Milli Saraylar’ın sedef atölyesindeki usta eller saray piyanolarına hayat veriyor
Milli Saraylar'ın Sedef Atölyesindeki usta ellere sahip restatörler, Osmanlı İmparatorluğu'nun kültürel mirasını gelecek nesillere taşımak amacıyla Topkapı Sarayı'nda yer alan tarihi saray piyanolarını restore ediyor.
Milli Saraylar bünyesinde yapılan çalışmalar, her biri kendi alanında uzman, işin mutfağında yetişmiş usta restoratörlere emanet. Yüzlerce yıllık tarihe tanıklık eden saraylardaki tarihi eserler, ustaların elinde adeta yeniden canlanıyor.
Uzman ekip sayesinde aslına uygun restore edilen eserlerin başında piyanolar geliyor. Fransa'dan, Osmanlı saraylarına hediye edilen bu tarihi piyanolar, yüzlerce yıllık salonların odalarındaki müziğin ruhunu yansıtıyor.
PİYANOLAR ORJİNALİNE UYGUN RESTORE EDİLMEYE ÇALIŞILIYOR
Milli Saraylar'daki atölyelerden biri olan sedef atölyesindeki 4 kişilik uzman ekip, 150-200 yıllık piyanoların restorasyonunu orijinaline uygun şekilde yapabilmek için önemli bir çalışma yürütüyor.
Restoratörler, Dolmabahçe Sarayı'ndaki piyanoların ardından şimdi de Topkapı Sarayı'ndan gelen Boulle stilinde, bağa görünümünde, lake ve bronzdan olan siyah piyanoların üst panolarını restore ediyor.
'ESERLERİ BİZE GELDİĞİ GİBİ SONRAKİ NESİLLERE DE İLETMEK İSTİYORUZ'
Milli Saraylar Sedef Atölyesi Sorumlusu Cemalettin Ünal, atölyede yürütülen çalışmalara ilişkin yaptığı açıklamada, sedefin yanı sıra metal boulle sanatı ve fil dişi eserlerle ilgili de restorasyon çalışması yaptıklarını söyledi.
Piyanoların üst tablasını çalıştıklarını aktaran Ünal, ardından alt bölümünün restorasyonuna geçeceklerini belirtti.
Restorasyonda amaçlarının aslına uygun çalışmak olduğunu dile getiren, sözlerine şöyle devam etti:
"Orijinal eserdeki malzemelere göre biz de aynı malzemeleri kullanmak zorundayız. Burada doğal malzeme, titiz ve sabırlı bir çalışma var. El emeği, göz nuru dökerek eserlerimizi tamamlıyoruz. Şu an Topkapı Sarayı'nın piyanolarının restorasyonu tamamlanmak üzere. Bu eserler yaklaşık iki buçuk aydır atölyemizde. Eser üzerinde her türlü risk olduğu için elimizden geldiği kadar titiz bir şekilde çalışmamızı sürdürüyoruz. Eser bize nasıl geldiyse, bizden sonraki dönemlere de aynı şekilde iletmek istiyoruz. Bu eserler döneminin de nadir eserlerinden olduğu için önem taşıyorlar. Sonuçta bir saray eseri ve yaklaşık 165-170 yıllık eser olması tabii ki önemli kılıyor."
'RESTATÖRLÜK ÇOK HASSAS BİR İŞ, DOKTOR GİBİ DÜŞÜNÜN'
Ünal, 30 yıllık çalışma hayatında restore ettiği en eski eserin Dolmabahçe Sarayı'ndaki 12 ayaklı bir masa, en çok zorlandığı eserin ise Küçüksu Kasrı'nın şamdanları olduğunu dile getirdi.
Restoratör olmak isteyen gençlere tavsiyelerde bulunan Ünal, sözlerini şöyle tamamladı:
"Restorasyon gençlere bence huzur verir. Çünkü bir işi tamamladığınızda mutlu oluyorsunuz. Bakış açınız değişiyor. Kendiniz değişiyorsunuz. 'Bunu ben yaptım' demek çok güzel bir duygu. Restoratörü doktor olarak düşünün. Yani bir hastayı nasıl tedavi ediyorsunuz? Mobilyayı da eseri de o şekilde tedavi etmek zorundasınız. Sonuçta tabii ki insan hayatı daha riskli ama eser de yüzyılın üzerinde olduğu için buna da aynı itinayı göstermek zorundasınız. Restoratörlük çok naif, çok hassas bir iş. Bu meslekte ilerlemek için mutlaka öncelikle sabır ve bir üst bilgiye sahip olan insanların bilgilerine ihtiyacınız oluyor."
YORUMLAR