Doğu Akdeniz ve Basra Körfezindeki ABD Stratejileri
- GİRİŞ26.10.2024 09:57
- GÜNCELLEME28.10.2024 10:08
İslam milleti, bir ayağı Doğu Akdeniz’de diğer ayağı Hint Pasifik’te olan bir köprü işleviyle, dolayısıyla Asya, Afrika ve Avrupa’yı birbirine bağlayan coğrafyasıyla bir asırdır güçsüz ve dağınık olmasına rağmen stratejik üstünlüğünü korumaktadır.
Akdeniz’de Türkiye ile Mısır’ın, Basra Körfezinde İran ile Suudi Arabistan’ın eşzamanlı olarak krize doğru savrulması, bu coğrafyaların sadece bölgesel değil, küresel jeopolitikte de büyük bir önem arz ettiğini göstermektedir. Doğu Akdeniz’de ve Basra körfezindeki askeri hareketlilik, Türkiye ve İran ile ABD/İsrail’in karşılıklı tehditleri ve bir takım “faili meçhul” sabotajlarla gerilim her geçen gün daha da yükseliyor. Her iki gerginlikte de ön plana çıkan aktör: ABD.
Meseleye daha geniş perspektiften bakıldığında, hedefin geniş manada Pasifik Okyanusu’nda Çin ve Rusya ikilisi, daha dar anlamda ise İran ve Türkiye olduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu gerginliklerde Türkiye daha çok Doğu Akdeniz bağlamında doğrudan, Basra körfezinde dolaylı bir hedef iken, İran bunun tam tersi bir durumda bulunmaktadır, Basra körfezi bağlamında doğrudan Doğu Akdeniz’de dolaylı bir hedeftir.
11 Eylül 2001’den bu yana İslam Dünyası merkezli “Büyük Oyun” bir kez daha gündemdedir. İslam Dünyası üzerinden tek kutuplu bir dünyayı inşa etmek isteyen ABD, bırakın merkezde kontrolü sağlamayı, kenar kuşakta tutunmakta bile zorlanmaktadır.
Rusya-Çin ikilisinin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) üzerinden kenar kuşak ülkelerini bir bir kendi ittifak sistemi içerisine dahil etmeleri, örneğin kenar kuşağın iki önemli gücü olan Pakistan ve Hindistan’ın ŞİÖ’ye tam üyeliği ve İran’ın gözlemci statüsü ve Türkiye’nin diyalog ortaklığı, bunun en temel göstergesidir. ABD, İslam Dünyası merkezli oyunu kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
ABD açısından merkezinde Basra körfezinin yer aldığı, Güney Kafkasya’yı da içine alan ve Cebelitarık boğazından başlayıp Malaka boğazına kadar uzanan Akdeniz-Hint okyanusu hattı "İslam Dünyası"nı oluşturmaktadır.
Kısaca ABD’nin 11 Eylül’ün ertesinde Afganistan’ı, ardından da Irak’ı işgali ve akabinde Kuzey Afrika’dan başlamak üzere Doğu Akdeniz’den Basra’ya kadar uzanan hatta Arap Baharı ile bölgeyi dizayn girişimleri ve yine son dönemde Myanmar ve Sri Lanka’da yaşanan gelişmeler, bu jeopolitik tanımı bir kez daha teyit etmektedir.
ABD, Doğu Akdeniz’i “İkinci Basra” ya da daha geniş anlamda “İkinci Körfez” olarak nitelendirmektedir. Doğu Akdeniz ile Basra körfezi jeopolitiği, “İslam Dünyası” ya da namı diğer “Ortadoğu”nun tam olarak merkezinde yer almaktadır. Doğu Akdeniz-Basra hattı, bu noktada “Küreselleşme Oyunu”nda belirleyici bir jeopolitik-stratejik öneme sahiptir. Bu bölgeye hakim olan, büyük ölçüde “İslam Dünyası” merkezli küresel güç mücadelesinin de galibi olacaktır.
İslam Dünyası’nı ya da namı diğer Ortadoğu’yu kontrol etmek, İngiltere’nin iki asırlık, ABD’nin yüzyıllık hedefidir. Stratejik yönden dünyada İslam Dünyası’dan daha önemli bir coğrafi bölge yoktur. Bu bağlamda, Basra körfezinde tırmandırılan krizin temel hedefi Çin, Hindistan ve Rusya’dır. Çin’in Kuşak-Yol Projesi vardır. Hindistan’ın İran üzerinden bölgede inşa etmeye çalıştığı stratejik açılım kesin darbe alacaktır. Rusya’nın başını çektiği Kuzey-Güney Koridoru da burada hedeftir. Hazar-Basra hattı tamamen işlevsiz hale gelecektir. Bu nedenle ABD Basra körfezi (Irak) ve Doğu Akdeniz’e (Suriye, Yunanistan, İsrail) sürekli askeri yığınak yapmaktadır.
ABD’nin bölgeye yerleşme hedefini gösteren ve Doğu Akdeniz/Basra körfezi jeopolitiğini derinden etkileyen gelişmeler şu şekilde sıralanabilir: 1. İsrail devletinin kurulması ve bölgede Arap-İsrail sorunu ekseninde yaşanan savaşlar; 2. Eşzamanlı olarak gerçekleşen İran İslam Devrimi; 3. Afganistan’ın SSCB tarafından işgali; 4.İran-Irak Savaşı ve sonrasında Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgaliyle birlikte farklı bir boyut almaya başlayan “Körfez Savaşları” ve Kuzey Irak’ta Kürdistan Özerk Bölgesinin oluşumu; 5. 11 Eylül ve Afganistan-Irak işgalleri; 6. Arap Baharı-Suriye İç Savaşı, PKK/PYD/YPG’nin kurulması ve ABD’nin Kuzey Afrika’dan Körfez’e uzanan hattaki dizaynları; 7. Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz yatakları; 8. Bu bölgelerin enerji güvenliği politikaları açısından özellikle arz ve güzergâh boyutlarıyla artan önemleri; 9. “Kuşak-Yol Projesi” ile birlikte gündeme gelen ve ABD çıkarlarını, denizlere dayalı üstünlüğünü derinden tehdit eden “İpekyolu Projeleri”; 10. Yükselmekte olan bölgesel-küresel güçler açısından taşıdığı önem.
ABD bölgeye yerleşme politikası gereği Doğu Akdeniz’de ve Basra körfezinde iki askeri pakt kurmaya çalışıyor. ABD Basra körfezinde İran’a karşı “bölgede ve dünyada istikrar ve güvenliğin güçlendirilmesini hedefleyen bir paktın kurulması yönünde atılan bir adım” olarak nitelendirdiği “Stratejik Ortadoğu Paktı” (Arap NATO’su) ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt, Umman ve Ürdün’ü kapsayan bölgesel bir ittifak inşa etmek istiyor. İran tehdidi üzerinden İsrail’in güvenliğini sağlamaya çalışıyor; “İslam iç savaşı”nı on yıllar boyunca uzatacak bu ittifak, aynı zamanda Türkiye’nin bölgeye yönelik politikalarını da sabote edecektir.
Aynı şekilde ABD’nin Doğu Akdeniz’de de stratejik işbirliklerine yöneldiği görülüyor. Bu bağlamda, içinde İsrail’in de yer aldığı Yunanistan, GKRY ve Mısır ile “Doğu Akdeniz İttifakı” girişimi var. İlerleyen süreçte, değişen şartlara bağlı olarak Ürdün ve İtalya da bu ittifaka dahil edilebilir.
“Doğu Akdeniz İttifakı”nın öncelikli hedefinin Türkiye olduğu da aşikârdır. Türkiye’nin bölgede “statükoyu” bozan bir tehdit olarak lanse edilmesinin arka planında bu strateji yatmaktadır.
Bir diğer hedef ise yine İran’dır. İran’ın Suriye-Lübnan-Filistin hattında inşa etmeye çalıştığı direnç cephesi ve İran’dan Suriye’ye uzanan “Akdeniz Koridoru” burada bir hedef olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu bağlamda gündeme getirilen “Arap-Fars Savaşı” da sonuçları itibarıyla bu projeyi hızlandırıcı bir rol oynayacaktır. Bu savaşın galibi ne Farslar ne de Araplar olacaktır. Aynı şekilde Akdeniz’de tezgâhlanan olası bir Türk-Yunan savaşının da galibi bu iki ülkeden biri olmayacaktır.
Yorumlar4