Davutoğlu kendini neden inkâr ve imha etti?
- GİRİŞ26.04.2023 08:54
- GÜNCELLEME27.04.2023 08:24
Bundan tam 3 yıl önce Akit TV’de¸ “hayatım CHP zihniyetiyle mücadelede geçti” demişti.
O zamanlar henüz Joe Biden’ın; ‘destekleyeceğiz’ dediği muhalif güruha kabul edilmemiş, toplumun, yaşadığı inanılması hayli zor bu radikal dönüşümü hazmedebilmesi için gerekli olan makul süreci yaşıyordu.
Resmi kabulü, aslında ucuz bir gerekçe olmakla birlikte, ikna edici saydıkları ‘kin, nefret ve kibir’ enstrümanlarının etkileyici bir şekilde yansıtıldığına emin olduktan sonra yaptılar…
Başbakan eskisi Ahmet Davutoğlu’ndan söz ediyorum elbette.
Bakmayın ‘Stratejik Derinlik’ isimli kitap yazdığına, hayatı boyunca ‘stratejik sığlıkta’ cebelleşti hep.
Bugün görüyoruz ki, mütemadiyen ‘inanmadığı’ ve ‘tasvip etmediği’ şeyleri, sırf maksuduna ulaşabilmek için, ‘onaylamış’ ve sureta tasdik ile savunmuştur.
“Hayatım CHP zihniyetiyle mücadelede geçti” sözü de anılan programın harareti gereği zevahiri kurtarmak için sarf edilmiş bir sözdü.
O anlıktı ve hayatı tabii ki, CHP zihniyetiyle mücadelede geçmemişti.
Bugün bize, geçmişte o zihniyetle yaşadığı sürtüşmelere dair örnekler gösterebilir ama bu nezdimizde makbul değildir. Zira biz biliyoruz ki, Davutoğlu, maksuduna ulaşabilmek için konjonktürün sağladığı tüm imkânları gözünü kırpmadan kullanabilir.
Nitekim günün şartlarının sağladığı çıkar gereği CHP bayrağı altında seçime girmekte tereddüt etmemiş ve Kılıçdaroğlu’na asker yazılacak noktaya gelmiştir.
Oysa başlangıçta; ‘Gelecek partisi ilk seçime kendi logosuyla girecektir’ demiş bunu da genel başkan yardımcılarından birisi; “GP, aylar öncesinde ilk seçimlere tek başına parti logosu ile gireceğini açıklayan ilk partidir” diyerek iftiharla deklere etmişti.
Davutoğlu’nun CHP aşkı yeni değil elbet.
Haziran 2015’teki seçimin akabinde hükumet kurmanın bir hayli zorlaştığı süreçte, CHP ile ortak olmayı çok arzulamıştı. Çünkü bu vesile ile asli vazifesi mucibince ‘Erdoğan’ı devre dışı bırakma’ operasyonunu tamamlamış olacaktı.
Allah’tan Erdoğan bunu zamanında fark etti de o menhus operasyonu akamete uğrattı.
“Hayatım CHP zihniyetiyle mücadelede geçti” ve “GP ilk seçime kendi logosuyla girecektir” sözleri Davutoğlu’nun siyasi hayatındaki ilk çelişkili ve doğru olmayan beyanları değil.
Hatta bütün çelişkileri ve yanılmaları sadece bunlar olsaydı keşke…
Bugün CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na asker yazılan Davutoğlu, daha dün denebilecek bir geçmişte; “Cumhurbaşkanımızla son nefesime kadar vefa ilişkisini sürdüreceğim. Hiç kimse benim ağzımdan, benim dilimden, benim zihnimden Cumhurbaşkanımız aleyhine tek bir söz duymadı, duymayacak. Bunun açık ve net bilinmesini isterim ve bunun istismar konusu edilmesine de izin vermem. Cumhurbaşkanımızın onuru, benim onurumdur. Burada kimsenin bundan sonra yeni fitne kapıları açmaya niyetlenmemesi icap eder ” gibi söyleyeni bir ömür boyu bağlayacak sözler sarf etmişti.
Üstelik bununla da yetinmemiş; “Biliniz ki Hazreti Mevlana'nın torunu olarak sevgi dışında yüreğimde hiçbir şey yok. Kimseye sitem, öfke, kırgınlık taşımıyorum. Kim ne yapmış olursa olsun herkese bu anlamda hakkımı helal ediyorum” şeklindeki cümleler eşliğinde de ne kadar ‘alçak gönüllü ve dava adamı’ olduğunu ihsas ettirecek şeyler söylemişti.
Dikkat buyurun, hiçbir şart koşmayan, hiçbir beklenti dillendirmeyen ve tamamen tek taraflı sözler bunlar.
Bir insan, ölse bile aksine davranamaz böyle iddialı ifadelerden sonra…
Bütün bunların hiçbirinin doğru olmadığını anlamamız için aradan belli bir süre geçmesi gerekiyormuş.
Bu alıntıları okuyunca, şu sorular sizlerin de aklınıza gelmiştir eminim…
Onurunu önemseyen herhangi bir insan, kendisini ömrünün sonuna kadar bağlayacak bu türden cümleler kurduktan sonra, yüreği titremeden, Kılıçdaroğlu’ndan bile daha bayağı suçlamalarda nasıl bulunabilir?
Böylesine hayli irrite edici hakaretleri pervasızca nasıl savurabilir?
Bir kişi kendisini, adeta ‘kamikaze dalış’ diye nitelendirilebilecek bir inkara nasıl tevessül eder Allah aşkına?!
Gerçekten de, bunu anlayabilen bir Allah’ın kulu var mıdır sizce de?..
Oysa biz, bu sözlerin sarf edildiği gün, duyduklarımızdan ötürü; “helal olsun, dava adamlığı budur işte’ demiştik.
Kendimizi kandırmışız meğer…
Daha doğrusu Davutoğlu bizi, kendimizi kandırmamız yönünde iğfal etmiş de ruhumuz bile duymamış…
İnsanız, yanılırız ve gaybı bilmeyiz tabiatıyla.
Kalplerin künhünü sadece Allah bilir…
Gördüğümüzle, duyduğumuzla amel etmek inancımızın da bir gereğidir esasen.
Zira ‘beyan esastır’ der, kişiyi mevcut haline göre değerlendiririz.
Aksi takdirde, ‘her insan, bir başka insanı öldürebilir’ diye bütün insanlara katil nazarıyla bakmak gibi sapkın bir anlayış kaçınılmaz olur ki, Allah cümlemizi muhafaza buyursun.
Davutoğlu, sadece kendini inkâr ederek, kendini yalanlayarak ve zıddına inkılap ederek tarihe geçmemiştir.
Benim gibi milyonlarca insanın hüsn-ü zannını kırarak, hepsinden önemlisi, bir insanı ‘insan’ yapan en mühim değerlerden birisi olan ‘itimat’ mefhumunu hâk ile yeksan ederek de tarihe geçmiştir.
Kimse kusura bakmasın ama getirdiği ve getireceği hiçbir argüman, bu hakikatleri değiştirmeye kifayet etmez.
Birçokları bu durumu, Davutoğlu’nun hırsına, kibrine, kinine ve intikam arzusuna hamletmektedir.
Doğrusu ben böyle düşünmüyorum.
Bahsi edilen unsurların her biri mezkûr şahısta fazlasıyla mevcut olabilir lakin üzerinde mükâleme ettiğimiz hususta, bundan çok daha vahim ve tehlikeli bir maksat söz konusudur.
Kanaatim odur ki, Davutoğlu ve diğerleri (Abdullah Gül, Abdullatif Şener, Ali Babacan vs) Erdoğan’ı kontrol etmek ve bir anlamda kuşatmak için, ta başından beri onun etrafında konuşlandırılmışlardır.
‘Üst akıl’ diye tanımlayabileceğimiz irade tarafından, Erdoğan’ın, ülkesinin bağımsızlığı adına öngörülemez çıkışlarını etkisizleştirme amacıyla bu kişilerin özellikle seçilmiş olduklarına inanıyorum ben.
Yoksa basit bir insani reaksiyonun bir kişiyi bu denli radikal bir sapmaya sürükleyebilmesi görülmüş şey değildir.
Tam bu noktada aklınıza, FETÖ’nün kendini gizleyerek devletin kılcallarına sızmasına benzer bir taktiğin kullandığı hususu geldi mi, bilemem tabii…
Lakin çok ciddi bir benzerliğin olduğunda hiç şüphe yok.
Her ne ise…
Davutoğlu’na da diğerlerine de CHP amblemi altında toplaşmak çok yaraşmıştır.
Bir kimsenin, onca yazıp çizdiklerinden, onca iddialarından, onca söylediklerinden sonra kendini inkâr ile neticelenen bir trajediye sürüklenmesinin en adil cezası, CHP’ye asker yazılmasıdır bence…
Nezdimde bu, yeterince aşağılayıcı bir durumdur.
Buna ‘ilahi adalet’ de diyebiliriz.
Böyle bir akıbete uğramaktan, Allah’ın merhametine sığınırız…
Davutoğlu’nun kalitesini, daha AK Partide iken MHP ile ilgili yaptığı itiraza, Erdoğan’ın o gün verdiği cevabı bir TV kanalında hiç sıkılmadan aynen nakletmesinde görürüz.
Duyduğumda kulaklarıma inanamadım.
Bunu büyük bir marifetmiş gibi söyleyebilen insanın değerler dünyasında, ‘mahremiyet’, ‘ahlaki kaygı’ ve ‘güven’ kavramlarının zerre kadar kıymeti yok demektir…
Bu herifle maça bile gidilmezmiş…
Yakında devlet sırlarını ifşa ederse de hiç şaşırmam doğrusu.
Bunu yapan pekâlâ onu da yapar…
Yorumlar55