Dünya dönüşüyor, değişiyor, şekilleniyor…

Yakınımızdaki coğrafyada tarihi anlar yaşanıyor. Gitmez denenler gidiyor, gelmez denenler geliyor.

Dünya’da ve bölgede Türkiye konuşuluyor. Türkiye’nin oyun kuruculuğu, stratejik sabrı ve Suriye’de olan rolünden bahsediliyor.

Suriye’de Esed'e bel bağlayanların hayal kırıklığı, diktatöre destek veren Rusya, İran ve Hizbullah’ın Suriye topraklarından apar topar çekilmelerine kafa yoruluyor.

Türkiye’nin Suriye’de çok hızlı meydana gelen olaylardaki rolü derinlemesine masaya yatırılıyor.

Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacılar gruplar halinde ülkelerine geri dönüyor.

Milli İstihbarat Başkanı İbrahim Kalın Şam’a gidiyor, Emevi Camii’nde namaz kılıyor ve HTŞ lideri ile Şam’da arabayla tur atıyor.

On iki yıl sonra Türkiye’nin Şam Büyükelçiliği açılıyor ve göndere Türk bayrağı çekiliyor.

Tüm bunlar yaşanırken Suriye’nin mevcut durumu ve geleceğinin tartışıldığı ilk uluslararası toplantı Ürdün, Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Irak, Lübnan, Mısır dışişleri bakanları ile AB ve BM temsilcileri katılımıyla Ürdün’de gerçekleştiriliyor.

Peki tüm bunlar yakınımızdaki coğrafyada yaşanırken ve tarih hızla akarken iktidar alternatifi olması gereken parti CHP ne yapıyor?

CHP kendi oluşturduğu dünyasında debelenip duruyor. Ne dünyadaki gelişmelerle ne de yakınımızdaki coğrafyada yaşananlarla ilgileniyor.

Türk dış politikası ve onun sıcak konuları gündemlerinde fazla yer almıyor.

Ne bir dış politika vizyonları var ne de yakınımızdaki coğrafya ile ilgili ipe sapa gelir bir yaklaşımları.

Dünyadan haberleri yok. Soğuk Savaş döneminden kalma köhne ezberlerle devam ediyorlar ve söz konusu köhne ezberleri tekrarlayan emekli büyükelçi ve akademisyenlerle çalışmayı çok seviyorlar.

Yakınımızdaki coğrafya ile ilgili konuşurken ve hareket ederken mutlaka Atlantik İttifakı’nın gözünün içine bakıyorlar.

Türkiye’nin kendi inisiyatifiyle hareket etmesinden acayip derecede korkuyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözünü sıkça tekrarlasalar da bağımlı olmaktan kendilerini bir türlü kurtaramıyorlar.

Dünya’da Türkiye’nin Suriye’deki rolü konuşulurken bunlar CHP’nin dümeninde kimin olacağının kavgasını veriyorlar.

Geçmiş yıllarda olduğu gibi Suriye’yi ve Türkiye’ye sığınmış olan Suriyelileri bir seçim konusu olmanın ötesinde tartışamıyorlar, göremiyorlar.

Bunlar için dünyada fırtınaların kopması, yakınımızdaki coğrafyada siyasi depremlerin olmasının hiçbir anlamı yok.

Çünkü gelecekle ve ülkeyle ilgili bir vizyonları yok…

Suriye dediğinde akıllarına sadece Suriyeli sığınmacılar geliyor. Her seçim döneminde çirkin bir şekilde zor durumda olan bu insanların durumlarını seçim malzemesi yapmaktan utanmadılar.

Bilbordlara ırkçı ve çirkin sözler yazdılar ve paylaştılar.

Esed'i hep meşru gördüler, en ufak bir eleştiri getirmediler.

Esed gittikten sonra ise söylediklerini, yaptıklarını unutup ürkek bir tavırla yeni sürece dahil olmanın yollarını bulmaya başladılar.

Esed sizinle gurur duyuyor!

Esed yönetimden gitse de emin olun sizinle gurur duyuyor.

O bile yaptıklarının artık sürdürülemez olduğunu anlayıp Suriye'yi terk etmek zorunda kaldı ama bunlar hala Esed'e güzellemeler yapmaktan geri durmuyorlar.

Yıllardır süren Esed zulmüne sesleri çıkmazken, muhaliflerin başarısını bir türlü hazmedemiyorlar.

Suriye’ye bile Erdoğan ve AK Parti nefreti üzerinden bakıyorlar ve yaklaşıyorlar.

Erdoğan’ın öne çıktığı her gelişmeden rahatsızlık duyuyorlar, Türkiye’nin hayati çıkarı söz konusu olsa bile bu hareket tarzları değişmiyor.

Neymiş efendim?

Esed sekülermiş!

Bunlar için birinin kabul görmesi için katil olmasının, kadın çocuk demeden insanları katletmesinin, kimyasal silahlarla insanlık suçu işlemesinin hatta Türkiye karşıtı bile olmasını önemi yok.

Seküler gözükmesi yeterli.

Bakın Esed ve PYD’ye bakışlarına anlarsınız ne demek istediğimi.

İnsan iktidar alternatifi parti olan CHP’nin durumuna, tavrına, vizyonsuzluğuna ve dağınıklığına bakınca Türkiye’nin geleceği konusunda ister istemez kaygılanıyor.

Allah korusun…