Konjonktür siyasetine kurban edilen bir kavramın anatomisi

  • GİRİŞ13.09.2024 09:05
  • GÜNCELLEME15.09.2024 09:34

Arapça kökenli bir sözcük olan cihad; çaba, gayret ve mücadele olarak tanımlanır. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (TDVİA) cihadı; nefisle mücadele, İslâm’ı tebliğ ve düşmanla savaşma anlamında kullanmaktadır. Ancak konjonktür siyaseti uğruna ilk ikisi yani nefisle mücadele ve tebliğ gasp edilmiş, cihat sadece savaşa indirgenmiştir. Bu çaba, kavramı terörle özdeşleştirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürmek içindir. Görevimiz tehlike'nin bu misyonunda uygun koşulları ve illüzyonu yaratmak için örgütlü iletişim endüstrisi devreye sokulur. Nihayetinde kavram, sözde İslamcı Terör, Cihatçı veya Cihadist gibi nitelemelerle Müslüman kimliğini düşmanlaştırmak için işlevsel hale getirilmiştir.

İslâm'ın cihat üzerinden terörle eşdeğer hale getirilmesinin en önemli nedeni alternatiflik pozisyonunu baltalamak ve yayılışını engellemektir. Gericilik, karanlık, kölelik, yobazlık, sapkınlık, kan, şiddet ve barbarlık kavramlarının bu amaçla kurgulanmasıyla inşa edilen İslam karşıtı koronun solistliği bu nedenle cihadın çarpıtılmış ve kurgulanmış versiyonuna verilmiştir. Kavramın, İslâm karşıtlığının merkez üssü haline getirilmesinin özlü hikâyesi budur.

Cihadın birinci anlamının (nefisle mücadele) kökeni Hz. Peygamber'in bazı Hadislerine dayanmaktadır. Ancak biri diğerini gölgede bırakmaz. Nefisle mücadele etmenin düşmanla mücadele etmekten daha zor hatta öncelikli olduğunu anlatır. Nefsine yenilen biri düşmanla savaşta doğal olarak defolu hale gelecektir. Sosyal medya ve ağlar özelinde, internet ve mobil iletişim teknolojilerinin uyaran yoğunluklu atmosferinde yaşadığımızı düşünürseniz, cihadın bu versiyonu, büyük bir çoğunluk için, oldukça güçleşmiştir. Zira endüstriyel kapitalizm, kendi cihadını bu alan üzerine konumlandırmış, neredeyse bütün dünyayı maddi ve maddi olmayan bir biçimde kültürel ve düşünsel hegemonyasına almıştır.

Cihadın ikinci anlamı olan tebliğ, yalnızca İslâm'a mahsus bir şey değildir. Diğer dinler için de pekâlâ geçerlidir. Örneğin halkla ilişkilerin kökenleri, özellikle Hıristiyanlığın yayılması amacıyla yapılan sistematik faaliyetlere kadar götürülmektedir. Yine TDVİA'ya kulak verirsek, Hristiyanlıktaki misyonerlikle İslâm’daki tebliğ ve davet anlayışı arasında derin farklılıklar bulunmaktadır. İslâmî tebliğ ve davette yalnızca doğruların ilân edilip insanlara duyurulması hedeflenirken misyonerlikte amaç insanların vaftiz edilip Hristiyanlaştırılmasıdır. Dolayısıyla misyonerlik, sadece Hristiyan inancının ifade edilip duyurulmasını amaçlayan sıradan bir tebliğ olayı değil, Pavlus’un vurguladığı gibi “ne yapıp edip insanların Hıristiyanlığa kazandırılması”dır. Tıpkı ne yapıp edip insanları Ateizme kazandırmaya çalışan yeni Ateist paradigma gibi. 

Önce geleneksel medya, ardından internet ve mobil iletişim teknolojileri, cihadın İslâm'ı tebliğe, (tanıtmaya-duyurmaya) dönük anlamını da çevrelemiştir. Terörize edilen bir inanç insanlara nasıl anlatılacaktır?

Bu mecraların (geleneksel ve yeni medya), İslâm'ı anlatmayı zaman ve mekân sınırlamasından kurtardığını da belirtmek gerekir. Doğru ve stratejik kullanıldığında bahse konu endüstrinin kara propaganda ve dezenformasyonunu etkisizleştirebilecek bir potansiyel taşımaktadır. Geleneksel medyada olduğu gibi yeni medyanın doğurduğu sakıncaları gidermenin yolu da yine yeni medyadır.

Cihadın üçüncü anlamı olan savaşmaya gelince, Hanefîler ile birlikte Hanbelî ve Mâlikî mezheplerine mensup hukukçuların oluşturduğu çoğunluğa göre İslâm’da savaşın sebebi, inanmayanların, Müslümanlara savaş açmaları ve tecavüzkâr olmalarıdır. Müslümanlara karşı savaşmayanlarla savaşmanın ve sadece Müslümanlığı benimsemediği için bir insanı öldürmenin câiz olmadığını belirtmiştir (TDVİA).
Cihadı sadece din adına yapılan savaşa indirgersek eğer, fotoğrafın gözden kaçırılan kısmına da değinmemiz gerekecektir. Mesela hiç bir hukuka tabi olmaksızın yağmalama esaslı yürütülen Haçlı Seferleri. Arkasında Hıristiyanlık motivasyonu olmadığını kim iddia edebilir? Fotoğrafın can alıcı noktası, yeryüzünde uzun bir süredir din eksenli bir savaşın büyük oranda Siyonist kadrolar tarafından yürütüldüğüdür. Filistin’de bir Yahudi devleti kurma amacıyla ortaya çıkan siyasî hareketin, arz-ı mev‘ûd'a ulaşıncaya kadar durmayacağı artık komplo teorisi olmaktan çıkmıştır. Arz-ı mev‘ûd, maddi sömürü ile düşünsel olanın iç içe geçtiği dini motivasyonlu bir kızıl elmadır. Bir nevi Siyonizm’in cihadıdır fakat dünyaya güvenlik ambalajıyla pazarlanmaktadır. Nasıl yürütüldüğü, özellikle son bir yıldır bütün dünya tarafından canlı olarak izlenmektedir. Ancak terörist olan yine ve maalesef, kendi durumlarını düzeltmekte isteksiz oldukları için, arsızdan ırzlarını satın almak zorunda bırakılan Müslümanlardır.

Sağlıcakla kalın,

Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7

Yorumlar5

  • Ali 2 ay önce Şikayet Et
    Son zamanlarda okudum çok güzel bir yorum ve bakış açısı ile tüm Müslüman aleminin okuması gereken bir konu sağolun başarılar diliyorum.
    Cevapla
  • Mega 2 ay önce Şikayet Et
    İslam ateşini hiçbir zaman söndüremeyecekler
    Cevapla
  • Okur 2 ay önce Şikayet Et
    Ateizmi doğrudan sekülerler dolaylı olarak pavlus ve seküler yahudiler pompalamaktadır. Aslında ortak noktaları milli kültürlerin pagan edilerek yeni dünya dünya vatandaşı teraneleriyle sözde kapsayıcı özde çoğulculuğu azaltıcı siyasetin uzantılarıdır.sıradan biri neonazi piramitçi haçlı vs derse komplocu olur reis derse gerçek.Peki tedbir var mı.Ya Arzımevuda fetva veren haklı görenler.
    Cevapla
  • Erdl 2 ay önce Şikayet Et
    Küresel medya koskocaman bir İslaofobik canavar haline geldi.
    Cevapla
  • Müseccel 2 ay önce Şikayet Et
    Ülkemiz ve dünya için bu konuda en büyük iş Diyanet işleri başkanlığına düşüyor. Tüm iletişim araçlarını kullanarak etkin bir çalışma yürütebilirler aslında.
    Cevapla
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat