinde yazıyordu. Ben bu yazıyı aldıktan sonra bir daha Baro binasına hiç gitmedim ve avukat büyüklerimize ne yapabiliriz diye sordum. Bana Yozgat Barosu’na stajımı nakletmemi söylediler ve ben de öyle yaptım. Stajımı naklettim ve orada tamamladım, başörtülü yemin ederek Yozgat Barosu’ndan avukatlık ruhsatımı aldım."
BARONUN BAŞÖRTÜ PROBLEMİ
"Baronun yasakçı ve ayırımcı tavrı ruhsatımı alıp avukatlığa başlamamdan sonra da devam etti. Yozgat’ta çalışma imkanım olmadığı için ruhsat aldıktan sonra tekrar İstanbul Barosu’na kaydımı aldırmıştım. CMK Eğitim Seminerine katılmak için başvurduğumda aynı şekilde bana başörtüyle bu derslere giremeyeceğimi söylediler ve sonuçta derslere başörtülü giremedim. Avukatlık yaptığım süreçte de hakimler tarafından duruşmalara alınmadığım halde baro bu haksızlık karşısında bir mensubu olarak bizlere hiçbir zaman sahip çıkmamıştır. Hatta başörtülü duruşmaya giren arkadaşlar hakimler tarafından baroya bildirilmiş ve baro soruşturma açıp,cezalar vermiştir. Ben 2013 yılına kadar hiçbir duruşmama kendim giremedim, hep başka avukatlarla çalışmak zorunda kaldım. 2013’te Danıştay 8.Dairesi TBB Meslek Kurallarında yer alan avukatın giyimi konusundaki “başı açık” ibaresini iptal edince, başörtülü olarak duruşmalara girmeye başladım.
2004 yılında İstanbul’da, en temel haklarımdan biri olan inancım gereği başımı örtme hakkıma saygı göstermeyen İstanbul Barosu’ndan başka bir baroda staj yapma imkanım olsaydı stajımı Yozgat Barosu’na nakletmek zorunda kalmazdım. Temel haklar ve özgürlüklere saygı konusunda mevcut baro yönetimi sınıfta kalmıştır."
YENİ BAROLAR NELER KAZANDIRACAK
Uslu, yasanın kabul edilmesinde, yeni baroların ne gibi kazanımlar sağlayabileceğine ilişkin de açıkalamalarda bulundu. özellikle Avukatların mesleki problemlerinin çözümüne ilişkin daha efektif bir yapının oluşturulacağına dikkat çeken Uslu, genç avukatlara da yol göstericiliğin daha etkili bir şekilde yapılabileceğine dikkat çekti.
"53 bin üyesi olan bir baro daha adil bir şekilde yönetilmelidir. Son on yılda İstanbul’daki avukat sayısı ikiye katlanmıştır yani üyelerin çoğu genç avukatlardır. Genç avukatların çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve istihdam alanlarıyla ilgili çözümler üretilmesi gerekmektedir. Mevcut baro yönetimi her yıl eklenen avukatlarla artan aidat gelirlerinden başka bir şey düşünmemektedir. Bağlı çalışan avukatlar için asgari ücret belirlenmesi ve stajyer avukatların sigortalı çalışmasının sağlanması gibi en basit konular dahi çözümlenmemiştir. Adli Yardım Büroları halkın adalete erişimin sağlanması için kurulmuştur fakat son yıllarda yaşanan yoğunluktan başvuruculara en az bir ay sonrasına gün verilebilmektedir. Bu bürolarda genç meslektaşlarımızı istihdam edip hem onlara katkı sağlanabilir hem de büroların önünde oluşan kuyruklar önlenebilir. Mevcut barodaki yoğunluk nedeniyle staj başvurularına cevap verilememektedir, stajyerler sıraya girip 5-6 ay beklemek zorunda kalmaktadır. İkinci baronun varlığı stajyerlere daha kaliteli eğitim verilmesini sağlayacaktır.
Genel sağlık sigortası gibi en azından temel hakları kapsayan konularda genel hukuk sigortası getirilmeli ve bu fonda biriken kesintilerle vatandaşların adalete erişimini sağlayacak avukatlar istihdam edilmelidir. Bu alanda genç avukatlara öncelik verilmelidir. Bu tür mesleki pek çok konuda hem avukatların hem toplumun sorunlarına çözüm olacak, daha etkin çalışan yeni baroların kurulması avukatlık mesleğine her yönüyle katkıda bulunacaktır. "
-
Nazım KARAMEHMET 4 yıl önce Şikayet EtAl aidatları, mesleği, meslek haysiyetini koruyucu, geliştirici hiçbir çalışma yok.Beğen Toplam 1 beğeni
-
ali 4 yıl önce Şikayet EtBAROLAR YETMEZ. BAŞLANGIÇ OLMALI. tabipler odası, mimarlar odası eczacılar odası... gibi köşe başlarına "çöreklenmiş" tüm "mafyavari" yapıların yok edilerek devlet cumhuriyet, çoğulculuk, vatan, millet din aleyhine çalışma yapanların zararlarını durdurun. "zorbalık" değil "gönüllük" esasına çevirin. yetkilerini kaldırın. dileyen üye olsun aidat ödesin. tüm yaptırım güçlerini kaldırın.Beğen Toplam 2 beğeni
-
akif 4 yıl önce Şikayet EtBarolar demokrasiye karşı, saltanat elden gidiyorrrrrrBeğen Toplam 2 beğeni
-
Misafir 4 yıl önce Şikayet Et"Örneğin İstanbul barosu 49 bin üye ile dünyanın en büyük barosu konumundadır, fakat bu noktada 11 kişilik yönetim kurulu bırakınız avukatların sorunlarını, hukuk algısının uluslararası anlamda ön plana çıkarılmasını dahi sıkıntılar yaşamaktadır" ve bol bol statüko diyorsunuz, iyi de ülkeyi de bir kişi yönetiyor!Beğen
-
Adnan 4 yıl önce Şikayet EtTek Baro, tıpkı CHP zihniyeti gibi tek parti demek, çok Para demek, avukatların elini kolunu bağlamak,kendi düşüncesinde olmayan avukatlar ezmek, süründürmek. Eee böyle bir saltanatı bırakmak isterler mi? ortalığı ayağa kaldırması normaldir. Ama çabaları boşuna Saltanatları bitecek....Zulüm bitecek....Beğen Toplam 1 beğeni