Prof. Dr. Şehmus Demir 1. Uluslararası SMF'de konuştu
Prof. Dr. Şehmus Demir 1. Uluslararası Stratejik Müzakereler Forumu (SMF)'nda konuştu.
1. Uluslararası Stratejik Müzakereler Forumu (SMF)'nda konuşan Prof. Dr. Şehmus Demir'in konuşması şu şekilde:
"Bugün burada, 1. Stratejik Müzakereler Forumu’nun açılışını yapmaktan büyük bir onur duyuyorum. Öncelikle hepinize hoş geldiniz diyor, bu özel buluşmaya göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ediyorum.
Allah bu gezegeni ve tabiatı, insanların, huzur, barış, adalet ve eşitliğin hâkim olduğu bir sosyal yaşam tesis etmelerine uygun bir fıtratta yarattı. Canlılar dünyası, tabiat ve ekolojik sistem, müthiş bir uyum, şaşmayan bir süreklilik, heyecan veren bir yenilenme ve huzur bahşeden bir iyilik nizamıyla insanı karşılamaktadır. Ancak insanoğlu aç gözlülük, heva, cehalet ve zulüm gibi nitelikleriyle beşeri ilişkileri ve insani yaşam alanlarını cehenneme çevirdiği gibi gezegeni de yaşanmaz hale getirmiştir. Bugün, bütün insanlığın ve yarınların ortak mirası olan tabi çevre, insan eliyle yok edilmektedir. Ormanların tahrip edilmesi, nehirler ve denizlerdeki kirlilik, ovalardaki işgal, canlı türlerindeki azalma, tabi dengeyi bozan sanayileşme ve istihdam biçimi, tarihin hiçbir döneminde görülmeyen boyutlara ulaşmış durumda.
Tabiata kötülük ve zulüm olarak yansıyan bütün beşeri teşebbüsler, aynı oranda insanlık düzenini de bozmuştur. Açlık, sefalet, savaş, sömürü, baskı ve işgaller bu yüzyılın karakteristik özellikleri haline geldi. Küresel hegemonya, insana ve tabiata dair bütün menfi emellerini gerçekleştirebilecek bir sistematik yapı edinmiş durumda. Gazze’de, bütün dünyanın gözü önünde cereyan eden ve vicdan sahibi bütün insanların telin ettiği saldırılar, sadece İsrail’in sorunu olarak görülemez. İsrail, gücünü, hiçbir insanlık değerini ciddiye almayan küresel hegemonyanın destek ve himayesinden almaktadır. Küresel hegemonya ise gücünü, insanların korku, cehalet, yoksulluk, çaresizlik ve ihtilafından almaktadır.
Türkiye’nin Filistin’e en yakın noktası olan Gaziantep’ten bütün dünyaya şunu haykırmak istiyorum. Batı dünyası, iki yüzyıldır pazarladığı insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerle ilgili tezlerini tüketti. Bu tezlerin birer sömürü aracı olduğunu başta Gazze olmak üzere dünyanın pek çok yerinde defalarca gösterdi. Dünyanın sömürülen ve ezilen halkları kritik bir eşikte bulunuyor. Bu eşik, insanların özgürlük, adalet, merhamet ve onur mücadelesiyle dünyaya hükmeden bir avuç azınlığın tahakküm, baskı ve çıkar mücadelesinin karşı karşıya gelmiş olduğu bir evredir. Bu karşılaşmada iki büyük avantaja sahibiz. Birincisi hangi dinden, ırktan, cinsiyetten ve kültürden olursa olsun daha adil bir dünya özlemine inanan ve buna destek vermek isteyen milyarca insanın diri vicdanı. Diğeri, Allah’ın tarih boyunca mazlum ve mağdur hakları özgürlüklerine kavuşturmak için elçileri aracılığıyla gönderdiği ilahi mesajdır. İslam, bu açıdan sadece Müslümanlar için değil bütün insanlar ve hatta bütün varlıklar için bir kazanımdır. İnsanlığın vicdanını ve Allah’ın insana dair mutlak hayr olan iradesini arkasına almayan hiçbir girişim, insanlığa huzur ve saadet getiremez.
Muhterem kardeşlerim!
Bugün İslâm dünyası, ahlaki çöküntü, yoksulluk, geri kalmışlık, cehalet, işsizlik, göç, çatışma, mezhepçilik, hukuksuzluk, ekonomik ve akademik bağımlılık gibi can yakıcı sorunlarla anılmaktadır. Çoğunun tarihsel kökenleri bulunan bu sorunların ortaya çıkmasında, Müslümanların zafiyeti kadar diğer inanç ve kültür mensuplarının bireysel ve sistematik müdahalelerinin etkisi tartışılmaya değerdir. Ancak tartışma götürmeyen gerçek, sorunlarımızı öncelikle kendi ellerimizle yaptıklarımızın karşılığı olarak görme idrakine varmanın zaruret arz etmesidir. Dolayısıyla bugün Müslüman coğrafyaların, savaş baronlarının fiili simülasyon arenasına dönüşmesinin, Müslümanlar arasındaki ihtilaf ve çatışmaların, onları insanlık nezdinde ibretlik bir hikayeye dönüştürmesinin asıl sebebi, küresel güçler ya da Batılı ülkeler değildir. İçinde bulunduğumuz durumun asıl müsebbibi, bizleriz. Allah’ın “ümmeten vasaten” vasat ümmet olarak tanıttığı ve onları tüm insanlığa model olma sorumluluğuyla mesul tuttuğu Müslümanların, içinde bulundukları hazin durumu değiştirmekten başka çare yoktur. Tarihi müktesebatımızı, medeniyet birikimimizi ve beşeri sermayemizi, samimi niyetlerle ve bitmek bilmeyen bir çalışma azmiyle yoğurduğumuzda, Allah’ın iradesiyle çözemeyeceğimiz sorunumuz yoktur.
Müslümanların, yaşananların bir kader olmadığını göstermek; bağımsızlık, eşitlik, sosyal adalet ve kardeşliğe dayalı bir hayata ulaşmak için verdikleri 100 yılı aşan mücadeleler, göz ardı edilemez, hafife alınamaz. Ancak bu dönemde şahit olduğumuz kötülüklerin devasa boyutları ve bu kötülükleri engellemek için sahip olduğumuz imkânların büyüklüğü mukayese edildiğinde, daha büyük bir azimle çalışma sorumluluğuyla karşı karşıya olduğumuz da inkâr edilemez. Yaşadığımız yüzyıl, iletişim ve ulaşım imkânları bakımından muazzam fırsatlar sunmaktadır. Bilgi teknolojileri ve internet araçları, dünyanın her köşesinden anlık haberler almayı mümkün kılmaktadır. Teknolojinin de etkisiyle yaşanan bu gelişmeler, dünya halklarının her şeyi açıkça görmesini sağlamakta, dünyanın kaynaklarını sömürmek isteyen güçlere karşı ortak bir şuur oluşturmaktadır. Ancak bi’l-kuvve durumundaki bu şuurun eşitlik, hakkaniyet, sosyal adalet ve barışı getirecek bir sürece bilfiil evrilmesi, buna inanan kişi, kurum ve teşkilatların mücadelesiyle mümkün olabilir.
Müslümanların sorumluluğu, başta bölgemiz olmak üzere dünya halklarına, sadece eşitlik, adalet ve özgürlük taleplerinin meşru ve kutsal olduğunu ilan etmek değildir. En büyük sorumluluk, bu ülküyü bilgi, hikmet, ahlak ve adalete dayanan bir paradigmaya dönüştürmektir. İnsanlığa hizmeti ilke edinen bir teknoloji, ahlaki değerleri rehber edinen bir bilim, tabiata saygıyı önceleyen bir sanayileşme, insanı fıtratından koparmayan bir eğitim, toplumu kendi içinde bölüp parçalamayan bir siyaset, belli bir azınlığın çıkarına göre teşkilatlanmayan bir ekonomik sistem mümkündür ve zaruridir. Bunu imkân alanına çıkarmak en büyük sorumluluğumuzdur. Nitekim İslam’ın yaklaşık 1400 yıllık sürede inançtan eğitime, hukuktan bilime ve sanata kadar sosyal ilişkilerin bütün aşamalarında yaşattığı dönüşümler, Müslümanların insanlığın problemlerine çözüm sunma ve yol gösterme kabiliyetini haiz olduklarını göstermektedir.
Değerli misafirler!
Yaşanan hadiseler karşısında öfkelenmek, slogan atmak, gösteri düzenlemek veya benzeri bir çaba içinde olmak mümkündür ve anlamlıdır. Ancak bir yeteneği, hüneri ve imkânı olan fertlerin; temsiliyeti, sorumluluğu ve yetkisi bulunan kişi ve kurumların daha büyük bir heyecanla uzun vadeli hedefler gözeterek çalışması kaçınılmazdır. İstişare ve liyakati esas alan; bir strateji ve plan dâhilinde ve kuşatıcı birliktelik modelleri üreterek çalışan kurumlara her zamankinden daha çok muhtacız.
Türkiye’de “İslâm” kelimesiyle kurulan tek devlet üniversitesi olan Gaziantep İslam Bilim ve Teknoloji Üniversitesi olarak bu mefkûreye hizmet etmeyi, buna uygun bir kurumsal model oluşturmayı en büyük gaye olarak kabul ediyoruz. Biz, İslami ilimler ile bilim ve teknolojinin sadece isim olarak değil mefhum ve misyon olarak da yan yana gelebileceğine inanıyor, bu misyona üniversal düzeyde pratik bir model sunmak istiyoruz. Üniversitemiz uluslararasılaşma hedefleri doğrultusunda çok yönlü, stratejik ve hızlı adımlar atmaktadır. Bu kapsamda 28-30 Ağustos 2024 tarihinde IIIT ile uluslararası
İslam ve Psikoloji Çalıştayı tertip ettik. 10-12 Eylül tarihleri arasında Cambridge üniversitesiyle el yazmalarıyla ilgili uluslararası bir sempozyum düzenledik. İnşallah 11-12 Aralıkta da Irak hükümeti ve diğer paydaşlarla göç ve sığınmacılıkla ilgili uluslararası bir sempozyum tertip edeceğiz. Üniversitemiz bütün bunların yanı sıra akademik başarıyı asla ihmal etmemektedir. Nitekim üniversitemiz akademik yayınlarda Türkiye’de 5. Olmuştur.
Bu akademik vizyonun yanı sıra, kurumsal imkânlarını, İslâm dünyasındaki sorunların konuşulduğu ve çözüm arayışına girişildiği platformlar için kullanmayı, kuruluş misyonu olarak belirleyen üniversitemiz, bu yöndeki çalışmalara öncülük etmekten büyük bir heyecan duymaktadır.
Üniversitemiz bu amaç doğrultusunda, İslâm dünyasından ve dünyanın farklı yerlerinden gelen siz değerli âlim, düşünür ve kanaat önderini; farklı çalışma alanlarında hizmet üreten seçkin kurumları bir araya getirmekten büyük bir mutluluk duymaktadır. Birlikteliğimizin zeminini oluşturan Stratejik Müzakereler Forumu’nu, geçici bir sempozyum platformu olarak değil, İslam dünyasının ve insanlığın ortak sorunlarının yüz yüze, derinlikli, ve işbirliğine dayalı müzakerelerle konuşulduğu stratejik bir zemin olarak görüyoruz. Kolektif sorunlarımızın yine kolektif, devamlılık arz eden, müzakereye açık ve stratejik açılımlar sağlayan zeminlerde çözülebileceğine inandığımız için, Stratejik Müzakereler Forumunun kurumsal bir yapıya dönüşmesin arzu ediyoruz.
Forum’un bu yılki ilk temasının “İslam Dünyasında İletişim ve Güven Arayışı” olarak belirlenmesinin en büyük sebebi, bütün sorunlarımızın ancak bu sorun çözüldükten sonra çözülebilecek mahiyette olmasıdır. İletişimin kopuk, irtibatın zayıf olduğu bir düzlemde, güvenin oluşmasını beklemek mümkün değildir. İletişim ve ulaşım devriminin yaşandığı bu çağın imkânlarını kullanarak güven ortamları oluşturmak, kardeşlik ve dayanışma bağlarını güçlendirmek, ortak çalışma zeminlerini zorlamak ertelenemez bir ihtiyaçtır. Burada gerçekleşecek tartışmaların, sunulacak çözüm önerilerinin sadece bir akademik egzersiz olarak kalmaması; ülkelerimizde, toplumlarımızda yankı bulacak şekilde hayata geçmesi en büyük temennimizdir.
Bu yılki tema çerçevesinde Müslüman toplumların tarihte önce ihtilafa düşmelerinin daha sonra dağılmalarının sebeplerini anlamaya çalışacağız. İslam dünyasında birlik fikrinin tarihsel dayanaklarını ve imkânlarını yoklayacağız. Tekfir ve terörün Müslüman toplumlar arasındaki iletişim ve güveni nasıl zedelediğini anlamaya çalışacağız. Emperyalizmin İslam dünyasında yol açtığı problemleri ve çözüm yollarını etraflı bir şekilde konuşacağız. İslam dünyasında ortak bir gelecek iradesinin ve bu iradeye uygun bir dilin nasıl geliştirileceğini analiz etmeye çalışacağız. Ne tür birliktelik modelleri oluşturabileceğimize ve kurumsal tecrübeler geliştirebileceğimize odaklanacağız.
Muhterem hazirun!
Bu çağrımıza olumlu yanıt verip buraya kadar gelme nezaketinde bulunduğunuz için her birinize en kalbi teşekkürlerimi sunmak isterim. Bu vesileyle bu çalışmaya başından beri destek veren Diyanet İşleri Başkanımıza, başkanlığımız yetkililerine huzurlarınızda teşekkür etmekten büyük bir onur duyduğumu ifade etmek isterim. Diyanet İşleri Başkanımız sayın Prof. Dr. Ali Erbaş’ın ilk duyduğu andan itibaren bu projenin gerçekleşmesi için gösterdikleri samimi çabaya minnettarım. Başkanımızın yoğun bir tempoyla çalışmasına rağmen, desteklerini göstermek üzere buraya kadar gelip zaman ayırması bizleri ziyadesiyle memnun etmiştir.
Sadece Mağrib’in değil çağımızın en büyük düşünür, filozof ve dava adamlarından olan Prof. Dr. Taha Abdurrahman şu anda aramızdalar. Kendisine telefonda programdan bahsettiğimde, “benim mutlaka
gelmem lazım” diyerek heyecanını ve ilgisini gizlememiş; ilerlemiş yaşına ve sağlık sorunlarına rağmen buraya kadar gelerek de bizlere ayrı bir sevinç ve huzur vermiştir. Fikirleri ve mücadelesiyle hepimize ufuk ve cesaret veren Saygıdeğer hocamı birazdan dinleme fırsatına kavuşacağız. Huzurlarınızda kendisine üniversitemiz, şehrimiz ve ülkemiz adına teşekkür ediyorum. Kendisiyle Gaziantep’te buluşma bahtiyarlığına kavuşturduğu için de Rabbime hamd ediyorum.
Ortadoğu’ya ve Filistin davasına dönük verimli ve stratejik çalışmalarıyla büyük hizmetler üreten Şark Forum’a ve Şark Forum başkanı Sayın Waddah Khanfar’a en kalbi teşekkürlerimi sunarım. Şark Forum’un dünyanın farklı bölgelerinde yürüttüğü faaliyetler, Türkiye için değerli olduğu kadar Ortadoğu’daki sorunların anlaşılıp çözüm bulması için de son derece değerli ve anlamlıdır. Nitekim Şark Forum, üniversitemiz ortaklığıyla 26-27 Ekim 2024 tarihinde dünyanın 50 ülkesinden yaklaşık 1500 öğrenciyi Gaziantep’te ve yine bu salonda toplayarak büyük bir başarı ortaya koymuştur.
Dünya İslam Âlimler Birliği Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Muhyiddin Karadaği hocama şükran ve ihtiramlarımı arz etmek isterim. Onun bu foruma katılma arzusu ve gösterdiği duyarlılık hepimizi daha çok motive etmiştir. Dünya İslam Âlimleri Birliğini bu programın paydaşı olarak görmekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz.
Malezya İslam Üniversitesinin muhterem rektör yardımcısı Prof. Dr. Akmal Khuzairy b. Abdurrahman beyefendiye huzurlarınızda teşekkür ederim. Malezya İslam Üniversitesi ile devamlı irtibat halindeyiz ve onların bu programa kurum olarak verdikleri destek, bizleri daha da güçlü kılmaktadır.
Merkezi ABD’de bulunan Uluslararası İslam Düşünce Enstitüsü’ne (IIIT) teşekkür ediyorum. Son anda programlarındaki gelişme nedeniyle gelemeyen Enstitü temsilcilerinden Prof. Dr. Nizar el-Ani’ye ve Prof. Dr. Davud Abdulmelik Yahya’ya teşekkür ederim.
En büyük paydaşlarımızdan birisi olan Şahinbey Belediyesine ve belediye başkanı Sayın Mehmet Tahmazoğlu beyefendiye huzurlarınızda özel olarak teşekkür etmeyi borç biliyorum. Kendileri ilk duydukları andan itibaren bu projeye her türlü desteği vereceklerini ifade ettiler. Başkanımız şu anda içinde bulunduğumuz Kongre ve Sanat Merkezini istifademize sunmak dışında, her türlü lojistik desteği sunarak bizleri onure etmişlerdir. Sayın başkanımıza, başkan yardımcılarına, yönetim ekibine ve personellerine, destekleri ve ilgileri için tekrar teşekkür ederim.
Son olarak Forum’un hazırlığından icrası aşamasına kadar her aşamada yoğun bir şekilde çalışan üniversitemiz yönetimine, üniversitemiz akademik ve idari personeline özellikle teşekkür ediyorum.
Muhterem kardeşlerim!
Şu anda aramızda bulunmayan, ancak gönlü ve heyecanı burada olan pek çok değerli ilim insanından bir kaçını zikretmeden geçemeyeceğim.
Yine sadece çağımızın en büyük filozoflarından birisi olan Prof. Dr. Seyyid Muhammed Nakıb el-Attas, ileri yaşı ve sağlık sorunları nedeniyle gelemeyeceğini üzülerek ifade etmiştir. Heyecanımızı ve çalışma şevkimizi takdir etmek üzere sadece bu program için 25 dakikalık hususi bir video kaydı hazırlamış ve bizlere göndermişlerdir. Rabbimden kendilerine sağlık ve esenlik diliyorum.
Columbia Üniversitesinde görev yapan dünyaca ünlü düşünür Prof. Dr. Wail Hallak, yoğun programları olduğu için gelememiş, başka bir sefer katılmaktan mutluluk duyduğunu ifade etmiştir. Kendilerine nezaketleri için teşekkür ediyorum.
Ayrıca gelemeyen ve bunun için de üzüntülerini dile getiren pek çok düşünür, âlim ve kanaat önderine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Tekrar yurt dışından ve içinden gelen siz değerli ilim adamlarına, kurum temsilcilerine, duayen gazetecilerimize, dinleyicilere katılımlarınız sebebiyle teşekkür ediyor, 2 gün sürecek Forum’un şehrimiz, ülkemiz ve insanlık için hayırlar getirmesini Rabbimden temenni ediyorum."