Bir ihtişam olarak “Düşünce ve Gelenek”
Üç akademisyenin editörlüğünde yayınlanan “Düşünce ve Gelenek” adlı eser, Hece Yayınları arasından çıktı.
İBRAHİM ARPACI
Düşünce ve Gelenek; Bütün bir kadim tarih aslında bu mürekkep sözün temayüzü olarak ortaya çıkar. Çünkü düşünmek, suretin siret kazanımı gibi, Âdem'e varlığını hatırlatır. Ve biz öze dönüş yolcuları, kâinat üzerindeki her hatırlayışımıza ve onu hafızamızda canlı tutuşumuza “Gelenek” deriz. Aslında yaptığımız yeni bir yaratılışı meydana getirmek değil; var olan güzelliği dünya sahnesinde algılarımıza uygun bir şekilde felsefi düşünceyi yadsımadan ümmetin istifadesine sunmak, ondan istifade etmektir.
Bir bilimsel araştırma projesi doğrultusunda yapılan konuşma ve makaleleri yayına hazırlanan Yrd. Doç. Dr. Muhammet Enes Kala, Doç. Dr. Mehmet Vural ve Prof. Dr. Musa Kazım Arıcan'ın editörlüğünde çıkan “Düşünce ve Gelenek” adlı kitap, tam da böyle bir savın tek bir çatı altında toplanmasına öncülük ettiğini görüyoruz.
DİSİPLİNLER ETKİLEŞİM İÇİNDEDİR
Düşünce ve Gelenek; bu kitap tek bir hafızanın kendi ajandasından derç ettiği bir eser değildir; Bir yanıyla inceleme olsa da, ihtiva ettiği düşünce ve tespitler bakımından sadece inceleme kategorisi içerisinde bir eser şeklinde telaffuzu, kitabın şahsı manevisi adına adil bir hitap olmayacaktır… Bu ufak anekdot tartışması şöyle dursun; Hece Yayınları'ndan çıkan bu kitap, elinize alıp okumaya başladığınızda size öncelikli mesajı şu oluyor: Her bilimin kendi içinde disiplinel gerçeklik ve buna bağlı olarak bir geleneği olsa da, asıl itibari her bilgi/bilim/ilim/geleneğin; bütüncül olarak tek bir hafızada toplandığını, tek bir tekneye su taşıdığını iddia ediyor…
Kitabın editörleri, her disiplinin diğer disiplinle hem organik hem de tiyatral bir etkileşim içerisinde olduğu teziyle, birbirinden bağımsız bir şekilde İslam Kültürünün bir temayülü olarak ortaya çıkan metinleri bir araya getirmek sureti ile güzel bir çalışmaya imza attıklarını söylemek, haklarını teslim etmek açısından ve kitabın diyetini ödemek kabilinden gidip bu kitaba para vermemizi gerekli kılıyor diyebilirim.
Şayet bir medeniyet, ya da tasavvuru, ya da sahih bir yönelim, başka bir ifade ile ahirette de size fayda sağlayacak evrensel şeyler ortaya koyma iddianız varsa ki bu coğrafya üzerinde yaşayanların hep olmuştur. Bunun birinci temel öğesi, tüm disiplinlerde söz söyleyecek bir “Ben İdraki”ne sahip olmanızdır. Bunu diyen ben değilim tabi ki… Nitekim kendi dişlisinden ayrılan mekaniğin daha bir büyük mekaniğin dişlisi olması ve eş düzlemde bir söylem birlikteliği oluşturması, büyük dairesel hipotezi oluşturur ve biz bu hipoteze “sahih yaşamın şifreleri” deriz. İşte bu kitap, bize bu yola sevk eden düşünce taşlarını bir araya getirmiş ve servis etmiş diyebiliriz.
MODERNİTENİN İKİRCİKLİ TUTUMU
Dört yüz sayfayı aşkın eserin ilk bölümünde İslam düşüncesine ait genel çerçeveye dair düşünceler üzerine makalelere yer verilirken; İslam Bilim Tarihi'nin tarihsel epistemolojisi, İslam Düşüncesi, Felsefe ve Gelenek arasındaki İlinti gibi ana Saikler makale sahipleri tarafından irdeleniyor.
Kitabın “Beşeri ve Sosyal Bilimler” bölümü ise on beş makaleden oluşuyor. Daha çok Hayat-ı İçtimaiye'ye yönelik kuram ve tespitlerin ağırlıkta olduğu bu bölümde, makale sahiplerinin başlıklandırdıkları konular gayet cesaret verici ve bir hafızayı yeniden yerine oturtmaya yönelik ipuçları taşıdığını görüyoruz. Belki de bu bölümü heyecanlı ve bir o kadar da okunası kılan “Beşeri ve Sosyal Bilimler” adı altında bir araya getirilen makalelerin sosyal hayatın her alanında nasıl bir düşünce dünyasına sahip olmamız gerektiği konusunda okuyucuyu bir hedefe bir ana temaya götürdüğü gerçeğidir! Nitekim tüm süfli ve yanıltıcı olanı kendi ana etmenleri içerisine almış ve bunu her türlü sanat biçimiyle hakikat diye sunan Modernite'nin nasıl bir ikircikli tutum içerisinde olduğu, kendi varoluşsal öğelerimizi o bileşenler içerisinde ayırt ettiğimizde, “Gelenek” dediğimiz o ihtişamın kendi kendisini ortaya çıkaracağını görmek, okuyucu olarak bu kitaba ayırdığımız vakti daha bir anlamlı hale getirecektir. Öyle ki, kitabın içerisinde yer alan sunum ve tebliğler millet olarak temel eserlerimiz arasında yerini alacak aklilikte olduğu kanısı, okurların zihinlerinde de yer etmesi mümkünler dâhilindedir.
Kitabın diğer bir bölümü olan “Temel Doğa Bilimleri, Mühendislik ve Sanat” başlığı altında on bir makale yer alıyor. Genel itibari ile Türkiye'nin önde gelen akademisyen, entelektüel birikime sahip düşünce insanlarının kalem oynattığı/tebliğde bulunduğu bu kitapta, ufuk açıcı yeni söylemlere rastlamış olmak, “el-an” inşa ve ibda ya da ihya ya da siz ona deyin, uyanış; biz diyelim diriliş, ötekisi desin farkındalık, bir diğerinin başka başka adlandırdığı etkileşimin oluşması kabilinden önem iktiza etmektedir…
BAYRAĞI İLERİ TAŞIMAK
Müslüman'ın bilimle diyaloğu neden bilim üretmesi gerektiği, Mühendisliğin bize ne tür bir kazanım sağladığı ya da sağlayacağı, daha özelde Mühendisliğin kendi içerisindeki bugün gelinen noktadaki çıkmazları, yakaladığı ivme vs. Diğer taraftan doğa bilimleri tüm bunlarla ilgili ortaya konulan makaleler; bayrağı birkaç yükselti ileri taşıması bakımından yine kitabın satırları arasında yerini aldığını görüyoruz.
Son olarak “Sağlık ve Tıp” üst başlığı altında sekiz makalenin yer aldığı bu bölüm, “Tıpta Vahdet Zamanı,” “Tıptan Kültüre,” “Bir Nazar” gibi başlıklarla bu alanla ilgili henüz çok bakir bir tarlanın sürüme hazır beklediğini ve yakın zamanda bu sahanın işlense de kolay kolay doldurulamayacağını gözler önüne sermektedir. Örneğin Prof. Dr. Fahri Bayıroğlu'nın Oruç ve Kısıtlamalı Beslenme başlığıyla sunduğu tezindeki tespit ve çıkarımlar, fizyolojik bir yapıya sahip insanın uhrevi bir yönelim olan Oruç ile nasıl iç içe bir bağıntı içerisinde olduğunu göstermiş olması, bu kadar bir yekûndaki kitabı okunur kılması konusunda meşru yazılardan sadece bir tanesi olacağı düşüncesindeyim.