Güney Afrika'da bir Türk profesörü
- GİRİŞ05.07.2024 09:02
- GÜNCELLEME07.07.2024 09:18
Bir cihan devleti olan Osmanlı Devleti Afrika’yla her zaman irtibat kurmuş, kıtanın her yerine tesir etmiştir. Osmanlı, Afrika’ya insan merkezli bir medeniyet anlayışıyla yaklaşmış, kara kıtadaki halkların bütün değerlerine saygı göstermişti. Batılılar ise kıtadaki her şeyi yağmalamış, bütün kaynakları talan etmişlerdi. Osmanlı insanların kalplerini fethederken, sömürgeci batılılar, bitki örtüsünü, insanları ve hayvanları bütün güzellikleri katletmişlerdi.
Afrikalı akademisyen Prof. Dr. Ali Mazrui şu tespiti yapar:
“Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Osmanlı hâkimiyetinde kalmış Afrika ülkelerindeki seçkinler Türkçe konuşurdu. İmparatorluğun kıta çapında bir bakiyesi vardı. Fakat Türkiye Cumhuriyeti bu bağı Afrika ile dostluk kurmak için kullanamadı.’’
Cumhuriyet dönemi sadece devlet değil aydınlar da Afrika konusunda duyarsızdır. Sadece iki isim herkesin sustuğu bir dönemde Afrika üzerine yazılar kaleme alır fikirler öne sürerler.
Bu isimler Fethi Gemuhluoğlu ve Sezai Karakoç’tur.
“Afrika Afrikalılarındır” diyen Fethi Gemuhluoğlu’nun Arapgir Postası’nda yayımlanan otuz civarında yazısının çoğu Afrika üzerinedir. Ta o yıllarda Afrika’yla sağlam bir irtibat kurmanın gereğinden bahseder. Türkiye-Afrika ilişkilerinin kesintisiz devam etmesini savunur.
Afrika’nın özgürlüğüne kavuşturulması için Mağrip Ocakları’nın kurulmasını önerir. Türkiye’den bazı çatlak seslerin, Afrika’daki gelişmeleri sömürgecilerin iç meselesi olarak görmesine kahırlanır. Emperyalistlerin zihinlerini dağlarını ovalarını bütün kaynaklarını işgal ettiği Afrika halkına “İnsanlara hürriyet, milletlere istiklâl” diyerek seslenir.
Sezai Karakoç 1960’lı yıllarda medeniyet merkezli bir yaklaşımla Afrika’yı ele alır.
İslam medeniyetinin Afrika’da neşet edeceğini söyler. Afrika’yı geleceğin medeniyeti olarak görür. Batılıların Afrika medeniyetinin İslam’la kurulabileceğini bildikleri için kıtayı Hristiyanlaştırma projesi başlattıklarını söyler. Sezai Karakoç’a göre Afrikalılar tercihlerini İslam’dan yana kullanmazlarsa sömürülmeye ve yok sayılmaya devam edeceklerdir.
Karakoç Afrika’ya Osmanlı ufkuyla yaklaşmıştır. Günümüz aydınları da bu ufku yakalamak zorundadır.
GÜNEY AFRİKA’DA GENÇ BİR AKADEMİSYEN
Türkiye Yazarlar Birliği’nde Cape Town Üniversitesi'nde Afrika Çalışmaları bölümünde Akademisyen olarak görev yapan Halim Gençoğlu’nu dinledik. Kendisini uzun zamandır sosyal medya aracılığıyla takip etmekteydim. Güney Afrika’nın Türkiye gündemine gelmesi noktasında önemli katkıları var. Derinlikli çalışmalarıyla kıtalar arasında köprüler kuruyor. Bir nevi kültür elçiliği yapıyor.
Türkiye’nin talihsizliklerinden birisi geçmişte yurtdışına atanan büyükelçilerin görev yaptıkları yerlerde gönüllere girmek halklara dokunmak kültürel yatırımlar yapmak konusunda çok başarılı olamamalarıdır.
Bu hususla ilgili gittiğim ülkelerde ibretlik hikayeler dinledim. Elbette istisnalar vardır ama gördüklerim duyduklarım da az değil.
Birçok ülkeyle bağımızı adanmış ve inanmış adamlarla sağlıyoruz. Sınırsız imkanlarla atanmışların yapamadıklarını gönüllü birkaç adam imkansızlıklar içinde başarıyor.
Her yerde olduğu gibi atanmak yetmiyor adanmak ve inanmak gerekiyor. İşte Gençoğlu, bu adanmışlardan birisi. Büyük milletin ahfadı olmanın bütün sorumluluklarını yüreğinde hisseden bir vatan evladı.
Masa başı tarihçileri gibi kendi sınırlarının dışına çıkamayıp basmakalıp tarih yazıcılığı yapanlardan değil.
Sınırları aşarak sahaya çıkanlardan. Tarihi kuru bilgi yığını olmaktan çıkarıp ona ruh üfleyenlerden.
Geçmişi bugünle buluşturan dedeyle torunu kaynaştıran bir yönü var.
Osmanlının Güney Afrika’ya gönderdiği büyük alim müderris Ebubekir Efendi’nin Türk milleti tarafından yeni hatırlanması noktasında olağanüstü çalışmalar yapmış.
Makaleler kitaplar ve yayınların dışında dünyanın dört bir yanına dağılan aile fertlerini birbiriyle tanıştırmış çeşitli faaliyetler düzenlemiş vakıf kurulmasına öncülük etmiş.
Hayatı filmlere konu olması gereken Ebubekir Efendi’nin torunlarının hem sevgilerini hem güvenlerini kazanmış. Daha önce sütten ağzı yandığı için elindeki kaynakları akademisyenlere ve araştırmacılara açmayan yaşayan en büyük torunlardan biri olan Hişam Efendi, Halim Hocanın samimiyetini görünce sakladığı belgeleri sandıktan çıkarmaya başlamış.
İyi ki de çıkarmış çünkü altın değerindeki kaynaklar böylelikle gün yüzüne çıkmış. Halim Hoca kendisine emanet edilen her belgenin her bilginin değerini bilen müstesna bir akademisyen.
Ona rahatlıkla Güney Afrika’daki uç beyimiz diyebiliriz. Konuşmamda da ifade ettim. Hocamız Güney Afrika’da önemli bir vazifeyi icra ediyor. Bütün bunlar Allah’ın nasip etmesiyle kaderin yazgısıyla olacak bir hizmetler. Trabzon’un ilçesinde doğan bir delikanlının gönlüne düşen ilim sevdası onu başka kıtalara taşıyor.
Böylesi durumlarda Allah’ın muradının ne olduğunu tefekkür etmemiz gerekir. Kariyer planı olduğu gibi kader planı da vardır. Kaderimizin bize yüklediği ödevlerden kaçma şansımız yok.
Ne mutlu ki Halim Hoca vazifesinin şuurunda. Keşke her ülkede ker kıtada her bölgede Halim Hoca gibi adamlarımız olsa.
Kıymetli hocamız genç akademisyenlere rol model olarak gösterilecek bir şahsiyet. Kaderini ülkesinin kaderiyle özdeş gören bir medeniyet bilinci içinde memleketinden uzak topraklarda garip kalma pahasına hakikate adanan bir ömür onunki.
İnşallah Güney Afrika’yı bırakıp Türkiye’ye gelmeyi düşünmez. Buraya gelirse on binlerce akademisyenden bir akademisyen olur. Oradaki hizmetleriyle kültürümüze medeniyetimize daha çok hizmeti dokunacaktır. Günümüzün Ebubekir Efendisi olduğunu asla unutmamalı. Devletimiz böyle değerlere destek olmalı onlara daha fazla alan açmalı.
EBUBEKİR EFENDİ’Yİ DİNLEMEK
Halim Gençoğlu Ebubekir Efendi’yi anlatırken heyecanını gizleyemiyor. İçtenlikle anlattığı için dinleyenler de etkileniyor. Hem anlatılan hayat hem anlatan kişi güzel olunca sohbetin bereketi artıyor.
Osmanlı tarafından Ümitburnu’ndaki Müslümanlara dinî eğitim vermesi için gönderilen Efendi sadece eğitimle kalmıyor Güney Afrika’ya ümit ve hayat taşıyor. Öylesine büyük hizmetlerde bulunuyor ki geriye yüzlerce yıl unutulmayacak bir hikaye bırakıyor. Doğduğu topraklardan çok uzaklarda silinmez izler bırakıyor. Halim Gençoğlu efendinin izini sürerek bilge şahsiyete dair bütün ayrıntıları bizimle paylaştı. Hocanın kitaplarını okumakta fayda var diye düşünüyorum. Ebubekir Efendiyi ve hizmetlerini Halim hoca mükemmel şekilde kaleme almış.
EBUBEKİR EFENDİ KÜRT MÜYDÜ?
Ebubekir Efendi haza bir Osmanlı Alimi. Bazı oryantalist ve Kürtçü kaynakların Ebubekir Efendi’yi kendisinin öyle beyanı olmamasına rağmen Kürt olarak göstermeye çalışması çok da iyi niyetli bir çabaya benzemiyor.
Özellikle Kuzey Irak merkezli bir haber sitesinin Güney Afrika’da Kürdistan Yıldızı gibi abartılı başlıklarla Efendi’yi sahiplenme çalışmaları uluslaşamamış bir topluluğun ergenlik refleksi gibi duruyor. Bir zamanlar FETÖ’cüler de böyleydi. Toplumda değer gören isimleri kendilerindenmiş gibi göstererek tabanlarının psikolojilerine ilginç yüklemelerde bulunurlardı.
Burada şu hususun altını çizmekte fayda var. Osmanlıda ömrünü İslam’a hizmete adayan nice Kürt alimi var. Hepsi başımız gözümüz üstüne. Hangi ırktan olmalarının hiçbir önemi yok. Ama kendisini Kürt olarak ifade etmeyen bir alimi de zorlama metotlarla Kürt starı yapmak çok komik duruyor. Ayrıca Osmanlıya isyan edip Güney Afrika’ya yerleşen bir isyancı kimliğine büründürme çalışmaları da garabetin ayrı bir boyutu.
Bu hususta artık otorite olarak kabul edilen Halim Gençoğlu kaynaklarda Efendinin Kürt olduğu iddiasının tarihi hakikatlerle uyuşmadığını belirtiyor. Ciddi hiçbir kaynakta böyle bilginin olmadığını söylüyor. Ebubekir Efendi'nin Ümit Burnu'nda imzaladığı bazı belgelerin altına 'Turkish Professor' yani Türk Profesör yazdığını belirten Gençoğlu Güney Afrika’da yaşayan aile büyüğü Hişam Nimetullah Efendi’nin şu beyanını da özellikle hatırlatıyor:
‘’Ebubekir Efendi’nin annesi Osmanlı saray çevresinden bir Türk ailenin kızıydı. Ebubekir Efendi’nin İstanbul’la daha önceden olan münasebeti bundan kaynaklanmaktadır. Hakikaten ailenin Erzurum’da kalan kesiminde de Kürtçe konuşan yoktur.’’
Tekrar etmekte fayda görüyorum. Osmanlının emrinde İslam’ın hizmetinde olan bir alim, kökü nereye uzanırsa uzansın bizim için baş tacıdır. Osmanlı bir medeniyetin temsilcisiydi ve şerefli temsili yüzyıllar boyunca hakkıyla taşıdı.
OSMANLI AFRİKAYA NASIL BAKTI?
Halim Gençoğlu’nun Güney Afrika’da Osmanlı İzleri kitabını bütün okuyucularımıza ısrarla tavsiye ederim. Okuyanlar Osmanlının kurduğu insan odaklı merhamet medeniyetini bir kez daha görmüş olacaklar.
Batı medeniyeti Afrika’yı sürekli sömürmüş Afrikalılara yüzyıllar boyunca hayatı zindan etmiştir. Bütün varlıklarını sömürmelerine rağmen onları insan yerine koymamıştır. Hristiyanlığı sömürülerine alet etmişler buna rağmen bazı dönemlerde beyazların gittiği kiliselere bile sokmamışlardır.
Afrika’nın ezeli ve ebedi düşmanı her daim batılılar olmuştur. Afrika’nın direnişine dirilişine Müslümanlar her zaman saygı duymuş ve desteklemişlerdir.
Bu manada Halim Hoca’nın elindeki haritayı gösterirken altını çizdiği şu cümleler özellikle gençlerimize anlatılması ve aktarılması anlamında çok önemliydi.
“Batılı sömürgecilerin aksine Osmanlı İmparatorluğu Afrika kıtasını yerli halkların isimleriyle tanıdı. Bu coğrafi haritada Batı Dünyası bu bölgeyi “Cape Colony” olarak kaydederken Osmanlı Tarihçileri Cape'in yerli halkı olan "Hottentot" olarak kaydetmişlerdir.
MEZARLARI RESTORE ETMEK
Güney Afrika’ya dair bundan sonra neler yapılmalı hususunda Halim Gençoğlu’nun altın değerinde fikirleri var. Mutlaka dinlenilmeli ve destek verilmeli.
Hoca birçok hususun altını çizdi ama özellikle Afrika’da Osmanlı kültür mirasını koruma adına yapılacak en önemli şeyin tarihi mezarlarımızı restore etmek olduğunu söyledi.
Mezarlarda hak ve hukuk mücadelesi veren halk kahramanı şahsiyetlerin olduğunun altını çizdi. Onların Müslüman kimliklerini korumak için verdikleri destansı mücadelelerini Afrika halkına anlatmak gerekliliğini vurguladı.
Bu konuda TİKA başta olmak üzere sorumluluk sahipleri gereken çalışmaları yapacaklardır diye ümit ediyorum. Devletimiz Halim Gençoğlu’nun önerilerini dikkate almak zorundadır.
Hülasa Afrika’da silinmez izler bırakan Ebubekir Efendi’den Afrika’nın uyanışını haykıran Fethi Gemuhloğlu’na; Fethi Gemuhluoğlu’ndan iz sürenlerin izini süren Halim Gençoğlu’na kadar Afrika’daki varlığımızın güçlenmesi adına eylem ve söylem üreten bütün soylu ruhları saygıyla selamlıyorum.
Yorumlar7