İyi niyet, geçmiş tecrübe ve büyük handikaplarla dolu uzun bir süreç
- GİRİŞ30.10.2024 09:13
- GÜNCELLEME30.10.2024 09:39
Dün Cumhuriyet Bayramı’nın 101’inci yıl dönümü münasebetiyle verilen konseri izlemek üzere Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ndeydik.
Konser öncesi verilen resepsiyonda, siyasetten iş dünyasına, gazetecilerden kanaat önderlerine kadar birçok isimle görüşme şansımız oldu.
AK Parti’nin çok önemli isimleriyle de… Bakanlarla, milletvekilleriyle de ayak üstü görüştük.
Görüşmelerimizdeki temel konu, genel olarak Sayın Bahçeli’nin açtığı yeni “Umut Kapısı” süreciydi.
“Umut Kapısı” tabiri bize ait. Çünkü, 40 yıldır ayağımızda pranga olarak duran terör belasını bir şekilde bertaraf edebilmesi için Sayın Bahçeli çok radikal, çok üst perdeden bir çıkış yaptı. “Gerekirse tecrit kalksın, terörist başı gelsin DEM Parti grubunda terör örgütünü lavettiğini ilan etsin. Biz de umut hakkı konusunda yasal düzenlemeyi gündeme alalım” dedi.
O cümleyi kurduğu günden tam 22 gün önce yani 1 Ekim’de de DEM’lilere elini uzattı.
O günden sonra taraflar konuştu. Kah olumlu hava hah gergin ortam oluştu. Cumhurbaşkanımız ise daha genel ifadeler ile meseleyi gündemde tuttu.
Ta ki düne kadar.
Bizim de olduğumuz ortamda, Cumhuriyet Bayramı Konseri’nin hemen öncesinde Külliye’de yaptığı konuşmada, Sayın Bahçeli’nin ismini anmadı ama “Cumhur İttifakı ortağımız” dedi. Ve Bahçeli’nin açtığı “Umut Kapısı”nın önyargısız tartışılması gerektiğini söyledi.
Ayrıntısını birazdan açarız ama…
BEŞTEPE KULİSİNDE KONUŞULAN TEK BİR KONU: BAHÇELİ ÇITAYI NEDEN BU KADAR YÜKSEĞE KOYDU?
Önce, Külliye’de konuştuğumuz çok önemli isimlerin konuya ilişkin sözlerini sizlerle paylaşmak niyetindeyiz.
- İlk olarak şunu söylemeliyiz, herkesin ama herkesin merak ettiği husus, “Sayın Bahçeli neden çıtayı bu kadar üste koydu” sorusuydu.
- Bu soruya verilen çok ilginç, çok dikkat çekici cevaplar var.
- Ak Parti’nin çok ama çok önemli ismi “Başkasının ne yaptığı değil bizim (Türkiye içindeki aktörleri kastediyor) ne yaptığımız önemli. Biz konuyu çalışırsak başarırız. Başarmak için çalışmalıyız” dedi.
- Önemli bir akademisyen, bizim yerel seçimler sonra Ak Parti içindeki bir kanadın CHP ile birlikte “yol yürüme” sevdasına kapıldığı günlerde dile getirdiğimiz duyumları hatırlattı. (Suriye’nin kuzeyini işgal eden PYD-YPG’nin bazı isimlerinin değişmesi durumunda Türkiye’nin Amerika’nın “uzlaştırma çabasına” destek verecekleri duyumu. HÖ)
“Süreçte Amerika’nın varlığı belli. Peki Sayın Bahçeli yaptığı hamle ile Amerika’nın oyununu bozdu mu? Cevabını bulamadığım koskocaman bir soru” dedi.
- Konuştuğum isimlerin neredeyse tamamı çok ihtimamlı çok temkinli. Yanlış anlaşılmaktan da tedirginler, süreci yanlış okumaktan da.
- “Türk-Kürt ittifakı sözü ne derece süreci ifade ediyor” diye soran bir Kürt siyasetçi, “Süreç tamamlansa da görsek, ömrümüz geçiyor” temennisinde bulundu.
- Bir başka Kürt siyasetçi, “Kürt ulusu inşası”ndan söz etti. Kürtlerin milletleşme sürecinin PKK terör örgütü eliyle yapılmak istendiğini uzun uzun anlattı!
- “Olan da hayır vardır” diyen önemli bir aktör, “Sakın bu mevzuyu anayasa çalışmalarına indirgemeyelim” uyarısında bulundu.
- Gazetecilerin birbirine “ne oluyor” diye sorduğu tek konu yine Sayın Bahçeli’nin açtığı “Umut Kapısı”ydı.
·Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile ayak üstü sohbetimizde ise, Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 6 yıl önce seçim sırasında dört kişinin öldüğü silahlı kavgaya karışan Yıldız ve Şenyaşar ailelerinin barıştırılması konusu vardı.
Sayın Yılmaz’ın önderliğinde Ak Parti ve DEM’li siyasetçilerin de olduğu bir törenle iki aile barıştırıldı. Cevdet Bey’e, “Bu hadise gündemdeki sürece de önemli bir katkı sağlamaz mı” diye sordum. Tebessüm ederek, “Küçük bir katkı oldu. Çok güzel oldu” dedi.
- Herkes ama herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sayın Bahçeli’nin açtığı “Umut Kapası” konusuna ilişkin yapacağı konuşmayı bekliyordu.
ERDOĞAN, BAHÇELİ’NİN YAKLAŞIMLARININ ÖNYARGISIZ TARTIŞILMASINI İSTEDİ
Başa dönelim. Sayın Erdoğan günün anlamına da uygun bir grizgahtan sonra,
“Bizim için Asya Hun devletinden Göktürklere, Uygurlardan Karahanlılara, Selçuklulardan Osmanlılara uzanan şanla şerefle dolu koskoca bir tarihin istisnasız tamamı birdir, bütündür ve milletimize aittir” dedikten sonra,
Sayın Bahçeli’nin gündeme getirdiği konuya şu cümlelerle müdahil oldu,
“Cumhur İttifakı ortağımızın öncülüğünde son dönemde ortaya konan yaklaşımların bu geniş arka plan ışığında önyargısız olarak değerlendirilmesinin daha faydalı olacağı kanaatindeyiz.”
Erdoğan, “İç cephe” vurgulu, tarihsel kodları hatırlatan konuşmasıyla birlikte Sayın Bahçeli’nin açtığı “Umut Kapısı”nın “ön yargılardan uzak” bir şekilde “tartışılması” gerektiğini söyledi.
Gerekçesi de şuydu, “Bu yaklaşım, kadim devlet aklının, milletimizin binlerce yıllık tecrübesinden süzülüp gelen irfanının gereğidir.”
Bu cümleden anlıyoruz ki sadece Cumhur İttifakı’nın iki önemli aktörünün eş güdümü yok. Aynı zamanda sürece müdahil bir “Devlet Aklı” da var!
Zira, “irade koyulması gereken” bir sürece de işaret ediyor Erdoğan konuşmasında. İrade koyup, sorunların çözülmesi gereken bir iklime girildiğine dikkat çekiyor, “Aksi halde, nevzuhur devletlerden ve toplumlardan bir farkımız kalmaz” diyor.
Külliye’de Erdoğan’ın konuşması öncesi hava ile sonrası arasında fark oluştuğunu söyleyebiliriz. Kafası karışıkların biraz daha netleştiğini söyleyebiliriz.
“AMERİKA'NIN GARANTÖRLÜĞÜ” DEDİKODUSU NEDEN YAYILDI?
Erdoğan konuştu. Ama meseleye bir yerinden müdahil olan bir dış unsur var mı sorusu hâlâ kafamızın bir yerinde mevcut.
Çünkü, son günlerde Amerika’nın ismi tevatür olarak bile olsa konuyla birlikte anılıyor.
PKK ele başı Öcalan’ı İmralı’da ziyaret eden yeğeni başka şeyler söylese de iki gün boyunca “Öcalan Amerika’yı sürecin garantörü görmek istiyor” türlü dedikodular yayıldı. Ve bu dedikodular tartıştırıldı.
Dün DEM Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, Sayın Bahçeli’ye cevap niteliğindeki açıklamasının bir bölümünde konuyu “garantörlüğe” getirip, “Yok öyle şey söylememiş” diyerek Öcalan’ın Amerika’nın ismini anmadığını söyledi.
Bize göre, dedikoduyu yapanlar Amerika’nın etki ajanlarıydı..!
Tıpkı, 10 Ekim’de Amberin Zaman’ın Al-Monitor’daki haberi gibi.
Zaman’ın haberini şu ana kadar yalanlanmadı. Ama, haberin yayınlanması Amerika’nın nasıl da işin içinde olma arzusuyla davrandığını da açık eder nitelikte.
Haberin ilgili bölümünü hatırlayalım…
“Al-Monitor’a konuşan ve hükümetin Kürt dosyasını yakından bilen üç kaynak, hükümet ile PKK’nın hapisteki lideri Abdullah Öcalan arasında fiili müzakerelerin yeniden başlaması için istikşafi görüşmelerin başladığını söyledi. Kaynaklardan ikisi Öcalan’ın son dönemde Irak’taki Kandil Dağları’nda bulunan PKK liderliğiyle doğrudan görüşmesine izin verildiğini söyledi.”
Devam edelim.
PENTAGON, TÜRKİYE’NİN YPG-PYD’Yİ VURMASINI ANLAYIŞLA KARŞILADI!
TUSAŞ'a yönelik terör saldırısından sonra Türk Hava Kuvvetlerinin Suriye'nin kuzeyindeki terör örgütü PKK/YPG hedeflerine düzenlediği operasyonlarla ilgili olarak Amerikan Savunma Bakanlığı (Pentagon) sözcüsü "Türkiye'nin son terör saldırısıyla ilgili meşru güvenlik endişelerini kabul ediyoruz" açıklamasında bulundu.
İlginç değil mi?
“Bizim kara gücümüz” dedikleri PYD-YPG’nin lojistik tesisleri dahil önemli noktaları Türkiye tarafından vuruluyor ve Pentagon, “Sizi anlıyoruz” diyor.
Bu açıklama bile bize Amerika’nın “Sizin razı olacağınız formülle PYD-YPG’yi dönüştürüp size müzahir yapabiliriz. Anlaşalım” diyor.
Türkiye’nin açmak istediği “Umut Kapısı”nı Amberin Zaman’a sızdırıyorlar.
Öcalan’ın ağzından “Amerika garantör olsun” dedirtiyorlar.
CEVABI MERAK EDİLEN SORU: AMERİKA’NIN TEKLİFİNE BİZ NE DİYORUZ?
Peki Amerika’nın bu tutum ve teklifine Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne diyor?
Büyük soru bu!
Yineliyoruz.
Bize göre, Ak Parti içindeki bir yapı “Amerika ile anlaşalım. PYD-YPG’nin Türkiye’ye müzahir olmasını kabul edelim” diyor.
Ama, hükümet ve devlet bunu diyor mu henüz bilmiyoruz.
Son sözümüz şu olsun: Amerika’nın uzun vadeli stratejik hedefi bölgemizde yekpare devletlerin olmaması ise ki öyle…
Kısa vadede Türkiye’nin PYD-YPG’ye razı olması uzun vadede büyük kayıplara neden olur.
Demedi demeyin..!
Hasan Öztürk / Haber7
Yorumlar26