"Referandumdan Bir Yıl Sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" paneli
Başbakan Binali Yıldırım, "Herhalde bu hafta içerisinde de 8-10 üniversite kuruluşunu daha mecliste görüşeceğiz ve böylece 200'e yaklaşmış olacak üniversite sayımız. Üniversitede okuyan öğrenci sayısı 8 milyona yaklaştı. 8 milyon birçok ülkenin nüfusundan daha fazla." dedi.
Yıldırım, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanlığı ve Marmara Üniversitesi tarafından düzenlenen "Referandumdan Bir Yıl Sonra Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" panelinin açılışında, 16 Nisan halk oylaması sonucu kabul edilen, halk tarafından onaylanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin yıl dönümü olduğunu hatırlattı.
Türkiye'nin, yükseköğretim konusunda AK Parti iktidarlığında son 15 yılda çok ciddi mesafe katettiğini dile getiren Yıldırım, bütün illerde üniversite kurulduğunu, bazı illerde 8-10 üniversite olduğunu söyledi.
Yıldırım, 72 üniversiteden 186 üniversiteye çıkıldığını belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Herhalde bu hafta içerisinde de 8-10 üniversite kuruluşunu daha mecliste görüşeceğiz ve böylece 200'e yaklaşmış olacak üniversite sayımız. Üniversitede okuyan öğrenci sayısı 8 milyona yaklaştı. 8 milyon birçok ülkenin nüfusundan daha fazla. Tabii her ilde üniversite olması, bazıları 'Nam olsun, şan olsun diye her yere üniversite açıyorsunuz, her ile üniversite açıyorsunuz. Bunlar tabela üniversitesi falan.' diye bizi tenkit ettiler, etmeye devam edenler var. Ama şunu bilmenizi istiyorum. Yani üniversite insanların gidip bir şeyler öğrenmeleri, üniversal olaylara, küresel bakış kabiliyeti kazanmaları... Bunda ne zarar var, anlayabilmiş değilim. Üniversitelerimizin en ufağı bile o şehrin adeta bir yaşam merkezi haline getiriyor. Üniversite olan şehirler de lig atlayan bir konuma geliyor. Üniversite olmayan şehir artık hayal edilemiyor. Dolayısıyla örnek vermek gerekirse Erzincan Üniversitesi, Erzincan'ın il nüfusu 85 bin, üniversitesinin nüfusu 30 bin. Bu ne demektir? Nüfusun üçte biri üniversiteden oluşuyor ve şehrin ekonomisine, sosyal hayatına, kültürel hayatına çok büyük katkı sağlıyor çünkü yurt dışından, yurt içinde doğudan, batıdan, Ege’den, Trakya’dan, Karadeniz’den her taraftan insanlar geliyor. O coğrafyayı öğreniyor, oradaki insanların gelenekleriyle, görenekleriyle, yaşamlarıyla ilgili fikir sahibi oluyorlar.
Doğuyla batının, kuzeyle güneyin kaynaşmasını sağlıyoruz. Ne diyoruz? Biz birlikte Türkiye’yiz. Birlikte Türkiye olmanın da yolu da sadece bulunduğumuz bölgeyi o bölgenin geleceğini düşünmek değil, doğusuyla batısıyla, az kalkınan çok kalkınan yerlerin aynı anda gençlerimiz tarafından bilinmesi, görülmesi ve geleceğin Türkiye tasavvurunun zihinlerinde oluşması."
- "Sayısal uçurumu ortadan kaldırıyoruz"
AK Parti iktidarı süresince bölgesel kalkınma açığını kapatma yönünde çalışmalar yaptıklarını anlatan Yıldırım, "2003 yılında doğu, güneydoğu, bugün terörün en yoğun mücadelesinin verildiği illerimiz ile daha gelişmiş, batı illerimiz arasındaki fark çok fazlaydı. Örnek vermek gerekirse, milli gelir, ortalama 3 bin 200 dolar iken doğu, güneydoğuda 500-700 dolar arasındaydı. Ama milli gelirimiz 11 bin dolara yaklaştığı bir durumda, doğu, güneydoğuda ortalama milli gelir 6 bin 500 dolar üzerine çıktı. Esasında aradaki fark ciddi anlamda kapandı. Yani yarı yarıya kapandı." ifadelerini kullandı.
Yıldırım, 15 yılda Türkiye genelinde yapılan 16 bin 500 kilometrelik bölünmüş yolun 4 bin 500 kilometresini Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yaptıklarını hatırlattı.
İnternetin, geniş bandın, İstanbul ve Hakkari'de aynı olduğunu ifade eden Yıldırım, şöyle devam etti:
"Dolayısıyla sayısal uçurumu ortadan kaldırıyoruz. Bunun neye faydası var? Terörle mücadeleye faydası var, toplumsal barışa, kardeşliğe faydası var, üniter devlet yapımıza olan güvene, geleceğe olan umuda, gençlerimizin geleceğe bakışlarına büyük faydası var. 2008 senesinde Hakkari'ye gittiğimde orada terör tekrar yoğunlaşmıştı, ciddi bir terör faaliyeti vardı. Sokaklarda insanlar yoktu, çocuklar sokakları doldurmuştu. Etrafımı sardı çocuklar, benimle fotoğraf çektirdiler. Fotoğrafları çektirdikten sonra dedim ki 'Siz bu fotoğrafları nasıl alacaksınız?' 'Goley Bakanım, e-mailden alırız.' dediler. Yani oradaki altyapının gelişmesinin getirdiği bir sonuçtur. Topyekün olarak 15 yılda size önemli bir çarpıcı istatistik vermek isterim. Türkiye nereden nereye geldi? 2003 yılında Türkiye, dünya altyapı gelişmişliği sıralamasında 39'uncuydu. Şu anda nerede? 9'uncu sırada. Gelişmiş ülkelerin içerisine Türkiye şu anda altyapı gelişmişliği bakımından zaten girmiş vaziyette."
Türkiye'nin birçok gelişmiş ülkeden daha iyi altyapıya sahip olduğunu vurgulayan Yıldırım, "Karayolu altyapımız var. Havayolu altyapımız var. Demiryollarında Avrupa'nın 6. hızlı trenine sahip olan ülkeyiz, dünyada 11. sıradayız. Havacılıkta Avrupa'nın 2. sırasına yükseldik. Dünyanın en fazla ağı olan varış noktasına sahip havayolu şirketimiz var. 304 noktaya uçuyoruz. Daha geniş ağa sahip başka bir havayolu yok. Afrika'da sadece 45 noktaya doğrudan uçuş yapıyoruz. Biz göreve geldiğimizde Avrupa'ya sadece mağrip ülkelerine vardı, Sahra Altına hiçbir uçuşumuz yoktu. Oralara gitmeye kalktığımızda ya İspanya'ya ya Almanya'ya ya İtalya'ya gidiyorduk, onların üzerinden gidiyorduk, 1 günümüz yollarda geçiyordu. Şimdi oralarda 40'tan fazla ülkede büyükelçiliklerimiz var, 45'in üzerinde doğrudan uçuşumuz var." değerlendirmesinde bulundu.
Yıldırım, Türkiye'nin son 15 yılda ekonomi alanında altyapıyı geliştirme bakımından 3 kat büyüdüğünü ifade etti.
AK Parti'nin 3 Kasım 2002'de iktidara geldiğini hatırlatan Yıldırım, şunları söyledi:
"8 Ocak'ta ilk muhtırayı yedik. Kaç gün geçmiş? 1,5 ay bile değil. Belki çoğunuz onu hatırlamaz. O gün, 8 Ocak'ta esasında zehir zemberek bir muhtıra verildi bize, 'Ne laiklik kalmış, irtica hortlamış, cumhuriyetin temel değerleri yok olmuş.' Fakat o gündeme gelmedi. Niye biliyor musunuz? O gün Diyarbakır'da bir uçak düştü. Eski İngiliz yapımı uçaklar vardı. Kötü hava şartlarından uçak düştü, 57 vatandaşımız da hayatını kaybetti, gündem değişti. O muhtıra hiç konuşulmadı. Daha sonra sürekli biz bir yandan ülkemizin gelecek hedeflerini gerçeğe dönüştürmek için çabalarken bir yandan da vesayet odaklarıyla amansız bir mücadele verdik. Bunları kamuoyu bilmez. Orada konuşulanlar, yaşananlar günü birinde elbetteki kamuoyuna açıklanacak, bilinir hale gelecekti. Ama hayallerimizin ötesinde bir mücadele verdik. Bu ne zaman su yüzüne çıktı? 2007 cumhurbaşkanlığı seçiminde su yüzüne çıktı. Orada açıkça vesayet odakları siyasete, milli iradeye karşı tavır aldı."
Yıldırım, siyaset nerede parçalı hale gelmişse orada hep cumhurbaşkanlığı seçiminin gündemde olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:
"Özellikle 80 darbesinden sonra siyaset alanının sadece bir kısmını siyasetçiye bırakmışlar. Öyle bir kurgulama yapılmış ki belirli alanlar siyasetin, milli iradenin egemen olduğu alanlar, belli alanlar ise gizli ortaklara ait. Tek başına iktidar olmanız bunu değiştirmiyor. Bunu yaşadık. Biz sevindik, 363 milletvekiliyle geldik Ankara'ya, güçlü bir iktidarız, milli iradenin tek temsilcisiyiz ama geldik, 'Hoşgeldiniz, biz sizin yeni ortaklarınız' diye hiç tanımadığımız, seçim meydanlarında karşılaşmadığımız, hiç ter dökmeyen birtakım insanlar, birtakım kurumlar geldiler bizimle masaya oturmaya çalıştılar. Biz de 'Olmaz böyle şey kardeşim, milli iradenin temsilcisi biziz, vatandaş bize yetki verdi, size ne oluyor?' dediğimiz zaman da işler karıştı. 2007; ne yaptık? Madem seçtirmiyorsunuz biz de millete gidelim, aynı yılın ekiminde Cumhurbaşkanının millet tarafından seçilmesini sağlayan referandumu gerçekleştirdik.
Bu sefer bu vesayet sistemi taktik değiştirdi, yargı üzerinden üzerimize gelmeye başladı. Düşünebiliyor musunuz; bir savcı, 900 siyasetçiyi, üst düzey yöneticiyi dinlemeye alıyor. Bu fark edilince anayasa değişikliği süreci başladı, HSYK vesaire, 2010'da da bunu gerçekleştirdik ve ondan sonra da malum örgüt, Fetullahçı Terör Örgütü o süreci çok iyi kullandı, kendi adına ve kendine alan açmaya, alan genişletmeye başladı. Devam eden olaylarda, Gezi olayları, 17-25 Aralık, bu FETÖ Terör Örgütü'nün sahada etkin olarak yer aldığı olaylardır. Bunlarla sonuç alamayınca artık kurumlara da bürokrasiye, orduya, kolluğa, polise, iş hayatına, sivil toplum örgütlerine yeterince nüfuz ettiğini düşündüğü için artık kendini gizleme ihtiyacını duymadı, 15 Temmuz'da kendi adına altın vuruşunu yapmaya karar verdi. 15 Temmuz, FETÖ Terör Örgütü'nün seçilmiş hükümete, seçilmiş Cumhurbaşkanına ve milli iradeye karşı devletin silahlarını, tanklarını, toplarını, uçaklarını çalarak giriştiği bir kanlı darbe kalkışmasıdır. Bunun da nasıl bastırıldığını hepiniz biliyorsunuz. Millet bir oldu, beraber oldu, meydanlara indi, bu alçaklara geçit vermedi."
Başbakan Yıldırım, örgütün 165 ülkede faaliyetini sürdürdüğünü, bunların üst aklı niteliğindeki ülkelerin "Pes etmeyin, vazgeçmeyin, mutlaka kazanacaksınız" diyerek telkinde bulunduğunu, onların da Türkiye'ye karşı mücadelelerini sürdürdüklerini kaydetti.
Sadece ABD'de işlettikleri okuldan elde ettikleri yıllık gelirin 765 milyon dolar olduğunu aktaran Yıldırım, "Daha birçok ülkede buna benzer faaliyetleri var. Ne yazık ki dost bildiğimiz birçok ülke sonuçta bundan iktidar olumsuz etkilensin diye, Türkiye kendi iç meseleleriyle daha çok enerjisini harcasın diye destek oluyorlar. Örtülü bir şekilde destek oluyorlar. Ne yaparsa yapsınlar, bu temizliği Türkiye yapacak, yapmaya devam ediyor. Hukuk devleti kuralları içerisinde de yargıda hesaplarını veriyorlar, şehitlerimizin hesabını veriyorlar." dedi.
- "Terörle savunma esasına göre değil, taarruz esasına göre mücadele edeceğiz"
Başbakanlığa geldikten kısa zaman sonra 15 Temmuz'un yaşandığını hatırlatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Hemen sonra 24 Ağustos'ta Fırat Kalkanı Harekatı'nı başlattık ve bir karar aldık. Dedik ki artık terörle mücadelede yöntem değişikliğine gidiyoruz. Nedir bu yöntem değişikliği? Savunma esasına göre değil, taarruz esasına göre mücadele edeceğiz. Bekleyelim, bize saldırırlarsa karşılık verelim, yok. Üstüne üstüne gideceğiz. İster yurt içinde ister yurt dışında. Nitekim ondan sonra her tarafta aynı anda operasyonlara başladık. Fırat Kalkanı Harekatı ile kısa sürede 2 bin kilometrekarelik alanı DEAŞ'tan, PYD'den, YPG'den, PKK'dan temizledik ve şimdi orada 160 bin Suriyeli huzur içinde yaşıyor, çocukları okula gidiyor, ticari hayat başladı ve mutlu bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar.
Daha sonra ABD'de başkanlık seçimi oldu, 8 Kasım'da. Bu seçimle birlikte dünyadaki bütün öngörüler alt üst oldu. Bunun sonucu da bir ekonomik dalgalanma oldu. 2016'nın sonlarına doğru. Zaten biz 2016 Temmuz'unu görmüş ve yüzde 4 küçülmüştük, o çeyrekte. 2016 kayıp yıl olarak gözüküyordu ancak 2016'yı biz bütün olumsuzluklara rağmen yüzde 3,2 büyümeyle tamamlayabildik. Nasıl oldu bu? Üçüncü çeyrekte yüzde 4 küçülen ekonomimiz, dördüncü çeyrekte 4,9 büyüme sağlayarak bunu telafi etti ve böylece yılı 3,2 artıyla kapatmış olduk. Orada aldığımız tedbirler çok önemli. O tedbirler piyasayı canlandırmaya yönelik tedbirlerdi. Kredi hacmini büyütmeye yönelik tedbirlerdi. KGF'nin devreye girmesi, borçların yeniden yapılandırılması, iç tüketimi artıracak tedbirlerin alınması, konutta, mobilyada, beyaz eşyada, otomobilde, bütün bunları bu tedbirleri aldık ve nihayet sonucunu da 2007'nin sonunda gördük. Türkiye, G-20 içerisinde en fazla büyüyen ülke oldu, yüzde 7,4 büyümeyi gerçekleştirdi."
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi konusunda Meclisteki görüşmelere değinen Yıldırım, "Her şey aslında kasım ayının başında ya 4 Kasım, 5 Kasım'da, sayın Bahçeli'nin 11 Ekim tarihinde bir açıklamasıyla başladı. 'Bu fiili durum sürdürülemezdir, bunun meşrulaştırılması lazım'. Yani bunun değiştirilmesi lazım. Değiştirme nasıl olacak? Biz bunu bir davet olarak kabul ettik. Açık bir çağrı olarak kabul ettik ve nihayet sayın Genel Başkan'la 10 Kasım 2016'da bir araya geldik ve bu işin başlangıcını yaptık. Çerçevesini çizdik, 10 Kasım'la 9 Aralık arasında birçok görüşmemiz oldu. Arkadaşlarımız Mustafa Bey, Burhan Hocam, burada olmayan daha başka arkadaşlarımız, Mustafa Kalaycı, MHP'den diğer arkadaşlar var, arka planda bu teknik detaylar çalışıldı, gidildi, gelindi, genel başkanlardan, sayın Cumhurbaşkanımızdan gerekli mutabakatlar, onaylar alındı ve 1 aylık bir süre sonunda biz, 18 maddeden oluşan anayasa değişikliğini hazırlayıp TBMM'ye verdik. Aşağı yukarı 1 ay da görüşülmesi, komisyonlar dahil, 21 Aralık'ta zannediyorum komisyon toplantıları tamamlandı. Daha sonra da Genel Kurul'a geldi. 9 Ocak itibarıyla başladık ve 20 gün içerisinde de bu süreç tamamlandı. Böylece ocak ayı içerisinde değişiklikler Mecliste kabul edildi. Daha sonrası malum. Kampanya dönemi ve 16 Nisan'da referandum gerçekleşmek suretiyle sistem değişikliği vatandaşlarımız tarafından onaylandı, şimdi süreç işliyor."
(Sürecek)
YORUMLAR