Türkiye'nin istikrar mücadelesi
- GİRİŞ21.12.2024 08:56
- GÜNCELLEME21.12.2024 08:56
Suriye'de devrim gerçekleşti. Ancak henüz tamamlanmadı. Eksik olan parça da hepimizin bildiği üzere Fırat'ın Doğusunda bulunuyor. PKK/YPG işgali sona ermedikçe, bu topraklarda huzurdan bahsetmek pek mümkün gözükmüyor.
Türkiye, bu sorunun başladığı ilk günden bu yana hem operasyonel yolu hem de diplomasi yolunu denedi. Sahada teröristanın önüne geçildi. Masada ise Suriye'yi PKK/YPG işgalinden kurtarmak için her türlü adım atıldı diplomasi anlamında. Çok eskiye gitmeyelim derseniz, Beşar Esed'e yapılan çağrılara bakabiliriz. Biraz geriye gidersek, Barış Pınarı Harekatı sonrası ABD ve Rusya ile varılan mutabakatları hatırlayabiliriz.
Türkiye "sözde" ortaklarına güvenlik kaygılarını anlatıp, meseleye çözüm bulunmasını istese de gördüğü karşılık bir oyalama taktiğinden ibaret oldu maalesef. Ancak bugün geldiğimiz noktada tablonun daha net olduğuna, PKK/YPG'nin istenmediğinin tüm dünya tarafından görüldüğüne, sadece bu gerçekliğin üzerini kapatmaya yönelik cılız hamleler geliştirildiğine şahit oluyoruz. Deyrizor'dan sonra Rakka ve Haseke'de PKK/YPG işgaline karşı başlatılan ayaklanmalar bunun kanıtı.
Ne DEAŞ tiyatroları tuttu, ne Suriye ordusuna katılma yönündeki beyanatları ne bayrak oyunları. Yeni Suriye yönetimi de PKK/YPG'ye "Ya silah bırakın ya da sonuçlarına katlanın" mesajını iletti en son.
ABD DESTEĞİNİ ÇEKER Mİ?
ABD'nin hem Ankara ile hem de PKK/YPG terör örgütüyle temasları dikkat çekiciydi geçtiğimiz haftadan bu yana. Türkiye'ye "DEAŞ ile mücadele zarar görüyor" dediler eyvallah da PKK/YPG'ye ne dediler, önemli olan bu. Akabinde seçilmiş başkan Trump'ın ağzından çıkan "Suriye'nin anahtarı Türkiye'de" açıklamasından hangi sonuca varmalıyız? Trump'ın çekilme yanlısı söylemlerine yeni bir ekleme mi bu? PKK/YPG'den vaz mı geçecekler, yoksa işleri daha da kızıştırma yoluna mı gidecekler?
Kestirmesi zor elbette. Konu Trump olunca, Türkiye'nin aleyhinde adımlar atma kapasitesini de göz ardı edemiyoruz. Ancak rasyonel düşüncenin "çekilmek" olduğu fikrine yakınlaşan Trump ile Pentagon arasında, PKK/YPG üzerinden ciddi bir münakaşa bizleri bekliyor gibi. ABD derin devleti, müesses nizam, neoconlar, üst akıl.. İsmine ne dersek diyelim, bir takım oluşumlar, Trump'ı kalmaya ikna etmeyi kendilerine görev bellemişler. Biden'ın son günlerinde ABD Savunma Bakanlığı'nın PKK/YPG'yi sahiplenmeye devam etmesi ve kesin bir dille çekilmenin olmayacağını vurgulaması bize bunu anlatıyor.
Diğer taraftan 2025'te Irak'tan çekilecek ABD için "Suriye'de kalan askerlerini zor günler bekliyor" demek güç değil. Çünkü lojistik desteği zayıflayacak 2 bin kişilik bir gruptan bahsediyoruz. Her fırsatta Suriye'nin toprak bütünlüğüne atıfta bulunan, yeni yönetimle arasını sıkılaştırmaya çalışan, Suriye'deki varlığına meşru bir zemin inşa etmek isteyen ABD, yarın SMO ve HTŞ'den oluşan yeni Suriye ordusuna karşı PKK/YPG'yi korumaya geçebilecek mi? Yoksa daha akılcı bir çözüm olan, "Silahı bırakın" çağrısına teröristlerin uymasını mı sağlayacak?
Her ne kadar bunu zaman gösterecek olsa da ABD'nin PKK/YPG'yi öyle ya da böyle terk edeceği vakte doğru yaklaştığımızı düşünüyorum. Teröristlerin hayatta kalması, örgütü feshedip, yabancı militanlarını Suriye'den çıkarıp geri kalanlarının da silah bıraktığı bir süreçle mümkün. Kimse şöyle bir devrimden sonra kan dökmeye hevesli olmasa da yeni Suriye yönetiminin net bir şekilde "savaş istiyorsanız hazırız" mesajı verdiğini de unutmamak gerek.
İSRAİL'DEN MEDET UMUYORLAR!
İsrail, rejim düşmeden önce de PKK/YPG'nin kullanışlı bir aparat olduğunu fark etmiş ve özerk bölgeyi tanıma taahhüdünden tutun, PKK/YPG'li teröristlere kimlik vermeye kadar terör örgütüne ciddi şekilde sahip çıkan bir hale bürünmüştü. Bu tutum, devrim sonrası da aynı şekilde devam etti. Rejimin düşmesiyle "halimiz nice olacak" endişesi yaşayan örgüt 7 Aralık'ta İsrail ile iletişime geçip yardım istedi. Bunun üzerine İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, Türkiye operasyon düzenlemese de, SMO'nun PKK/YPG karşısındaki ilerleyişini "Türkler Kürtleri katlediyor, uluslararası toplum Kürtlerin yardımına koşsun" şeklinde çarpıtmaya ve provokasyona imza attı.
Bu tezgah da işe yaramadı bu arada. PKK/YPG'nin daha da köşeye sıkışmasına sebep oldu. Öyle ki terör örgütü Türkiye sınırındaki hareketliliğin endişesini İsrail'e "bize açıktan destek vermeyin" diyerek üzerinden atmaya çalıştı.
OPERASYONU KİM YAPACAK?
Suriye'de bugünden itibaren PKK/YPG'ye yönelik bir operasyon yapılacaksa örgütün karşısında dikilecek ilk güç şüphesiz Suriye'nin yeni ordusu olacaktır. HTŞ ve SMO güçlerinin başını çektiği Suriye Ordusu, kendi topraklarındaki terör işgaline son vermek için göğüs göğse mücadele vermeye hazırlar. Türkiye burada, yardım istendiği takdirde operasyonel bir destekte bulunabilir fakat mücadele önceliği Suriyelilerin. Bunun altını net şekilde çizmek gerekiyor.
Türkiye'nin duruşu ise bölgedeki istikrarın sağlanması üzerine. Irak'ta da terörle mücadelede aynı çizgi belirlendi. Suriye ile de ortak kalkınma ve istikrar çizgisinde Ankara. Mısır ile de öyle Azerbaycan ile de öyle. Lübnan ile de öyle.
TÜRKİYE İSTİKRAR, İSRAİL İSTİKRARSIZLIK PEŞİNDE!
Lübnan Başbakanı Necib Mikati'nin Ankara ziyaretinde sarf ettiği "Lübnan bir kriz yaşadı. Ancak şunu öğrendik; önce Allah’a daha sonra da Lübnan dostlarına özellikle de Türkiye'ye güvenmemiz gerektiğini öğrendik" sözleri ne kadar anlamlı..
Eski ismiyle Colani, yeni ismiyle Ahmet el Şara "Bu zafer bizim kadar Türklerin de zaferi" diyor. Kahire'deki D8 zirvesinde tüm liderler Cumhurbaşkanı Erdoğan salona girince ayağa kalkıp, kendisiyle tokalaşmak için sıra bekliyor. Somali-Etiyopya ihtilafı örneği var taze. 2019 Libya mutabakatı.. 2020 Karabağ savaşı.. 2022 Ukrayna tahıl krizi var.
Türkiye'nin dünya sahnesinde rol alıp ağırlığını koyduğu öyle çok gelişme var ki son 5 senede.. Bu nedenle, dünyaya sunulan barış ve istikrar katkısı ya da bu yolda atılan adımlar nedeniyle "Türkiye sadece Türkiye'den ibaret değildir" cümlesi öyle yerinde ve haklı bir cümle ki..
Türkiye istikrar isterken, İstikrarsızlık kimin işine geliyor peki? Elbette İsrail'in. Bugün Şeyh ya da onların verdiği isimle Hermon Dağı'ndaki İsrail işgaline şahit oluyoruz ne yazık ki? Hangi gerekçe ile peki? Suriye'nin istikrara kavuşmasından endişe etmeseler neden böyle bir adım atmak için rejimin devrilmesini beklediler?
Her ne olursa olsun, meseleyi kaostan, umutsuzluktan huzura ve mutluluğa taşıyan Ankara, terör örgütleri üzerinden kurgulanan oyunları bozan Ankara, İsrail'in de hesaplarını alt üst etmeye yetecek akla sahip. Bunu küresel liderlik iddiasına adım adım yaklaşırken, önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.
H. Akif Küçükal / Haber7
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol