Akif'i gençler ne kadar tanıyor?
- GİRİŞ28.12.2024 20:15
- GÜNCELLEME31.12.2024 08:24
Bu hafta farklı şehirlerde düzenlenen Mehmet Akif Ersoy’u anma programlarına katıldım. Üniversitelerde ve liselerde geçlerle buluştum. Bütün programlarda öğrencilere Akif’le ilgili cevabı kolay sorular sordum. Kitabının ismi nedir? Mezarı nerededir gibi sorulara bile cevap almakta zorlandım.
Beş dakika Akif’i anlatabilecek bilgiye sahip kimse var mı soruma hiç parmak kalkmadı. Hiç abartmıyorum. İmam Hatip Liseleri ve İlahiyat Fakülteleri de dahil olmak üzere istediğiniz okula gidin benzer manzarayla karşılaşacaksınız.
Burada kesinlikle ama kesinlikle gençlerin hiçbir suçu yok. Bunu baştan söyleyeyim. Sorun bizde.
Adına çokça programlar yapılan, törenler düzenlenen ama hayatı ve eserleri hakkında yeni nesillerin bir bilgiye sahip olmadığı kişi haline getirmişiz büyük şairi.
Ülkemizde bayraklaştırılan büyük isimler ne yazık ki okunmamak ve anlaşılmamak gibi bir kaderi yaşıyor. Bir ismin çok duyulması çok okunduğu anlamına gelmiyor. Bu konuda büyük şair Muhammet İkbal’in oğlu Cavit İkbal’in tespiti gayet manidardır.
Cavid İkbal, Babası Muhammed İkbal'in Pakistan’da okunmadığını veya okuyanlar tarafından doğru anlaşılamadığını şu cümlelerle ifade etmiş; “Milton hakkında meşhur Fransız yergi yazarı Voltaire'in bir sözü nakledilmiştir. Voltaire: Milton'un ünü gittikçe artacaktır. Çünkü kimse onu okumuyor! demiştir. Voltaire'in bu sözü Pakistan'da İkbal için geçerlidir.”
AKİF’İ TANIMAMAK
Mehmet Akif’i sadece toplumun değil toplumun önünde yürüyenlerin de tanımadığını üzülerek görüyoruz.
Usta Şair Yavuz Bülent Bakiler’in her konuşmasında anlattığı şöyle bir anısı var: Kültür Bakanlığı’nda çalıştığı yıllarda dönemin Kültür Bakanının düzenlediği basın toplantısında vefatının 50’nci yılında Akif’in yurt yurtdışındaki kabrini Türkiye’ye getirmek istediğini söylemiş. Bakiler bakanın bu cahilliği karşında hayretler içinde kaldım diyor.
Bakan, Akif’in Safahat kitabını da ilk kez o toplantıda görmüş ve Sefahat bu mu demiş. Yanındakiler efendim bu sefahat değil Safahat dememişler. Çünkü yanındaki ekibi bakandan daha cahilmiş. Güleriz ağlanacak halimize dedirten bir durum. Bu konuda yaşanmış başka örnekler de verebiliriz ama gerek yok. Amacımız tenkit değil tespit yapmak.
AKİF’İ NASIL ANLATMALIYIZ?
Akif’i gençlere rol model olarak nasıl sunabileceğimiz üzerine kafa yormamız gerekiyor.
Kim olursa olsun bir insanının hayatını kuru bilgilerle aktardığınızda karşı tarafta bir his uyanmıyor. Etkileyici bir dil farklı bir sunum olması gerekiyor. Ders kitaplarından aktarılan bilgiler ders bitince unutuluyor.
Örnek şahsiyetleri yeni kuşaklara sevdirerek nasıl anlatabiliriz sorusuna cevaplar aramalıyız. Konferans gibi metotların artık dönemi geçmiş gibi geldi bana.
Okula yazar çağırarak çözüm bulmaya çalışmak da çok çözüm değil. Okula gelen yazar Akif’i değil kendisini anlatıyor. Bir yandan da kitaplarını pazarlamaya çalışıyor. O kadar çok örneğini gördüm ki artık midem kaldırmıyor.
Ödülü reddeden dünyalık karşısında eğilmeyen bir karakter abidesini parayla anlatan veya program vesilesiyle kitaplarını satmaya çalışan tiplerden bilakis uzak durmak gerek. Onlar Akif’i sevdirmek yerine Akif’ten soğuturlar.
Çok sempozyum yapmanın da Akif’i gençlere tanıtmak konusunda bir faydasının olmadığını söylemeliyim. Akademisyenlerin dili maalesef gençlere tesir etmiyor. Zaten sempozyumlarda hiç dinleyici bulunmuyor. Sırasını bekleyen sonraki oturumdaki 4 akademisyenden başka salonda kimse olmuyor.
Akademisyenleri akademisyenler bile dinlemiyor ki gençler dinlesin.
Düzenlenen panellerde sözü toparlamayı başaramayan mikrofonu bırakamama hastalığından dolayı sözü uzattıkça uzatan kişiler gençleri baydıkça bayıyor. Bunları afaki söylemiyorum. Sahada gördüklerimi yazıyorum.
Dijital çağın imkanlarından yararlanarak Akif’le ilgili içerikler üretmemiz sanki daha etkili olacak gibi geliyor bana. Bu konuda sermaye sahipleriyle fikir sahiplerinin bir araya gelip ortak prodüksiyonlar üretmesi gerekiyor. Panel konferans sempozyum gibi faaliyetlerin çok karşılığı yok.
YENİ AKİFLER YETİŞTİRMEK
Akif’i tanımayan toplumdan ahlak abidesi yeni Akifler çıkmaz.
Milletimizin bu topraklarda ebediyen kalma iradesinin destanı olan marşımızı kaleme alan büyük şairimiz Akif’le ilgili Nurettin Topçu’nun sorduğu muhteşem soruyu kendimize samimi bir şekilde sormalıyız. ’’Bu toprak daha çok Akif’ler yetiştirecek mi?’’
Bu esaslı soruya samimi bir şekilde cevap verebildiğimiz zaman Akif’i layıkı veçhile anmış oluruz.
Bu topraklarda yeni Akifler yetiştirmek için ne yapmamız gerektiğine dair aslında Safahat bize yol gösteriyor. Tabi bunun için de Safahat’ın okunması gerekiyor. Akif’in kaderini kitabı da yaşıyor. Çok seviliyor ama sevildiği kadar çok okunmuyor.
Gençlere milli manevi değerlerin yanında aidiyet ve mensubiyet duygusunu kazandırabilmek için Safahat eşsiz bir kaynak. Kaynak yanı başımızda ama susuzluktan kavuruluyoruz. Bu da ayrı bir trajedi.
Sömürge ülkelerinin dışında bütün toplumlar değerlerini çocuklarına aktarır milli bilinçlenme noktasında geliştirdikleri politikalarını tavizsiz uygular.
Bu gayet doğal bir durumdur. Çünkü kimliklerini koruyamayan milletlerin ayakta kalma şansı yoktur. Millet olarak karşı karşıya olduğumuz kimlik krizinden Safahat okuyarak ve okutarak çıkabiliriz.
Yeni nesillerin kafa karışıklığı yanlış beslenmelerden kaynaklanmaktadır.
Tarihte büyük medeniyetler kurmuş bir milletin ahfadı olarak bizim kendimize hâlâ yeni yollar arıyor oluşumuz şaşkınlıktan başka bir şey değildir. Yolumuzu aydınlatacak bize yeni ufuklar açacak öncülerimiz kurucu metinlerimiz varken onlara sırt dönmemiz kabul edilebilir bir durum değildir.
Batının her alanda söz sahibi olmasının sebeplerinden birisi de kendi değerlerinin farkında olmasıdır. Değerlilerini tanımayan toplumlar yeni değer üretemez. Akif gibi bir değeri okul öncesinden başlayarak pak dimağlara yerleştirmeliyiz. Okulları Akif okuluna çevirmeliyiz.
Yaratıcı toplumlara bazı şahsiyetleri armağan olarak sunar. O şahsiyetler fert olmaktan çıkar vatan olur. İçinden çıktığı toplumunun kana kana içtiği kaynağa dönüşür.
İşte Mehmet Akif de bize Allah’ın armağan olarak gönderdiği kıymetlilerden biridir. Böylesine büyük bir kıymetin gençlerimiz çocuklarımız tarafından yeterince tanınmaması acınası bir durumdur.
Mehmet Akif kimdir sorusuna ‘İstiklal Marşı’nın şairidir’ cümlesinden başka cümle kuramayan kuşakların vebali üstümüzdedir.
Akif’in anılmaya okunmaya elbette ihtiyacı yoktur. Ama bizim onu anmaya anlamaya okumaya ihtiyacımız var. Rol model olarak Akif’i çocuklarımıza sunduğumuzda özlemini duyduğumuz nesillerin yetiştiğini vatana millete insana kâinata bakışlarının olumlu manada değiştiğini açık bir şekilde görebiliriz.
Çünkü Akif ahlakı mücadelesi vatan millet memleket sevgisiyle tek başına toplumu doyuracak zengin bir kişiliğe sahip bir öncüdür. Şiiriyle de şahsiyetiyle de zirvedir.
KUTLU BİR ÖDEV
Yeni yetişen bir neslin Mehmet Akif’i hakiki hüviyetiyle tanıyamaması, onun sanat ve şahsiyetinin sağlam çizgilerini bilmemesi büyük bir eksikliktir. Türk şiirinin bu dâhiyane mert ve mümin simasını hakkıyla tanımak, şiirimizin ve düşünce tarihimizin aydınlık ve ahlaki geleceği açısından bir zaruret arz etmektedir.
Akif’e kayıtsız kalmak ona yeni sürgünler yaşatmak demektir. Böyle yaparsak kaybeden milletimiz olur.
Malumunuz bize ve bizden olana ait ne kadar güzellik varsa redd-i miras etmiş bir zihniyetin, tutarsız, bilgisiz ve haksız çığlıkları, bu gönlü hüzünler kulübesine dönen ince ruhlu asil adamı gönüllü bir sürgüne gitmesine bile sebep olmuştur. Kaybeden yine memleket olmuştur.
Dünün hatalarından ders çıkarmak da büyük bir erdemdir. Bugünümüze ve yarınlarımıza geçmişin tecrübesiyle daha emin bir şekilde yaklaşabiliriz.
‘Sessiz yaşadım; kim, beni nereden bilecektir’ diyecek kadar tevazuyu hayat edinmiş bir asil ruhun, mukaddes dinini örnek yaşayışıyla taçlandıran, ahlak ve karakter abidesinin aziz hatırasını yaşatmak Türk milleti için kutlu bir ödevdir.
Bu ödevden kaçarsak millet olarak sınıfta kalırız. Hepimize yazık olur. Allah muhafaza!
Yorumlar15