PKK’nın ve FETÖ’nün adayı Kılıçdaroğlu
- GİRİŞ22.03.2023 08:09
- GÜNCELLEME23.03.2023 09:12
Akşener’in masayı devirmesinin hemen ardından ve henüz “kumar masası” açıklaması yapmadan önce sosyal medya hesabımdan şu tweeti atmıştım.
“Kimse aklından çıkarmasın. Birbirinden tamamen farklı 7 (ve daha fazla) yapıyı bir araya getiren irade neyi emrediyorsa o olacak...
Bakmayın siz anlaşmazlık varmış görüntüsüne. Hepsi ucuz bir pazarlığın gereği...”
Neredeyse herkesin, ‘masa dağıldı, artık bir araya gelemezler’ dediği bir vasatta bizim bu yaklaşımımızın sebebi, masayı kuran iradenin, neye mal olursa olsun Erdoğan’ı indirme operasyonunu bir şekilde sonuca ulaştırmaktan vaz geçmeyeceğiyle ilgili düşüncemiz idi.
Böyle düşünmemiz en temel argümanı da Amerikan başkanı Joe Biden’ın bundan yıllar önce ‘Erdoğan’ı indirmek için muhalefeti destekleyeceğini ve PKK’ya omuz vereceğini’ söylemesi olmuştu.
İşin esası, masada çatlak varmış görüntüsü verilmesi gerekiyordu ve hepsi bir oyundan ibaretti…
Nitekim 2 gün sonra o ağır hakaretleri yapan Akşener değilmiş gibi masaya döndü.
Masaya dönme şartının, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlarının cumhurbaşkanı yardımcısı yapılması olduğunu söylemesi ise başlı başına bir komediydi…
Bu gerekçe bile yaşanılanların bir mizansen, bir tezgâh ve bir oyun olduğunun kanıtıydı adeta…
Peki, bu ucuz numaraya neden tevessül ettiler?
Cevaba geçmeden önce şu kısa değerlendirmeyi yapmamız gerekiyor.
HDP/PKK, Biden’ın organize ettiği bu ittifakın asli unsurları içerisinde başından beri vardı.
Sorun, bunları masaya nasıl entegre edecekleri hususunda baş gösteriyordu.
Bu işi, seçime birkaç ay kala gerçekleştirme kararı aldılar.
O zamana kadar bu oluşum, diğer parti tabanlarını bir arada tutmak için her türlü atraksiyonu yapacak, bir anlamda seçmen Erdoğan karşıtı ittifaka konsolide edilecekti.
İşte, Akşener’in çektiği numara, HDP/PKK’nın masaya dâhil edilme operasyonundan başka bir şey değildi.
Bu operasyon ile Akşener, tabiri caiz ise kendi kendine susturucu takmış, kendi seçmeninin mühim bir kısmının tepkisini üzerine çekerek adeta bir paratoner vazifesi üstlenmişti.
Gelişmelerin vardığı son noktada Kılıçdaroğlu’nun eli öncekine nazaran çok daha güçlenmiş, sözde anlaşmazlık vesilesiyle başka arayışlara girmesinin herkes tarafından makul karşılanacağı psikolojik vasat üretilmişti.
Nitekim öyle de oldu ve HDP kanadı başta Kandil olmak üzere meselenin merkezine yerleşti.
Anılan operasyonun kamuoyunun gözlerinden kaçırılan çok mühim ikinci bir veçhesi daha vardı.
O da, HDP/PKK cenahında Kılıçdaroğlu ismi üzerinde çoktan uzlaşılmış olduğu gerçeğidir. Bu o kadar böyle idi ki, HDP’liler, kendilerine oy vermeyecek olan Kürt seçmenlere; ‘bari Kılıçdaroğlu’na oy verin’ telkininde bile bulunuyorlardı.
Dahası bu telkinle yetinmeyip, AK Parti destekçilerinin seçimden sonra yargılanacaklarını söylüyor ve bir anlamda aba altından sopa gösteriyorlardı.
Bugün geldiğimiz nokta bahsini ettiğimiz bu operasyonun başarıyla gerçekleştiğini açıkça gösterir nitelikte…
Kılıçdaroğlu, Biden’ın HDP/PKK’ya dair tüm direktiflerini yerine getireceğini, yaptığı görüşme ile resmen deklere etmiştir.
CHP ve genel başkanının, TSK’nın sınır ötesi operasyonlarına hayır demesi, özerk yönetim vaatleri, PKK’yı terör örgütü olarak anmaması, belediyelerde PKK’lıların istihdamı, FETÖ’cüleri de içeren KHK’lılarla ilgili açık vaatleri vesaire, hepsi bu görüşmenin ön hazırlığı ve bir anlamda ‘kaporası’ hükmündeydi…
Bütün bu gelişmelerden ta başından beri haberdar olan İYİ Parti ve Akşener’e de operasyonun ‘kötü polisi’ rolü düşüyordu.
Açık söylemek gerekirse çok da iyi oynadılar…
Bundan sonrası tarafların birbirlerini hazmetme süreci olacaktır.
İYİ Parti cenahının sözde en ‘milliyetçi’ kanadı dahi yaşanacak olanlara itirazda bulunmayacak, dikkatleri konuyla ilgisiz noktalara çekerek katkı verdikleri ihaneti gözlerden kaçırmaya çalışacaklardır.
Zira emir büyük yerdendir ve buna karşı koyacak ne cesaretleri ne de takatleri vardır.
Netice itibariyle 14 Mayıs, artık bir siyasal programın iktidara gelme çabasının anlamını bulduğu bir seçim olmaktan çoktan çıkmıştır.
Asıl soru şudur:
‘Türkiye, Amerika’nın bir eyaleti mi olacak yoksa ikinci bir milli mücadele sergileyerek sahici manada tam bağımsızlığını mı ilan edecek!’
O günkü tercihimiz, bu soruya nasıl cevap verdiğimizin deklarasyonu olacak…
Mevla’m görelim neyler…
Yorumlar64