Türkiye: Hibrit Bir Gücün Serencamı
- GİRİŞ28.02.2025 09:23
- GÜNCELLEME02.03.2025 09:58
-Dayanıklı Demokrasi, Yeni İrtica ve Sosyo-Ekonomik Kırılganlıklar-
Türkiye son yıllarda “hibrit bir güç” olarak uluslararası arenada daha görünür hale geldi. Bu konumu şüphesiz, genişleyen askerî kapasitesi, dış politika perspektifi ve enstrümanları, biraz da uluslararası kurumlardaki varlığı ile ilintili. Dış politika enstrümanlarından kasıt, gücünü sömürgeci iştahından değil de insani değerlerden alanlar elbette. Türkiye, geri bırakılmış ülkeleri (çağdaş) sömürgeci vahşetine karşı koruyacak bir kalkana dönüşebilecek mi?
Ülke, bir taraftan hibrit bir güç olarak konumlanmaya çalışırken diğer taraftan bu konumunun sürdürülebilirliğini tehdit eden, yarın hangi formatta geleceğini bilemediğimiz ve hiç bitmeyecek gibi görünen sorunlarla boğuşuyor.
Bunlardan biri eskiye, yani muktedir ol(a)mayan iktidarlar devrine dönme arzusu ve bu arzuyu sürekli diri tutmaya çalışan “yeni irtica bloğu”. İrtica, “geri dönme, eskiyi/öncekini isteme” anlamına gelir. II. Meşrutiyet'ten sonra yaygınlaşan bu kavram, “istibdat”la damgalanmış Abdülhamit devrini kasten dolaşıma girmiştir. Abdülhamit devrine geri dönmek istiyorsanız yani, mürteci oluyordunuz. İrticanın bu öncekini isteme anlamı oldukça geniştir ve eskinin ne olduğuna göre değişir.
Cumhuriyet'ten sonra kavram, daraltılarak, dini esaslara dayalı düzen kurma çabasına, özellikle laik bir devlet düzenine karşı, dini kurallara dayalı bir yönetim şekli kurma kapsamına indirgenmiştir. Fakat bu, irticanın pek çok açıdan "geri dönme, öncekini isteme" anlamını değiştirmez. Bu yazıda kullanılan yeni irtica kavramı, daha “modern” ve sinsi bir formda yeniden üretilmeye çalışılan vesayet arzusuna karşılık geliyor. Ya da onun modern kılıklarda yeniden canlanma çabasına.
Siyasal alanı şekillendirerek eskiye dönme arayışları, ulusötesi gayri meşru müdahale biçimleri, ulusal ve küresel ölçeklerde “hakikatin” dolaşımını kısıtlamaya dönük girişimler, algı yönetimi ve yalanın serbest dolaşımı... Hepsi bu amaca hizmet ediyor.
Türkiye, bir yandan diplomatik atılımlar, yumuşak güç unsurları ve gelişen askeri kapasitesiyle desteklediği hibrit güç niteliğiyle küresel saygınlığını güçlendirirken irticanın bu yeni versiyonu da, eskiye dönme umuduyla, kendini sosyo-ekonomik kırılganlıkları desteklemeye adadı.
- Küresel krizlerin ve bölgesel çatışmaların ortasında, istikrarı korumanın çok çetin bir hal alması,
- Ekonomik alanda yaşanan dalgalanmanın, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığının, Türkiye’deki dönüşüm sürecinin en ağır yükünü geniş kitlelerin omzuna bırakması,
- Hane halkı bütçelerinde oluşan ciddi baskılar,
- Kimlik siyasetinin ve mahalle ayrımlarının keskinleşmesi (...)
Şeklinde özetlenebilecek bu kırılganlıklar; demokrasi, hukuk ve ortak uzlaşı arayışları için ciddi riskler barındırıyor. Toplumsal barışı tehdit eden bu kırılganlıklar, çözüm üreten ya da onarıcı politikalara kafa yorulmaması halinde derin yarılmalara neden olabilir.
Yeni irtica, sadece iktidar için değil, “hep birlikte Türkiye isek eğer”, muhalefet için de ciddi tehlikeler içeriyor. Muktedir olamadıktan sonra, iktidar olmak muhalefetin ne işine yarayacak? Bu tehditle mücadele, sadece iktidarın veya muhalefetin tek başına yürütebileceği bir süreç de değil. Toplumun her kesiminin, sivil toplum kuruluşlarından üniversitelere, medyadan iş dünyasına kadar geniş bir yelpazenin, bu tür girişimlere karşı ortak bir duruş sergilemesi gerekiyor.
Türkiye “hibrit bir güç” olma hedefi ile “yeni irtica” tehditleri arasına sıkışmak istemiyorsa, toplumu ve siyaseti ortak bir gelecek vizyonu etrafında birleştirebilmeli. Başarı, siyasi iradenin ve toplumun geniş kesimlerinin ortak çabasıyla, daha dayanıklı bir demokrasi ve sağlam bir ekonominin inşasında yatmaktadır.
Prof. Dr. Hakan Aydın / Haber 7
Yorumlar4