Rum'u yağmadan kurtaran general

İstanbul'da yaşanan 6-7 Eylül olayları, tarihimizin hazin sayfalarından biri. Bir Türk subayı, o meş'um günde Rum komşularını yağmadan böyle kurtardı.

Rum'u yağmadan kurtaran general
Rum'u yağmadan kurtaran general
GİRİŞ 07.09.2008 05:46 GÜNCELLEME 07.09.2008 05:46
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış
Ecevit KILIÇ'ın araştırması
6-7 Eylül 1955'te İstanbul'un her tarafında azınlıklara ait ev ve dükkânlar yağmalandı. Ancak yağmacılar, sadece bir mahalleye giremedi. Çünkü bir Türk subayı silahı ve üniformasıyla sokağa çıkarak yağmacıların mahalleye girmesine izin vermedi. O subay sonradan Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na kadar yükseldi ..
5Eylül 1955 gece yarısı Selanik'te Atatürk'ün evinde bir bomba patladı. Aslında bomba binanın bahçesine atılmıştı ve sadece binanın camları kırılmıştı. Ama patlama tam da Kıbrıs sorununun Türkiye'nin iç politikasını belirlemeye başladığı döneme denk gelmişti. Kitlelerin "Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır" sloganıyla yollara döküldüğü günlerdi.
Ertesi gün İstanbul Ekspres gazetesi haberi Türkiye'ye duyurdu. Kıbrıs Türktür Cemiyeti de protesto yürüyüşleri organize etti. Ama bu yürüyüşler, Türkiye tarihine büyük harflerle 'utanç gecesi' olarak yazılan 6-7 Eylül olaylarının başlangıcı oldu.
Aslında hazırlıklar çok önceden başlamıştı. Ağustos ayının ortalarından itibaren azınlıklar her sabah kapılarına ve duvarlarına çizilen haç figürleriyle uyanıyorlardı. Kendilerine yönelik tehdidin farkında olan azınlıklar, uyanır uyanmaz hemen bu işaretleri siliyordu. Ama, ertesi sabah yine aynı işaretleri buluyorlardı. Yine evlerinin yakınlarında sopa, testere, kaynak makinesi, demir makaslar hatta tırpan gibi kesici aletlerle dolu kamyon ve kamyonetler hazır bekliyordu. İşte bomba haberi sanki işaret fişeği oldu. Olayları ilk Beyoğlu'nda patlak verdi.
Kurtuluş, Nişantaşı, İstinye, Yeniköy, Eminönü, Yedikule, Bakırköy, Fatih ve Eyüp'te azınlıkların ev ve işyerlerine saldıralar düzenlendi. Olaylar Moda ve Adalar'a da sıçradı. Eli sopalı, baltalı yağmacılar taş üstünde taş bırakmıyordu; dükkânları yağmalıyor, evlerdeki eşyaları camlardan aşağı atıyor, papazlara saldırıyor, kiliseleri, mezarlıkları yıkıp yakıyordu. Hatta mezarları açılıp çıkartılan iskeletler yakılıyordu. Polis ve asker olayları seyretmekle yetiniyordu. Yer yer "Bu apartmanda Rum yoktur" diyerek, komşularını kurtaran Türkler vardı.

ORGENERAL OLDU

Üstelik Cevizlik, yağma hareketinin başladığı nokta olan İstanbul Caddesi'nin bitişiğindeydi. Mahalleye girmek isteyen yağmacılar karşılarında Kurmay Albay Reşat Mater'i buldu. Hava Okulları Komutanlığı Kurmay Başkanı Reşat Mater, şans eseri o hafta izinliydi ve ailesinin yanına İstanbul'a gelmişti. Mater ailesi Muhasebeciler Sokağı'nda üç katlı ahşap bir binada yaşıyordu.
Yağma hareketini haber alan Reşat Mater, Rum ve Ermeni komşularını korumak amacıyla hemen sokağa fırladı. Üstünde üniforması, elinde silahıyla... Komutanı sokakta gören mahallenin erkekleri de yardıma koştu. Kiminin elinde süpürge sapı, kiminde demir parçası...
Bir anda yağmacılara karşı sokağın girişinde set oluşturuldu. Mater, ayrıca Rum ve Ermeni komşularına komşularını evine aldı. Mahalleye gelen yağmacılar karşılarında silahlı bir albayı görünce şaşırdılar. Gelen gruplar geri dönmek zorunda kaldı. İşte o gece Albay Reşat Mater sayesinde altı sokaktan oluşan Cevizlik Mahallesi'ndeki tek bir azınlık evi veya dükkânı yağmalanmadı. Mater, ordu içinde de çok sevilen bir isimdi. Olaylardan dört yıl sonra tuğgeneralliğe terfi etti, 3. Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı.
Tümgeneral rütbesiyle de Genelkurmay Lojistik Başkanlığı yaptı. 1967'de orgeneralliğe yükseldi. Bir yıl sonra da Hava Kuvvetleri Komutanı oldu. Yani TSK'nın üç numaralı komutanı oldu. 1969'ta bu görevi Muhsin Batur'a devretti. Mater, 22 Haziran 1989 günü yaşamını yitirdi. Olaylar sırasında altı yaşında olan Mater'in oğlu Tayfun Mater, Yunanistan'a göç eden Rum komşularının çocuklarıyla hala görüşüyor.
Bombayı atan da vali oldu
Bir de Atatürk'ün evine bomba atarak 6-7 Eylül olaylarının başlamasına neden olan 'kahraman'lar var. Bombayla ilgili soruşturma Selanik'te yürütüldü. Atatürk'ün evini konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ve üniversite öğrencisi Oktay Engin bombalamıştı.
İkisi de tutuklandı. Kilit isim Oktay Engin'di. Engin, 21 yaşında ve Batı Trakya Türklerindendi. Türkiye'nin verdiği bursla üniversiteye devam ediyordu. Engin'i dokuz ay sonra serbest bırakıldı. Üç ay sonra da Türk istihbaratının yardımıyla Türkiye'ye kaçtı.
Davanın sonunda azmettirici olarak 3 yıl 6 ay hapis cezası aldı. Yunanistan yargı makamları cezasını çekmesi için Oktay Engin'i istedi fakat Türkiye vermedi. Engin'in Selanik Üniversitesi'nde eğitim gördüğüne dair geçerli belgesi bulunmamasına rağmen İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ikinci sınıftan devam etti. Devlet bir de İstanbul Belediyesi'nde iş buldu kendisine.
Okul bitince kaymakamlık sınavını kazandı. Türkiye'nin en önemli ilçelerinden Çankaya'ya atandı. Ama Emniyet Genel Müdürü Hayrettin Nakipoğlu, Engin'i emniyette görev yapmaya çağırdı. Nakipoğlu, 6-7 Eylül olayları sırasında vahşetin en yoğun yaşandığı Beyoğlu'nun Kaymakamı'ydı. Engin, Emniyet Genel Müdürlüğü Siyasi İşler Müdürü olarak göreve başladı. Müthiş bir terfiydi bu.
Engin, beşinci sınıf bir kaymakamdı ve normal koşullarda bu göreve gelmesi için daha en az 15 yıl daha çalışması gerekiyordu. Sonra da Nevşehir Valisi oldu.
Sermaye nasıl el değiştirdi?
Olaylardan sonra azınlıklar yurtdışına göç etmeye başladı. Devlete güvenlerini yitiren Rum, Ermeni hatta Yahudi vatandaşlar yıllardır yaşadıkları evlerini, ülkelerini terk etti. Asıl hedef ise Rumlardı. 6-7 Eylül olaylarından önce İstanbul'da 135 bin Rum yaşıyordu.
Sonrasında bu sayı 70 bine düştü. 1978'e gelindiğinde bu rakam 7 bindi. Şimdi ise İstanbul'da sadece 3 bin 500 Rum yaşıyor. Göç edenler ticari hayatı elinde bulunduranlardı. Onlardan sonra ticaret hayatı Türklere kaldı. O sermayenin yerini Anadolu'dan İstanbul'a gelen ve palazlanan esnaf, ticaret hayatının sahibi oldu. Olaylarla hedeflenen sadece bir sermaye transferi miydi? Elbette değildi. Bir sermayeyle birlikte bir varlığı, kültürü yok ettiler.
Kaç kişi öldü?
6-7 Eylül günlerinde süren olayların resmi bilânçosu korkunçtu: 3 ölü, 30 yaralı, 73 kilise, 1 havra, 8 ayazma, 2 manastır, 3584'ü Rumlara ait olmak üzere 5583 işyeri ve ev tahrip edilip yakıldı. Ancak özellikle, ölü sayısı hala tartışmalı. O dönemde basın üzerindeki baskı ve sansür nedeniyle olaylarda kaç kişinin öldürüldüğü bugün bile tam olarak bilinmiyor. Olaylardan hemen sonra İstanbul'daki Fransız ve Alman Başkonsoloslukları'nın hazırladığı raporlara göre, saldırılarda iki Ortodoks papazı olmak üzere 13 ile 16 arası Rum ve en az bir Ermeni vatandaşı hayatını kaybetti. Uluslararası insan hakları kuruluşlarına göre ise ölü sayısı 15.
İstanbul bir savaş meydanına dönmüştü. Yağmanın ve korkunun dehşet saçtığı semtlerden biri de Bakırköy'dü. Yağmacıların buluşma noktası İstanbul Caddesi'ydi. Buradaki dükkânların büyük bölümü azınlıklara aitti. Sonra gruplar halinde mahallelere dağılıp elebaşların ellerindeki listede yer alan azınlık ev dükkanlarına saldırdılar. Ama bir tek mahalleye girmediler: Cevizlik.
YORUMLAR 3
  • şahin güdül 16 yıl önce Şikayet Et
    yazık!. Ne dinimizde, ne de töremizde böyle alcaklıklar yoktur...
    Cevapla
  • lokman aslan 16 yıl önce Şikayet Et
    Eniştem niye öptü?. Bu yazının ne mesaj verdiğini anlayamadım. Haber7'nin üzerine düşmeyen işlere maydanoz olması kime fayda sağlar? Yoksa birileri bazı yerlere dokunmayın mı dedi?
    Cevapla
  • emrullah tan 16 yıl önce Şikayet Et
    acaba?. acaba sadece şu yuzyillik tarihimizde bile boyle kac tane olay vardir? Hem selanik'te bombayi biz atalim hem de burada insanlarin canina malina kiyalim. Ah tarih ah!
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Bayraktar TB3 dünyanın dilinde: ABD, Çin ve İsrail’in başaramadığını Türkiye başardı!
Yenidoğan davasında 5. gün! Ambulans şoförü yönetici nasıl para kazandığını itiraf etti