AYM yahut 60 darbesinin has evladı…
- GİRİŞ15.11.2023 09:18
- GÜNCELLEME16.11.2023 09:51
Geçtiğimiz haftaya Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki tartışma damgasını vurdu.
Bilindiği üzere Anayasa Mahkemesi, cezaevinde tutuklu bulunan Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekili Can Atalay’ın “seçilme hakkı” ile “kişi hürriyeti ve güvenliği” haklarının ihlal edildiğine hükmetmiş, bununla da kalmayıp Yargıtay 3.cü ceza dairesini anayasayı ihlalle suçlamıştı.
Bu acaibul garaip karardan çık kısa bir süre sonra bu kez Yargıtay 3.cü ceza dairesi Anayasa Mahkemesinin verdiği ihlal kararına uyulmamasına, Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesine yönelik işlemlere başlanması için kararın örneğinin TBMM’ye gönderilmesine ve ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.
Gelinen bu son noktadan itibaren gerek medyada ve gerekse siyaset platformunda ciddi bir tartışma baş gösterdi.
Tartışmaları mercek altına aldığımda şu çarpıcı gerçekle karşılaştım.
Bütün yabancı medya kuruluşları, muhalif medya ve muhalif siyasi odaklar ile FETÖ, PKK gibi terör örgütü yanlıları yekpare Anayasa Mahkemesinin resmen savunucusu konumuna gelmişti.
Buna mukabil ‘milli medya’, iktidar çevreleri ve halkın kahir ekseriyeti de Yargıtay’ın haklı ve isabetli bir karar aldığını savunuyordu.
Şu bir gerçek ki, Anayasa Mahkemesi ilk kez bu türden Türkiye düşmanlarını sevindiren kararlar alıyor değil.
Daha önce de, ‘Barış için akademisyenler inisiyatifi’ isimli oluşumun açık açık PKK’yı desteklemesini mazur görmüş, haklarında verilen cezaları hak ihlali saymıştı.
Tıpkı bunun gibi Can Dündar’ın Türkiye’ye açık ihaneti olan ‘MİT tırları’ hadisesinde aldığı cezayı kaldırmış ve yurt dışına kaçmasını sağlamıştı.
Bir diğer örnek de yakın geçmişten…
Bilindiği gibi HDP’nin hazine yardımı almasının engellenmesini durdurmuş, PKK’nın siyasi ayağı olduğunda şüphe bulunmayan bu partiye aleni destek vermişti.
AYM’nin FETÖ ve PKK söz konusu olduğunda inanılmaz derecede özgürlükçü (!) bir yaklaşım sergilediğine dair şu kanıtlar da sanırım çok önemli olsa gerek.
Malum olduğu üzere bu yılın hemen başlarında AYM, ‘FETÖ’ üyeliğinden yargılanan ve hapis cezasına çarptırılan öğretmen B.C Şaşmaz hakkında hak ihlali kararı vermekle kalmadı, ceza alan başka FETÖ’cüleri de kurtarabilmek için; “silahlı terör örgütü üyeliğinden yargılanmak için sanıkların örgütün nihai amacını bilmesinin önemli olduğu” gibi tartışmaya hayli açık bir yorumla bu hainlere adeta can simidi oldu.
Buna benzer bir karar da, Selahattin Demirtaş hakkında alınmıştı malum.
AYM, HDP eski Eş Genel Başkanı ve 6-8 Ekim olaylarının faili Selahattin Demirtaş için hak ihlali kararı vererek, Demirtaş’a 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetmişti.
Kendisini, adli bir merci olmanın çok ötesinde adeta siyasi otoritenin alternatifi gibi gören bu yapının üyelerinden Engin Yıldırım’ın, yakın geçmişte milli iradeyi tehdit edercesine sarf ettiği bir cümleyi hatırlatarak AYM’nin bu günah galerisini sonlandırmak istiyorum.
AYM binasının ışıklarının yandığını gösteren bir fotoğraf eşliğinde, geçmişte darbe yahut muhtıra öncesinde Genel Kurmayın ışıklarının mütemadiyen yandığını hatırlatan darbe sever medyacılara gönderme yaparak, ‘ışıklar yanıyor’ diye bir twit atmıştı bu bay.
Aklı sıra mahkeme darbesini çağrıştıran bu cümle ile siyaseti ve milli iradeyi tehdit eden bu anlayışı elbette unutmuş değiliz.
Peki, kimdir AYM ve asıl işlevi nedir?
Aslında üzerinde asıl durulması gereken husus bence budur.
AYM, bilindiği üzere Demokrat Parti iktidarını alaşağı eden ve Menderes ile 2 arkadaşının idamıyla sonuçlanan 60 darbesinin ardından kurulmuş ve Anayasal bir vasıf kazanmıştır.
Dikkat buyurun Yargıtay’ın kuruluşu 1868 iken bu mahkemenin kuruluşu 1962’dir!
Şimdi size çok ibretlik bir noktayı hatırlatacağım.
1960 darbesine kadar bütün anayasalarda; “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Millet hâkimiyeti meclis eliyle kullanır” hükmü vardı. Yani milli iradenin tecellisinde yegâne yetkili merci milletin meclisiydi.
Gelin görün ki, 60 darbesi sonrasında yapılan anayasada milletin hâkimiyetine şerik koşulmuş ve ‘Millet hâkimiyeti meclis ve yetkili kurullar eliyle kullanır’ hükmü getirilmişti.
Bu, şu demekti.
Artık meclis yegâne karar mercii olmaktan çıkarılmış yetkili kurullar da bu kararın ortağı konumuna getirilmişti.
Peki, kimdir bu yetkili kurullar?
Başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere MGK ve diğer yargı organları!..
60 darbesini yapan irade şunu diyordu açıkça.
‘Milleti kendi başına bırakırsak, Demokrat parti gibi halkın iradesine yaslanan partileri tekrar iktidara getirebilir. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için, gerekirse bu partileri kapatabilecek bir yapı vücuda getirilmelidir.’
Nitekim bu anlayış neticesinde 1998 yılında Refah Partisi Anayasa Mahkemesince kapatılmış, AK Parti de kapatılmanın eşiğinden dönmüştü.
Görüldüğü üzere bu yapı 60 darbesinin has evladıdır ve millet iradesinin tam karşısına konuşlandırılmıştır.
Açık söylemek gerekirse bendeniz tıpkı Sayın Bahçeli gibi, millet iradesinin önüne köstek olan ve Türkiye düşmanı oluşumların destekçisi konumuna gelen bu mahkemenin behemehâl kapatılması gerektiği kanaatindeyim. Bu olmuyorsa bile yeniden yapılandırılarak millet iradesiyle çatışan bir yapı olmaktan çıkarılmalıdır.
Aksi takdirde daha çok Can Atalay-Selahattin Demirtaş hadiselerine benzer Türkiye karşıtı kararlara tanıklık ederiz.
Yorumlar44