Leh Walesa'nın oğlunu zorlayan kavram

Mardin'de oturum yöneten Polonya'nın ilk demokrat ve Nobel Barış Ödüllü cumhurbaşkanı Wasela'nın oğlu Avrupa Parlamentosu Üyesi Jaroslaw Leszek Walesa Türkçe bir kavramı iki kez söylemeyi denedi ama beceremedi. İşte o kavram:

Leh Walesa'nın oğlunu zorlayan kavram
Leh Walesa'nın oğlunu zorlayan kavram
GİRİŞ 15.12.2009 16:01 GÜNCELLEME 15.12.2009 16:01
Bu Habere 3 Yorum Yapılmış

2. Türkiye - Avrupa Forumu 10-12 Aralık 2009 tarihinde Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM ve Mardin Valiliği işbirliği ile Avrupa ve Türkiye’den  yüzlerce kişilik delegasyon katılımı ile gerçekleştirildi.

“Avrupa Bütünleşmesi ve Türkiye” başlığı ile gerçekleştirilen 2. Türkiye - Avrupa Forumu’na Türkiye’den TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, Dışişleri eski Bakanı ve Avrupa Uyum Komisyonu Üyesi Milletvekili Yaşar Yakış, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve Eskişehir Milletvekili Murat Mercan, Türkiye AB Karma Parlamento ve Anayasa Komisyonu Üyesi Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu, Mardin Milletvekilleri Yard. Doç. Dr. Cüneyt Yüksel, Gönül Bekin Şahkulubey, Mehmet Halit Demir, Mardin Valisi Hasan Duruer, Diyarbakır Valisi Hüseyin Avni Mutlu ve TASAM Başkanı Süleyman Şensoy’un yanı sıra çok sayıda milletvekili, büyükelçi, bürokrat, akademisyen ve gazeteciden oluşan Avrupa ve Türkiye  katılımlı 300’den fazla seçki delege ile gerçekleştirildi.

Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, TÜSİAD Brüksel Temsilciliği, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Türk Hava Yolları başta olmak üzere çok sayıda sivil ve resmi kurumun kurumsal destek verdiği forum Brüksel’de yapılan AB liderler Zirvesi ile eş zamanlı olarak Mardin’de Atatürk Kültür Merkezi’nde icra edildi.

Üç gün süren 2. Türkiye – Avrupa Forumu’na Avrupa’dan Finlandiya Eski Başbakanı ve Avrupa Parlamentosu Üyesi Anneli Jaatteenmaki, Avrupa Komisyonu’ndan Alain Servantie, Avrupa Komisyonu Siyasi İşler Müsteşarı Diego Mellado, Alman Yeşiller Partisi Milletvekili Özcan Mutlu, Alman Sosyal Demokrat Partisi Milletvekili Bilkay Öney, Avrupa Parlamentosu üyeleri Jaroslaw Leszek Walesa (Polonya) ve Jelko Kacin’in (Slovenya) yanı sıra çok sayıda büyükelçi, bürokrat, akademisyen ve gazeteci katıldı.

DURUER; FARKLILIKLARIN KARDEŞÇE YAŞADIĞI MARDİN DÜNYAYA ÖRNEKTİR

Mardin Valisi Duruer Forum’un açılışında yaptığı konuşmada 2.Türkiye-Avrupa Forumu’nun katılımcılarını, Dünya Kültür Mirasın önemli merkezlerinden biri olan Mardin’de ağırlamaktan duyduğu memnuniyetini dile getirdikten sonra Mardin’den kültürler, dinler ve medeniyetlerin adeta geçit töreni yaptığına değindi.

Vali Duruer konuşmasında tarihe tanıklık eden Mardin’in Türkü, Kürdü, Arabı, Süryanisi, Yezidisi ve Müslümanı ile herkesin kardeşçe yaşadığı ve dünyaya örnek olan bir kent olduğunun altını çizdi.

BARIŞ KÜLTÜRÜNÜ YAŞAMAK VE ANLAMAK

Mardin Valisi'nin altını çizdiği buönemli noktaya değinen bir başka katılımcı daha vardı.  Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat, Statik Daüşünce Enstitüsü sitesinde forumla ilgil değerlendinmesini yaptığı yazısında, "Barış kültürü, sipariş üzerine ortaya çıkmaz. Onun hakkında fazlaca konuşmakla da barış meydana gelmez. O, uygulanır, yaşanılır. Bir değerler tecrübesi ve buna bağlı olarak, var olana, kendinden başkasına saygı gerektirir. Aynı zamanda tabii ki, kendine güven, kimlik ve çeşitlilik de esastır, böylesi bir kültürde.

 Bu anlamda bir barış kültürü modelinin tarihsel ve güncel örneğine tanık olduk, Mardin ve Midyat’ta üç gün boyunca. Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) ile Mardin Valiliği tarafından düzenlenen Türkiye-Avrupa Forumu için yurtdışından ve yurtiçinden  Mardin’e gelen üç yüz kişiden fazla katılımcı  sadece kapalı kapılar ardındaki  konuşmalarla değil, eski Mardin, Midyat  (kimileri hatta Hasankeyf ) gözlemleriyle, yukarıda değinilen  barış kültürü hakkında  fikir edinmiştir" ifadesini kullanıyor.

MODERN İNSAN DOĞANIN GÜCÜNE SAYGI DUYMUYOR

Yazısında önemli noktaların altını çizen Prof. Canbolat, "Mardin, Midyat ve Hasankeyf izlenimleriyle şu tespiti daha emin ve  kuvvetli biçimde  ifade edebiliriz ki, bugünün (modern)  insanının ana yanılgılarında biri doğaya hükmetme istencinde kendini gösteriyor. Eskiden insanlar kendilerini doğaya göre konumlandırmışlar, onu verili durum olarak kabul etmişler ve binalarını ona göre yapmışlar. Doğayı bozup değiştirme yoluna gitmemişler. Hatta bazı toplumlarda doğanın ardında gizli bir güç olduğuna inanılmış, doğa güçleri ilah yerine konulmuştur. Aslında, teolojik açıdan bakıldığında, burada küçük bir yanılsamanın varlığından söz edilebilir..Doğa olayları mı yoksa bunları da meydana getiren büyük ve tekil bir irade mi esastır? Beşerî akıl ve tecrübeyle bu soruya verilen yanıt, dinlerin inanç öğretilerini şekillendirmiştir.

 Bunlar bir yana. Biz şimdi doğanın gücünden çok, doğanın hakkı anlamında bir durum değerlendirmesi yapmaya çalışıyoruz. Doğanın gücüne de inanmayan hakkına da saygılı olmayan modern insan, teknolojik keşiflerin de kışkırtmasıyla ona hükmetmeye çalıştı..." tespiti ile insanları düşünmeye çağırırken, "Yeni, eskinin ruhuna saygılı olabildiği ölçüde işlevsellik arzediyor. Dingin bir ruh haliyle bakabildiği sürece, iyi ve yararlı olanı görüyor insan. Tarih bize yol gösteriyor aslında. O sadece geçmişte olanı görüp şaşkınlık yaşamamız ya da yorum yapmamız için değildir. Oradan bir anlam çıkarmamız, düşüncemizi günlük sorunlarla bağlantılı olarak takviye etmemiz için bir fırsattır. Örneğin Hasankeyf evlerinin daha  yirminci yüzyılın ortalarına kadar doğanın sunduğu mağaralar olduğunu düşünün. Bu, şimdiki insan tasavvuruyla kabul edilecek şey olmayabilir, ama bu o tarihsel gerçekliği değiştirmez. Bu durum bir yandan insan düşüncesi/tasavvuru ve davranışı arasında uçurumlar olduğuna işaret eder, bir yandan da aslında olay ve olguların göreceliğini yansıtır. Size göre öyle olan, ona göre öyle olmayabilir. Çünkü sizin ve onun şartlarınız birbirinden farklıdır. Vardır bir sebebi diyerek, karşınızdakine hoşgörüyle yaklaştığınız zaman, siz kendinize sorun yaratmaktan kurtulur, onu da memnun edersiniz" diyor.

"İşte bu, bir barış kültürü için zemin hazırlar" diyen Conbolat, "Teoriler bunu her yönüyle anlatamaz. Konuya kendi alışkın oldukları şablonlarıyla bakanlar da anlamaz bunu.

BATININ ŞAŞIRDIĞI VE WALESA'NIN TELAFUZ EDEMEDİĞİ BARIŞ MODELİ 

"Mardin ve Midyat’ta Araplar ve Kürtler, Müslümanlar ve Süryaniler/Hıristiyanlar, camiler ve kiliseler/manastırlar bin yıldır barış içinde yan yana varlık göstererek, bu sözünü ettiğimiz kültürü yaşıyor ve yaşatıyor. Batılılar büyük bir şaşkınlıkla tanık oldu bu fiilî barış modeline. Demek ki, farklılıkların bir arada yaşaması mümkün" ifadesini kullanan Canbolat,  

Lech Walesa’nın oğlu'nun da orada olduğunu hatırlatıyor Canpolat yazısında.  Polonya'nın ilk demokrat  ve Nobel Barış Ödüllü Cumhurbaşkanı Leh Wasela'nın oğlu Avrupa Parlamentosu Üyesi Jaroslaw Leszek Walesa toplantıda bir oturum yönetti ve iyi niyetli konuşmaları ile dikkat çekti. Ama Babası Nobel Barış Ödüllü olmasına rağmen Anadolu Mucizesi olarak niteleyebileceğimiz kavramı telafuz etmekte hayli zorlandı. İki dil arasındaki fonetik farklılık ve zorluktan kaynaklanan bu tökezlemeyi Prof. Canpolat,bakın nasıl bir espri ile yorumluyor.  

"Avrupa Birliği’nin sadece metinlerde  sözünü ettiği “çeşitlilikte birlik”  kavramını, İngilizce yaptığı konuşmasının bu kısmına gelince, Türkçe ifade etmeyi iki kez denedi, başaramadı. Çeşitlilikte birlik, sözle olmaz çünkü, yaşanılır. Öyle değil mi?

Prof. Dr. İbrahim S. Canbolat'ın makalesinin tamamını okumak için bu linki kullanabilirsiniz

2. Türkiye Avrupa Forumu içeriği ile ilgili ayrıntı bilgi ve resimler için bu linki kullanabilirsiniz

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 3
  • tankoy oytun 15 yıl önce Şikayet Et
    KESRETTE VAHDET.... şu avrupalılar da matrak adamlar...amerikayı yeniden keşfediyorlar...sosyoloji manevi ilimler bizde yazılmış...kökü bizdedir...avrupalı bizden aldığı ilmin sadece bir kısmı ile bu madde dünyasını kurmuş...
    Cevapla
  • ahmet selman 15 yıl önce Şikayet Et
    leh adamın adı değil haa. leh polonyalı demek... zahmet edip de tarihini okuyanlar lehistan ı yani polska yı bilirler zaten...1672 de Lehler ile Bucaş antlaşması imzalanmış ve bu antlaşma Osmanlı nın toprak kazandığı son anlaşma olmuştur :( Lehler, Osmanlıya vergi ödenmekle meşhurdurlar :)
    Cevapla
  • ahmet selman 15 yıl önce Şikayet Et
    unity in variety. çeşitlilikte birlik - bi ing e bak biz tur e sondan eklemeli olup bir de -lılık, -mamak gibi görevleri farklı olmasına rağmen aynı söylenen eklerimiz olması söyleyişi bozuyor. Her kelimeyi çekim ekleriyle saçmalaştırabiliyoruz... bunun gibi :) saçmalaştıramadıklarımızdan bi kelime söletmek lazım... TDK türkçe ye ihanetten yargılanmasını gerektirecek prezentabl gibi kelimeleri dile sokmaktan, kar, kâr, karı gibi kelimeleri şapkayı kaldırarak berbat etmekten başka bişe yapmaz. hani ŞAPKA KANUNU vardı zuhayani
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Son dakika! Bakan Tekin, Milli Eğitim Akademisi için tarih verdi
Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi'nin araç başına maliyeti belli oldu