Ceza ve infaz rejimi
- GİRİŞ08.11.2024 09:14
- GÜNCELLEME08.11.2024 09:56
Bir türlü tartışmaların odağından kendini kurtaramıyor. Ülke gündemi ne kadar yoğun olursa olsun, ne yapıp edip kendine bir yer buluyor. Her gecen gün daha fazla insan, meselesini Mahkeme-i Kübra'ya havale ediyor. En sağlam merci çünkü. Kimsenin acaba mı diye bir endişesi yok. Ceza ve infaz sistemimizin ıslah edici veya caydırıcı olduğunu söyleyebilir miyiz? Medyaya yansıyan haberlere bakılırsa hayır. Bir de medyanın tavrı daha çok yargı sistemi için caydırıcılık unsuru olmaya başladı.
İnsanlar öteden beri (en azından kamuoyunda infiale neden olan suçlara ilişkin olarak) idamı nihai çözüm olarak görüyor. Gündelik yaşamda kendi aralarındaki tartışmaların en popüler ifadesi: "Sallandır iki kişiyi meydanda bak, her şey birden bire nasıl düzelir!". Suç makinesi haline gelmiş tiplerin elini kolunu sallayarak dışarıda dolaşmalarına, miras yoluyla kuşaktan kuşağa devredilen bir tepki biçimi bu. Biraz da medyanın teşvikiyle insanlara adaletini kendin sağla anlayışını enjekte ediyor.
Ceza ve infaz sistemi toplumsal gerçeklikten uzak düşmeye başladı. Mağdurlardan ziyade suçluların insancıllığına odaklanıyor. Müebbet alsanız bile ömür boyu hapiste kalmıyorsunuz. Süreli hapis cezası sisteminden beklenen fayda hâsıl oluyor mu? Denetimli serbestlik, hükmün açıklamasının geriye bırakılması, infazın ertelenmesi suça davetiye çıkarır hale geldi. Suç işleyenlerin önce hapse atıldığı, sonra dışarı bırakıldığı, sonra aynı suçu bir daha işleyip tekrar hapse girdiği bir kısırdöngü tarafından kuşatılmış durumdayız. Cezasızlık algısını beslemekten öteye gidemiyoruz. Suç işleyenler bunun rahatlığına güvenmeseler, salınır salınmaz aynı alanda master örnekler vermeye çalışırlar mı?
Yargı sistemimizin, hâkim ve savcılarımızın bu durumdan bir şikâyetlerinin olmadığına dair genellemeler yapmak elbette hata olur. Bu arada "şu kadar suçtan kaydı olanın dışarıda ne işi var" serzenişi her zaman haklı olmayabilir. Bunların ne kadarının hâkim-savcı önüne gittiğine, bazı kararların hangi saikle verildiğine de bakmak lazım.
AB uyum yasaları, tutuklamanın istisnai bir tedbir olması gerektiği anlayışının tuzağa dönüşmesi, uzayan yargı sürecinin dereye su gelene kadar kurbağanın canına okuması, yasaların kendi toplumsal gerçekliğimizden uzak oluşu... En sonunda "yapanın yanına kâr kalıyor" anlayışını güçlendiriyor. Ya da insanları umutsuzluğa sevk ederek mahkeme faslından sonra asıl adaletin içerde (hapiste) gerçekleşeceği inancıyla avunur hale getiriyor.
Hiç kimse suçlulara insanlık dışı muamele yapılsın demiyor. Ama mağdurlar, hayatları elinden alınmışlar ne olacak? Başıboş sokak köpekleri konusunda da aynı sorunu yaşamıyor muyuz? Siyasal muhalefet şehvetiyle; saldırıya uğrayan, ağır travmalar yaşayan çocukları, kadınları, yaşlıları değil de köpeklerin hayat hakkını merkeze alanlara, dahası saldırıya uğrayanın partisine, inancına, mezhebine bakanlara ne demeli?
Hangi düzenlemeyi yaparsanız yapın birileri bu suçları işlemeye devam edecek diye mi düşünüyorsunuz? Caydırıcılık önemli olmasaydı 'kısasta hayat vardır' denir miydi? Ben demiyorum! En azından bazı suçlara ilişkin olarak yargılama, tutukluluk süresi ve temyiz süreci yeniden ele alınmalı. Kendi evini içler acısı hale sokan madde bağımlılarına karşı, ne olur çocuğumu serbest bırakmayın diyen annelerin feryatları duyulmalı. Kamuya yararlı bir işte çalıştırma formülünün kapsamı genişletilmeli, suçun türüne göre çalışma koşulları ağırlaştırılmalı. Özellikle çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve engeli bulunan vatandaşlarımıza karşı işlenen ağır nitelikli suçlara ilişkin olarak (işkence, taciz, istismar, katletme) gerekirse çeşitli ülkelerle ikili anlaşmalar imzalanarak belirlenecek mahallerde kamu yararına çalışmada ülke dışı da (örneğin devlet tarafından kiralanan tarım arazileri, madenler) bir seçenek olmalı. Böylelikle daha fazla suç işlemek ve yeni mağduriyetler yaratmak için enerji depolamak yerine, mevcut enerjileri iç barışını, huzur ve güvenliğini yok ettikleri toplum için faydalı şeyler yapmaya yönlendirilmiş olurlar.
Bu bir seçenek olarak sunulacaksa muadili, suçun türüne göre ama gerçekten "ağır" para cezası ve tazminat olmalı. İçine girmeye can attığımız Birliğin vandallıktan medeniliğe evrilen sürecinde kanunların ve cezaların rolü iyi araştırılmalı. Meclis, hâkim ve savcılar, bilim insanları rekabetten ziyade dayanışma halinde, kendilerinin de parçası olduğu toplumun koşullarını dikkate alarak Türkiye'yi bu yamalı bohça ceza ve infaz sisteminden kurtarmalı. Uygulayıcıların zaten karışık olan kafalarını daha da karıştırmadan, yoruma pek alan bırakmayan netlikte...
Bir de bu tipleri üreten mekanizmalar var. Evlilik ve boşanma çok ucuzladı, ayağa düştü. Hukuku arkadan takibe zorlayan yeni nesil suçlar/suçlular ve sokağın güvensizliği algısıyla eve sıkışan çocukları, anne-babalarından kopartarak geleceğin suçlularını inşa eden dijital ortamlar da unutulmamalı!
Sağlıcakla kalın,
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber7
Yorumlar12