27 Mayıs zulmü ve kandan beslenen anayasası…

  • GİRİŞ30.05.2024 09:16
  • GÜNCELLEME31.05.2024 08:57

3 gün önce 27 Mayıs darbesinin seneidevriyesi idi.

Millet iradesinin çöpe atıldığı, insani ve İslâmî değerlerin hâk ile yeksan edildiği ve zalimlerin mazlum kanı dökerek iktidara geldiği bu acımasız ihanetin üzerinden tam 64 yıl geçmiş…

Halkın seçtiği idarecileri darağacına gönderen zalimler, kendilerini meşrulaştırmak için bir de anayasa yaptılar tabii…

Ülkemizde karşılaştığımız enteresan durumlardan birisi, hiç şüphe yok ki, ‘en özgürlükçü’ diye yutturulmak istenen 61 darbe anayasası efsanesidir.

Evet, bu bir efsane…

Yani aslı astarı olmayan, birileri tarafından uydurulmuş ve hakikatten fersah fersah uzak!

Kim uydurdu bu efsaneyi dersiniz?

Yine buna da hiç şüphe yok ki, dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanılmayacak bir tuhaflıkla, futbol takımı tutar gibi ‘darbe’ tutan zavallı Türkiye aydını…

Bunların bazıları, 61 anayasası için bırakın ‘en özgürlükçü’ güzellemesi yapmayı, ‘devrim!’ tesmiye etmekten de sıkılmıyor.

27 Mayıs günü Cumhuriyet gazetesindeki yazı ve haber bunun kanıtı zaten.

Hiç utanmadan zerre kadar sıkılmadan “devrim” dediler bu kan ze zulüm üzerinde yükselen zorbalığa…

O 61 anayasası ki, meclisin duvarından ‘Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Millete Aittir!’ düsturunu alaşağı ederek yerine jakobenlerin egemenliğini sağlayan ‘kurumların üstünlüğü’ dayatmasını getirmiştir!

Anayasa mahkemesini üreten ve diğer yüksek yargı ile askeri ve sivil bürokrasinin, milletin egemenlik hakkını gasp etmesini sağlayan, hâkimiyeti milletten alıp, ‘millet, egemenliği, yetkili kurullar eliyle kullanır’ ifadesini bu anayasaya sokuşturarak hiç hakkı olmayan kesimlere tevdi eden 61 anayasası…

Darbe sonrasında oluşturulan anayasada "milli iradenin" üzerine yukarıda da belirttiğimiz gibi AYM ve benzeri birtakım yapılar monte edilerek halkın, bir daha "istenmeyecek" bir yapıyı tercih etmesi halinde onlara dur diyecek bir mekanizma husule getirildi.

80'de 90'larda ve 2000'li yıllarda bu yapıların marifetlerini hep beraber gördük.

İşte bu yapıların bir benzeri de sivil alanda oluşturuldu.

Göbeğinden statükoya bağlı (siz ona CHP'nin yan kuruluşları yahut arka bahçesi de diyebilirsiniz) odalar, birlikler, barolar vesaireler etkin bir konuma getirilerek (sözde), sivil alan da "Bürokratik Oligarşinin" kontrolüne sokuldu.

Aslında 61 anayasası ile düpedüz rejim değiştirilmişti.

Her ne kadar adına "demokrasi" deseler de bal gibi "Korporatizm" tatbik ediliyordu.

Bu sistem, Mussolini İtalya'sından aynen kopya edilen bir yapıydı...

Bildiğiniz Faşizmin İtalyancası yani...

1950 ila 60 arasında, kısmen de olsa milletin iktidara gelme ihtimalinin belirmesi, darbecileri, iktidarın bir daha halka devredilmemesi için önlemler almaya sevk etmişti.

Önce CHP’yi güvence altına aldılar…

Ardından, hak etmediği yetkilerle donatılmış söz konusu kurumları bu gizli iktidarın emrine amade bir biçimde hazırladılar.

Kazara bir halk iktidarına geçiş yapma vasatı oluşursa, bu kurumlar ile CHP arasındaki koordinasyon, tehlikeyi püskürtme şansına sahip olabilecekti.

Yeni anayasanın hazırlanmasında istihdam edilen ‘aydın’ görünümlü kifayetsiz muhterislerin, matbuat dünyasına montajı ile de işbu ‘en özgürlükçü anayasa’ efsanesi üretilerek, hakları gasp edilen milletin zihinlerinin de işgaline teşebbüs edildi…

Doğrusunu isterseniz bunda önemli oranda muvaffak da oldular.

Sürekli pompalanan bu hilaf-ı hakikat iddia, bir süre sonra gerçekmiş gibi bir muamele görmeye başladı.

İşte o günden 2002’ye kadar gelinen süreçte, anılan bu koalisyon memleketin idaresine vaziyet etti.

Açık söylemek gerekirse, bu aralıkta hükümet eden partiler yahut koalisyonlar, ‘iktidar’ olmaktan ziyade bir tür ‘kâhyalık’ vazifesi ifa ettiler.

Ülkenin rutin işlerini tedvire memur yetkileri kısıtlı bir kâhya…

AK parti iktidarıyla birlikte inisiyatif alan sivil siyaset, kâhyalığı reddedip halk iradesini öne çıkarınca işler değişiverdi birden.

Eskiden, saman altından suyunu yürüten koalisyon ister istemez halkın önüne çıkmak zorunda kaldı ama gücü yetmeyince de eski yöntemleri kullanmakta tereddüt etmedi.

Yakın geçmişte cereyan eden hukuk merkezli faciaların gelişim sürecine bakın, ne demek istediğimi gayet iyi anlayacaksınız…

Örneğin, 367 garabeti hukuk tarihine aynen bu metot ile geçti…

Tıpkı, 411 milletvekilinin oyunu alan bir yasanın, anayasa mahkemesinin tamamen yetkisini aşarak iptal edilmesinde maruz kaldığı akıllara ziyan metot gibi…

Hele 28 Şubat sürecinde Refah Partisinin kapatılışı gibi bir hadise var ki, gelecekte hukukçular bu zulmü, büyük bir utançla hatırlayacaklardır. 

Evet, bütün bu melanetlerin anası 61 anayasası idi.

12 Eylül darbecileri bu gerici anayasayı baskı ve zulümlerin dozunu arttırarak daha da kuvvetlendirdi…

27 Mayıs vesilesiyle kaleme aldığımız bu hatırlatma yazısı aslında yeni bir anayasanın ne denli önemli ve gerekli olduğunu gösterir bir mahiyet arz ediyor.

Önümüzdeki zaman diliminde, millete karşı uygulanan bu hukuksuzlukların menşei ve mehazı olan 61 ve onun mütemmim bir cüzü hüviyeti taşıyan 82 anayasasının yerine ‘insanı’ merkeze koyan yeni bir anayasanın yapılması umudu ve dileği ile…

Yorumlar2

  • Ebu DÜCANE 6 ay önce Şikayet Et
    Dünya Kırallıklarla Yönetilirken İşi Ehline Vermeyi ŞURA MECLİSİ Oluşturmayı Yönetim Biçimi Olarak Belirten İSLAMİ YÖNETİM Tüm Dünya İçin Gerçek Çözümdür...
    Cevapla Toplam 1 beğeni
  • Ger 6 ay önce Şikayet Et
    Turkiyedeki gibi mi?
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat