Adalet Bakanı Tunç'tan AİHM karalamasına rakamlarla cevap!

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösterildiğini ifade ederek, "AİHM'in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan ülke Türkiye." dedi.

Adalet Bakanı Tunç'tan AİHM karalamasına rakamlarla cevap!
Adalet Bakanı Tunç'tan AİHM karalamasına rakamlarla cevap!
GİRİŞ 06.10.2023 15:00 GÜNCELLEME 06.10.2023 17:45
Bu Habere 31 Yorum Yapılmış

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, aralarında Kanal7 Ankara Temsilcisi ve Haber7 Yazarı Mehmet Acet'in de olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bakan Tunç, Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösterildiğini ifade ederek, "Halbuki gerçek o değil. Gerçek rakamları ben size söyleyeyim. Şimdi bakın tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, tüm ülkeler, üye ülkeler. AİHM'in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan ülke Türkiye. Ülkeler ortalamasının üstünde, 10 puan üstündeyiz." açıklamasında bulundu.

GEZİ OLAYLARI SÜRECİ 

Gezi olaylarına baştan bu yana Sayın Kılıçdaroğlu hep ‘Gezi Onurumuzdur’ dediler. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve diğer muhalefet partileri de buna katıldılar. Gezi direniştir dediler. Gezi’ye katılan, Gezi de camı çerçeveyi indiren, kamunun, özel şahısların malına zarar veren, cana kasteden o insanları alnından öpüyoruz şeklinde nitelendirmelerde bulundu.

Dolayısıyla Gezi'yle ilgili yargılama sürecini bir kere suç olmadığını kabul ediyor. Orada bir kere onlarla anlaşamıyoruz. Yani şiddet, şiddeti teşvik, hiçbir demokratik düzende kabul edilemez. Yani Anayasamızın 26’ncı maddesinde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sınırı belli. Bu sadece bizim Anayasamız da değil. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10’uncu, 11’inci maddelerine baktığımız zaman temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanmasında şiddeti reddeder bu belgeler. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'ni 19’uncu maddesi şiddeti teşviki kabul etmez. Dolayısıyla bu olaylarla ilgili yargılama süreci başlamış, ilk derece karar vermiş. Tabii, ilk derecenin verdiği kararlar tartışılmış. Açılan davalarda beraat var. Sonrasında farklı suç niteliği değiştiğinde farklı soruşturmalar açılmış. İstinafa gelmiş. İstinaf karar vermiş. Sonra Yargıtay'a gelmiş. Yargıtay'da en son geçen hafta kararını verdi.

Şimdi Yargıtay kararını okudu mu bu arkadaşlar? Yani Yargıtay kararında tartışılan deliller neler? Yani yaklaşık bir 170 sayfalık zannediyorum bir gerekçeli bir karar var. Öncelikle bir kere bu kararı okumadan yani mahkeme neye karar verdi? Yargıtay hangi gerekçelerle mahkumiyet kararı verdi? Bu bunu hiç kimse okumuyor. Sadece Gezi direnişçi, Gezi yargılanamaz. İşte şu kişiler suçsuzdur. Yani o kişilerin suçlu olup olmadığını yargı karar verecek. Eğer biz hukuk devletiysek, hukuk devletinde buna karar verecek olan yargıdır. Yargı, Gezi'nin bir suç olduğunu, şiddet hareketleri olduğunu ve bütün ülkeye yaygınlaştırılmak istendiğini ve seçilmiş hükümete yönelik bir kalkışma hareketi olduğunu yargı kabul etti. Şimdi gerekçelere bakarsınız. Hangi deliller var, bunlara bakarsınız. Bahsedilen kişilerin o dönemdeki hareketleri gerekçede yazıyor. Neler yaptıkları, Gezi sürecindeki desteklerinin ne olduğu, arka planında nasıl hareket ettikleri delillerle ortaya çıkarılmış.

Şimdi tabii bu delilleri bir tarafa bırakıp, siz yorumlar yaparsanız o doğru olmaz.

Tabii burada bir kısım sanıklar bakımından beraat istendi. Onlarla ilgili memnuniyetimizi belirtiyoruz diyorlar. Mahkumiyet verilenlerle ilgili de kınamamızı belirtiyoruz diyorlar. İkisi de aynı mahkemenin kararında. Dolayısıyla beraat verilenlere neden beraat verilmiş gerekçe de belli. Mahkumiyet verilenlere neden mahkumiyet verilmiş o da belli.

Dolayısıyla yani biz tabii bu konuda mahkeme kararıyla ilgili yorum yaptığımız zaman Adalet Bakanı yargıya müdahale. Yani karar ortada. Eylemin niteliği ortada. Mevzuatımız ortada. Dolayısıyla yargının verdiği bir karar söz konusu.

Tabii içerisinde yargılananlardan birisi, mahkum edilenlerden birisi de milletvekili seçildi. Bununla ilgili tabii resepsiyonda da arkadaşlar sordular. Tabii sorduklarında ben Anayasa’nın hükmünü hatırlattım. Tabii bununla ilgili yorumlar farklı. Yani yorumlara da saygı duyuyoruz. Yani ama uygulanması gereken bir de elimizde Anayasa var. Yani değişinceye kadar buna uymak mecburiyetindeyiz. Ne diyor Sayın Kılıçdaroğlu? Öncelikle sen elindeki Anayasa’ya uy diyor. Hadi uy o zaman. 83’üncü madde açık. Bir milletvekili yargılanamaz, sorguya çekilemez, soruşturulamaz 83’üncü maddesinin ilk fıkrası. Yasama dokunulmazlığına sahiptir seçilen bir milletvekili. Ama aşağıya geldiğiniz zaman siz aşağıdaki fıkraları okumazsanız sadece bir fıkrayı okuyup bir milletvekilinin sorguya çekilemeyeceğini, soruşturulamayacağını, yargılanamayacağını ifade eden o tek fıkrayla kalırsanız, o zaman aşağıdaki fıkraları okumazsanız yanlış bir sonuca varmış olursunuz.

"SORUMLULAR YARGILANAMAYACAKSA ORADA HUKUK DEVLETİNDEN SÖZ EDİLEMEZ"

Anayasa’nın ilgili maddesi yasama dokunulmazlığının dışındadır diyor. Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesine gidiyoruz. Ne var orada? Milli güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık, buna ilişkin hususlar var. Buna ilişkin suçlar bakımından dokunulmazlık yoktur diyor seçimden önce başlanmışsa.

Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesindeki hususlar belirli değil. Bunları tek tek suçları saymanız lazım diyen hukukçular var. Muhalefet de bu görüşü savunuyor. Şimdi Anayasa’nın 14’ncü maddesinin son fıkrasına baktığınız zaman bu hususların kanunla düzenleneceğini söylüyor. Kanunla düzenlenecektir diyor. Kanun var mı bu konuda? Anayasal düzene ilişkin suçlar? Kanun var. O da Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu. Orada sayılmış. Dolayısıyla belirlilik ilkesi yok demek de doğru değil. O zaman geçmişte HDP milletvekilleriyle ilgili yargılama süreçleri devam etti. Kesin hüküm Genel kurul da okundu, vekilliği düştü. Hiç kimse demedi ki ya, niye böyle yapıyorsunuz diyen oldu mu? Olmadı. Şimdi orada bu farklı, burada farklı mı uygulanacak? Dolayısıyla, yasama dokunulmazlığıyla ilgili süreç bu.

Tabii neticede bunun kararını verecek olan Adalet Bakanlığı olarak biz değiliz. Biz sadece Anayasa’nın mevcut hükmünü ortaya koyduk ve Gezi’yi zaten tartışmasız biz terör eylemi olduğunu, halkımız da bunu bu şekilde biliyor çünkü orada ölüm var, mala zarar verme var. Bir kalkışma olduğu tartışmasız. Ama bunun sorumluları yargılanamayacaksa orada hukuk devletinden bahsedilemez.

"AİHM İDDİALARINI YALANLAADI"

Bakan Yardımcımız Niyazi Bey de Bakanlar Komitesi'yle ilgili toplantılara katıldı. AİHM Başkanıyla da çeşitli görüşmeler de yaptı. Tabii AİHM kararlarının özellikle sadece belli bazı davalar bakımından Türkiye, AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösteriliyor. Halbuki gerçek o değil. Gerçek rakamları ben size söyleyeyim. Şimdi bakın tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, tüm ülkeler, üye ülkeler. İcrası tamamlanan yani hak ihlali verilip icrası tamamlanan dosya sayısı 24 bin 854. İcrası devam eden dosya sayısı, henüz yerine getirilmemiş 6 bin 449. Yerine getirme oranı yüzde 79,39 tüm ülkeler bakımından.

Türkiye olarak Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayımız 4 bin 336. Yani hak ihlali verilmiş. Yerine getiremediğimiz dosya sayısı 4 bin 336. İcrası tamamlanan dosya sayısı 3 bin 857. Yani Bakanlar Komitesi'ne gitmiş, icrayı tamamlamışız. İcrası devam eden 479 var. Oranımız yüzde 88,95. Yani yerine getirme oranı yüzde 88,95.

Tüm üyelerin ortalaması yüzde 79. Türkiye'nin ortalaması yüzde 89. Yani AİHM kararlarını, AİHM'in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan ülke Türkiye. Ülkeler ortalamasının üstünde, 10 puan üstündeyiz.

Şimdi 15 yıl oldu Yunanistan, AİHM ihlal kararını yerine getirmedi. Batı Trakya'da ki Türk derneklerinin ismindeki Türk ibaresi nedeniyle derneklerin kapatılmasına karar verdi Yunanistan. Hak ihlali verdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ama bu karar 15 yıldır yerine getirilmedi ama hiç kimse de demiyor ki Yunanistan neden AİHM kararını yerine getirmedi. Ama Türkiye’ye geldiği zaman çifte standart. Özellikle bazı davalar bakımından da onlar öne alınarak sanki Türkiye, AİHM kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş algısı da oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. Tabii Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Biz Türkiye olarak, Türkiye’ye çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu. Özellikle bazı kararlar bakımından da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hukuki olmayan kararlar verdiğini söylüyoruz. Özellikle zaman zaman Türkiye söz konusu olduğunda, yerleşik içtihatlarından ayrılıyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.

"8 BİN DOSYAYI AYNI NİTELİKTEYMİŞ GİBİ LANSE ETMEYE ÇALIŞTILAR"

Bylock kararı da o şekilde oldu. Bylock kanunsuz suç olmaz ilkesinden hareketle bir ihlal kararı verdi. Yani biz burada Bylock'u suç demiyor ki bizim yargımız. Bylock'u kullanarak Bylock'a üye olarak bir terör örgütü aidiyeti noktasında milli yargımız bir sonuca vardı.

Tabii bu sonuca varırken de her Bylock indireni cezalandırmadı yargımız. Bir şifre söz konusuysa, bir yazışma söz konusuysa içeriye baktığı, içerik incelemesi yaptığı, bilirkişi incelemeleri yaptı ve bu şifrenin örgüt mensubu olmayan kişilerce temin edilemeyeceği sonuçlarına vardı. Yargıtay'ın bir standardı var. Öncesinde telefonda Bylock indirip de ceza alanlarla ilgili bozma kararları verdi Yargıtay. Dolayısıyla bir standarda kavuştu. Şimdi sadece bir pilot dosyayı ele alarak büyük daireye gönderdi AİHM ve büyük dairede sanki o 8 bin dosyanın aynı nitelikteymiş gibi lanse etmeye çalıştılar. Yani Yalçınkaya dosyasına gidip baktığınız zaman ByLock indirilmiş ve tespit tutanağına baktığınız zaman o terör örgütünün FETÖ'nün propagandasına yönelik mesajları görürsünüz. Yani dolayısıyla burada bugüne kadar delil incelemesi yapmayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda delil incelemesi yaptı.

Delil incelemesi yaparak yerleşik içtihatlarından ayrıldı. Burada yalnız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şunu da söyledi: Türkiye olarak siz bir terör eylemiyle karşı karşıya kaldınız. Bir darbe kalkışması yaşadınız. Bu nedenle Anayasanızın 15. maddesindeki temel haklarla ilgili sınırlamaları getirmekte haklısınız. Bu sizin hem Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden hem Anayasadan kaynaklanan en doğal hakkınızdır. Ama sınırlamayı yaparken kanunsuz suç olmaz ilkesi bunun dışındadır diyerek farklı bir yorum yaptı. Ve burada tabii o dosya bakımından tekrar yeniden yargılamasının yenilenmesi noktasındaki bir kararı söz konusu. Yeniden ilk derece mahkemesine gelecek karar ve ilk derece mahkemesi tekrar dosyayı açacak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin gerekçelerini göz önünde bulundurarak o dosya bakımından bir karar verecek. Bütün dosyalar AİHM'deki 8 bin dosya, Türkiye'de Yargıtay Ceza Dairesi'ndeki 60 bin dosya bunlar da aynı nitelikte midir? Hepsi birbirinin aynısı mıdır? Değildir. Yani her bir sanığın her bir şüphelinin delilleri farklıdır Bunların içerisinde beraat eden de olur, ceza alan da olur. Dolayısıyla bunu değerlendirecek olan öncelikle AİHM kararının gerekçeleri doğrultusunda ilk derece mahkemesidir. Yeniden yargılama yapar. Dosyadaki delilleri, o karardaki gerekçeleri yeniden ortaya koyar. Tekrar mahkumiyet kararı ya da o artık mahkemenin bileceği iş. Mahkemenin takdiri.

"AVRUPA İSTEDİĞİ İÇİN DEĞİL"

90. madde zaten bizim son 21 yılda gerçekleştirdiğimiz değişikliklerden 2004 yılında Anayasamızda uluslararası sözleşmelerin iç hukukla çeliştiğinde uluslararası sözleşmenin uygulanacağına yönelik 2004 değişikliği bizim dönemimizde yürürlüğe girdi. Yani bu anlamda özellikle bu süreçte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin ve Anayasa Mahkemesi'nin kararlarının yeniden yargılama sebebi sayılmasına yönelik düzenlemeler de bizim son dönemdeki gerçekleştirdiğimiz reformlar. Biz bunları Avrupa istediği için değil insanımızın temel hak ve özgürlükleri noktasında koruma anlamındaki anayasal güvenceler. Biz bunlardan bu güvencelerden vazgeçmiş değiliz. Ama burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin özellikle eski kararlarından ya da halen vermekte olduğu kararlardaki çelişkiden yakınıyoruz. Yani Türkiye çifte standart uygulamasından yakınıyoruz. Darbeyi kabul ediyor kalkışmayı kabul ediyor, terör örgütünü de kabul ediyor yani bu anlamda AİHM kararı önemli. Yani FETÖ'nün bir terör örgütü olduğunu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aslında kimsenin itiraz edemeyeceği şekilde tescillemiş durumda burada muhalefet Türkiye'nin muhalefeti kontrolü darbe derken AİHM bunun kontrollü darbe olmadığını ve bunun hukuk içerisinde mücadelede Türkiye'nin haklı olduğuna da karar veriyor. Burada bir delil incelemesi yaparak hukuki olarak haksız bir karar verdiğini söylüyoruz. Ama işin esasına baktığımız zaman FETÖ'nün bir terör örgütü olduğunu, darbenin bir terör eylemi ve kalkışma olduğunu bu mücadelede, hukuk içerisindeki mücadelede Türkiye'nin haklı mücadelesini aslında kabul ediyor. Ama bir detaya giriyor diyor ki delil bakımından ama bugüne kadar yapmadığı bir inceleme söz konusu. Dolayısıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında ‘bu dosya bakımından yeniden yargılayın’ diyor. Yani hepsini yeniden yargılama süreci başlatın demiyor. Benim elimde de 8 bin dosya var diyor. Dolayısıyla bununla ilgili bir karar verin ama bu sistematik bir problem var burada diyor. ‘Bu problemi de çözecek bir değerlendirme yapın’ diyor. Ama somut bir öneride de bulunmuyor. Yani bununla ilgili süreçleri bizim milli yargımız, özellikle şu anda devam eden davalar bakımından da Yargıtay 3. Ceza Dairemizin oluşturduğu bir standart var. Yani bu standart aslında AİHM kararının da karşılıyor baktığımız zaman. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte bir sorun olmayacağı kanaatindeyim. Sorun çıkarsa AİHM tarafından çıkıyor. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eğer bu çifte standardı özellikle içtihatlarından ayrılarak hukuki olmayan, haksız kararlar verirse o zaman da tabii ki Türkiye'yle Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler zedelenir. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye ihtiyacı var. Biz Avrupa Birliği istediği için bu temel hak ve özgürlüklerde özellikle hassaslığımız Avrupa istediği için değil kendi insanımızın hakkı hukuku olduğu için Sayın Cumhurbaşkanımız da haklı olarak eğer siz böyle devam ederseniz biz insanımız için Kopenhag kriterleri değil Ankara kriterleri diyerek reform sürecimize kesintisiz devam ederiz diyor. Bu da çok doğru.

İÇİŞLERİNDE YAŞANAN OLAYLA İLGİ SORUŞTURMA

İçişleri'yle ilgili soruşturma devam ediyor. Kayseri'de ayın 30’unda 30 Eylül sabahında göreve giden bir veteriner kardeşimiz Bozdoğan soyadı, sabah evden çıkıyor 7, 8 gibi göreve gidiyor. Gece haber alamıyorlar. Akşam geç vakit oluyor. Haber alamayınca telefonda cevap vermeyince aramaya çıkıyor babası ve köyün yakınlarında bir mezra burası Kayseri Develi'ye bağlı bir beldeye bağlı bir köye bağlı mezra. Yani biraz kırsal bir alan. Gece saat 10, 11 gibi evladının cesedini yolun kenarında buluyor ve başına kurşun sıkılmış şekilde, sert bir cisim vurulmuş sonra kurşunla öldürülmüş. Hemen ambulans çağırıyor, ölmedi zannediyor herhalde. Ambulans çağırıyor. 112 hemen geliyor saat 11.15 gibi. Bakırdağ Beldesi şöyle Kayseri, Develi, Künye köyü Avlağa mezrası Bakırdağ Beldesinde de veteriner kliniği var. Ambulans geliyor, hastaneye götürüyor. O arada jandarma gelip köyde olay yerini inceliyor. Ve sonrasında tabii oradan o öldürmeyle ilgili bir adli soruşturma başlıyor. Ve o soruşturma devam ederken sabah Ankara'daki patlama söz konusu oluyor. Ve sabahleyin bombalı eylem söz konusu oluyor. Polislerimizin kahramanca mücadelesi orada büyük bir faciayı önlüyor polislerimiz. Birisi kendini patlatıyor, diğeri de patlatmak üzereyken etkisiz hale getiriliyor. Her ikisinin de kimlik tespitleri, adli tıp kurumumuzca yapıldı. DNA testleriyle ulaşıldı. Önce beden bütünlüğü olan hızlı bir şekilde tespit edildi. Ama parçalara bölünmüş, birkaç parçası olan onlarla ilgili biraz süreç uzadı ve kimlik tespitleri yapıldı. Teröristlerin isimleri belli.

"TERÖRÜN KÖKÜNÜ KURUTUNCAYA KADAR DEVAM ETMEMİZ LAZIM"

Soruşturma şimdi detaylı bir şekilde devam ediyor. Yani nasıl geldiler, nereden geldiler, plaka takip sistemleri, tüm bunlar detaylı bir şekilde inceleniyor. Terör örgütü PKK'nın yaptığı noktasındaki bir tereddüt söz konusu değil zaten. Onlar da üstlendi terör örgütü ve burada herhangi bir yani o süreç içerisinde tabii plaka takip sistemlerine takılmaması herhalde ara yollardan sabaha kadar yolculuk yaptıklarına göre üç dört saatlik yolu. Dolayısıyla tüm bunlar adli soruşturma neticesinde ortaya çıkacak hususlar. Yani detaylarına şu anda hiç kimse vakıf olamaz çünkü dosya bakımından bunu adli süreçleri takip eden görevlilerimiz inceliyorlar ve sonuçta da detayları da ortaya çıkacaktır adli soruşturma sonrasında.

Terörle mücadeledeki kararlılığımız devam ediyor. Dün geceki operasyon hepimizin malumu. Sayın Cumhurbaşkanımız bir gece ansızın gelebiliriz derken bunu laf olsun diye söylemiyorum. Yani bunu defalarca yapıyor. Gündüz gittiler. Gündüz de gelebiliriz, gece de gelebiliriz demek lazım. Terörün kökünü kurutuncaya kadar devam etmemiz lazım. Yani bu konudaki mücadele sadece iktidar partisinin mücadelesi olmamalı bu. Muhalefet de birlik beraberlik içerisinde ülkemizi, milletimizi huzursuz eden terör örgütlerinden ülkemizi temizleyinceye kadar bu mücadeledeki kararlılık devam etmeli ve devam ediyor.

HAPİSTEN MECLİSE GİRMENİN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR Mİ? 

Tabii hapisten meclise girmeyi önlemek. Yani eğer Anayasa uygulanacaksa hapisten meclise girilemez. Tabii kesinleşmiş bir hüküm gerekir. Yani kesinleşmiş bir hüküm ya da seçimden önce soruşturmasına başlanan anayasal düzenle ilgili hususlar. Bunlar uygulanırsa tam anlamıyla hapisten meclise girilemez. Ama uygulanmadığı zaman maalesef bu tartışmalar söz konusu olur. Burada işte aday olurken sabıkası yok. Tamam doğru. Adaylık müracaatı yapabilir. Belki de o devam eden soruşturma neticesinde beraat etme durumu da olabilir. Mahkum olma durumu da olabilir. Ama belli şartlar var Anayasa da, yazmış bunu Anayasa. Ha bunu değiştirip yeni bir Anayasa da farklı bir hüküm getirilecekse o ayrı ama şu anda uygulanmak zorunda olan, uymak zorunda olduğumuz Anayasa bu. Dolayısıyla bu maddeler uygulanırsa bu dediğiniz problem kalmaz ki Yargıtay'da bu maddelerin uygulanması gerektiği yönünde kesin bir karar verdi.

Burada, bu kararı veren Yargıtay’ımızın kararı ortada. Geçmişte Anayasa Mahkememizin dokunulmazlıkla ilgili kararları oldu. Bu kararlar çok tartışıldı. Özellikle dokunulmazlıkla ilgili. Anayasanın geçici 20’nci maddesinde dokunulmazlık kapsamı dışına çıkardığımız dosyalar oldu mesela. Bu dosyalarda dokunulmazlık uygulanmaz dedi meclis. Ama meclisin bu kararına rağmen Anayasa Mahkemesi hayır dedi, ben bu dosyayı dokunulmazlık kapsamında buluyorum. Tekrar seçilmiştir milletvekili dedi ve burada hak ihlali verdi.

"HDP TERÖRLE İRTİBATINI KESMİYOR"

Dolayısıyla bu kararlar hep maalesef yani Anayasa’nın, mevzuatımızın, yorumlanmasından kaynaklanan bir takım sorunlar ortaya çıkıyor. HDP'nin özellikle tabii bu sözler nedeniyle zaten, bu eylemler nedeniyle kapatma davasıyla karşı karşıya kaldı HDP ve devam eden bir dava söz konusu Anayasa Mahkemesi'nde.

Anayasa Mahkemesi'nde özellikle hazine yardımıyla ilgili karar oy çokluğuyla bir karar verildi. Hepinizin malumu. Yani HDP, şimdi de Yeşil Sol Parti. Özellikle terörle irtibatını bir kere kesmiyor. Bunu açık açık ben terörün siyasi uzantısıyım diyor adeta. Gelin tekrar bana kapatma davası açın. Ben terörü desteklemeye devam edeceğim diyor. Yani siyaset mi yapacaksınız? Seçildiğiniz halkı mı temsil edeceksiniz? Yoksa terör örgütünün sözcülüğünü mü yapacaksınız? Yani burada eğer siz terör örgütünün sözcülüğünü yapar, terörün propagandasını yaparsanız hukuk devleti buna müsaade etmez. Hiçbir demokratik hukuk devleti buna müsaade etmez. Dünyanın neresine giderseniz gidin.

Dolayısıyla bahsedilen sözlerle ilgili yargı bir soruşturma açtığında ve dokunulmazlık fezlekesi geldiğinde de bu sefer herkes sahip çıkıyor. Ana muhalefet liderleri başta olmak üzere. Burada özellikle terörün propagandası noktasında siyasetçilerin soruşturulmasıyla ilgili olarak tabii ki dokunulmazlık kapsamında olduğu için fezlekeler geliyor. Tanrıkulu'nun ki geldi. Diğerleriyle ilgili de geliyor. Geçen dönem bin 500’e yakın dokunulmazlık dosyası vardı. Bunların 800 civarında, yani yarıdan fazlası HDP milletvekillerine aitti. Tabii mecliste dokunulmazlıkla ilgili dosyaların bir kısmı görüşüldü. Bu süreç içeresinde tabi ki hukuk ve Anayasa ne diyorsa bunu yapmak gerek.

Burada bir suç var. Yani hangi hukukçuya sorarsanız o cümleler bir ifade özgürlüğü kapsamında olamaz. Devlet diyor, katliam yapıyor diyor. Devletin terörle mücadelesini bir savaş olarak nitelendiriyor. Yani bunu nasıl siz düşünce özgürlüğü olarak kabul edebilirsiniz ki? Hangi belgede bunlar düşünce özgürlüğü. Yani şiddeti savunmak, hangi belgede terörü savunmak düşünce özgürlüğü kapsamında? Biraz önce söyledim. Maddelerini de söyledim. Değil. Ama maalesef Yargıtay bunu suç olarak nitelendirmiş. Ceza yargılaması bakımından o metindeki ifadelerin suç unsuru teşkil ettiğini ve cezalandırılması gerektiğine karar vermiş Yargıtay. Ama maalesef, Anayasa Mahkememizin kararıyla Anayasa Mahkemesi de orada aslında bir temyiz mahkemesi gibi kendini konumlandırarak bir karar verdi dedi ki burada bu cümleler suç değildir dedi. Ama onun suç olup olmadığına karar verecek olan ceza hukukçularıdır. Yargıtay Ceza Dairesidir. İtiraz olursa Yargıtay Ceza Genel Kurulu'dur. O durumda siz bir maddi vakanın suç olup olmadığına eğer bir temyiz mahkemesi olarak Anayasa Mahkemesi karar verecekse o durumda özellikle yargı mercileri arasındaki bir tartışmaya da neden olunmuş olur. Ama burada Anayasa Mahkemesi hak ihlali verebilir, tazminata hükmedebilir. Yeniden yargılamaya hükmedebilir ama bir hususun suç olmadığı yönündeki bir kararı verdiği zaman o zaman bir temyiz mahkemesi gibi Yargıtay’ın üstünde bir temyiz mahkemesi konumuna geçersiniz ki o da yargı birliğimiz açısından, yargı sistemimiz açısından yanlış sonuçlara varmış oluruz.

KİRALARDA FAHİŞ ARTIŞ!

Şimdi kiralarla ilgili bu günlük kiralık evlerle ilgili işte birtakım çalışmalar var. Tabi bu Maliye Bakanlığı ve Çevre Şehircilik Bakanlığımızı biraz doğrudan ilgilendiriyor. Bize düşen kısmı biraz daha kira davaları, işte borçlar kanunundaki sınırlama, kira miktarlarındaki fahiş artışı durdurabilme anlamında, ara buluculuk o kısımları.

Kira konusu gerçekten özellikle büyük şehirlerde vatandaşlarımızı çok sıkıntıya sokan bir konu. Bu anlamda yüzde 25 sınır vardı. Bu yüzde 25’lik sınırı biz bir yıl daha uzattık üst sınır. Tabii uzattığımızda ev sahiplerinden özellikle eski kiracılar bakımından bir takım serzenişler söz konusu oldu. Ama kiralarda da fahiş artış özellikle büyük şehirlerde vatandaşlarımızı sıkıntıya sokmuştur. Bu anlamda bir yıllık süreyi uzatma kararı almıştık. Ama sonrasında tabii bir Eylül'den itibaren zorunlu ara buluculuk sistemine dahil ettik. Kira davalarını. Sayılar şu ana kadar yani bir Eylül itibaren son bu sabahki sayılar bunlar. Yani dün akşamki son veriler kira uyuşmazlıklarından kaynaklanan yirmi dokuz bin dokuz yüz altı başvuru olmuş. Ortaklığın giderilmesinden kaynaklanan 4 bin 404 başvuru. Kat mülkiyetinden kaynaklanan bin 878 başvuru. Komşuluk hukukundan kaynaklanan 408 başvuru. Tarımsal üretim sözleşmelerinden 142 başvuru. Toplam başvuru 36 bin 738. Kira uyuşmazlıkları asıl gündemde olan, diğerlerindeki rakamları çok detay vermeme gerek yok. Kira uyuşmazlıklarında anlaşma sayısı 2 bin 817. Anlaşamama sayısı 2 bin 157. Toplam sonuçlanan dosya 4 bin 974. Yani 29 bin 906’nın 4 bin 974’ü sonuçlandı. Anlaşma sayısı 2 bin 817. Anlaşmama sayısı 2 bin 157. Yani anlaşma sayısının, anlaşmama sayısından önde olduğunu görüyoruz. Bu da işte 29 bin bin dosya sonuçlandığında anlaşma sayısı eğer fazla çıkarsa bu da kira anlamında olumlu bir gelişmedir. Çünkü kiracıyla kiralayan, yıllar süren bir mahkemeden kurtulmuş oluyor. Yani burada 2 bin 800, 3 bin diyelim. 3 bin kişi, 6 bin kişinin yargıya intikali söz konusu olmamış oldu ilk verilere göre. Dolayısıyla 2 bin 800 davanın açılmaması sağlanmış oldu. Yani hemen hemen yarı yarıya gibi diyelim. 30 bin dosyanın 15 bini yargıya gitmeden sonuçlanmış olsa bu hem toplumsal barış açısından önemli. Dostane bir çözüm, masraf yapmadan yıllarca yıpranmadan ara buluculuğun kira uyuşmazlıklarında başarılı bir şekilde uygulanacağını umut ediyoruz. Burada özellikle kiracıyla kiralayan arasındaki ara bulucu avukatlarımız kira uyuşmazlıklarındaki memnuniyetlerini dile getiriyorlar. Yani hatta tahliye için dava açılmış. Yeniden bir kira sözleşmesi karşılıklı oturup yapabiliyorlar Kira miktarı yıllar önce kiraya verilmiş. Emsallerine göre çok düşük. Biz de yirmi beşle çok düşük kalıyor yine hakkaniyete uygun olmuyor. Ama karşılıklı oturup konuştuklarında anlaşabildiklerini görüyoruz.

SOSYAL MEDYA'DA YARGI KARARI ELEŞTİRİLERİ

Şimdi sosyal medya mahkemesi diye bir mahkeme var. Yani ilk derece mahkemelerimiz var. İstinaf var. Yargıtay var. Anayasa Mahkemesi var. Bir de ülkemizde sosyal medya mahkemesi var. Yani sosyal medya mahkemesinin hiçbir sorumluluğu da yok. Fake hesaplarla hakimlik yapanın da kim olduğunu da bilmiyoruz. Yani dolayısıyla bilemediğimiz içinde mücadele zor oluyor. Bunun en fazla sıkıntısını siz gazeteciler çekiyorsunuz. Yani yazdığınız yazılar, çizdiğiniz hususlarla ilgili hep hakaretlerle birçok suç teşkil eden hususlarla da karşı karşıya kalıyorsunuz. Sonrasında yargıya müracaat ediyorsunuz. Ortada kimse yok. Twitter'a yazıyoruz. Sosyal medya şirketlerine kim bu hesabın sahibi diye sorduğumuzda da cevap yok. Yargıya cevap vermiyor. Ben seni tanımam diyor. Ben sosyal medya mahkemesiyim, sen hangi sıfatla benden bunu soruyorsun diyor adeta. Yani gerçekten böyle bir durumla karşı karşıyayız.

Bunu çözmek için ben tabii Meclis Adalet Komisyonu Başkanı iken sosyal medyayla ilgili bir yasal düzenleme meclisimize gelmişti. İnternette işlenen suçların önlenmesiyle ilgili bir kanunumuz var. Bu kanuna yeni maddeler eklemiştik. İşte sosyal medya şirketlerine yeni yükümlülükler getirmiştik. Türkiye'de temsilcilik açmalarını istemiştik. Temsilcilik açmayanlara birtakım yaptırımlara başlamıştık. Öncelikle işte reklam yasağı, para cezası, reklam yasağı, ardından bant daraltma gibi kademeli cezalar vardı. Şimdi tabii bant daraltmaya kadar uygulanan bazı cezalar olduğunda hemen temsilcilik açtılar. Hepsi açtı temsilcilik; Twitter'da, Facebook'ta. Ama tabii temsilciliğin özellikle tüzel kişi temsilcilik olunca bir şirket kurdu Türkiye'de. Bu benim temsilcim dedi. Tabii şirketin yöneticileri de yabancı. Yargılama noktasındaki sıkıntılar söz konusu oldu. Bu sefer meclisimiz, tekrar devreye girdi. Bu temsilcinin gerçek kişi olması lazım aynı zamanda Türk vatandaşı olması lazım dedik. Bu da uygulamaya girdi. Tabii uygulamaya girdikten sonra yine reklam yasağı kısmı geçti. Para cezası kısmı geçti. Yani bant daraltma kısmına geldiğimiz zaman orada işte uygulama noktasında birtakım problemler var.

Tespit edilenler de oluyor. Yargılama süreçleri oluyor. Emniyet ve İçişleri bakanlığımızla koordineli çalışıyoruz. Bakanlığımıza teşekkür ediyorum. Bilgilendirme kanalları sürekli açık. Kararların içeriğini vermeden yıpratma söz konusu.

DEZENFORMASYON

Türk Ceza Kanunu 217/a bu, bundan sonra çok sık uygulanacak bir ceza kanunu maddemiz. Geçen yıl meclisten yasalaştı, halkı yanıltıcı bilgiyi üretme ve yayma suçu. Dolayısıyla halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden o değil, o halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma 217/a. ‘Sırf halk arasında endişe korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.’ Şimdi şarta bağlı da aslında şimdi burada tabii şarta da bağlı olması lazım. Şimdi bunun örnekleri çoktur. Mesela deprem zamanında bir dezenformasyon yapıldı. Ne oldu? Baraj patladı dendi. O arada arama kurtarma çalışmaları yarım saat ara verdi. O arada kurtarılacak insanlar kurtarılamadı. Bir korku panik, endişe oluşturdu. Şimdi orada bir soruşturma açıldığında ya işte buna da soruşturma mı açılır, denilebildi. İşte Bozkurt da yine baraj patladı denildi orada baraj patlamadı. Dolayısıyla bu tür halkı korku ve endişeye yönlendirme şartı tamam, kamu barışını bozmaya elverişli.  Kamu barışı bozulmadı ki diyorlar bazı. Bozulduktan sonra başka bir suç ortaya çıkar zaten.

Dezenformasyon, yalan haber yaymak Türk Ceza Kanunu’muz da artık bundan sonra suç. Bunu kanun koyucu burada laf olsun diye koymadı. Bunu uygulansın diye koydu ve önümüzdeki süreçte de birçok olay bakımından uygulanacaktır. Uygulanmasını da istemeyiz. Kimse yalan haber yaymasın. Kimse kamu barışını bozmaya yönelik bir davranış içerisinde bulunmasın. Temennimiz. Ama bulunursa da kamu düzeni açısından, kamu barışı açısından da yargı tabii ki el koyacaktır.

İSVEÇ'TEN İADELERLE İLGİLİ SON DURUM NEDİR? 

Şimdi terör hükümlülerinin, şüphelilerinin iade edilmemesi gibi bir problemimiz var. Maalesef dünya bu konuda bize yardımcı olmuyor, İsveç de aynı şekilde. 

Şimdi İsveç, NATO'da bize müttefik olmak isteyen bir ülke Özellikle son zamanlarda İsveç'te Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar, Cumhurbaşkanımıza yönelik özellikle PKK terör örgütünün sokak gösterileri, Cumhurbaşkanımıza hakaretler tüm bunlara maalesef İsveç makamları engel olmuyor.

Hatta Kur'an-ı Kerim'i protesto edenlere karşı protesto etmek isteyenleri alıyor. Ama onları korumaya alıyor. Dolayısıyla İsveç'in özellikle hem Kur'an-ı Kerim'e saldırıda, hem PKK eylemlerine karşı müsamahakar davranmış olması ülke olarak bizi rahatsız ediyor.

Şimdi İsveç'in NATO'ya üyelik konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine geldiğinde bu tür olaylar ortadayken milletvekilleri nasıl düşünecek? Yani dolayısıyla İsveç eğer NATO'da Türkiye'yle ortak olmak istiyorsa, güvenlik alanında iş birliği yapmak istiyorsa, NATO bir güvenlik örgütü o zaman ortağınızın güvenliğini tehdit eden bir terör örgütüne ev sahipliği yaparsanız, bu terör örgütü mensuplarını istediğimiz bu teröristleri iade etmezseniz o zaman olumlu ilerleme söz konusu olmaz.

Finlandiya'yla ilgili özellikle iade söz konusu oldu işte bahsettiğimiz şekliyle. Diğer uluslararası konular bakımından da Finlandiya NATO'ya üyeliği Türkiye tarafından kabul edildi. Özellikle mecliste de kabul edildi. NATO’ya üye oldu. İsveç terörle mücadele yasamı değiştirdim dedi. Bu anlamda değiştirdi. Evet. Yeni bir yasa yürürlüğe koydu. Ama yasaya baktığımız zaman zaten tüm ülkelerde olması gereken bir yasa. Yani asıl olan yasanın uygulanması. Biz İsveç'ten bunu bekliyoruz.

"KILIÇDAROĞLU'NUN SİYASET TARZI MAALESEF BU!"

Sayın Kılıçdaroğlu'nun siyaset tarzı maalesef bu. Cumhurbaşkanlığının meşruiyetini tartışmak, Kabinenin meşruiyetini tartışmak bir kere Anayasa’mız ortada. Hem diyorsunuz ki öncelikle bu Anayasa’ya uyun. Önce bu Anayasa da yazılanları okumak lazım. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ne anlama geldiğini görmek lazım ve milletin yarıdan fazla, yüzde 52,5 oyu ile seçilmiş bir Cumhurbaşkanına eğer siz meşru değil derseniz ve onun Anayasa’dan aldığı yetkiyle, oluşturduğu Kabine’ye siz meşru değil derseniz, o zaman demokrasiye inanmıyorsunuz demektir. O zaman millete hakaret ediyorsunuz.

Yani milletin verdiği kararın meşruiyetini tartışıyorsunuz. Siz, milletin kararına meşru değil diyorsunuz. Dolayısıyla millet sandıklar önüne konulduğunda yapıyor.

Bunun tabi bir yargı konusu yapmak elbette ki mümkün olabilir. Ama yani bir hakaret söz konusu olduğunda, hükümetin manevi şahsiyetine aykırı bir hareket söz konusu olduğunda, yargı devreye giriyor. Ama tabii bunların sınırları hukukta belli. Bu anlamda geçmişte sarf ettiği sözlerle ilgili çok sayıda dokunulmazlık dosyası da söz konusu. Bundan sonraki süreçte bu dosyaların artmasını da kimse istemez.

Yani bir Türkiye'nin ana muhalefeti hakkında sürekli bir soruşturma açılan bir lider olması da doğru değil. Dolayısıyla bu sözlere kendisinin özellikle sorumlu davranması lazım. Bunu hep yapıyor. Dolayısıyla AK Parti'ye oy verenler, işte Cumhurbaşkanı'na oy verenlere yönelik hakaretleri hepimizin malumu. İşte çiftçilerle yaptığı toplantıda onlara hakaret ediyor. Öğretmenlere, ey öğretmenler sizler Erdoğan'a oy verirseniz nasıl öğretmensiniz diyor. Yani bunları kabul etmek mümkün değil. Bunu da millet görüyor. Gördüğü içinde işte her sandıkta gerekli dersi veriyor. Ama tabii bu dersi almayan bir ana muhalefet lideri söz konusu.

FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ LİDERİ GÜLEN'İN İADESİ

Bakan Bey: Şimdi Amerika Birleşik Devletleri bizim iade taleplerimize bugüne kadar hep duyarsız kaldı. Klasörler dolusu dosyalarımıza, bütün deliller ortada. İşte en son AİHM kararı da darbe kalkışmasını kabul ediyor. Yani terör örgütünü inkar etmeyen. Aslında gayet net biliyorlar. Bunun bir demokrasiye karşı bir kalkışma olduğunu ve suç olduğunu ve bunun organizasyonunu yapanın da FETÖ terör örgütü olduğunu biliyorlar. Delillerimiz ortada. Bütün deliller klasörler dolusu. Tabii daha biz de yargılamalar yapıldı. Bu yargılamalar neticesinde alınan ifadeler var. Bu ifadeler sonrasında da yine ortaya çıkan, netleşen kararlar var. Tüm bunlar ortadayken Amerika Birleşik Devletleri'nin FETÖ’nün iadesi konusundaki taleplerimize duyarsız kalması hukuki değil, tamamen siyasi. Zaten terör örgütünün liderini 90’lı yıllardan bu yana kendisi orada barındırıyor.

Dolayısıyla bir amaç için barındırdığı ortada. O nedenle toplamda 7 adet iade dosyası, 2016’dan bu yana da 27 suçtan iadesini istemişiz FETÖ ile mücadele de Gülen'in iadesini Amerika Birleşik Devletlerinden.

İsveç'le ilgili; 28 iade talebi, 1 hitam, 3 derdest, 1 tanesi sonuçsuz Amerika Birleşik Devletleri'ndeymiş o istediğimiz kişi. 1 vazgeçme var, 22 de red var İsveç’in.

Finlandiya ile ilgili; 14 iade talebimiz, 1 hitam yani çeşitli sebeplerle son bulan talep ölmüşte olabilir, 2 derdest devam eden, 2 Amerika'da olduğu için sonuçsuz, 9 red var Finlandiya ile ilgili olarak.

Genel bir rakam verelim size. Kırmızı bültenlerle alakalı da kırmızı bülten taleplerimiz de maalesef İnterpol tarafından sonuçsuz bırakılıyor. Bugüne kadar adli makamlardan Bakanlığa gönderilen 2 bin 100 kırmızı bülten talebi var. 112 ülkeye, bin 387 iade talebimiz olmuş. Sadece 3 tanesi kabul edildi. 2 tane Romanya, 1 tane Cezayir. 374 talepte bugüne kadar reddedildi.

Interpol tüzüğünün 3. maddesi gerekçe gösteriliyor bunlarla ilgili. Dolayısıyla İnterpol'ün de maalesef terörle mücadele anlamında bizlere katkı vermediğini görüyoruz. İstinabe yani yurt dışında adli yardımlaşma nedeniyle ifadesini alın bize gönderin burada yargılamamıza devam edelim dediğimiz 154 adli yardımlaşma var. 24’ü yerine getirilmiş bunlar genelde dost ülkelerimiz 24’ü yerine getirmiş. 69 yerine getirilmemiş. 6 vazgeçme nedeniyle bitmiş. 55’te derdest dosyamız var FETÖ'yle ilgili.

FETÖ'yle ilgili yargılamalar merak edilebilir. Şu ana kadar 253 bin 754 kişi hakkında karar verildi. Bunun 122 bin 904’ü mahkumiyet. 97 bin 708 beraat. Diğer kararlar da var. Cezaevlerinde 15 bin 50 FETÖ tutuklu ve hükümlüsü var. Bunun 11 bin 759’u hükümlü, 2 bin 475’i hüküm özlü. 816’sı tutuklu. Bunların hepsi cezaevindekiler. Adli kontrol kararı verilen 186 bin 26 kişi. Yakalama karar verilen 30 bin 681.

289 fiili darbe davası, silah çeken, bomba atan 289 tane fiili darbe davası bunların tamamı sonuçlandı. 265’i Yargıtay'a gönderildi. 176’sı hakkında onama kararı verildi. 47’si hakkında bozma kararı verildi. Tabii burada bir kısım sanıklar bakımından bozulma olabiliyor. 42’si Yargıtay'da 10’u istinafta, 29’u da bozma sonrası ilk dereceye gitti tekrar. Fiili darbe davalarında 4 bin 891 mahkumiyet verildi. 4 bin 891 mahkumiyet verildi. Bin 634 ağırlaştırılmış müebbet. Tabii bunlar birden fazla ağırlaştırılmış müebbet alanlar var. Bin 366’sı müebbet. Bin 891’i de süreli hapis cezası. Toplam 4 bin 891 mahkumiyet kararı. Bunlar fiili darbe davası. 2 bin 870’de beraat var. Askerler, öğrenciler yargı bunu kuyumcu titizliği ile ayırıyor. Dolayısıyla işte askere de müebbet verdiniz, er nereden bilecekti deniyor ya 2 bin 870 beraat, 964 de ceza verilmesinde yer olmadığına FETÖ ile ilgili şey bu.

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLERİ İLE TEMAS

Şimdi biz yani önceki dönemde Bakanlık olarak bütün ne gerekiyorsa bütün delilleriyle Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderdik. Tekrarlama gerekirse olur tabi. Her platformda bunu seslendirmekte fayda var.

'FETÖ'NÜN TAMAMI SİLİNMEDİ' ALGISI!

Zaman zaman özellikle kamudan ayıklanması süreci, OHAL süreci içerisinde büyük bir mücadele yapıldı. Olağanüstü Hal Komisyonu’na 120 bin müracaat oldu. Bu 120 binin, 100 bini haksız reddedildi. 20 bini iade edildi görevlerine. OHAL süreci bitti. Tabii onların yargılama süreçleri de devam ediyor. İdare mahkemelerine itiraz edenler de var. Ama bundan sonraki süreçte irtibat ve iltisak tespit edildiği takdirde onun mevzuatı da var. Zaten idareler bu anlamda gerekli idari ve adli soruşturmayı başlatıyor. Süreç içerisinde idarelerin de yine ayıklama süreci devam ediyor.

Depremle alakalı şu anda 260 şüpheli var tutuklu. Müteahhit, yapı sorumlusu, yapı sahibi, binada değişiklik yapan şeklinde. 778 adli kontrol kararı verilen var. Başlangıçta 349’du bu sayı. Ama bilirkişi raporları geldikçe bu tutukluluk süreleri değerlendirildi. Adli kontrol 778, başlangıtça 640’dı. Orada serbest bırakılanlar adli kontrolle, serbest bırakıldığı için orada artış oluyor. 9 yurt dışında deprem soruşturmalarında. 109 sorumlu da depremde vefat etti. Sorumluların depremde vefat ettiği anlaşıldı. Bilirkişi raporları geldikçe bunların davaları açılmaya devam ediyor. Ama asıl tabii yoğunluk idari yargıda şu anda. İdari yargıyla ilgili şu ana kadar özellikle idarece verilen ağır hasar tespiti ve yıkım kararlarının iptali için açılan davalar var. 33 bin toplam, tam yargılama davalarıyla beraber 33 bin 316, yıkım kararlarına karşı açılan 22 bin 244 dava var. Burada Hatay tabii daha önde gidiyor. Hatay'ın ardından, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya diye sıralanıyor. İdari yargıda özellikle sürecin tıkanmamasıyla ilgili olarak bir çalışmamız söz konusu. Meclise bir kanun teklifi hazırlığımız var. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın kentsel dönüşümle ilgili özellikle ülke genelinde kentsel dönüşümün hızlandırılması, afet riskine karşı şehirlerimizin daha dirençli hale getirilmesine yönelik bir yasal düzenleme hazırlığı var.

İhtisas mahkemesi için kanuna gerek yok. Onu Hakimler ve Savcılar Kurulu hangi bölgede, hangi dava yoğunlaşıyor ona göre zaten hızlı bir şekilde ihtisas mahkemesi kurma yetkisi var. Hakimler ve Savcılar Kurulu bunu her zaman yapabilir. Diyelim Ankara'da belli bir dava yoğunlaştı o davaya ilişkin bir ihtisas mahkemesi açma yetkisi her zaman var. Biz kentsel dönüşümle ilgili hem İstanbul'da yoğunlaştı. O bölgede artık hangi yargı çevresi Anadolu, İstanbul, Bakırköy o bölgede ihtisas mahkemesi açması söz konusu. Deprem bölgesinde bu yoğunlaşan davalar giderek artan davalar, yıkım kararlarının gecikmemesi için de yeni idare mahkemeleri kurduk orada. Şu ana kadar 21 yeni idare mahkemesi kurduk. Yaz kararnamesi ile de 70’i idari yargı olmak üzere 150 yeni hakim ataması, ilave hakim ataması gerçekleştirdik. Bundan sonra da ihtiyaç olduğu müddetçe bölgede hem hakim, savcı hem de personel takviyesini gerçekleştireceğiz ki orada yargı süreçlerinde bir tıkanma söz konusu olmasın. Bugüne kadar 52 bin 527 kişi depremde vefat etmişti. Bunun 7 bin 507’si yabancı. 45 bin 20’si vatandaşımız. Hatay'da 22 bin 958 vefat, Maraş'ta 12 bin 625 vefat, Adıyaman 7 bin 363, Antep 4 bin 6 altı vefat. Evet hem ceza soruşturmaları, hem de özellikle idari yargı ve önümüzdeki süreçte de tazminat davalarıyla ilgili yoğunlaşma söz konusu olacak. Oradaki yargı süreçleri tıkanmasın diye de biz öncelikle hem kendi hazırlıklarımız vardı hem de bölgede, Gaziantep'te geniş bir çalıştay yaptık. Ve oradaki uygulayıcılardan, hakim, savcılarımızdan karşılaştıkları problemler nerede tıkanıyorsunuz? Ne yapmamız gerekiyor? diye onlara sorduk ve onlar da bir takım önerilerde bulundular. Bu önerileri inşallah kanun gerektirenleri Meclise kısa süre içerisinde sevk edeceğiz.

KAVALA VE GEZİ PARKI

Yani şimdi tabii Anayasa Mahkemesi eğer bir karar verirse hak ihlali kararı verir ve bu anlamda Anayasa Mahkemesi'nin vereceği karar elbette ki kesin olur ve yani uyulması gerekir ama karar yanlış olursa tabii ki eleştirme hakkı herkesin en doğal hakkı. Yani hatalı bir yanlış bir karar da olsa Anayasa Mahkemesi kararı neticede. Ama mevzuatımız, Anayasamız ortada. Suç ortada. Deliller ortada. Yargıtay bütün maddi vakayı belirlemiş, delilleri ortaya koymuş. Dolayısıyla tüm bunları takdir edecek olan Anayasa Mahkememizin değerli üyeleri. Geçmişte hatalı kararları olmadı mı Anayasal Mahkememizin. Oldu. Yani başörtüsü hakkında bile karar verdi yani. Hepinizin malumu. Daha önce ihlal yok dediğine sonradan ihlal kararı verdi. Özellikle bu dosya bakımından da iki kez ihlal yok kararı vermişti ama Perşembe günü haftaya ayın 12’sinde tekrar gündeme aldı. Tabii bunu değerlendirecek olan Anayasa Mahkemesi. Ama maddi vaka, suç bakımından bunu nitelendirmesini kesin kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi vermiş durumda. Bu kararda uyulması gereken bir karar. Eğer bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderilirse kesin hüküm ki gönderilecek. Kesin hükmün Meclis Genel Kurulunda okunmasıyla milletvekilliği düşüyor. Bir oylamaya da gerek yok. Yani mahkeme kararının genel kurulda okunmasıyla milletvekilliği düşüyor. Yani deliller, karar ortada. Anayasamızın ilgili hükmü ortada. Farklı görüşte olan üyelerimiz var mıdır? Tabii onu Anayasa Mahkemesi karar verdiğinde değerlendirmek gerekir.

Soru: Sayın Bakan dediniz ki Yargıtay gönderecek kesinleşmiş kararı. Bazı haberlere göre de bu kez Anayasa Mahkemesi beklenecek deniyor. Çünkü malum daha önce de yaşadık Enis Berberoğlu örneğinde olduğu gibi. Farklı sonuçlar çıkabiliyor. Meclis daha önce mecburen farklı bir yöntem uygulamak durumunda kaldı. O yüzden soruyorum Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin kararından önce mi gönderecek? Yoksa beklenecek mi? Bu konuda oluşmuş mudur? Böyle bir içtihad oluşmuş mudur?

Bakan Bey: Böyle bir içtihada gerek yok tabii. Bu süreçler kendi mecrasında akacak olan süreçler. Anayasa Mahkemesi zaten gündemine çok çabuk aldı bunu. Haftaya görüşecek. Dolayısıyla arada çok da bir zaman yok. Diğerlerinde bayağı bir zaman farkı vardı. Bunda bir zaman farkı yok. Hep beraber Anayasa Mahkememizin kararını bekleyeceğiz. Enis Berberoğlu kararıyla bu farklı. Oradaki Anayasanın geçici 20. maddesinde dokunulmazlık kapsamının dışında tutulan, Anayasa gereği dışında tutulan bir dosyayı dokunulmazlık kapsamındadır diye karar verdi AYM. Orada da Anayasaya aykırı karar verdi. Burada nasıl karar verecek? Hep beraber onu bekleyeceğiz. Bekledikten sonra da, yani karar verdikten sonra yorumlayabiliriz bunu.

YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI

Başlangıçta da söyledim bir Anayasa toplumsal uzlaşma. Yani herkesin istediği maddeler olur. Ama bu çok detaylı bir metin de olmaması gerekir. Temel hak ve özgürlükleri belirleyen öne alan devletin görevlerini belirleyen bir metin toplumsal uzlaşma. Burada özellikle devletin temel nitelikleri bunlar tartışmasız. Bunları tartışmaya açmayız. Dolayısıyla ama süreç içerisinde anayasadaki kazanımlarımız var hukuk devletini güçlendiren, yargı birliğinin sağlanması anlamında hükümet sistemiyle ilgili tüm bunlarla alakalı olarak da tabii bu kazanımlardan da geri adım atmamak lazım. Bunlara da milletimiz onay verdi neticede. Elbette ki değişmez maddelerin dışındaki hususlar hepsi konuşulabilir, masaya konulabilir, muhalefetin görüşleri, diğer sivil toplumun görüşleri bu anlamda yeni anayasa yapma süreci bir uzlaşmayla olması lazım. Uzlaşma olmadığı zaman zaten başarıya ulaşması mümkün değil. Uzlaşmanın da ilk adımı usul belirlemedir. Hangi usulde yapılacak? Yani mevcut iç tüzük hükümleriyle yapılması bir kere yıllar alır. Yani ya 28. dönem yetmez ona. Dolayısıyla usul belirlenip daha o usul çerçevesi içerisinde işte geçmişte komisyonları oluşturulmuştu, 60 maddede uzlaşıldı ama sonra tıkandı. Buna benzer öncelikle bir uzlaşmanın usul konusundaki uzlaşmanın sağlanması lazım. Bu anlamda da Meclis Başkanımız süreci başlattı. Hatta yüksek yargı organları, eski meclis başkanları ile görüşmeler de yaptı. Bazı muhalefet liderleriyle de görüşme sürecini başlattığını biliyoruz. Ve bu süreç devam edecek. Özellikle AK Parti Grubumuzla, Cumhur İttifakı'nı oluşturan diğer partiler, Milliyetçi Hareket Partisi'nin önceden bir çalışması var. Tüm bunlar ışığında bir yol haritası çizilmesi gerekiyor. Dolayısıyla o maddelerin dışında istediğiniz hangi madde olur? Yani burada temel hak ve özgürlükleri öne çıkaran hukuk devleti ilkesini güçlendiren ve demokrasinin standardını daha yukarıya taşıyan maddelere ağırlık verilmesi gerekir. Devletin görevlerinin sınırlarının tam anlamıyla belirleyen maddelere daha vurgulu bir şekilde yer vermek gerek.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ

Onunla bir herhangi bir tartışma söz konusu değil yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin en önemli özelliği başkanlık sisteminin özellikle yarıdan fazlasının yani son tura kalındığında zaten mecburen 50+1 oluyor. Yani iki turlu bir seçimden bahsediyoruz. Diğer türlü o zaman tek turlu eski parlamenter sistemin özelliğine dönen bir sisteme dönülmüş olur. Bu konuda herhangi bir tartışma söz konusu değil. Ama önümüzdeki süreçte siyasi partiler tabi ki bizim başkanlık sisteminin en önemli özelliğidir 50+1. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi toplumun yarıdan fazlasının onayıyla yürütmenin belirlendiği aslında halkın kendi kendisini yönetmesidir. Cumhuriyetin ta kendisidir aslında. Dolaylı demokrasi değildir. Tabii biz bu sisteme daha yeni geçtik. Beş yıllık bir uygulamamız var. Aksayan yönlerimizi görüyoruz. Yani bu aksayan yönlerle ilgili reform süreci yapılamaz mı? Yapılabilir. Yeni dönemde yeni anayasa değişikliğinde bunlar elbette ki konuşulabilir. Ama aksayan yönlere baktığımız zaman elbette ki parlamenter sistemin eskilerini hala biz hissediyoruz. Özellikle yasama süreci anlamında, iş tüzük değişikliği yapılmadı. Siyasi partiler kanunu değişmedi. Dolayısıyla eski sistemin kanunlarıyla devam ediyoruz. Eski sistemin yasama süreci devam ediyor. Yani Cumhurbaşkanlığı kararnameleri neden anayasaya kondu? Hızlı karar alınsın. Hızlı uygulansın. Herhangi bir gecikmeye neden olunmasın diye Cumhurbaşkanlığı kararnamesi sistemi var. Ama baktığımız zaman bu tam geniş anlamıyla uygulayabiliyor muyuz? Uygulayamıyoruz. Niye? Çünkü temel haklar ve özgürlükler kararname konusu olamaz. Doğru. Evet olamaz. Bir de kanunla düzenlenmişse kararnameyle düzenlenemez. Ama baktığımız zaman kanunla düzenlenmemiş hiçbir konu yok. Dolayısıyla hala o parlamenter sistemin ağırlığını  taşıyan onunla yol yürümeye çalışan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğiyle bu sistem gerçekten yani pandemiye rağmen, savaşlara rağmen her türlü dış etkenlere rağmen başarıyla istikrarlı bir beş yıllık süreç geçirdik. Şimdi yeni dönemde gerek alt mevzuat gerekse anayasa değişikliği sürecinde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin aksayan yönleri elbette ki masaya konulabilir.

ANAYASA MAHKEMESİ'NDEKİ 12 YILLIK GÖREV SÜRESİ

Yargıtay'daki 12 yıllık görev süresi Anayasa Mahkemesinde de 12’dir bunun değişikliğiyle ilgili herhangi bir çalışma yok tabii. Bunlar hep yine Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konusuna giren konular. Bunlar tabi tartışmaya açılabilir tartışılabilir. Burada genç yaşta Yargıtay’a seçilen arkadaşlar bakımından genç yaşta tekrar kürsüye dönme gibi bir durum söz konusu 12 yıl da uzun bir süre yüksek yargıçlık bakımından. Türkiye Savcılığı ile ilgili Yargıtay Başsavcımızın ve Yargıtay Başkanımızın kamuoyu ile paylaştığı bir husus oldu ama bu tartışma daha ilerlemedi. Bu da yine yeni Anayasa değişikliğinde konuşulabilecek, geçmişte önerilen bir sistem vardı Kanadoğlu tarafından ama o sistemi bizim kabul etmemiz mümkün değil. Ama farklı bir şey özellikle Türkiye’nin yurt dışında işlenen Türkiye’ye karşı, devlete karşı işlenen suçlar bakımından Yargıtay Başkanımızın böyle bir görüşü oldu ama bizim şuanda gündemimizde yok. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyla ilgili özellikle bireysel başvurunun sınırlarının çizilmesi noktasında bir çalışma yapılması gerekir. Bu anlamda özellikle Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarında bir yüksek temyiz mahkemesi gibi kararlar alması Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında bir tartışmaya da neden olur. O açıdan da bireysel başvuru ile ilgili aksayan hususlar özellikle sistemimize zarar verecek noktaya varmadan bir düzenleme yapmak gerekir. Teşekkür ederiz. Çok sağ olun.

KAYNAK: HABER7
Ömer Faruk Aktaş Haber7.com - Editör
Haber 7 - Ömer Faruk Aktaş

Editör Hakkında

1991 yılında Bayburt’ta doğdu. Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema bölümünden mezun oldu. 2016 yılında Anadolu Ajansı'nda stajını yaptı. Yeni Şafak ve Akşam Gazetesi'nde çalıştı. Nisan 2021'den bu yana Haber7.com'da ‘Gündem Editörü’ olarak görev yapmaktadır.
YORUMLAR 31
  • Yorumcunun biri 1 yıl önce Şikayet Et
    ne ab imiş be unutalım artık şunu işimize bakalım
    Cevapla
  • Cevdet 1 yıl önce Şikayet Et
    Turkiye, Yer yuzunde Ozellikle Afrikada ve Asyada en cok insan haklari ihlali yapan avrupanin, Avrupa insan haklari sozlesmesinden cekilsin.
    Cevapla
  • CCC 1 yıl önce Şikayet Et
    Kim ki teröre alkış tutyor destek oy veriyor Allah onları kahrede.
    Cevapla
  • Türk 1 yıl önce Şikayet Et
    Bu ülkeye düşmanlık eden herkese kol kanat açıyo bu AB ve abd.. Bunlara göre milliye kurt gayri milliysen kuzusu..
    Cevapla
  • AKINCI 1 yıl önce Şikayet Et
    AB ve CHP Türkiyenin en büyük düşmanlarından dır...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
AK Parti İstanbul İl Başkanlığında bayrak değişimi
E-ticarette tevkifat oranı belirlendi! Bakan Şimşek'ten açıklama...