Kızarmış piliç tırı ve kızarmayan yüzler!
- GİRİŞ24.01.2025 09:00
- GÜNCELLEME24.01.2025 09:02
Tarihler 3 Mart 1992’yi gösteriyordu.
Süleyman Demirel “Başbakan”, Erdal İnönü ise “Başbakan Yardımcısı”ydı.
Zonguldak Kozlu’da bulunan taşkömürü madeninde, Türkiye kömür madenciliğinin en büyük facialarından biri yaşandı.
Madende mahsur kalan 263 işçi yanarak öldü.
Dönemin DYP-SHP koalisyon hükümeti, facianın 5’inci gününde yanan kömürün derdine düşerek, işçilerin cansız bedenlerini kurtarmaktan vazgeçti.
“Ocakta yangın söndürülemiyor, kömürümüz heba oluyor” diyerek, yangını söndürmek için madenin kapısına beton duvarlar ördü.
Ne iki lider ne de kabinedeki bakanlar, yaşanan facia sonrası olay yerine gitmeye bile tenezzül etmedi.
İçeride kalan yüz elliden fazla işçiden bazılarının cesetlerine ise ancak 5 yıl sonra ulaşıldı.
*
Bu elim kazadan sadece bir yıl sonra, takvimler 28 Nisan 1993’ü gösterdiğinde, Türkiye bir kez daha büyük bir facia ile sarsıldı.
İktidarda yine DYP-SHP koalisyonu vardı.
Ümraniye’de bulunan Hekimbaşı çöplüğünde, metan gazı sıkışması sonucu büyük bir patlama meydana geldi.
Patlamanın etkisiyle binlerce tonluk çöp yığını, gecekonduların üzerini örttü.
Faciada 39 kişi hayatını kaybederken, çöplerin arasına karışan 12 vatandaşımızın cesedi dahi bulunamadı.
Zahmet edip Kozlu’ya gitmeyen Erdal İnönü bu kez olay yerine gelerek kurtarma çalışmalarını izlemekle yetinirken, çöpü kaldırmak daha sonra İBB Başkanı seçilen Tayyip Erdoğan’a kaldı.
*
4 Ağustos 1996 tarihinde ise SSK Okmeydanı Hastanesi'nde “sarılık” teşhisiyle yatan Nagihan E. adlı bir kadın, güvenlik zafiyetinden istifade ederek gece yarısı hastaneye giren bıçaklı bir saldırganın tecavüzüne uğradı. Olay sonrası başlatılan soruşturmada, rezaletin bununla sınırlı olmadığı, aynı hastanede sadece dirilere değil ölülere de tecavüz edildiği ortaya çıktı. Hastanede temizlikçi olarak çalışan S. D. adlı bir sapık, hastanede vefat eden iki kadının morgda bekleyen cansız bedenlerini istismar etmişti. Bu utanç verici olay yaşandığında Sağlık Bakanı Yıldırım Aktuna, SSK Genel Müdürü ise Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Güdümlü medya ve yandaşlar, yaşanan rezalet karşısında resmen başını kuma gömdü.
*
Benzer bir tablo 17 Ağustos 1999 depreminde yaşandı…
7.4’lük Marmara depremi vurduğu illeri yerle bir ederken, dışarıdan gelen yardım paraları ile emekli aylıklarını ödeyen Ecevit Hükümeti ise afetle mücadelede aciz kaldığı yetmezmiş gibi, ölenlerin cenazelerini de ortada bıraktı.
Depremden sağ kurtulanlar bir yandan başlarını sokacak bir çadırı bile bulamamanın çaresizliğini yaşarken, diğer yandan hayatını kaybeden yakınlarını defnetmek için dönemin Kızılay’ından ücreti mukabilinde kefen satın alıyorlardı. Enkaz alanına devlet hiç uğramadığı için yakınlarına ait cenazeleri de kendileri yıkayarak, kendileri defnediyordu.
Derken…
3 Kasım 2002’de yaşanan “halk devrimi” ile insanların “ağaç kovuğundan çıkmış” muamelesi gördüğü, ne dirisinin ne de ölüsünün “yok hükmünde” sayıldığı o karanlık dönem sona erdi.
Felaketlerin ve aksiliklerin önüne geçilemedi ama kimse ortada bırakılmadı.
2011 yılındaki Van Depremi…
2012’de Afyonkarahisar’da yaşanan cephanelik patlaması…
2014 yılındaki Soma ve Ermenek maden kazaları…
6 Şubat 2023’te gerçekleşen ve “asrın felaketi” olarak tarihe geçen ikiz depremler…
Geçtiğimiz yıl Erzincan’ın İliç ilçesinde meydana gelen ve 9 işçinin hayatına mal olan altın madenindeki toprak kayması…
Bunlar gibi pek çok hadise yaşandı ama devletimiz hem hayatını kaybeden vatandaşların aziz ruhunu muazzep etmemek hem de yakınlarının yaralarını sarmak için tüm imkânlarını seferber etti.
Buna rağmen geçmişte yaşanan rezaletleri görmezden gelen malum zihniyet, en ufak aksilikte iktidarın üzerinden silindir gibi geçti.
Hakkari’de şehit düşen Binbaşı Murat Özyalçın’ın aziz naşının Van’dan tarifeli THY uçağının bagajında İstanbul’a gönderilmesi üzerine, ay-yıldıza sarılı tabut içindeki cenazeye “eşya” muamelesi yapıldığını öne sürdüler.
Diyarbakır Kulp’ta katıldığı operasyonda şehit olan Özel Harekat Polisi Akın Bayram’ın tabutu ile 8 yaşındaki oğlu Tayfun’un aynı askeri kargo uçağı ile Samsun’a götürülmesini günlerce eleştirdiler.
Hakkari Yüksekova’daki helikopter kazasında şehit olan Piyade Uzman Çavuş Regaip Şahin’in cenaze töreni sırasında cami avlusunda bulunan “Mutluluğu paylaş” yazılı şemsiyenin açılması üzerine ortalığı ayağa kaldırarak, “Başka tente bulamadınız mı?” manşetleri attılar.
Fondaş kalemler,
“Burası tabutuna bayrak sarılıp sonra da üzerine ‘Mutluluğu paylaş’ yazan şemsiye açanların ülkesi değil mi?” diyerek, garip bir tevafuk üzerinden linç girişiminde bulundular.
*
25 yıl öncesine kadar bu milletin ne ölüsüne ne de dirisine saygı duyan fakat AK Parti’nin iktidara gelmesiyle bir anda “hümanizmin” doruklarına tırmanan malum zihniyetin maskesi yine düştü.
İBB’nin aldığı on binlerce karton tabutu görmezden gelip, küçük bir çocuğun cansız bedeninin karton kutuyla ailesine teslim edilmesini bile dillerine pelesenk etmekte sakınca görmeyen malum güruh…
Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde 78 kişinin hayatını kaybettiği Grand Kartal Otel yangınının ardından morg kapasitesinin dolması üzerine, cenazelerin bir gıda firmasına ait kızarmış piliç görselleriyle bezeli soğuk hava depolu tıra konulmasını bahane ederek önce büyük bir linç girişimi başlattı.
Üzerinde devasa puntolarla “Ağzınıza sağlık” yazılan söz konusu tırı, felakette ihmali olan ve oteldeki eksiklere rağmen kafe restorana yangın yeterlilik belgesi veren CHP’li Tanju Özcan yönetimindeki Bolu Belediyesi Afet İşleri Müdürlüğü’nün gönderdiğini öğrendiklerinde ise yaşanan tarifsiz acıya rağmen kahkaha emojileri eşliğinde yaptıkları rezil paylaşımları silerek, sessizliğe gömüldüler.
Eğer Bolu Abant İzzet Baysal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin önüne bekleyen o kızarmış piliç tırı hükümet tarafından gönderilseydi, işte o zaman görürdünüz;
“Maalesef tır belediyeden gelmiş” diyenlerin neler yapabileceklerini!
Yorumlar12