Savaşsız barış veya kaos düzeni kurma çabaları
- GİRİŞ27.01.2025 08:23
- GÜNCELLEME27.01.2025 08:23
Savaşlar yeni düzen kurmak için yeterli değildirler. Ancak, bugünkü küresel düzenin ana hatlarıyla 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulduğunu tespit etmek gerekir. Bugünkü küresel ekonomik, siyasi ve askeri sistem Savaşın bitiminde kurulan küresel kurumlarla güvence altına alınmıştır. Bu yüzdendir ki, bütün karşı seslere ve yerel fiyaskolara (İsrail’in BM kurumlarını bombalaması, bazı çatışmaları engellemekte BMGK’nin yetersiz kalması gibi) rağmen Birleşmiş Milletler, BM Güvenlik Konseyi gibi kurumlar iptal edilememektedir. Zira büyük savaşla kurulan düzen ancak bir başka büyük savaş ya da o savaşın sonuçlarını doğuracak bir olayla mümkün olabilir. Aynı şekilde ekonomik kazanımlar da tek başına küresel düzen kurmak için yeterli değildirler. Bu yıl ithalat ve ihracat dengesi bir (1) trilyon dolar fazla veren Çin gücü ABD ‘nin küresel haydutluklarına karşı etkin ve önleyici bir tutum geliştirememektedir. Dünyanın geri kalan ülkeleri ise kendi aralarında bile bir birlik ve düzen kurmaktan acizdirler. Bu güçler için ABD ya da Çin kutbuna entegre olmak dışında bir seçenek üretilememektedir. Ancak, bu yeni düzen soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasından bile daha az güvenlidir. Zira o dönemde SSCB en azından ekonomik gücünün üzerinde bir güç algısının sahibiydi, ABD gücüne karşı denge unsuru olabiliyordu.
Daha önceki yazılarda değindiğim, ABD gücü tarafından süper güç kalite mühendisi olarak algılanan Daron Acemoğlu’nun büyük güç oluşumunun en öze indirgenmiş iki özelliğinden biri olan “İnovatif Kapasite” ve bu sisteme bağlı ve bu sistem üzerinde yükselmiş “En yüksek öldürme gücüne sahip silahlar üretebilme” yeteneğinin tarihi belirleyiciliği olması fikrini hatırlatmak istiyorum. İyi silahlara ve silah platformlarına sahip olmak yeterli değildir.
Dünyanın küreselleşmesi ile birlikte en iyi silahlara ve en iyi silah platformlarına sahip olmak şarttır. Bu yüzdendir ki, Çin gibi halen yeni teknolojik üretimlerde bazı alanlarda öne geçen astronomik miktarda cari fazla veren bir güç küresel belirleyici olmak bir yana karşıt kutup olarak bile ortaya çıkmak istememektedir. Küresel etki doğuran savaşlarda bir süper güç müdahalesi yapamamaktadır. Şunu unutmamak gerekir ki, bütün savaşlarda galibiyeti eski bir Batı alışkanlığı belirlemektedir: Düello. Kendi coğrafyanızda gelişmeniz, ekonomik veya siyasi hatta askeri güç kazanmanız yeterli değildir. Hakim küresel gücü başa baş yenebilecek bir askeri güce sahip olmadıkça o gücü yıkmak mümkün olmayacaktır. Şu halde askeri anlamda “Primus inter pares” yani eşitler arasında birinci olmanız gerekmektedir. Rakip süper gücün iradesini ve askeri gücünü topyekun yenebilmeniz elzemdir. Bunu askeri olarak gerçekleştiremeyen bir güce dünyanın diğer devletlerinin inanması beklenemez.
Ancak, küresel düzenin bir güç hakimiyeti altında kamil manada kurulabilmesi, birbiriyle entegre Barış bölgelerinde ticaret, refah ve özgür dolaşımın sağlanabilmesi için o gücün salt askeri kapasitesi yeterli değildir. Onun askeri üstünlüğünü siyasi üstünlüğe dönüştürecek bir ekonomik kapasitesinin de olması gerekmektedir. Bu unsurlara son yüzyılda yeni bir araç daha eklenmiştir: İdeolojik aygıtlar, yani din, dünya görüşü, kültür, sanat, düşünce, vb alanları yöneten aygıtlar. Malum Fukuyama meşhur Tarihin Sonu eserinde SSCB’nin yıkılış nedenlerini irdelerken “artık dünyaya evrensel bir tasavvur sunamıyordu” der. Ancak, şunu ifade edelim ki, ideolojik aygıtlar askeri, ekonomik ve siyasi güç bileşenleri olmadan kendiliklerinden güç yaratamazlar. Ancak, bu ideolojik aygıtların ürünlerini içselleştirerek bilim, ekonomi ve siyaset alanlarında yeni çağdaş ürünler ortaya konabilirse bir anlamlı değişiklik yaratabilir. Yani nihai kertede, inovatif kapasitenin sivil ve askeri anlamda gelişmiş olması, ekonomik ve siyasi üstünlüğün gerçekleşmiş olması zorunludur.
GÜNÜMÜZDE GÜÇLERİN TASVİRİ
Bugün geldiğimiz noktada, ABD gücü ekonomik ve kültürel açıdan geçtiğimiz yüzyıldaki pozisyonundan daha geridedir. Dünya milletlerini etkileme gücünden yoksundur. Nüfus dinamizmi bakımından da geçtiğimiz yüzyıl hele hele daha önceki icatlar yüzyılından daha geride bir görünüm sergilemektedir. Ancak, sondan başlarsak bu eksikliklerini süper güç olmanın sağladığı avantajla tamamlamaktadır. Mesela nüfus dinamizmini küresel standard üzeri insan kaynaklarını çekerek telafi etmektedir. Trump’ın göçmen karşıtı politikalarının ve sözlerinin bile bu durumu değiştirmesini mümkün görmüyorum. Tıpkı Amerikan Kıta Sahanlığı komutanlıklarının (Muharip Komutanlıklarının) nispeten bağımsız politika izleyerek bazı askeri stratejilerden sapma önlemeleri (Mesela CENTCOM’un Suriye’den asker çekmeye karşı durması; geçmişte USEUCOM generalinin Pakistan konusunda siyasetçilerden farklı düşünmesi gibi) gibi Amerikan derin gücü küresel beyinleri ve sıradışı yetenekleri Amerika’ya çekmeye devam edecektir. Olsa olsa küresel bir göç planlaması yapılabilir: Üst kalite nüfus ana metropollere kalan sıradan çoğunluk nüfus da ABD ve Batı metropolleri dışındaki ülkelere, ki bu durum bugün aynıyla uygulanmaktadır.
Ekonomik açıdan ise ABD üretim gücü geçen dönemlere göre düşmüştür. Ancak, bunu yüksek teknoloji, yüksek gümrük duvarları, müttefiklerine uyguladığı baskılarla, yaptırımlarla, vb farklı yollarla dengelemeye çalışmaktadır. Bunların dışında tam savaş ve ganimet diyebileceğimiz hukuk ve teamül dışı yollara da müracaat etmektedir. Mesela küresel finans merkezlerini kontrol ve manipüle ederek Çin’in finansal çıkarlarına zarar verme, müttefiklerini finansal destek için zorlama, vb. En son Çin 1 trilyon dolar cari fazla verirken, Suudi Arabistan’ın Amerika’ya 600 milyar dolarlık yatırımını 1 trilyon dolara çıkaracağı sözünü vermesi bu bağlamda bir örnektir. Trump yönetiminin bu uygulamaları daha da artan bir yoğunlukta uygulayacağı açıktır.
Siyasi ve askeri açıdan ise ABD öncelikle kendine karşı küresel bir koalisyonun oluşmasını engellemektedir. Bunu yaparken de siyasi, askeri, ekonomik, diplomatik, vb bütün araçları kullanmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde ve bölgesinde derin çatlaklar yaratabilecek bir operasyonel güce sahiptir. Böylesi bir erişime sahip olmadığı tek ülke (Doğu Türkistan’ı saymazsak) Çin diyebiliriz. Ancak, Çin’in ekonomik olarak yükselmesi ve küresel askeri harcamaların yüksek miktara ulaşması karşısında ABD artık bölgesel çatışmalara müdahalesini bölgesel kaynaklardan çekerek karşılamaktadır. Bunun yanında Trump müttefiklerine bir nevi küresel yükümlülükler (Tekalif-i küreviye ) dayatmaktadır. NATO üyesi ülkelerin askeri bütçelerini gayri safi milli hasılalarının % 5’e yükseltmelerini talep etmektedir. Kendi başlarına ittifak ilişkisi kuramayacak duruma gelen müttefiklerinin bu yükümlülüklere boyun edeceğini düşünüyorum.
Bu durumun NATO üyesi olan ülkemizi de etkileyeceği aşikardır. Ancak, asıl etkileyeceği konu dolaylıdır. Türkiye’nin büyük ihracat gerçekleştirdiği ülkeler Avrupadaki NATO üyesi ülkelerdir. Gerek yeni NATO yükümlülükleri gerekse Ukrayna savaşı nedeniyle gerekse de kendi iç ekonomik dinamikleri nedeniyle resesyona giren Avrupa devi ülkelerin Türkiye’den yaptıkları ihracatta anlamlı düşüşler olmuştur. Bu durumun da genel konsept içinde oluşan yeni yeni dizaynın Türkiye’ye etkisi olarak görmek mümkündür. İdeolojik baskı aygıtlarının yönetimi açısından evrenselliğini her geçen gün yitirmesine karşın meydan okuyan güç Çin’in küresel kültür etkisinin geleneksel olarak zayıf olmasından dolayı bu üstünlüğünü bir şekilde devam ettirebilmektedir. Batı düşüncesi elindeki somut ve başat güç kaynaklarından dolayı ABD yararına işlev görmektedir.
Ne yazık ki, dünyanın geri kalan kısmından ABD’ye Çin ayarında rakip olabilecek bir güç çıkması çok zor görünmektedir. Daha da doğrusu bazı ümit verici toplulukların mesela İslam Dünyasının kendi içindeki parçalanmışlık, çatışma, organizasyonsuzluk, az gelişmişlik, vb nedenlerle böylesi bir ihtimali bizzat kendilerinin tahrip ettiğini ifade etmek gerekir.
KAOS DÜZENİ
Halihazırda -bir stratejik savaş oyunu olarak düşünürsek- askeri gücü uzun süre aşılamayacak ancak üretim ve finansal açıdan geriye düşmüş süper gücün karşısında yeni dünya düzeni kuramayacak derecede askeri açıdan geride, siyasi yönetim ve kültürel erişim bakımından elverişsiz meydan okuyan gücün varlığı ancak bir kaos düzenine sonuç verebilir. Yani mevcut süper güç kaos düzeni ile hiç büyük savaş yapmadan yeni bir küresel düzen kurmak istemektedir. Ancak, bu durumun hangi güç lehine sonuçlanacağı konusu halen meçhuldür. Esasen bu konuyu ayrı bir yazıda genişçe ele almak gerekir. Tam emin olmamakla birlikte istikrarsızlık ve kaosun kendi dinamikleriyle değil de ABD gücü tarafından yaratıldığını düşünüyorum. Kaos düzeni yeni dünya düzeninin bir yönetim ve yürütme aracıdır. Bunu meşhur “Ordo Ab Chao” (Kaostan gelen düzen) deyimi anlamında kullanmıyorum. Bizatihi kaos ve istikrarsızlık yaratarak yönetme ve yürütme biçimi olarak kullanıyorum. Ki bu yöntem küçük ulusal ölçekte siyasi yarar sağlamak için bazen bizde de kullanılmaktadır. Ancak, Amerika’nın farklılığı kaosu ve istikrarsızlığı dışarıya transfer ederek kullanmasıdır. Biz içe transfer ediyoruz.
NE YAPMALI?
Kaos ortamında yönetim ayrı bir bilim, sanat ve yetenektir. Ayrıca şu dönemde kaos yoluyla yeni bir küresel dizayn yapılmaktadır. Bu yöntemin savaş yapmadan, bazı küçük çatışmalar, krizler ve gerilimler yaratarak daha az bir maliyetle hedefe götürücü olduğu görülmektedir. Üstelik bu tarz bir kaos yoluyla dizaynı hedef ülke dışındski ülkeler çok hissetmemektedirler. Konunun önemine istinaden bazı basit önerilerimi sadece sıralamak istiyorum: Öncelikle dünyadaki kaos ortamını doğru analiz etmeliyiz. İçeriden bakışla dışarıyı anlayamayız. Bir süredir içine kapanan, yani iç politik çatışmalarla zaman ve dikkat kaybeden bir yapının küresel gelişmeleri hele kaos ortamında çözümlemesi mümkün değildir.
Konvansiyonel öngörülerimizi değiştirmeliyiz. Savaşları Barış değil daha büyük ve farklı savaşlar takip edecektir. Mesela Suriye’deki savaş nereye yönelecektir? Ukrayna Savaşı sonrası Rus gücü hangi coğrafyaya baskı yapacaktır? Küresel ortama yüksek basınç uygulayan ABD nihai kertede neyi hedeflemektedir? Bu soruların cevapları daha fazla savaş ve daha fazla kaos olması ihtimali çok yüksektir.
Millet yapımızı, değerlerimizi, insanımızı küresel kaosta parçalanmaktan ve dağılmaktan korumalıyız. İç yapıyı kendi dinamikleriyle tahkim etmeden dışarıya yönelme tersine bir takım olumsuz etkiler doğurabilir. Somut örneklerini hep birlikte görmekteyiz. Kaos düzenini yaratan ana muharrik güçlerin tasavvurları dışında bir siyaset inşa etmemiz gerekir. Bu bağlamda, kaos güçlerinin dayattıkları çözümler dışında başka çözümler ve tutumlar geliştirme yolunu tercih etmeliyiz. Mesela ana kaos güçleri kendilerinin yönetemediği ittifak sistemlerini engellemektedirler. Bizim bizatihi kendimizin amil olduğumuz ittifak projelerimiz olmalıdır. Ve müttefiklerimizin gerçek eylem ve politikalarının değerlendirmede esas olması gerekir.
Tabi ki her zaman ifade ettiğim gibi bu yeni durumda direnç gösterecek, kaos ortamını çözecek ve unsurlarını etkisiz hale getirecek, en azından ülkemizin, milletimizin etkilenmemesini sağlayacak çok boyutlu siyaset, analiz, uygulama araçları ve gücüne sahip yönetici kadrolara ihtiyaç vardır.
Mehmet Ali Bal -Haber7
Yorumlar4