Ortadoğu İçin Ara Güncellemeler
- GİRİŞ04.11.2024 08:56
- GÜNCELLEME05.11.2024 08:59
Ortadoğu yazılarımıza bir süredir mecburi ara vermiştik. Günümüzde zamanın hızlı ve debisi yüksek bir şekilde akışı her şeyi ihata etmemizi zorlaştırmaktadır. Bir anda meydana gelen olayların her birinin hem münferit hem de birbirleriyle ilişkili önemlerinin fazla olması derinliğine idrake mâni olmaktadır. Özellikle inançların, savaşların, siyasetin, ihanetin ve göze akla ihtiyaç duymayan ideolojilerin kararsız labirenti olan Ortadoğu’da kalıcı hükme varmak mümkün değildir, doğru da değildir. Dolayısıyla düzenli bir şekilde bölgeye ilişkin bir güncelleme yapmakta yarar vardır.
BÖLGEDEKİ KRİTİK SÜTUNLAR YIKILDI
Geçtiğimiz günlerin baş döndürücü savaş, Hollywood tarzı planlı operasyonlar, katliamlar, değişen sınırlar, toprağa dönüştürülen şehirler, insanlık suçu soykırımlar, kaybolan hükümran etnisiteler vb... olaylardan sonra nispi bir duraklama dönemi yaşanmaktadır. Ancak, bu dönemin savaşın ardından yeni bir denge teşekkülü veya daha büyük ve kesinleştirici savaşa hazırlık dönemi olduğunu değerlendirmekteyim. Kısacası savaş bölgedeki kritik sütunları yıkmış bölgeyi büyük askeri ve siyasi operasyonlara hazır ve ciddi değişimlere mecbur kıvama getirmiştir. Önümüzdeki günlerde savaşın kazanımları ve bölgenin farklı güç odaklarına yansımaları olgunlaştırılacaktır.
Bu nazari çerçeveyi somut olayların diliyle mümkün olduğunca az yorum ile paylaşalım. Geçtiğimiz kısa dönemin en başat aktörü İsrail olmuştur. Arap sokağının ilgisiz ve güçsüz, Fars odağının yüksek söylem ve az yetenek, Türkiye ve Mısır gibi iki büyük gücün adeta edilgen bir tutum içinde olduğu bir dönemde İsrail peş peşe askeri ve istihbari operasyonları yürütmüştür. Öncelikle Gazze Şeridini büyük ölçüde toprak haline getirmiş, iki milyon insanın 45 binini katletmiş, diğerlerini ise bölgeden çıkarmıştır. Yahya Sinvar gibi Hamas askeri liderlerine yönelik büyük beklentiler gündemde iken İsrail Haniye gibi tepe Hamas siyasi liderlerini İran’ın kalbinde vurmuştur. Yine aynı tarih aralığında Lübnan'daki Hizbullah liderlerine de başarılı suikastler düzenlemeye başlamıştır. Çağrı cihazları ve telsiz cihazları içine kapsamlı ve titiz bir istihbarat operasyonu ile yerleştirdiği küçük patlayıcıları patlatarak eklektik ve entegre bir operasyonu gerçekleştirmiştir.
Bu operasyonlar sonucunda Hizbullah üst ve orta yöneticilerine, bölgedeki kritik haberleşmeci ve yönetici İranlı liderlerine, Hizbullah'ın tüm aktif unsurlarına büyük zayiat vermiş, birçoğunda da kalıcı hasar oluşturmuştur. Aynı zamanda da Lübnan ve Suriye'deki Hizbullah ve İran ortak ağını tespit etmiştir. Ardından doğrudan Lübnan'a saldırarak askeri harekatın yönünü Kuzeye kaydırmıştır. Düzenli harekatın yanında Nasrallah ve Yahya Sinvar gibi efsanevi liderleri de ortadan kaldırmıştır. Halen de saldırılarına kontrollü bir yoğunluk ile devam etmektedir. Bu düşük yoğunluklu saldırıların bölgede başka bir dizaynın yardımcı faaliyeti olarak bakmak mümkündür. Bu topyekun karmaşık, sofistike ve insanlık dışı saldırıları İsrail'i bölgenin başat gücü haline getirmiştir. Bunun ağır çekim gücünün bölgeyi dönüştürmeye matuf etkiler yaratmaması düşünülemez. Nitekim bölgenin büyük güçleri İsrail'in belirlediği sahalardan nüfuz araçlarını (Siyasi, askeri, beşeri, istihbari) çekişmelerini. Büyük ölçüde kendi içlerine dönmek zorunda bırakmıştır. Kendi aralarında bir ittifak oluşturma kapasitesini kaybetmişlerdir. Daha da ötesi dış operasyonlara daha açık hale gelmişler, kırılganlıkları artmıştır. Yakın bir dönemde Ortadoğu’nun büyük bölgesel güçlerinden agresif ve sonuç doğurucu bir inisiyatif ile hamle görmek mümkün olmayacaktır. Ancak, savaş sonrası yığılan harabelerin üzerinde ve arasında küçük unsurların dizaynı yapılacaktır.
Büyük bölgesel güçlerin sessizliği, yüksek söylem ve etkisiz eylem tutumları üzerinde düşünürsek, bunun yol hazırlığının önceden yapılmış olduğunu görürüz. Mesela Mısır Etiyopya tarafından Nil’in büyük kolu üzerinde yaptırılan barajdan dolayı hayati risk altındadır. Diğer yandan, Suudi Arabistan harici diğer güçler gibi ekonomik ve finansal sıkıntılar, ideolojik iç çatışma riski, Ortadoğu'da İsrail'e karşı müttefik yaratamama sorunu ile karşı karşıyadır. İran etnik iki ve çok parçalı hali yanında ciddi bir sosyal çatışma riski altındadır. Ekonomik sıkıntı had safhada ve ambargo altındadır. Ayrıca nüfuzu altında bulunan Irak kaynaklı bir takım risklere de açıktır. İsrail ile yaşadığı kontrollü çatışmada ciddi güç kaybı yaşamıştır. Siyasi varlığı büyük ölçüde araçsallaştırılmış bir varlığa dönüştürülmektedir. Suudi Arabistan ise kendini yapılan katliamlar ve kopan kıyametlerin dışında tutmaktadır. Adeta kendini savaş havasının dışına çıkarmış, iç reformları, modern altyapılar inşası, finansal varlıklarını artırma üzerinde yoğunlaşmıştır. Karşılığında ise gerek büyük küresel gerekse bölgesel güçlerin saldırılarından uzak tutmaktadır. Önceki senelerde savaştığı Husilerin artık İsrail gibi başka bir düşmanları vardır. Küresel ittifak ağını Çin ve Rusya ile de geliştirmiş, ancak çatışma alanlarından uzak durmaktadır.
Direniş ekseninde yer alan devlet ve unsurlar zayıflamış bir durumdadırlar. Vakıa direniş ekseninin üzerine dayandığı toplumlar zaten hayati ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların pençesinde kıvranmaktadırlar. Bir ara gündeme gelen Husilerin saldırıları durmuştur. Hizbullah ve Hamas ciddi güç kaybetmiştir. Keza Irak’taki Direniş unsurları oyun değiştirici olmaktan uzaktırlar. Suriye çok parçalı bir çatışma alanı ve nesnesi haline gelmiştir. Lübnan artık Lübnan değildir. Her şeye rağmen Kuzey Irakta bir nüve orta canlılıkta yaşamını sürdürmektedir. Kuzey Suriye’de keza ABD korumasında ve bazen Rusya ile ilişkili bir yapı hiyerarşik hayatiyetini korumaktadır.
Ortadoğu’nun mütemmim cüz’ü magrip ülkelerinde ise önceki durum devam etmektedir. Bölgenin ana siyasi pozisyonunu değiştirici bir gelişme görülmemektedir. Libya'daki istikrarsızlık ve petrol varlığının yağmalanması devam etmektedir. Orta vadede ülkede istikrarın oluşması mümkün görünmemektedir. Libya Platformundaki yerel güçlerin birliği neredeyse mümtenidir. Müdahil olan bölgesel Türkiye ve Mısır gibi ülkelerin istikrar kurucu olabilmesi içsel ve dışsal şartlar bakımından çok zordur. İstikrarın devam ettiği Cezayir ve Fas ise İsrail'in bölge merkezinde yarattığı güç cazibesini değiştirici değil, destekleyici ya da en azından zımnen kabul edici bir pozisyondadırlar. Tunus ise eski yumuşak gücünden bile mahrumdur. Tamamıyla içine dönmüştür.
Ortadoğu’nun zengin ülkeleri olan körfez ülkelerine gelince her üçü de ABD ve İngiltere merkezli odakların inisiye ettikleri uydu bölgesel odaklardır. İnisiyatif ve hamleleri ait oldukları güçlerin stratejilerine tam uygunluk taşımaktadır. Bölgesel güçlerle kurdukları ilişkileri de iki taraf açısından böyle değerlendirmek gerekir.
İSRAİL VE AZERBAYCAN'DAN KUSURSUZ İTTİFAK
Bölgeye etkisi olan dış çevredeki Azerbaycan’ın pozisyonu değişmemiştir. Petrol ihracatı ve savunma işbirliğinde İsrail ile ittifakı kusursuz devam etmektedir. Güneydeki altçeperde yer alan ülkelerde İsrail açısından etkili meydan okuma kapasitesi olan ülke ve güç olmadığı görülmektedir. Yemen, Umman, Sudan farklı nedenlerle içlerine dönmüş durumdadırlar. Afrika'daki Wagner darbeleri oyun kurucu asli hamleler olmaktan uzaktırlar.
RUSYA VE ÇİN'DEN SAVAŞADAHİL OLMADAN DESTEK
Küresel büyük güçlerin pozisyonunda tali değişiklikler gözlenmiştir. Mesela yer ve zaman bakımından sınırlı olarak Rusya’nın Husilere uydu koordinatları sağlama desteği verdiği tespit edilmiştir. Benzeri desteğin Rusya ve bazı ülkeler tarafından yerel silahlı gruplara sağlandığı değerlendirilmektedir. Ancak ne Rusya ne de Çin açıkça ve kurumsal olarak savaşa müdahil olmamaktadırlar. Bunun istisnası Rusya'nın Suriye'deki pozisyonudur.
Güncelleme derken, Ortadoğu'daki değişiklikleri kim güncelliyor sorusu önem kazanmıştır. Gerçekten de bu soru hayati ve ontolojik bir sorudur. Ortadoğu için olduğu kadar bizim için de hayati ve ontolojik bir sorudur.
Mehmet Ali BAL - Haber7
Yorumlar18