Tarikatlarda neler oluyor!
- GİRİŞ05.11.2024 09:23
- GÜNCELLEME05.11.2024 09:23
İrfan ve marifet yolu olan Tarikatlar topluma güzel insan yetiştiren ocaklardır. Tarih boyunca insanlığa hizmet eden model insanlar yetiştirmişlerdir. Dergahlar adeta güzellik okulu olmuş toplumun ıslahı noktasında hizmet etmişlerdir.
Tekke terbiyesi alan insanlar yeryüzüne iyilik yayıcılığından bulunmuş hayırda yarışmışlardır. Tekke kuran Mürşidler de çağlar boyunca yol gösterici ve yön verici olmuşlardır.
Güzel ahlakı ve ruh temizliğini önceleyen tarikatlar sosyal hayatta sulhun ve selametin sağlanasında öncü roller üstlenmişlerdir. Sahih tarikatlar devlete yük olmamış aksine yük almışlardır.
Burada devletin kararlı duruşunun da etkisini unutmamak gerekir. Özellikle Osmanlı devleti tarikatların kendi aralarındaki ihtilafa fırsat vermemiş bilakis onları toplumun birliğinin tesis edilmesi hususunda doğru bir stratejide değerlendirmiştir.
Tasavvuf ocakları sulh zamanlarında halkın birliğini beraberliği için çalışıp vatana ve devlete bağlılığı pekiştirmiştir. Savaş zamanlarında ise İla-yı Kelimetullah için çaba göstermişlerdir.
Uzun yıllar fitnenin ateşini söndüren bu ocaklar ne yazık ki bazı dönemlerde kendi içlerindeki fitne ateşinin yayılmasına engel olamamışlardır.
YOZLAŞMAYA İÇERİDEN ELEŞTİRİ
Tasavvuf ve tasavvuf ehline dışarıdan olduğu kadar içeriden eleştiriler de hiç eksik olmamıştır. Sufilerde eleştiri kültürü gelişmiştir. Sanıldığı gibi tasavvuf körü körüne bağlanma yeri değildir. Özellikle belli dönemlerdeki yozlaşmaya karşı büyük isimler sert tepkiler vermiştir.
Hakiki ve büyük Sufilerden birisine tasavvuf nedir sorusunu ‘’Bugün tasavvufun adı var hakikati yoktur, daha önce hakikatı vardı ama adı yoktu’’ diye cevaplamıştır.
Kuşadalı İbrahim Halveti, tekkesinde çıkan yangının tekkeyi yok ettiğini görünce ‘Elhamdülillah merasimden kurtulduk’ diyerek memnuniyetini dile getirmiştir.
Son devrin mana sultanlarından Mehmed Zahid Kotku Hazretleri Tasavvuf ve Ahlak isimli eserinde durum tespiti yaparak şöyle manidar bir eleştiri yapmıştır:
‘’Uzun zamandır dervişlik kalmamış herkes yalnız şeyhlik sevdasında olduklarından bugünkü şeyhlerde maalesef kemal bakımından nakıs kişilerdir. Bunlara şeyh deyip peşine takılmak bile doğru değildir. Bizim gençlik zamanımızda keramet ehlinden yüz yaşını geçmiş Küçük Hüseyin Efendi namında bir şeyh efendi vardı. Tekkesini tamire çalışanlara biz yıkılsın diye çalışıyoruz siz yapmaya çalışıyorsunuz derdi.’’
İTİRAZ EDEN SUFİ
Tasavvufu istismar edenler bazı usulleri kendilerine göre yorumlayarak insanları kullanmışlardır. Sahte şeyhler yanlışlıklarda bile bir hikmet arayan mankurtlar yetiştirmişlerdir. Teslimiyet kavramını dejenere etmişlerdir. Oysa ki Şeyhe bağlılık konusunda telkin edilen teslimiyet, aklını kiraya vermek değildir. Teslimiyet hayırda ve güzellikte pekiyi demek, uzun ve çetin yolculukta yolu bilen yoldaki tehlikelerin farkında olan olgun yol göstericinin yönlendirmesine uymaktır.
Aklını şerre değil hayra kullanmaktır. Şeriata aykırı olan her şeye başkaldırmaktır.
Aklını kullanmayan cahil sufi, şeytanın maskarası olur. Zamanla bâtıl inançların, saçma sapan hurafelerin sarmalına girerek dine aykırı eylemleri din gibi görmeye başlar.
Gerçek Sufi feraset sahibidir. Akıl nimetinin farkındadır. Mutlak kitabımızda 750’den fazla yerde akletmeye ve düşünmeye vurgu yapılmasının hikmetine vakıftır. Aklı olmayanın mükellefiyeti yoktur. Kâmil Sufi şeyhleri günahsız görmez. Onların da hata yapabileceğini bilir. Kendisini kullandırtmaz. Tasavvufi alandaki istismarı bitirecek olanlar aklını kullanan Sufilerdir. İtiraz eden Sufilerin olduğu yapılarda istismara fırsat tanınmaz.
POST KAVGASI
Tasavvuf tarihine baktığımızda şehzadelerin taht kavgası kadar şeyhlerin post kavgası yaptığını görürüz. ‘’Ariflerin zihinlerinden çıkan en son şey baş olma sevdasıdır.’’ sözü menakıpnamelerde sık geçer. Post kavgalarında iş kan dökmeye kadar varmıştır. Kardeşin kardeşe düşman olduğu baş olma kavgasına sayısız örnek verebiliriz.
Ferganalı Sufi Ebubekir Vasıti ‘’ Öyle bir zamanda yaşama belasına düçar olduk ki orada ne İslam adabı ne cahiliye dönemi ahlakı ne de mürüvvetin ahkamı var’’ demiştir.
Tasavvuftaki yozlaşmaya sebep olarak birçok madde sıralanabilir. Bunların başında beşik şeyhliği gelmektedir. İslam aleminin her tarafında şeyhin çocukları babalarının hatırından dolayı olağanüstü ilgi görmüştür. Bu durum çocukların yetişme çağlarında olumsuz sonuçlar doğurmuştur.
Kendilerini yetiştirmeden görmüş olduklarını abartılı hürmet ve izzetin sarhoşu olan şeyh zadeler tasavvuf yoluna büyük zarar vermişlerdir. Şeriatı kendi hayatında tatbik etmeden Şeyhlik makamına oturan şeyh çocukları az değildir.
MENZİL’DE MİRAS KAVGASI
Hikmet ehli üç sınıf insanın bozulmasının toplumsal çöküşe zemin hazırlayacağını söyler. Bunlar ümera ulema ve fukaradır. Özellikle ulemanın bozulması dini anlayışın sarsılmasına dervişlerin bozulmasının ahlaki depremin yaşanmasına sebep olduğu söylenir.
Günümüzdeki tarikatlar da geçmiş dönemlerde yaşanan bazı sınavlardan geçiyor.
Dikkatli okurlarımız hatırlayacaktır. Geçen sene Menzilin Büyük İmtihanı diye yazı kaleme almış bazı uyarılarda bulunmuştum. Maalesef Abdulbaki Erol’un ölümünden sonra beklediğimden daha sert bir kavga başladı Menzil’de.
Abdulhakim Hüseyni, Muhammed Raşid Erol, Abdulbaki Erol gibi mübareklerin hayatlarını adayarak ilim irfan hikmet merkezi haline getirdikleri Menzil’de bugün mal, mülk, taç ve taht kavgası yapılıyor. Bu üç büyüğün manevi mirasına talip olup halkın irşadı için gayret göstermesi gereken kişiler bütün enerjilerini yanlış yerde harcıyorlar.
Menzil’deki miras tartışmalarıyla ilgili bütün videoları izledim. Bir Müslüman olarak tartışmalardaki seviyeden utandım. Şeyh kardeşlerin tartışma esnasında kullandıkları haydut, yalancı, çakal gibi kavramlar düşülen durumun sefaletini fazlasıyla anlatıyor. Nakşi silsilesindeki gerçek hikmete ve marifetullaha sahip olan Mürşidi kamillerin kemikleri sızlıyordur.
Ulu orta mal kavgası yapmak, tasavvuf terbiyesine uymayan kelimeleri kullanıp bunları sosyal medyada yaymak -kimse kusura bakmasın- hoş görülemeyecek bir davranıştır. Mektep medrese görmemiş ümmi annem, halam ve babam miras meselesini konuşurken tartışma çıkar, ses yükselir diye dış kapıyı kapatır kendisi de mutfağa geçerdi.
Anlaşmazlık çıkar seslerini yükseltirlerse konuya komşuya mahcup oluruz, derdi. Ümmi Annemin şu ince düşüncesini kendilerine zamanın kutbu, gavsı diyen seyyidlik, şeriflik, şeyhlik sıfatlarını cömertçe kullanan muhteremlerde görememek çok acı.
Sıradan bir köy kahvesinde bile yapılmayacak tartışmaların dergâh, tekke, cami gibi ortamlarda yapılması insanı üzüyor. Üstelik kendilerini yüz binlerce insanın mürşidi, rehberi, aydınlatıcısı iman kurtarıcısı olarak görenler yapıyor bunu.
Şeyhler böyle yaparsa müritler ne yapar düşünmek bile istemiyorum. Zor zamanlarda halkın kendilerine sığınacağı, sorunlarına çözüm bulacağı, güven duyacağı insanların ferasetten basiretten ve dahi hikmetten uzak kavgaları kabul edilir gibi değil.
Anadolu’nun yoksul ve saf evlatlarının çocuklarının süt paralarından keserek yaptırdıkları vakıfların dergâhların hayır kurumlarının miras kavgasına konu edilmesi akıllara ziyan bir durumdur. Bu kurumlar doğrudan ümmetin kurumlarıdır.
Resmi olarak şahısların üzerinde olması o şahısların malı olduğunu göstermez. Burada devlet devreye girerek milletin bağışlarıyla hayat bulan vakıfları dergâhları medreseleri külliyeleri Diyanete devretmelidir. Hem anlamsız bir miras kavgası önlenmiş olur hem de bu kurumlar kuruluş amacına matuf hizmette kullanılır.
Devletin müdahalesi olmadan Menzil’de sulha varılmayacağını söyleyebilirim. Durum oldukça karışık. T.C. kanunlarına göre kazanacakları şehirlerde faiziyle almak kaydıyla birbirlerini mahkemeye vermişler. T.C. kanunlarına göre kazanamayacaklarını düşündükleri yerlerde şeriat karar versin diye mollalardan oluşan bir heyet kurmuşlar. Ama hakem tayin ettikleri mollaları aleyhlerine karar vermesin diye de baskı yapıyorlar.
Şeriat ve tarikat kavramları hiç bu kadar rencide edilmemiştir. Tarikatların neden ticarete alet edilmemesi gerektiğini bir kez daha görmüş olduk.
Dünyadaki bütün tarikat düşmanları bir araya gelse tarikatlara bu kadar zarar veremezdi.
Din düşmanı medyanın bunu kullanacağını bile bile miras kavgası yaparken canlı yayın açıyorlar. Bunların derdi din iman değil mal biriktirmek diye propaganda yapan çevrelere bulamayacakları malzeme veriyorlar.
İslam’a ve Müslümanlara dair yanlış algı üretenlerin ekmeklerine yağ sürmekten çekinmiyorlar. Gönüllerden dünya sevgisini çıkartmakla memur olanların tek dertleri dünya olmuş. Gerisi onlar için teferruat.
Oysaki Mutasavvıf kimdir sorusuna dünyevi kaygılardan uzak Allah rızası için çalışan kimsedir olarak cevap verilir.
Daha kendi aralarındaki bir meseleyi çözemeyen bu efendiler ümmetin sorunlarını nasıl çözecek? Müritlerinin sıkıntılarına nasıl deva olacak?
Düne kadar dergâhlarda birbirini kucaklayan, kardeşçe geçinen sofiler birbirlerini kurşunlayacak hale gelmiş.
Şeyhler böyle yaparsa müritler neler yapmaz!
Bu ümmete millete gerçekten yazık.
FETÖ zaten fazlasıyla dine, diyanete hasar verdi.
Bunlar da eksik kalan kısmını tahrip ediyor.
Nurettin Topçu Anadolu insanının her şeyini alın ama umudu ç/almayın demiş.
Kime güvensin bu masum ve mazlum millet! Kime umut bağlasın?
Tarikatlar ve cemaatlerin hali buysa topluma ne diyeceğiz.
Toplumsal çöküşü nasıl önleyeceğiz?
RABITA SAVAŞI
Menzil böyleyken diğerleri farklı mı? Maalesef değil. Her birinde ayrı sıkıntılar var.
Mesela İsmailağa’da aylardır anlamsız bir rabıta savaşı yaşanıyor. Sarıklı, şalvarlı büyük hocalar olarak gördüğümüz bildiğimiz isimler birbirlerine adeta kılıç çekmişler. Olmaz dediğim şeyler oluyor. Tehditler hakaretler havada uçuşuyor.
Cuma vakti silah patlatılıyor. Oysaki rabıta yapmayan cehenneme gitmez rabıta yapan da cennete gitmez. Dinin hükümleri arasında böyle bir şey yok. Tasavvufun ritüeli olan bir konuda verilen bu şedit kavga normal değil.
Görülen o ki birileri İsmailağa’yı paramparça etmeye karar vermiş. Bölüp yok etme görevi de şöhretli bazı hocalara verilmiş. Mahmut Efendi’nin hizmetini yürüten Fikri Efendi’ye Allah yardım etsin.
Bu ağır fitneyle mücadele etmesi kolay değil. Çok zor bir durum. Muhterem Fikri Efendi çıksa tamam ayrılığa vesile olduğunuz rabıta mevzuunda sizin dediğiniz gibi yapalım dese hiçbir şey değişmeyecek.
Bu sefer başka bahane bulup yine bölüp parçalayacaklar. Burada da merhum Mahmut Efendi’nin bütün varlığını tasadduk ederek inşa ettiği yapı hoyratça yıkılıyor. Vah ki vah!
Üzüntümü kahrımı anlatmaya kelimler kifayetsiz. Bütün tarikatlar ve cemaatler kötü bir imtihan veriyor. Adeta kendilerini bitirmek için yarışıyorlar.
YENİ FETÖLERE TAHAMMÜLÜMÜZ YOK!
Öte yandan merhum Süleyman Hilmi Tunahan’ın torunlarından Ak Parti eski Milletvekili Sayın Fatih Süleyman Denizolgun içinden çıktığı camiayla ilgili öyle iddialarda bulunuyor ki yenilir yutulur gibi değil.
Devletimiz artık üzerine düşeni vakit geçirmeden yapmalı.
Rahmi Eray’ın dediği gibi ‘’düğümler kördüğüm olmadan çözülmeli’’
Milletin yeni FETÖ’lere tahammülü kalmadı.
Ülkemizin zaten yeteri kadar sorunu var.
Siyaset ve ticaretten uzak Anadolu’yu mayalayan Horasan Erenlerinin izini süren tarikatların başımızın gönlümüzün üstünde yeri var.
Ama yanlış yola sapanlar konusunda devlet gerekeni yapmalıdır.
Allah samimi Müslümanların yardımcısı olsun!
Yorumlar156