Mesnevi'ye adanan bir ömür: Şefik Can'ın hatıraları kitap oldu
Türkiye’nin meşhur Mesnevihanlarından Şefik Can’ın vefatından evvel kayda alınan hatıraları kitaplaştı. Can’ın ünlü simalarla karşılaşmalarını ve fikirlerini ihtiva eden “Şefik Can-Hatıralar” adlı eser, geçtiğimiz asra ışık tutuyor.
Şefik Can, 97 yıllık hayatını Hazreti Mevlâna’nın eserine adayan en meşhur Mesnevihanlardan biriydi. Yani Mesnevi’yi okuyup, asıl manasını insanlara anlattı; hayatı boyunca yazdığı kitaplarla da, Mevlâna’nın hatırlanmasını sağladı. Kendine has ve “sıra dışı” sayılabilecek görüşleri de olan Can’ın imparatorluk yıllarında Erzurum’da başlayıp, cumhuriyet devrinin İstanbul’unun kültür hayatına uzanan serüveni ise, enteresan hikâyelerin, önemli isimlerle hatıraların membaı gibiydi...
Geçtiğimiz günlerde Sufi Kitap etiketiyle neşredilen “Şefik Can Hatıralar” adlı eser ise, işte bu hatıraları ortaya döküyor. Aslında kitap, bizzat Can tarafından kaleme alınmış bir hatırat değil. Ömrünün son dönemlerinde kasetlere alınan mülâkatlarının H. Nur Artıran tarafından deşifre edilmesiyle meydana getirildiği ifade ediliyor. Vefatından 17 sene sonra neşredilen kitap, dağınık bir anlatımı olması sebebiyle, Şefik Can’ın şahsiyetlere dair görüşlerini eksik aksettiriyor olabilir. Buna rağmen barındırdığı hatıralar ve ilk defa kayda düştüğü bilgilerle yakın tarihin farklı sahalarına ışık tutuyor. Can’ın temas ettiği kişiler arasında ise Süheyl Ünver’den Rıza Tevfik’e, Nâzım Hikmet’ten Peyami Safa’ya, Elmalı Hamdi Yazır’dan Halide Edip Adıvar’a kadar birçok meşhur isim var... Şefik Can, talebesi olan Türkiye gazetesinin kurucusu Enver Ören’le de yakınlık kuruyor.
MESNEVİ OKUYAN İŞGALCİ RUS
1909’da Erzurum’da doğan Şefik Can “Padişahım Çok Yaşa!” sedalarıyla merasimlerin yapıldığı yıllarda mektebe başlıyor. Hem edebiyata meraklı bir müftü olan babası, hem de “Bizim ilkokulda öğrendiğimiz şiir ve edebiyat bilgilerini şu an üniversite öğrencilerine sorsanız bilmez” diye anlattığı mektepler sayesinde edebiyata merakı başlıyor.
O günlerde, işgalci bir Rus subayı, babasını evden aldırıyor. Sonrası ise kitapta şu ifadelerle anlatılıyor: Biz babamı bir daha göremeyeceğiz diye annem ile ağlaştık. Meğer Rus işgal kumandanı çok iyi Arapça, Farsça biliyormuş. Hazreti Mevlâna’nın, Şeyh Sadi’nin, Hafız’ın beyitlerini ezberlemiş. Kasabamızda görev yaparken canı sıkılmış, ‘Burada Farsça, Arapça bilen var mı?’ diye sormuş. Babamı çağırmışlar. Semaverler, çaylar... Kitap ve insan sevgisi iki yabancıyı bir araya getirmiş.
EDEBİYATÇILARLA KARŞILAŞMALAR
Kuleli Askerî Lisesinden sonra Harp Okulunu bitiren Şefik Can, yıllarca edebiyat öğretmenliği yapması sebebiyle birçok şair ve yazarla hatıralara sahip. Mesela yıllarca yanında bulunduğu ve manevi önder kabul ettiği Tahirü’l-Mevlevî ile tanışması oldukça enteresan... Şefik Can, askerî lisede okurken sahaflarda bulamadığı bir kitabı için Tahirü’l-Mevlevî’nin kapısını çalıyor. Ancak Tahirü’l-Mevlevî, istediği kitabı vermeyip “Ama evimde okuyabilirsin” diyor. Şefik Can buna çok kırılıyor. Ancak kaderin tezahürü olarak yıllar sonra Tahirü’l-Mevle- vî’nin yanına stajyer öğretmen olarak veriliyor ve ona âdeta bağlanıyor. Dargınlıktan, büyük bir bağlılık çıkıyor...
ASKERÎ ÜNİFORMAYLA NAZIM’IN DURUŞMASINDA
Buna rağmen “İdeoloji bana hiç engel olamaz” diyen Şefik Can, tehlikeyi göze alıp 1928’de Kuleli Askerî Lisesinde okurken üniformayla Nazım Hikmet Ran’ın duruşmasını takip ettiğini de anlatıyor. Aynı şekilde okuldan kaçıp, Hint yazar Tagore’u askerî üniformayla görmeye gittiğini de naklediyor. Şefik Can “Selanik dönmesinin kızı” diye bahsettiği Halide Edip’le edebiyat vesilesiyle sıkı dostluk kurduğunu, evine gidip geldiğini söylüyor. Hatta onun tercüme ettiği Hamlet’te hatalar bulunca, Halide Edip eseri gözden geçirmesi için kendisine veriyor ve ifadelerini beğenip, iltifatta bulunuyor.
Eserde cumhuriyet tarihinin simge isimlerine dair belki de ilk defa kayıtlara düşülen enteresan bilgiler de var ama sitayişkâr cümlelerin arasından bunları ayıklamak gerekiyor... Hasılı herkese biraz fazla hoş görüyle yaklaştığını söylemek gerektiğimiz Şefik Can’ın eseri, buna rağmen okuyucusunu mazide renkli bir yolculuğa çıkarıyor.
CEP SAATİMİ ENVER BEY'E VERDİM
Şefik Can eserde, lisede talebesi olan merhum Enver Ören’in, kendisini hiç unutmadığını anlatmış. Can “Enver Ören’in, hem yarım kalan Mesnevî şerhinin basımında gösterdiği samimi gayret, hem de Divan-ı Kebir’deki yanlışların düzeltilmesi için Kültür Bakanlığına ulaşmamda fakire verdiği manevi destek benim için kıymetliydi” ifadelerini kullanıyor ve şöyle devam ediyor: Babamdan kalma ve benim için manevi değeri çok yüksek, antika bir cep saatim vardı. Enver Ören’in fakirin naçiz çalışmalarına gösterdiği ilgi dolayısıyla bu saati bir hatıra olarak kendisine hediye ettim.