Yesevi Ata’nın Hikmetleri İzinde Yeni Çağa Yürümek
Haber 7 Yazarı Mürsel Gündoğdu, Hoca Ahmet Yesevi'nin hayatından kesitleri aktararak köşe yazısında önemli değerlendirmelerde bulundu.
Mürsel Gündoğdu'un köşe yazısı:
Uzun bir gecenin sonunda beliren şafak, her diyara bambaşka kokular ve birbirinden renkli kostümler eşliğinde gülümsemeye başlar.
Bir seher vakti yadınıza Türkistan düşerse oradan yayılan ve ruhunuzu boylu boyunca sarmalayan bir yar kokusu duyarsınız. Hiç şüphesiz bu, asırlar ötesinden bir muştu gibi gönle düşüp onu Alperen edasıyla mayalayan Hâce Ahmet Yesevi’nin gönül kokusundan başkası değildir.
Ata yadigarı can topraklardan yayılan bu Yesevi kokusu, onun doyumsuz hikmetlerinden süzülen billur şebnem tanecikleri gibi sızar içerimize.
Bu damlalar ki birbirine sevgiyle eklenir ve aşkla kenetlenir. Ardından da çetin bir sonsuzluk yolculuğu başlar. Tevhit sırrıyla tanışıp birbirine karışan her bir damla tek vücud olup coşkun bir sel gibi çıkar bu kutlu yolculuğa ve asırlardan beri gümrah ırmaklar gibi akar Türk’ün gönlüne. O Yesevi hikmetleri ki Türk’ün uçsuz bucaksız bozkırlarını Allah ve Peygamber sevgisiyle sulayan, dini değerler ile sırlayan ve güzel ahlakın en seçkin renklerine boyayandır. Fakir, yoksul ve yetimleri her şartta kendi bedenine sığınmış bir canmışçasına koruyandır sonra. Gönülleri zikirle coşturup nefis ile hiç bitmeyecek bir mücadeleye koşturandır. Ve nihayet bu hikmetler, gelip geçici arzuların son durağı olan ölümü çokça düşünmeyle kanat takılan mavera yolculuğunda sarp geçitlerin maharetle aşılmasını ve birbiri ardınca manevî mertebelere ulaşılmasını müjdeleyendir yüreklerimize.
Hâce Ahmet Yesevi’nin hiç tükenmeyesi gönlünden taşan ilahi aşk yangını iniltilerinin özge nefesleri olan Divan-ı Hikmet adlı eseri, Yüce Rabbimizin kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in huzur yüklü hayat şifrelerinin ve Sevgili Peygamberimizin sünnetinin derin izlerinin, Hâce Ahmet’in öz Türkçe ifade kalıplarında billurlaşmış inci taneleri gibidir.
Hâce bu eserinde tevhit söylemiştir ve Peygamber Efendimizin sünnetini kendi hayat yolculuğuna rehber eylemiştir. Onun hikmetleri irfan özlüdür ve bunların her birinde Kur’an’dan işaretler gizlidir. Divan-ı Hikmet’te şeklin ardındaki öz, hükmün gerisinde saklanmış hikmet ve maddenin arkasındaki mana dile gelir. Nahl Suresi 125. Ayette; “(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et” şeklinde Yüce Rabbimizin Peygamber Efendimiz nezdinde bütün gönül mürşitlerine emir buyurduğu hususlar, Divan-ı Hikmet teknesinde yoğrularak Türk’ün öz dilince ırmak olup sele gelir;
“Otuz dörtte alim olup arif oldum;
“Hikmet söyle!” dedi Rabbim, söyler oldum.”
Hâce Ahmet Yesevi’nin hikmetleri, İslam dininin esaslarıyla ve tasavvuf yolunun incelikleriyle dolup taşmanın yanında tarikat adap ve erkanına işaret eder aynı zamanda. Bu hikmetler sevgi çarşısında kurulan gönül tezgahında sadece aşk satılan ve müşterisi de katıksız aşıklar olan emsalsiz bir gül dükkandır. Burası gönül mektebidir. İlim halkası ve coşkun bir irfan pınarıdır. Aşkı bilmeyenin bu dükkâna girme şansı olmadığı gibi aşk rengine boyanmayanın da bu dükkânda bulacağı hiçbir şey yoktur;
“Aşksızları gördüm ise yolda kaldı;
O sebepten aşk dükkânını kurdum ben işte.”
Hâce Ahmet Yesevi bugün Kazakistan’ın Çimkent Şehri yakınlarında bulunan Sayram kasabasında dünyaya gözlerini açmış, Pir-i Türkistan payesine erişmiş, Türklerin maneviyat rehberliğini ve mana önderliğini yapmış eşsiz bir gönül sultanıdır.
Babası, Sayram’ın tanınmış şahsiyetlerinden menkıbeleri ile tanınan ve Hz. Ali soyundan geldiği kabul edilen Şeyh İbrahim Ata’dır. Annesi ise Şeyh İbrahim’in halifelerinden Mûsâ Şeyh’in kızı Ayşe Hatun’dur. Bu ailenin Gevher Şehnaz adlı kızından sonra ikinci evladı olarak dünyaya gelen Ahmet Yesevi önce annesini, ardından da babasını küçük yaşta kaybeder. Bunun üzerine ablasıyla Yesi şehrine gidip orada yaşamaya başlar.
Tahsiline Yesi’de başlayan Hâce Ahmet Yesevi’nin çocukluğuna dair sırlarla dolup taşan menkıbeler vardır.
Kaynaklarda anlatılanlara göre, yedi yaşında Hızır’ın delaletine nail olan Ahmet, Yesi’de Arslan Baba’ya intisap ederek ondan feyiz almaya başlar.
Yine menkıbeye göre ashaptan olan Arslan Baba’nın Yesi’ye gelerek Hâce Ahmet’i bulması ve Hz. Peygamber’in kendisine teslim ettiği emaneti vermesi, terbiyesi ile meşgul olup onu irşad etmesi, Hz. Peygamber’in manevi bir işaretine dayanmaktadır. Arslan Baba’nın terbiye ve irşadı ile manevi mertebeler kat eden Ahmet Yesevi’nin şöhreti kısa zamanda etrafa yayılmaya başlar. Fakat o sıralar Arslan Baba vefat eder. Ahmet de bunun üzerine tahsiline devam etmek için dönemin önemli ilim merkezlerinden biri olan Buhara’ya gider.
Buhara, buhur buhur kaynayan bir ilim membaı ve gönül yatağıdır.
Hâce Ahmet Yesevi, bu kutlu şehirde devrin önde gelen âlim ve gönül erbabından Yusuf el-Hemedani’ye intisap ederek onun irşad ve terbiyesi altına girer. O’nun emriyle Bağdat’a gider ve bir süre orada kalıp bu şehrin dirlik ve birlik-beraberliğini sağlamak için Alperence mücadelede bulunur. Yusuf el-Hemedani’nin vefatı üzerine bu gönül dergahında gül alıp satmaya devam eder ve nihayet irşad postuna oturur. Güçlü bir Hanefi fıkıh damarının olduğu ve İslam beldelerinin her tarafından öğrencilerin akın ettiği Buhara’da bir süre ilim öğrettikten sonra, vaktiyle Yusuf el-Hemedani’nin vermiş olduğu işaret üzerine makamını Şeyh Gucdüvani’ye bırakarak Yesi’ye döner. Hikmet ateşini Yesi’de tutuşturur ve vefatına kadar da burada ilim-irşat faaliyetlerine devam eder.
Hâce Ahmet Yesevi’nin Yesi’de ilim ateşini harladığı yıllar Türkistan ve Yedisu havalisinde İslamlaşma faaliyetlerinin hızla devam ettiği ve Türk beldelerinin her bir yanına yayılan tasavvuf hareketlerinin arttığı demlerdi.
Hâce, günün büyük bölümünü ibadet ve zikirle geçirmenin yanında talebelerine ilim öğretir, günün kalan bölümünde ise tahta kaşık ve kepçe yaparak alın teriyle geçimini sağlardı. İlimdeki hüneri ve şöhreti kısa zamanda Maveraünnehir, Horasan ve bütün Türk coğrafyalarına yayıldı. O, yetiştirdiği talebelerinin her birini bir memlekete göndermek suretiyle hem İslamiyet’in doğru öğretilmesini hem de hızla yayılmasını sağladı. Onun gönderdiği talebelerden bir kısmı Anadolu’ya geldi. Bu vesileyle Yesevilik yolu Anadolu’da da tanınıp yayıldı. Anadolu’nun Müslüman Türk’e ebediyen yurt olmasında onun öngörüsü ile talebelerinin çabalarının rolü büyüktür.
Hâce Ahmet’in hem kendi yaşadığı muhitte hem de uzak ülkelerde on binlerce müridinin yanında hayattayken tayin ettiği pek çok halifesi vardı.
O’nun ilim, irfan ve hikmet taşlarıyla döşenmiş kutlu yolu, bir yandan bu talebeleri ile diğer yandan Mansur Ata, Abdülmelik Ata ve hikmetleriyle Türkler arasında büyük bir şöhrete sahip olan Süleyman Hakîm Ata eliyle bütün Türk coğrafyalarının ışıklı yolu olmuştur. Anadolu’nun gönül tezgahını boydan boya gül desenleriyle donatan Ahi Evran, Hacı Bektaş, Hacı Bayram, Mevlâna, Taptuk Emre ve Yunus Emre gibi gönül erleri, Hâce Ahmet Yesevi’nin açtığı bu yolun muştularıdır. Onlar başta Türk dili olmak üzere bu aziz milletin din, edebiyat ve kültürünün bu en güçlü damarını yeni hikmetlerle sulayıp diri tutarak gelecek nesillere aktarmışlardır.
Hâce Ahmet Yesevi’nin ve bu yolun yolcularının hikmetleri eskiden olduğu gibi şimdi de Türk milletine manevi ışık olmaya devam ediyor.
Peygamber Efendimizin ahirete göç yaşı olan altmış üç, biz Müslümanların gönlünde her zaman derin bir hüznün adı olmuştur. Ömrünü bir Alperen edasıyla onun tebliğ ettiği dinin yoluna harcayan ve onun sünnetine adayan Hâce Ahmet Yesevi için ise altmış üç yaşın manası çok daha derindir. O, altmış üç yaşına basınca dergâhın avlusunu talebelerine kazdırır ve yerin altında kendisi için bir çilehane yaptırır. Burası, kendi ihtiyaçlarını karşılayabileceği küçük bir odadan ibarettir. Günü gelince o odaya girer ve burada ibadet, riyazet ve tefekkürle meşgul olmak üzere halvete çekilir. Burada ne kadar kaldığı belli değildir. Kesin olan bir şey varsa o da ölünceye kadar çıkmadığı ve bu hücrede vefat ettiğidir.
Aradan iki yüzyıl gibi bir zaman geçmiştir. Yesevi hikmetlerinin ışığı, Türk’ün bozkırlarında yeni bir cihan hakimiyeti mefkuresi tutuşturan Cihangir Hükümdar Timur’un rüyalarını aydınlatmıştır.
Hâce Ahmet Yesevi bir gece Timur’un rüyasına girer ve ona zafer müjdesi verir. Timur bu rüyadan sonra giriştiği seferde zafer elde edince, cümle Türk topraklarında şöhreti bir güneş gibi parıldayan Hâce Ahmet Yesevi’nin kabrini ziyaret için Yesi’ye gelir. Kabrin üstüne, mimari şaheser olacak bir türbe yapılmasını emreder. Birkaç yıl içinde Hâce’nin kabri türbe, cami ve dergâhı ile eşsiz bir külliye halini alır. Hâce Ahmet Yesevi’nin manevi makamı dün olduğu gibi bugün de hem burayı ziyaret etmek hem de cümle Türk yurtlarına gönül kokusu yayan bu kutlu mekânın en yakınında ebedi istirahatgaha çekilmek isteyenlerle dolup taşıyor.
Şimdilerde oluşmakta olan yeni dünyanın en stratejik merkezleri kuşkusuz nice güçlü medeniyetlere beşiklik etmiş Türk yurtlarıdır.
O yüzden dünyanın gözü Türk coğrafyalarına çevrilidir. Bu topraklarda oynanabilecek oyunlara karşı dikkatli olmanın yanında kardeşler arasındaki birlik ve beraberlik bilincini güçlendirecek çok hızlı adımlar da atılmalıdır. Hâce Ahmet Yesevi’nin kutlu yolu, dün Orta Asya Türklerinin İslam'ı kabul edip özümsemesinde ve Anadolu’nun Türkleşmesi ile İslamlaşmasında nasıl öncü bir rol oynadıysa öyle inanıyorum ki bugün ve yarınlarımızda Türk dünyasının birbirine kenetlenmesinde, din, dil ve kültür hayatımızla yerli ve milli kimliğimizin şekillenmesinde de güçlü bir rol oynayacaktır.
Yarınları şekillendirecek çağın mayalandığı bu yeni döneme kardeşlerimizle bir arada ve güçlü girmek istiyorsak Türk coğrafyalarındaki genç nesillerin ideallerini yeniden ilim ve irfan öncülerimizin hikmet teknesinde yoğurmalı ve onlara ortak değerlerimize dayalı güçlü bir kimlik inşa etmeliyiz.
Bu hamle, yeni çağı Türk asrına çevirmenin en stratejik adımı olacaktır.
Kalın sağlıcakla efendim.
-
Yolcu 3 yıl önce Şikayet EtKuran ve İslam nurunu Tüm coğrafyalara yayan. Zalimin karşısında Mazlumun yanında duran Velilerimiz'den Allah Razı olsun Amin...Beğen Toplam 4 beğeni
-
refik 3 yıl önce Şikayet Etmekanı cennet olsun yüce yaradan adına misafiri olmuştum bizi güzel ağırladı rabbimde onu güzel ağırlaması dileğiyle zamiinBeğen Toplam 1 beğeni
-
Su ırmak 3 yıl önce Şikayet EtMükemmel bir yazı olmuş. Tarihimizin her karesi böyle güçlü kalemlerle aydınlatılmalı. Millet olarak o kadar çok değerimiz var ki çoğundan haberdar bile değiliz. Emeklerinize sağlık. İyi ki varsınız.Beğen Toplam 5 beğeni
-
m. kuz 3 yıl önce Şikayet Etrabbim bizleri şefaatlerine nail eylesin daim derecesi ali kabri nur makamı cennet kadim türk devletimizde paidar olsun.....Beğen Toplam 5 beğeni
-
Veli Düzgün 3 yıl önce Şikayet EtMuhteşem bii yazı Allah sizden razı olsun. Böyle münevver şahsiyetler tanıtılması için Devlet ve sivil toplum kuruluşları, çocukların, gençlerin anlayacağı biçimde konferanslar düzenlenmeli. Zamanımızın çocukları, gençler, hatta ebeveynleri böyle milli ve manevi değerlerden bihaber. Ülkemizin en büyük sorunu milli kültürümüz ve İslam akaidi bakımından toplumun yeterli aydınlatılmaması. Yüce Allah biz TürkLere ve TürkLerden beklentisi olan mazlum halklara yardım etsin inşaAllah.Beğen Toplam 11 beğeni