Hakan Fidan sır perdesini açtı
- GİRİŞ19.12.2024 08:12
- GÜNCELLEME19.12.2024 09:50
“Biden Başkan Yardımcısıydı, Türkiye'ye geldi, Cumhurbaşkanımıza ‘Biz Beşar’ın gitmesini istemiyoruz’ dedi. Bu onun değil İsrail'in görüşüydü. İsrail hiçbir zaman için Beşar’ın gitmesini istemedi”
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu açıklamaları, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan merkezli El Hades kanalında yaptı.
Daha pek çok önemli açıklama vardı Fidan’ın demecinde ama bana göre en çarpıcı bölüm burasıydı.
Neden derseniz, 13 yıl boyunca 1 milyona yakın Suriyelinin katledildiği, milyonlarcasının ülkeyi terk etmek zorunda kaldığı/bırakıldığı, şehirlerin taş devrine döndüğü Suriye gerçeğinin yeterince bilinmeyen çok önemli bir yönüne vurgu yaptığı için önemli ve değerliydi bu açıklama.
Esasen bu sözler, Ankara adına bilinen ama yetkili bir isim tarafından bu açıklıkta ilk defa dillendirilen bir hususu gündeme getirmiş oluyor.
ABD’nin Suriye’de Esad rejimine karşıymış gibi görünüp aslında bu rejimin ve yaptıkları katliamların önünü açan bir politika izlemesi.
Bu yönüyle Suriye’deki kıyımın başta gelen aktörleri arasında yer alması…
KIRILMA ANI…17 MAYIS 2013… BEYAZ SARAY GÖRÜŞMESİ
17 Mayıs 2013 tarihinde o dönem Başbakan olan Tayyip Erdoğan’ın Beyaz Saray’da ekibiyle birlikte dönemin ABD Başkanı Barack Obama ile yaptığı görüşme, ABD’nin Suriye politikasındaki dramatik kırılmanın aleni hale geldiği bir tarih olarak da hatırlanacaktır.
Aradan birkaç yıl geçtikten sonra o görüşmede bulunan isimlerden birine orada neler olduğunu sormuş, muhatabımdan Suriye bağlamında şu iki bilgiyi almıştım:
1-Amerika o görüşmede bize, “Bizden Suriye'ye müdahale konusunda artık bir şey beklemeyin” dedi.
2-O güne kadar Esad'ın gidişi konusunda tavizsiz bir tutum sergileyen ABD yönetimi, o gün bu işten vazgeçtiğini, yan çizdiğini bize göstermiş oldu. O gün masaya getirdikleri sorulardan biri “Esad giderse yerine kim gelecek?” sorusu/kaygısı idi.
Bugünden geriye dönüp, o buluşmadan sonra karşımıza çıkan gelişmelere baktığımızda, ABD’nin Türkiye’ye karşı nasıl bir kötü niyetle hareket etmeye başladığını, bunun için de Suriye’deki iç savaşı kullandığını görebiliyoruz.
Erdoğan Türkiye’ye döndükten 10 gün sonra Gezi olayları başladı.
O olaylar sırasında ABD medyasında Erdoğan ile Esad’ı yan yana gösteren yayınlar yapıldı.
15 Temmuz 2016’daki fiili darbe girişimine kadar giden süreçte olup bitenlerin tümü için o tarih bir milat olarak kabul edilebilir.
Kısacası, “Esad kalsın, Erdoğan gitsin” şeklinde özetlenebilecek bir tutum değişikliği idi o dönemde Washington’un yaptığı.
ABD, Esad’a karşı tutumunu kağıt üzerinde bırakırken, Suriye’deki rejimin işlediği katliamlara fiilen yol verdi.
Aynı yılın Ağustos ayında Esad kimyasal silahlarla katliamların çıtasını yükseltirken, Obama yönetimi barbarlığın o türüne bile göz yumdu.
ESAD KALSIN, PKK/YPG PROJESİ YÜRÜSÜN…
2011 sonunda başlayan olaylarda Esad’ın devrilmesi için herkesten önce öne atılan, Esad’ın haftalarla sayılı ömrünün kaldığına Ankara’yı ikna eden Washington yönetimi, Hakan Fidan’ın işaret ettiği gibi İsrail lobisinin etkisiyle fiilen tam tersi bir tutum izlemeye başladı.
Suriye’nin yıkılması, insanların topluca ve acımasızca katledilmesi, milyonların ülkeyi terk etmesi, şehirlerin harap olması…
Bütün bunlar, İsrail’e dönük potansiyel bir tehdidin ortadan kalkması, başka bir deyişle İsrail’in yıkılmış bir Suriye karşısında kendisini daha güvende hissetmesi içindi.
Irak’ta da aynısı olmamış mıydı?
2003’te sonradan kocaman bir yalan olduğu ortaya çıkan Saddam’ın kitle imha silahları propagandasıyla orada da yüzbinlerce insan hayatını kaybetmiş, orada da birincil hedef olarak, İsrail’in kalp atışlarını sakinleştirme gibi bir amaç güdülmüştü.
ABD, İsrail’in talebiyle sadece Esad rejiminin katliamlarına yol verme politikası izlemedi, aynı zamanda yine İsrail’in çıkarlarını gözeterek bölgede DEAŞ üzerinden bir PKK/YPG yapılanmasını inşa etmeye başladı.
İki yönlü olarak Türkiye’yi cezalandırmaya dönük bir politika idi bunun adı.
ANKARA’NIN ASTANA SÜRECİNE YÖNELİŞİNİN ARKA PLANINDA DA ABD’NİN SURİYE POLİTİKASINDAN DUYULAN RAHATSIZLIK VARDI.
Ankara’nın Suriye politikasında neredeyse 180 derece değişiklik yaparak Rusya ve İran’la işbirliği yapmaya yönelmesinin arka planında da ABD’nin bu iki yüzlü politikası vardı.
Rusya ve İran, Esad rejiminin arkasında olmasına rağmen, Türkiye’nin rejimin değişmesi yerine daha doğrudan bir tehdit olarak tebarüz eden PKK/YPG tehlikesine karşı önlem almaya yönelmesi, ABD’ye karşı Astana mekanizmasının oluşmasının gerekçeleri arasında sayılabilir.
Mehmet Acet / Haber7
Yorumlar27