Harap Olmuş Nubye Ülkesi- Sudan

  • GİRİŞ24.09.2024 09:04
  • GÜNCELLEME24.09.2024 10:56

Sudan 1956 yılında İngilizlerden bağımsızlığını alan önemli bir Afrika ülkesidir. Yüzölçümü itibariyle Türkiye’nin iki katından daha fazladır. Bu Güney Sudan ayrıldıktan sonraki büyüklüğüdür. Nüfus olarak da 45,7 milyonun üzerindedir.

Kısa bir tarihi gezinti yaparsak, Müslüman fatihlerin Beledü’s Sudan yani Siyah İnsanlar ülkesi dedikleri bu ülke derin de bir geçmişe sahiptir. Ancak biz yakın dönemlere odaklanacağız. Amr İbnül As’ın Mısır’ı Fethinden sonra Müslümanlar Sudan ile ilgilenmeye başlamışlardır. Daha sonra Mısır’da hüküm süren Selahaddin-i Eyyübi'nin kardeşi Turan Şah ve 1. Baybars’ın düzenledikleri seferler sonucunda Sudan’da daha eski olan Hıristiyanlık daha da zayıfladı, Müslümanlık iyice yerleşti. 1917’de Yavuz’un Mısır’ı fethinden sonra Sudan’da etkileri oldu. (Buraya kadar olan Kısım için bir anekdot koymak şart oldu. Sudan’ın ve Afrika’nın en önemli giriş kapısıdır Mısır).

Ancak, Osmanlı sistematiği ne yazık ki Mısır’da bile kalıcı bir yapı ve kültür yaratma, inşa etme keyfiyetinde değildi. Bu bölge askeri, stratejik hedeflerin gölgesinde zayıf bir şekilde yönetildi. Bugünümüzü de olumsuz etkileyen ekonomik, sosyal ve siyasal üretim altyapı ve kapasite eksikliği bölgede kökleşmeyi ciddi engellemiştir.

Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yaptığı hatalar (Paşanın Sudan’ı fetheden İsmail Paşa yerine oğlunu ataması, siyasi/ ekonomik menfaatleri icabı Fransız ve İngilizlerle iş birliği yapması, vb) Sudan’ın Müslüman halkını rahatsız etmiştir. Muhammed Mehdi’nin tepki olarak 1881’de başlattığı “Ensar Hareketi” bölgede bir yönetim kurduysa da oğlu Abdullah b. Muhammed ve ordusu Omdurman’da İngiliz ordusunun modern makineli tüfekleriyle adeta biçilmiştir. Sudan’daki İngiliz harekâtını geleceğin Arap ve İslam dünyasını adeta biçimlendirecek İngiliz Dışişleri Bakanlığının Kahire Ofisini himaye eden Lord Kitchener komuta etmiştir. Bildiğiniz gibi Casus Lawrence bu Ofisin küçük rütbeli bir görevlisidir.


(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2017 yılında Sudan Meclisi'ne hitap etmişti. Vekiller, Erdoğan'ı meclisin girişinden konuşma yapacağı kürsüye gelene kadar tekbir getirmişti...)

1 Ocak 1956’ya kadar bölge İngiliz yönetiminde kalmıştır. 1954’te başbakan olan İsmail El Ezheri başlangıçta Mısır ile birleşme politikası güttüyse de bunun iç savaşa yol açabileceği endişesiyle çalışmalarını ülkesinin tam bağımsızlığına hasretmiştir. Muhtemelen bağımsızlığın Batılı güçler tarafından kabulünün bir vesilesi de Mısır'la birleşmeme olsa gerektir. Bağımsızlık sonrasından bugüne kadar Sudan’da savaşlar, iç çatışmalar hep olagelmiştir. Mesela bu savaşlardan 1983- 2005 arasındaki Sudan İç Savaşında 2. Dünya Savaşındaki sivil kayıplardan sonra en fazla sivil kayıp verilmiştir. Gerçi bu sayılar Kongo Savaşından da aşılmış görünmektedir. Birleşememe meselesine ayrı bir parantez açarsak Sudan o tarihte Mısır ile birleşemediği gibi daha sonra Güney Sudan’ı kaybetmiştir. Bu da yetmemiş Sudan’ın kendi içinde bir birlik olunamamış, Darfur katliamı gibi katliamlar ve günümüzdeki darbe sonrası iç savaş gibi savaşlar yaşanmış ve yaşanmaktadır.


(2017 yılındaki tarihi konuşma...  Sudan'daki Hartum Üniversitesi'nin rektörü Ahmed Muhammed Süleyman: Sayın Erdoğan'a işte bu gençler seni bekliyordu...)

Hatta yeni kurulan ve Batının büyük desteğine sahip olduğu ve nüfusunun büyük oranda Müslüman olmadığı şeklinde bir algıya sahip olduğumuz Güney Sudan kurucu elitleri Salva de Kir ve Genelkurmay Başkanı yeni kurulan ülkenin de bölüneceği endişesini baştan beri taşımışlardır. Hatta daha sonra görevden alınan Güney Sudan Genelkurmay Başkanı “Ülkesinin sahip olduğu kaynaklardan dolayı, bazı Batılı güçlerin hedefi olduğunu, özellikle de İsrail ile günün birinde savaşmak zorunda kalınacağı” fikrini özel çevresinde baştan beri savunmuştur. Ancak ne yazık ki, devletindeki siyasi ömrü sonlandırılmıştır. Unutmayalım ki, bu düşüncelerini ifade ettiği tarihlerde İsrail Juba’da teknokrat sınıfın çoğunu ülkesinde eğitmiş, kapsamlı bir eğitim bursu programını başarıyla yürütmekteydi. Ne yazık ki Güney Sudan üzerine en sistematik çalışan ülke İsrail’dir. Vakıa Sudan’ın yüksek nüfuslu bir ülke ve İsrail karşıtı bir devlet olmasından dolayı, İsrail’in Kuzey Sudan içinde askeri ve istihbari operasyonları olmuştur ki, bunlar içinde askeri üst düzeyin taşındığı helikopterlerin, uçakların düşürülmesi gibi önemli suikastler de vardır.

Bugün ise Sudan artık İsrail için ciddi bir tehdit oluşturmamaktadır. Zira ülke Kuzey Sudan içinde çatışmalar 2021 Darbe Cuntasının bir numarası Düzenli Birlikler Komutanı Abdülfettah Burhan ile cuntanın iki numarası milis hızlı destek birimleri Komutanı Hemetti lakaplı General Muhammed Hamdan Daglo arasında cereyan etmektedir. (Kişiye bağlı devlet toplumlarda maalesef baştakilerin hangi gücün tesiri altında olduklarına bakmak gerekiyor, zira insanlar dış nüfusa ve manipülasyona açık oluyorlar.) Bu savaşın iki düşman devlet arasındaki savaştan daha acımasız ve vahşi bir şekilde sürdürüldüğünü söylemek gerekir. Sistematik tecavüzler, katliamlar, zulümler had safhada devam etmektedir. Buna ülke içinden dur diyebilecek bir siyasi, askeri, dini otorite yoktur. Üzülerek belirtmeliyim ki İslam dünyasında da yoktur...

Ülkeleri birbirinden ayırma, ülkelerin içindeki toplumları parçalayarak yönetme genel küresel sistemin bir yöntemi olmakla birlikte İsrail’i kuşatan büyük coğrafyada bu yöntem daha özel bir anlam kazanmıştır. İsrail Hıttin Savaşının sonuçlarını iyi analiz etmiş, dolayısıyla kurulduğundan bu yana bekasını sağlamak için çevresindeki geniş coğrafyada yer alan kendine rakip olabilecek devletleri ve güçleri birbirinden ayırmak, zayıflatmak, toplumlarını parçalamak amacını titizlikle uygulamıştır. Nitekim bugün İsrail karşısında Türkiye dahil hangi bölge gücü askeri ve siyasi açıdan yapılan katliamlara dur diyebilmektedir? Zira bu ülkelerin birçoğu belirli bir siyasi ve stratejik takvime bağlı kalınarak ittifakları parçalanmış, devlet yapıları zayıflatılmış, iç birlik ve bütünlükleri de keza tahrip edilmiştir. Buna ilave edilecek tek husus şu olabilir ki, İsrail veya destekçisi ABD ve İngiltere’nin bu takvime uygun ilerlemesini bu ülkelerin bizatihi kendileri de kolaylaştırmışlardır.

Nitekim Darfur Katliamları ve tecavüzleri görece bize dost bir devlet başkanı Ömer el Beşir’in döneminde yapılmıştır. Darfur Krizi 2003'te patlak vermiştir. Bölgede tarımla uğraşan siyahi topluluk (Masalitler) ile hayvan bakıcılığı yapan göçebe Arap soylu nüfus Fulaniler arasındaki ihtilaflar, Hartum’un Darfur’daki toplulukları dışlaması ana sebeplerdir. Darfur’daki savaşı etnik temizlik olarak niteleyenler de vardır. BM verilerine göre 300 bin insan hayatını kaybetmiştir. 1,5 milyon civarında insan Çad sınırlarını aşmış bu ülkede mülteci çadırlarında kalmaktadır. Darfur’daki hükümet güçleri ve paramiliter Cancavid milislerinin (Bunlar bugünkü Hızlı Müdahale Birliklerinin nüvesini oluşturmaktadırlar) aleni ve sistematik tecavüzleri, baskı, tedhiş ve katliamları aşırı derecede artmıştır. Özellikle az gelişmiş ülkelerde ve İslam dünyasındaki ülkelerde sık gördüğümüz kadın ve çocuklara sistematik tecavüzler dikkati çekmektedir. Bu tecavüzler neticesi sakat kalan çocuk ve kadınlar tespit edilmiştir. 2007’de BM askeri ve polis gücü müdahale etmiş, Sudan’da bir BM misyonu kurulmuştur.

Sudan Nereye? Nübye Ülkesinin Geleceği?

 Sudan adeta bünyevi krizlerini aşabilecek bir kabiliyeti gösterememektedir. Kısa vadede hem Kuzey hem de Güney Sudan’da çatışmalar duracak gibi görünmemektedir. Her iki ülkede de şiddet sürekli metastaz yapmaktadır. Çin- ABD rekabeti, bölgesel güçlerin rekabeti, ülke içi büyük grupların ve yerelde kabilelerin rekabeti her geçen gün birbirine perçinlenmekte, şiddet kendini üretmeye devam etmektedir. İslam Dünyası neredeyse etkisiz elemandır. Etkili olduğu alanlar ise çatışmaları körükleyici mahiyettedir. Islah ve Barış getirici fonksiyonu yoktur. Öyle ki, ülke içindeki kitlesel ve sistematik tecavüzlere ve katliamlara karşı İslam Dünyasından haysiyetli ve irade sahibi bir ses çıkmamıştır.

Genel olarak Çin Sudan’ın en büyük ticaret ortağıdır. Sudan petrol şirketinin % 40 ortağıdır. Ayrıca Sudan’daki iç çatışmalarda küçük ve hafif silahları satmaktadır. Böylesi bir ortamda Sudan dünyada açlığa en fazla maruz kalmış beşinci ülkedir. Yolsuzluk algı endeksine göre dünyada en fazla yolsuzluk yapılan ülkelerden biridir.

Petrol denizi üzerinde olan Güney Sudan da endeksin aynı aralıklarında yer almaktadır. Bu da hiç şaşırtıcı değildir.

Coğrafi konumu ve iklim kriziyle oluşan yeni su ihtiyacı açısından baktığımızda Sudan Kızıldeniz'e kıyısı olan bir ülkedir. Ancak bunu avantaj olarak değerlendirememektedir. Nil’in en önemli kollarından biri olan Beyaz Nil Sudan’ı boydan boya geçmekte, ülkeyi doğu ve batı olarak ikiye ayırmaktadır. Beyaz Nil üzerine Güney Sudan’ın yapacağı bir kontrol ve kısıtlama çabası Sudan ve Mısır’ın büyük tepkisine neden olabilir. Keza Sudan Nil ve kolları üzerinde aynı tasarrufu yapmaya karar verirse Mısır ile çatışabilir. Etiyopya Mavi Nil kolu üzerinde bir Türk şirkete baraj inşa ettirmiştir. Bu Mısır ile Sudan arasında savaşa dönüşebilecek bir gerilim yaratabilir. Keza bu pozisyonda Sudan da Mısır gibidir. Bugünün şartlarında Sudan kendi iç savaşına odaklanmıştır. Dışarısını ve çevresini okuyacak durumda değildir.

(Su politiği demişken ayrı bir konuya da değinmek istiyorum. Bugün Etiyopya Somaliland üzerinden denize açılma imkânı elde etmiş, ancak Somali tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Ancak, Etiyopya’dan doğan Juba ve Vehbi Cebeli nehirleri Somali’den Okyanusa dökülmektedirler. Yakın gelecekte bu iki Nehir’in tasarruf paylaşımı iki ülke arasında denize açılma meselesiyle birleştirilip barışa da vesile olabilir. Ancak tersi de elbette mümkündür. İki ülke üzerinden hakimiyet mücadelesi yapan büyük güçlerin tutumları da önem arz etmektedir.)

Parantezi kapattıktan sonra Sudan için risk yaratacak kendinden kaynaklanmayan diğer bir soruna değinmek istiyorum. Kuzey Afrika devletlerinin güney sınırlarına komşu devletleri boydan boya Doğu-Batı koridoru (Senegal, Moritanya, Mali, Burkina Faso,Nijer, Nijerya, Çad, Sudan ve Eritre) şeklinde aşan “Sahel Bandı” dünyanın en istikrarsız, kanunsuz, risk yaratan kuşaklarından biridir. Silah, insan, uyuşturucu kaçakçılığı başta olmak üzere her türlü kanunsuz aktivitenin yoğunlaştığı bir bölgedir. Sahel Bandının bir çok Sahra altı devletin sınırları arasından geçmesi herhangi bir devletin etkin müdahalesini imkansızlaştırmaktadır. Tek başına müdahale mümkün değildir. Söz konusu devletlerin yakın organizasyonu da mümkün değildir. Özellikle günümüzde bu ülkeler büyük güç rekabetinin en yoğun hissedildiği yerlerdir. Zaten bir kısmında rejimler el değiştirmiş, Rusya yanlısı darbe yönetimleri hâkim olmuşlardır. Bu kuşak aynı zamanda terör örgütleri için de son derece elverişli bir ortam sunmaktadır.

 Sudan Türkiye İlişkileri

Ticari ilişkiler açısından Türkiye Çin ve Hindistan’ın kıyas kabul etmeyecek derecede gerisindedir. Darbe öncesi dönemde Ömer el Beşir ile gerçekleştirilen iyi ilişkiler neticesi kamu kurumları arasında eğitim iş birliği faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Ayrıca, Sudan’a Türk müteşebbisleri ve sermayesi de kısmen erişmiştir. Ancak, bu ortak çalışmaların semereleri tam alınamamıştır. Gerek Sudan’ın gerekse Türkiye’nin bünyevi sorunları ve öznel koşulları itibariyle bu iş birliği çalışmalarından sonuç alınamamıştır.

Mesela 2015 yılında Ömer El Beşir ile iyi ilişkiler çerçevesinde Sudan’da 780.500 hektar tarım arazisinin kiralanması ve 99 yıllığına tarımsal üretim yapmak üzere kurulan Türkiye Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Anonim şirketi 1 Aralık 2023 tarihli RG’de yayınlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla tasfiye edilmiştir. Böylelikle A. Toffler’ın kavramsal çerçevesiyle ifade ederse Birinci Dalga (1. dalga) tarım toplumlarına özgü bir iş birliği projesi bile maalesef bitmiştir. Bugün birçok Avrupa devletinin Afrika’da tarımsal üretim yaptığı bilinmektedir. Bu başarısızlığımızın samimi ve ciddi olarak analiz edilmesinde fayda vardır.

Keza bazı kamu kurumlarında çok sayıda Sudanlı görevlinin eğitildiği bilinmektedir. Bu uzun ve kümülatif çalışmanın da sayısal olarak sonuçlarının ölçülmesi gerekmektedir.

Yeni bir diş politika dönemine girdiğimizin ifade edildiği bu dönemde Sudan ve ilişkili ülkelerle olan politik çerçevemizin gözden geçirilmesinde yarar görmekteyiz. Az yazmamızın nedeni çok sözün dostları incitme riskinin yüksek olmasındandır.  

 

Mehmet Ali BAL - Haber7

Yorumlar4

  • Vatandaş 3 saat önce Şikayet Et
    Güzel bir yazı elinize sağlık. Dost olan incinmez, basiretsiz ve zayıf olan eleştiriye açık olmayan incinir, bırakın incinsin, bedel ve vebal ağırdır..
    Cevapla Toplam 29 beğeni
  • Mustafa 3 saat önce Şikayet Et
    Çok güzel gerçek bi başvuru yazısı olmuş
    Cevapla Toplam 12 beğeni
  • Dadaş 3 saat önce Şikayet Et
    Dostlarımız incinmesin ama kendilerine de dert edinsin ve düzeltsin
    Cevapla Toplam 22 beğeni
  • Göksel 3 saat önce Şikayet Et
    Kesinlikle doğru.
    Cevapla Toplam 9 beğeni
Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat