Zabıta olsalar bile bunu AK Parti’ye borçlular!
- GİRİŞ03.02.2025 08:43
- GÜNCELLEME03.02.2025 08:43
Demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen 27 Mayıs 1960 darbesi, askeri vesayetin önünü açtı.
İhtilalin ardından üç ay sonra harekete geçen darbeciler sözde “orduyu gençleştirmek” bahanesiyle TSK’da bir tasfiye hareketi başlatarak, 235’i general olmak üzere 5.000'in üzerinde subayı ordudan ihraç etti.
Bu kıyım, tarihe “Eminsular” olarak geçerken, kamuoyuna “dürüstlük” mesajı vermek isteyen darbeciler, ihraç ettikleri askerler arasına rüşvet alan, zimmetine para geçiren ve nikâhsız birliktelik yaşayan bazı subayları da dâhil etti.
27 Mayıs'la başlayan bu süreçle birlikte orduda zaman zaman buna benzer ihraçlar yaşandı.
Mesela...
Talat Aydemir’in 1963 yılında kalkıştığı darbe girişimine katıldıkları gerekçesiyle 200 subay ile 1459 Harp Okulu öğrencisinin ordu ile ilişiği kesildi.
Daha sonra Deniz Baykal’ın sağ kolu olan CHP’li Eşref Erdem de o dönem TSK içinde örgütlenen “Marksist-Leninist Devrimci Subaylar Örgütü”ne üye olduğu gerekçesiyle 1974 yılında TSK’dan ihraç edildi.
12 Eylül 1980 askeri müdahalesi ise emir ve komuta zinciri içerisinde yapılan tek askeri müdahale oldu.
Buna rağmen, 12 Eylülcüler de “siyasete bulaştıklarını” düşündükleri bazı subay ve astsubayları ordudan ihraç etmekten geri durmadılar.
Bu isimlerden biri olan CHP Edirne eski Milletvekillerinden Rasim Çakır, “yasadışı terör örgütü Dev-Yol’un üyesi” olduğu gerekçesiyle 12 Eylül müdahalesinin ardından, teğmen rütbesindeyken TSK’dan uzaklaştırılmıştı.
28 Şubat post modern darbesine giden süreçte ise ihraç kriterleri tamamen değişti.
Ceza hukukunda yer almayan “zorlama” suçlarla binlerce subayın TSK ile ilişiği kesildi.
Camide üniforma ile namaz kılıyorlar diye…
Eşleri başörtülü, çocukları İmam Hatip Lisesine gidiyor diye…
Komşunun çocuğunun okul kazanması için yapılan ev toplantısında Kur’an okuyup dua ettiler diye…
Parmaklarına gümüş yüzük taktılar diye…
Evinin doğalgaz dönüşümü sırasında boşa çıkan kalorifer kazanını camiye hibe ettiler diye…
Dinlerinin gereğini yerine getirmek şöyle dursun, “evinde biblo ve heykel yok”, “karısını askeri gazinoya getirmiyor” gibi gerekçelerle binlerce subay ve astsubay “irticacı” damgası vurularak ordudan atıldı.
Askerlik mesleğinden başka bir iş bilmeyen ve yüklü miktarda tazminat ödemek zorunda bırakılan bu insanlar, sonrasında ise adeta açlığa terk edildi.
Hanımı başörtülü diye zulme uğrayan bir YAŞ'zede kimse iş vermediği için amele pazarında beklerken görüntülendi.
İş başvurusu yaptığı kapılar yüzüne kapanan bir astsubay da çaresizlikten böbreğini satmayı düşündüğünü itiraf etti.
“Disiplinsizlik” gerekçesiyle TSK'dan ihraç edilen binlerce subaydan biri olan Muhsin Polat da uzun süre, bir zamanlar komutanlık yaptığı Kocaeli'nin Kandıra ilçesindeki pazarlarda gözleme satarak geçimini sağladı.
Polat’ın, “Pazarda 'Komutanım, iki gözleme gönder' sözüne alışmak kolay olmadı” şeklindeki itirafı ise YAŞ’zedelerin neler çektiğini özetlemeye yetiyordu.
Tabii uygulanan baskılar yüzünden bunalıma giren ve ağır depresyona yakalanarak intihara kalkışanlar da oldu.
Nispeten şanslı olanlar ise buldukları işlerde bile hedef olmaktan kurtulamıyorlardı.
28 Şubat 1997 tarihindeki MGK toplantısında kabul edilen “Ordu ile ilişiği kesilen askerlerin kamu kurum ve kuruluşların çalıştırılmaması” kararını dayanak eden Danıştay, TSK’dan ihraç edilen subay ve astsubayların belediyelerde çalışmasını yasaklamıştı.
O dönem Milli Görüş çizgisindeki Başkanlar tarafından yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2001 yılındaki Danıştay kararı yüzünden işe aldığı 19 eski askeri kovmak zorunda bırakılmıştı.
Karara isyan eden zavallı eski askerler de; “Banka mı soyalım, hırsızlık mı yapalım, terör örgütlerine mi üye olalım” diye feveran etmişti.
*
Sicilleri tertemiz olduğu halde sırf inançlarını yaşamaya çalıştıkları için “irticacı” damgası vurulan bu askerlere yönelik YAŞ kıyımı, bütün “şerh”lere rağmen AK Parti iktidarının ilk yıllarında da sürdü.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı yaptığı dönemde “Hukuk devleti, ‘hukuku olan devlet’ demek değildir” şeklinde ifadeler kullanan Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı sırasında da az da olsa dindar subaylara yönelik bazı ihraçlar yaşanmıştı.
2008 yılının Ağustos ayında gerçekleştirilen Yüksek Askeri Şura toplantısında ise ilk kez hiçbir subay ve astsubayın ihraç edilmedi.
Normalde “demokrasi bayramı” olarak kutlanması gereken bu toplantı, her dönem vesayetin yanında saf tutan CHP’yi deliye çevirdi.
O dönem CHP Grup Başkanvekili olan Kemal Kılıçdaroğlu, “Ordunun büyüklüğü dikkate alındığında laikliğe karşı hiçbir dosyanın YAŞ’a gelmemesi ilginç” diyerek, kimsenin atılmamasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.
CHP’li Rasim Çakır ise kendisi 12 Eylül darbesinden sonra “yasadışı terör örgütü üyeliğinden” dolayı TSK’dan ihraç edildiği halde “Yüksek Askeri Şûra'da ihraç kararı olmamasını çok manidar buluyorum. Çünkü biz irticacı personelin bittiğine inanmıyoruz” ifadelerini kullandı.
12 Eylül 2010’daki Anayasa referandumuyla ise darbeciler tarafından 1983 yılında yapılan, “Genelkurmay uygun gördüğü, gerekli gördüğü dosyaları Askeri Şûra'ya sevk eder” şeklindeki yasa değiştirildi.
Bu sayede 27 yıllık ayıp sona ererek, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden “İrticai faaliyetler ve disiplinsizlik” sebebiyle atılan mazlum subaylara hakları geri verildi.
TSK’dan atılan astsubaylar “kıdemli başçavuş”, subaylar da “kıdemli albay” rütbesinden emekli edildi.
Dileyenlere de “kamu kurumlarında çalışma” imkânı sağladı.
Eğer AK Parti iktidarı, CHP’lilerin “Hayır” oyu vererek ısrarla karşı çıktığı bu anayasa değişikliğini yapmasaydı…
Toplamda 7 kez başvurmalarına rağmen talepleri kabul edilmediği hale bile bile korsan yemin töreni düzenleyerek milli iradeye kılıç salladıkları için TSK’dan atılan disiplinsiz 5 teğmen artık kamu kurumlarında çalışamayacaklardı.
Tuzla’daki 4 küfürbaz teğmeni ABB’de işe alan Mansur Yavaş da…
Beş teğmene “birlikte çalışalım” teklifinde bulunan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay da…
Ebru Eroğlu’na “birikimlerinden faydalanabiliriz” diyen CHP’li Altınordu Belediye Başkanı Ulaş Tepe de şıu sıralar “Mustafa Kemal’in Askerleri” denilerek baş tacı edilen 5 disiplinsiz teğmene iş teklifinde bulunamayacaktı..
Bilinmelidir ki; TSK’nın kurallarını ihlal ettikleri için atılan bu postalcı gençler yarın CHP’li belediyelerde “zabıta” bile olsalar, bunu AK Parti’nin sağladığı özgürlük iklimine borçlular…
Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol