ABD’de sırtı sıvazlanan Netanyahu, savaşı Lübnan’a taşımak için sabırsızlanıyor
- GİRİŞ30.07.2024 09:02
- GÜNCELLEME01.08.2024 17:39
Golan Tepeleri diye bilinen, ‘sulak’ yapısıyla stratejik öneme sahip bölge 1967 yılında İsrail tarafından işgal edildi.
Tepelerinden Şam’ın gözüktüğü, işgal altında tutulduğu Birleşmiş Milletler kararlarına da yansıyan Golan, işgalden çıkmak şöyle dursun, 1981’de İsrail tarafından ilhak edildi.
İsrail hangi uluslararası hukuku tanıdı ki, şimdi tanımalarını bekleyelim.
Yetmedi, tıpkı Filistin topraklarında olduğu gibi, Batı Şeria’da olduğu gibi, İsrail, Golan Tepeleri’ne de 25 bin civarı yasadışı işgalci (yerleşimci değil, işgalci) yerleştirdi.
Bölgede asırlardır mukim durumdaki Dürzi Müslümanlar, 1967’den beri kendi topraklarında parya muamelesi görüyorlar.
Hak hukuk ihlalleri, sahip oldukları verimli toprakların Golan’ın sularından bilinçli bir şekilde mahrum bırakılması gibi keyfi kararlara muhatap kaldılar.
Hafta sonu Golan Tepelerinde meydana gelen bir saldırı ve saldırı sonrası ortaya çıkan trajedi, bu bölgeyi yeniden dünya gündemine taşıdı.
Peki nasıl bir soru ile?
İsrail, bu saldırı üzerinden uzun süredir bahane aradığı Lübnan savaşını başlatır mı sorusu üzerinden.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ocak ayında bir araya geldiğimizde “İsrailliler Lübnan’la savaşa girmek için kendilerini zor tutuyor” demişti.
Fidan’ın, İsrail’in ne yapmak istediğini tek cümlede en iyi şekilde özetleyen bu açıklaması üzerinde bugün bir kere daha durmak gerekiyor.
Neden derseniz, kendisini sözünü ettiği bu tehdit an itibarıyla daha da artmış durumda.
Normal şartlarda, Golan’daki ‘fail-i meçhul’ saldırının, (Hizbullah kesin bir dille saldırıyı kendilerinin gerçekleştirmediğini iddia ediyor) İsrail için, gerçek bir bahane olması fazla zorlama olur.
Zira, Golan Tepeleri’nde bir roketin düşmesi sonucu top koşturdukları halı sahada trajik bir şekilde hayatını kaybeden 12 çocuğun hiçbiri İsrail vatandaşı değil.
Aileleri, işgale karşı bir direniş içinde oldukları için İsrail vatandaşı olmayı reddetmişler.
Dahası, bu saldırıdan sonra da tepkiler Hizbullah’a değil, İsrail’e yönelik olarak gelişmiş.
Hal böyle iken, halı sahada vefat eden çocuklar için İsrail’in Lübnan’a savaş açmasını, ‘bahane aramak’ dışında bir ifade izah edemez.
7 Ekim’den sonra İsrail’i açıklamadığı bir ‘gizli planının’ olduğu yönünde görüşler serdedildi.
“Lübnan’a savaş açmak için kendini zor tutması” de bununla ilişkili olabilir.
Böyle bir şüpheyi besleyen şöyle bir gerçek de var:
Dünyada sınırlarının nerede bittiği bilinmeyen, kendi sınırlarının nerede bittiğini hiçbir zaman dillendirmeyen tek ülke var, o da İsrail.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda haritaları kaldırıp İsrail’in sınırları nerede bitiyor diye sorduğu soru da bu durumla alakalı.
Irak’ın, Suriye’nin savaşlar nedeniyle güçten düşmesi, 400 milyonluk Arap coğrafyasının ‘reflekssiz’ kalması, İsrail’in yayılmacı amaçlarına doğru ilerlemek için iştahını kabartıyor.
Siyonizmin ajandasına sahip çıkanlar, artık daha açıktan konuşmaya, niyetlerini daha elini şekilde belli etmeye başladılar.
Mesele, İsrail’in kendini güvenliğini sağlamak için bu şekilde davranıyor şeklinde yapılabilecek yorumların çok ötesine geçmiş durumda.
Son bir not:
Dün Hüseyin Kocabıyık Netflix’te yayınlanan bir belgeselden bahisle şöyle bir not gönderdi:
“Peres, (Eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres) belgeselin sonunda aşağıdaki sözleri söylüyor:
“…Bunu başardık, şimdi yeni hayallerimiz var. Belki günün birinde bugünkü topraklarımızdan daha mükemmel topraklarımız olacak. Mükemmellik arayışımız bizim büyük maceramız. Benim yaptığım hayal etmek değil, yaptığım şey gözlerimi açmak!” Belgesel Şimon Peres’in şu sözleriyle bitiyor: Hiçbir hayalimden dolayı pişman değilim; tek pişmanlığım daha fazla hayal kurmamak.”
Yorumlar43