Hangi soykırımcı kazandı ki İsrail kazansın?
- GİRİŞ05.10.2024 09:27
- GÜNCELLEME07.10.2024 08:36
"Netanyahu, kişisel tuvaletimi kullandı. Daha sonra o tuvalette casus dinleme cihazı bulundu"
Bu sözler eski İngiltere Başbakanı Boris Johnson'a ait. Johnson çıkaracağı anı kitabında 2017 yılında geçen bu anısını da paylaşıyor. Siyonist aklın siyasi yüzü Netanyahu'nun 1900'lü yılların başında İsrail'e yurt olarak Filistin'i işaret eden İngilizlere bile ne kadar güvenmediğinin açık delili bu hadise, Batı'nın İsrail'e olan güvensizliğinin de nişanesi olarak göze çarpıyor artık.
İSRAİL İLE BATI ARASINDAKİ MESAFE BÜYÜYOR!
Umarsızca aylardır Orta Doğu'yu kana bulamak isteyen İsrail'in kendi çamuruna saplandığını ve her geçen gün daha da batacağına şahit oluyoruz şu günlerde. Cümleye, "Gazze'de kan dökülmeye devam ediyor, Lübnan'a, Suriye'ye, Yemen'e bomba yağıyor" yanıtıyla karşılık verilebilir. Ancak Batı'yı arkasına alarak kibrine kibir katan İsrail'in yıkılışının, bugünden yarına gerçekleşmeyeceği de unutulmaması gereken bir gerçek.
Siyonistler ile destekçileri arasındaki güven problemini vurgulayarak başladık yazımıza. İsrail'in neden çöküş sürecinin içinde olduğunu açıklamaya çalışarak devam edelim.
BATI'DA YENİ BİR "İSLAM" ALGISI OLUŞTU
Önce 7 Ekim ve sonrasının Batı dünyasında oluşturduğu sonuçlara göz atalım beraber.
İsrail'in sarsılmaz destekçilerinden İngiltere'de yönetim Tel Aviv aleyhinde değişti. İşçi Partisi'nin başa geçmesiyle, İsrail'e sağlanan siyasi destek azaldı. Silah ambargosu, saldırıların seyrini değiştirebilecek bir hamle olmasa da İsrail'i yalnız bırakma hususunda uluslararası toplumu cesaretlendirdi.
Avrupa halkları gösteriler düzenledi, sokaklara döküldü. Ülke yöneticilerine çağrılar yaptı. Tek dertleri insanlıktan yana olmaktı. İspanya, Belçika, İrlanda gibi ülkelerde bu çağrıya yanıt veren siyasetçiler oldu. Fransa ve İngiltere gibi ülkelerse günden güne kullandığı dili sertleştirdi.
Asıl değişim Batılı halkların İslam ile kurduğu ilişkiyi sorgulamasıyla başladı. Gazze'deki direnişin, teslimiyet noktasında hayran bırakan seviyesi, gayrimüslimleri hayrete düşürdü. Özellikle insan hakları, antisemitizm, soykırım gibi değerlerle büyütülen Avrupalı gençler, 1000 yıldır İslam hakkında oluşturulan ön yargıyı kırmaya başladı.
Batı hinduizme, budizme inanç farklılıklarına rağmen takdirle yaklaşmış, hoşgörülü davranmıştı yıllarca. İslam, batı inançlarına doğu inançlarından daha yakın ve benzerdi. Bu benzerliğin İslam'a yönelişin artmasından endişe edildi zamanında.
Franklar, Saksonlar, Cermenler, Burgonyalılar, Sicilyalılar, Normanlar ve Lombardiyalıların hristiyan inancından başka ortak noktaları bulunmamasına rağmen Haçlı seferleri adı altında bu toplumları buluşturarak İslamı düşman gösteren akıl, bir noktada batı medeniyetinin de temellerini oluşturdu.
İslam öğretileri kısıtlı ve yanlış aktarılarak Batılı zihinler tahrif edildi bin yıldan fazladır. O zamanlar İslam'ı kötülemenin amacı Haçlı seferlerinin devam ettirilmesiydi. Bugün ise amaç siyonizmin karşısında konumlanacak herhangi bir olası gücün etkisini sınırlandırmak.
İşte Avrupa ve Amerikan gençlerinin başta olduğu Batı gençliği bu oyunun farkında artık.
ÖLÜM DÖŞEĞİNDEKİ AVRUPA İSRAİL'İ NE KADAR DESTEKLEYEBİLİR?
Halklar bazında siyonizm darbe alırken, siyasi anlamda da işler iyi gitmiyor İsrail için. Avrupa hem ABD'den hem de Çin'den kaçmanın hesabını yapmakta. 2-3 yıl içerisinde AB'nin varlığı anlamsız olacak. Bu da Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un bu günlerde dillendirdiği bir tez. "AB ölebilir; çok önemli bir anın eşiğindeyiz." diyor Macron.
Batı'da filizlenen bu değişim rüzgarına Türkiye cephesinden bakalım. Bu maddi-manevi değişim rüzgarı Türkiye'yi yine öne çıkarıyor Batı dünyası için. AB kapısında yıllarını geçirdiği için varsın bir takım fikirler öne sürülsün Türkiye'nin etkisiz olduğuna dair. Gerçekler bize Avrupa'nın Türkiye'ye nasıl muhtaç olduğunu söylüyor.
Enerji meselesi mesela. Akdeniz'de politika değişikliğine giderek Mısır ile arasını düzelten Türkiye, Doğu Akdeniz'de işbirliği yapılacak en güçlü bölgesel güç konumunda Avrupa için. Şayet Avrupa, Rusya'nın eline bakmamak istiyorsa daha iyi bir seçeneği bulunmuyor. Çünkü bir zamanlar ortak gördüğü İsrail'in hali ortada.
Terörle mücadele ya da askeri güç meselesi mesela. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in görevi bırakırken yaptığı Türkiye vurgusunu hatırlayalım. Her ne kadar ikiyüzlü olsa da, Türkiye'nin sahadaki başarılarına, DEAŞ'la göğüs göğüse mücadelesine göz kapatsa da Avrupa'yı terör belasından da koruyan ülke, güney sınırında attığı adımlarla Türkiye.
Göç meselesi diyelim mesela. Bugün Suriye ile Türkiye arasındaki olası yakınlaşmadan en rahatsız olan ülkeler, İsrail ve Amerika. Çünkü hem onurlu geri dönüşler sağlanacak hem Orta Doğu'nun güvenliği güçlenecek. PKK'nın Suriye topraklarındaki işgali sona erecek. Böylece Avrupa'nın yaşadığı göç krizi hafifleyecek. Böylece İsrail'in kurduğu Büyük İsrail Projesi suya düşecek.
Avrupa Türkiye'nin değerinin farkında olsa da yüzleşmek istemiyor Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın New York ziyareti sonrası yaptığı açıklamalara göre. Keyifleri bilir, Türkiye'yi yok sayan akıllar Macron'un da dediği gibi kaybetmeye mahkumlar. Zaten ya bu hatadan dönecekler ya da orta ve uzun vadede bitecekler. Aşırı sağın yükselişte olduğu Avrupa, siyaseten İsrail'e bugün destek olan Avrupa, yarın İsrail'i nerede konumlandıracak, hangi boyutta askeri destek verecek?
ABD İSRAİL'İ DESTEKLEYEREK NE KAYBEDER?
Gelelim Amerika'ya. Siyonist akıl her ne kadar bu topraklarda İsrail'i korumaya and içse de zaman ABD'nin İsrail'i kurtaramayacağı, koruyamayacağı bir sürece gebe. ABD 5 Kasım'dan sonra ya Çin ve Rusya ile verdiği küresel rekabet mücadelesini devam ettirmek için "ticaret" diyecek ya da evanjelizm-siyonizm ortaklığında "savaş".
Ticaret demek, bu bölgede Netanyahu ve kendisi gibi soykırımla suçlanan kabine üyelerinin günah keçisi ilan edilmesi anlamına geliyor. İsrail yeni Amerikan yönetimi tarafından aklanılacak, günah çıkarılacak, saldırılar sona erdirilecek ve hiçbir şey olmamış gibi arap ülkeleri ile İsrail arasında normalleşme süreçleri yeniden başlatılarak bölgede ticaret canlandırılmak istenecek.
Gazze 2035 planında İsrail ve Amerika'nın Gazze'yi, sözünden çıkmayan bir Filistin yönetimine ya da Arap koalisyonuna bırakarak hem Gazze topraklarından hem de Gazze açıklarındaki hidrokarbon yataklarından faydalanmayı arzuladığını İsrail basınında çıkan haberlerden biliyoruz. Bu oyunu saldırı altındaki Lübnan, Türkiye'yi bölgeye davet ederek anında çözebilir. Böylece tüm planlar suya düşebilir.
ABD SEÇİMLERİNİ "SAVAŞ" KAZANIRSA?
ABD her ne kadar iki açıklamada bir "İsrail'i koruyacağız, saldıranları vuracağız" minvalinden söylemlerde bulunsa da Lübnan ve İran ile savaşıp başarılı olmaları pek mümkün gözükmüyor. İsrail'in kara harekatlarında beceriksizliği göz önüne alındığında tek yapabilecekleri bu savaşı zamanın haçlı savaşları gibi destekleyecek yeni müttefikler bulmak.
Netanyahu, İran'ın nükleer çalışmalarını köpürterek algı oluşturmaya çalışsa da hikayeyi satın alacak ortak bulamadı Tel Aviv. Ayrıca tüm Batıyı karşısında bulan Rusya'nın da Orta Doğu'da her yere saldırıp sivilleri katlederek hedefine ulaşacağını düşünen İsrail ve ABD'ye böylesi bir savaşta İran'ı destekleyerek yanıt vermesi de oldukça muhtemel.
ABD'nin kasırga felaketinden sonra evini barkını kaybeden binlerce vatandaşına sadece tek seferlik 750 dolar yardım yapabilme kapasitesinde olduğunu da söyleyelim. Bu zenginliğin halka değil de İsrail soykırımına heba edilmesinden oluşan rahatsızlığın boyutları da her geçen gün büyüyor.
İSRAİL, İSRAİL'İ DESTEKLER Mİ?
7 Ekim'den sonra İsrail soykırımının sebebine ilişkin farklı görüşler ortaya atıldı. Enerji mücadelesi denildi, Din temelli olduğu ileri sürüldü. Haklı çıkarımlardı. Fakat Netanyahu'nun kişisel hırsları da süreci bu noktaya getirdi aslında. 7 Ekim'den önce yolsuzlukla suçlanan, şimdi ise soykırımla suçlanan Netanyahu'nun bir zamanlar başbakanlığı bırakmak olan derdi müebbet hapis cezası almamaya dönüştü.
Gazze'de askeri kayıplar ve rehinelerin geri alınamaması, Netanyahu'ya yönelik sokak eylemlerini şiddetlendirdi. Polis haftalardır göstericilerle karşı karşıya. Devlet yetkilileri tartaklanıyor. Şimdi bir de Lübnan'dan gelen kayıplar İsraillilerin Netanyahu'ya olan öfkesini daha da artırıyor. Batı'dan destek alamayan, boykotlarla dünyanın yalnız bırakmaya başladığı İsrail yönetimi, halkının sabrı karşısında ne kadar daha varlık gösterebilecek, bunu da göreceğiz..
H. Akif Küçükal / Haber7
Yorumlar4