"Okçu" okuyucuyla buluştu... Sasani İmparatorluğunu çökerten kahraman!
Eğitimci-Yazar Selami Yalçın'ın Nar Yayınlarından çıkan "Okçu - Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın (r.a.)" adlı romanı okuyucuyla buluştu.
Selami Yalçın, Dr. Pınar Vursun'a verdiği röportajda Hz. Peygamber’e (ﷺ) iman edenlerin beşincisi olan, Uhud Savaşı kahramanı, Sasani devletini mağlup edip tarihten silen, okçuların piri Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın (r.a.) hayatını konu edindiği OKÇU romanıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Tanımayanlar için OKÇU’nun yazarını nasıl tanıtırsınız?
1967 yılında Elazığ’da doğdum. İlkokulu köyümde okudum. 1980 yılında Karakoçan İmam Hatip Lisesine kaydoldum. 1987’de Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesini kazandım ve İstanbul’a geldim. Yoğun geçen beş yıllık öğrenciliğim oldu. Bu sürede Arapça, İngilizce ve Farsça öğrenmeye çalıştım. Lise yıllarında edindiğim kitap okuma alışkanlığımı sürdürdüm. 1992 yılında yüksek lisansa başladım ve hemen akabinde öğretmen olarak İstanbul’a atandım. 29 yıl öğretmenlik, Müdür Yardımcılığı, Okul Müdürlüğü ve Milli Eğitim Şube Müdürlüğü görevlerinde bulundum. Doktoradan sonra da Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi olarak göreve başladım. Hâlen bu göreve devam ediyorum.
Sizin okumayı en çok tercih ettiğiniz kitaplar ne tür kitaplardır, neden bu türü tercih edersiniz?
Öğrencilik yıllarımızda siyasi ve ideolojik kitaplar revaçtaydı. Edebi kitaplar da okunurdu fakat onlar diğer tür okumaların gölgesinde kalırdı. Fakültenin ikinci sınıfında Gazzâlî ile tanışınca okuduğum kitapların türünü değiştirmeye karar verdim. Fikrî ve ideolojik kitaplar yerine daha çok ilmî kitaplar okumaya başladım. Bu arada roman, hikâye ve şiir türündeki kitapları okumayı da sürdürdüm. Gazzâlî bana bilgi ile slogan, bilgi ile hamasi propaganda arasındaki farkı gösterdi. İlmin ufuk açıcı, yol gösterici, aklı ve gönlü besleyici taraflarıyla karşılaşınca araştırmaya dayanan kitaplar ile roman türünde eserler okumaya ağırlık verdim. Zamanımın sınırlı olduğunu fark edince vaktimi türünün en iyisi kabul edilen eserlere ve kaynak kitaplara ayırdım.
Bir sanatçıyı besleyen ve onu bir eser ortaya koymaya sevk eden şeye ilham adı verildiğine göre sizin OKÇU’yu yazmaya sevk eden ilham nedir?
Günümüzde insanlar çoğunlukla roman ve hikâye türü kitaplar okuyor. Ancak bunların bir kısmı duyguları okşayan, psikolojik uyarıcıları zinde tutan ve kolay okunan eserlerdir. Özellikle bencilliği, haz kültürünü ve cinsel dürtüleri öne çıkaran kitapların hızlıca yaygınlaşması bir eğitimci olarak beni kaygılandırıyor. Piyasaya sürülen bu tür ürünlerin alternatifi olacak nitelikli roman, hikâye ve masalların yayınlanarak toplumumuza sunulması gerektiği kanaatindeyim. Bu amaçla birkaç yıl önce Yusuf ile Züleyha’yı konu alan “Aşk Girdabı” romanını yazdım. Roman ilgi görünce bir tarihi roman daha yazmaya karar verdim. Bazı okuyucuların önerisini de dikkate alarak sahabeden birisini yazmayı düşündüm. Yaptığım ön araştırmada Dört Halife’yle ilgili çok eser olduğunu gördüm. Ancak dünya tarihini değiştiren ve cennetle müjdelenen diğer altı sahabeyle ilgili dişe dokunur bir çalışma olmadığını tespit ettim. Bu, biraz hayal kırıklığı yaşamama sebep oldu. Bunun üzerine bu isimlerin hayatını araştırmaya başladım. Bunun sonucunda Hz. Peygamber’e iman edenlerin beşincisi olan, Uhud Savaşı kahramanı, Sasani devletini mağlup edip tarihten silen, okçuların piri, bileği güçlü, İslâm uğrunda gözünü budaktan sakınmayan büyük lider Sa’d b. Ebî Vakkâs’ın (r.a.) hayatını yazmaya karar verdim.
OKÇU son eseriniz, bundan önce yazdığınız eserleri kısaca tanıtır mısınız?
Aşk Girdabı’ndan önce yine gençlere yönelik üç kitap yazmıştım. Bunların ilki aşk ve sevginin özelliklerini işleyen, geçici ve kalıcı sevdaları ele alan “Aşkta Sonsuzluk” kitabıdır. Sonra bana gençlerin sıkça sorduğu Allah ile ahiret hayatı hakkındaki sorularına cevap vermek amacıyla önce “Cennete Yolculuk”, sonra da “80 Soruda Allah Hakkında Merak Ettiklerimiz” kitaplarını yazıp yayımlattım. Çok şükür bu kitaplar okuyucudan büyük ilgi gördü ve bir kaç baskı yaptı. Gençlerle içli dışlı olmam nedeniyle anne ve babalar ile bazı eğitimcilerin büyük hatalar yaparak çocukların ruh ve zihin dünyasını perişan ettiklerini gördüm. Bunun üzerine anne-babalara ve eğitimcilere yönelik “Çocuk Eğitiminde Sevgi ve Disiplin” kitabını yazdım. O da üç baskı yaptı. Bunların dışında yayımlanmış akademik makalelerim var.
OKÇU’yu yazmaya karar verdikten sonra nasıl bir çalışma yöntemi takip ederek bu eseri kaleme aldınız?
Önce alan taraması yaptım. Sa’d b. Ebî Vakkâs (r.a.) ile ilgili Türkiye’de ve dünyada yayımlanmış eserleri ve tezleri okudum. Onun hakkında tarih ve tabakât kitaplarında yazılı olan bilgileri topladım. Altı ay kadar bir araştırma süreci oldu. Sonra da hayatını kesitler hâlinde yazmaya başladım. Yazma aşamasında da sık sık siyer, hadis, tabakât ve tarih kitaplarına bakma gereği duydum. Zira konu çok hassastı. Kahramanı anlatırken Hz. Peygamber’i ve İslâm tarihini de işlediğiniz için doğru bilgilerle yazmanız gerekiyor. Bu da kaynaklarda nakledilen bilgilerin doğruluğunu teyit etme zarureti doğuruyor. Bu nedenle roman, aynı zamanda bir siyer ve dört halife dönemi tarih kitabı mahiyeti arz etmektedir.
Son eserleriniz roman türünde olduğuna göre artık bu türde karar kıldığınız söylenebilir mi? Neden roman türünü seçtiniz?
Türkiye’de kitap okutmaya öncülük edenler çoğunlukla Türkçe ve edebiyat öğretmenleridir. Onlar da edebî tadı olan eserler okutmayı tercih etmektedir. Ben de öğretmenlerimizin gönül huzuruyla okutabileceği, okuyucuların okurken zevk alacakları, yeni şeyler öğrenecekleri, gönüllerini ve zihinlerini besleyecekleri romanlar yazmaya karar verdim. Tabi bunu ne oranda başarabileceğimi zaman gösterecek. Bu arada araştırmaya dayalı kitap ve makale yazmaya da devam ediyorum.
Romanlarınızda anlattığınız olaylar ve şahıslar gerçekte yaşamış şahıslar olduğuna ve üstelik İslami açıdan taşıdıkları kutsiyet bilindiğine göre bu tür bir roman yazarken zorlandınız mı?
Evet, bu gerçekten zor bir durumdur. Özellikle Aşk Girdabı’nda Hz. Yusuf’u anlamak ve anlatmak çok zor oldu. Bir peygamberin olaylar karşısındaki duygu ve düşüncelerini anlayabilmek insan idrakini hayli zorlamaktadır. Yusuf suresinde bahsedilen olayları kavramak ve o günün şartlarını bugüne aktarmak kolay olmadı. Okçu’da o kadar zorlanmadığımı söyleyebilirim.
OKÇU romanının en severek yazdığınız bölümü neresidir?
Kitabın baş taraflarını severek yazdım.
OKÇU romanının en zorlanarak yazdığınız bölümü neresidir? Neden?
Uhud Savaşı’nın anlatıldığı, “Bağrımızdaki Yara: Ayneyn Tepesi” başlığındaki bölümü yazarken duygu yoğunluğu yaşadım ve zorlandım. Duygusal ve zihinsel kopuşlar var orada. İhanete uğramak, canını feda etmek, aynı anda zafer ve yenilgi tatmak, yas tutmak, yara sarmak gibi pek çok ağır durumu anlatmak kolay olmadı.
OKÇU romanının hedef kitlesi kimlerdir?
Sade ve akıcı bir üslubu olduğu için ortaokul 7. Sınıftan itibaren her yaş grubu okuyabilmektedir. Ancak lise öğrencileri ve yetişkinler olayların tarihi, felsefi, sosyolojik ve psikolojik boyutunu kavrayabilecekleri için kitaptan daha çok istifade etmektedir. Araştırmaya dayalı bir roman olduğu için lise öğrencilerine ve yetişkinlere daha çok katkı sağlayacak diye düşünüyorum. Nitekim bu doğrultuda okuyuculardan güzel değerlendirmeler almaktayım.
Bir okur OKÇU’yu okumayı neden tercih etmeli? Yahut öğretmenler öğrencilerine bu eseri neden okutmalı?
Hz. Peygamber’in (s.a.v.) bir tek kendisine, “Anam, babam sana feda olsun.” dediği bir fedaiyi yakından tanımak için Okçu’yu tercih etmelidir. Dağlarda karların eridiği, yağan yağmurların nehirle birleştiği bahar mevsiminde süvari ordusunu coşkun Dicle nehrine sürüp Sasani ordusunu gafil avlayan ve Sasani imparatorluğunu çökerten bir kahramanı tanımak için bu romanı okumalıdır. Öğretmenler, birkaç kişinin halifelik iddiasında bulunduğu bir sırada yeğeni Haşim’in, “Emrimde eli kılıç tutan yüz bin kişi var, başımıza geç.” dediğinde, “Yüz bin kılıca gerek yok. Vurduğumda müminleri kesmeyen ama kâfirleri biçip doğrayan tek bir kılıç istiyorum.” diyecek kadar bilge bir lideri tanıtmak gayesiyle okutmalıdır. İslam’ın nasıl doğduğunu, nasıl tutunduğunu ve nasıl yayıldığını öğretmek maksadıyla öğrencilerine tavsiye etmelidir. Sahabenin Hz. Peygamberle ilişkisini öğretmek için okutmalıdır. İnanmak, güvenmek, inancı uğrunda bedel ödemek, sadakat, hayranlık, samimiyet, fedakârlık, şehadet, vatan hasreti, özlemek, hırslarını kontrol etmek gibi pek çok temayı kavratmak gayesiyle Okçu’yu okutmalıdır.
Roman özellikle okullardaki “İslam Tarihi”, “Hz. Muhammed’in Hayatı” ve “Siyer” derslerinde okutulduğunda öğretmenlerin işini çok kolaylaştıracaktır. Zira ders kitaplarındaki ağır üslubun yanında iki günde okunabilen akıcı ve sürükleyici bir roman onlara alt zemin hazırlayacaktır.
Kitaplarınızda kendinizden soyutlanmış karakterleri mi yoksa sizi yansıtan karakterleri mi anlatıyorsunuz? Ya da bir başka deyişle eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?
Topluma öncülük etmiş şahsiyetleri ve onların ufuk açan yanlarını okuyucuya aktarmayı tercih ediyorum. Rol model olabilecek karakterleri anlatarak okuyucuya hem edebî bir tat sunmaya hem de manevi değerleri aktarmaya çalışıyorum. Geçici olan hevesler ile kalıcı olan değerler arasındaki farkları ortaya koymaya çabalıyorum.
Günümüz gençlerine bizim öz kültürümüzle ve dinimizle bağdaşmayan hatta taban tabana zıt olan çoğunlukla uydurma kahramanlar sevdiriliyor, rol model gösteriliyor. OKÇU kaleme alınırken, bizim gençlerimize bizim hakiki kahramanlarımızı rol model olarak tanıtma düşüncesi var mıydı?
Evet. Okuyucuya hayali senaryolar sunmaktan, duygularına hitap etmekten ziyade gerçek kahramanları tanıtmak istiyorum. Hayatın inişli çıkışlı, acı tatlı taraflarını anlatarak zor durumlar için onlara direnç kazandırmaya çalışıyorum. Zor zamanlarda sergilenecek doğru tutumları kahramanların hayatlarıyla aktarmaya çabalıyorum.
Roman yazarı olarak beğendiğiniz ve üslubunuzun oluşmasına etki eden yazar(lar) var mı?
Okuduğumuz her yazarın üzerimizde farklı etkileri olur. İlmi konularda Gazzâlî, roman alanında Tolstoy, Victor Hugo ve Dostoyevski, edebi üslup açısından ise Mevlana, Sadi Şirazi, Fuzuli ve Necip Fazıl’ın üzerimde önemli etkiler bıraktığını söyleyebilirim.
Eğitim camiasında yıllarca hizmet vermiş ve genç nesilleri yakından tanıyan biri olarak günümüz şartlarında da yeni OKÇUlar yetişebileceğin inanıyor musunuz?
Öğrencilik yıllarımdan beri sürdürdüğüm eğitim faaliyetlerindeki bütün çabam lider kişiler, şahsiyeti olgunlaşmış erdemli insanlar yetiştirmek oldu. Tarihin akışını değiştirme potansiyeli olan kişiler az olur. Ancak tarihi fırsatlar doğduğunda özgür düşünmeye alışmış, cesur ve bilge insanların okçu gibi parlayabileceğini düşünüyorum.
Röportaj: Dr. Pınar Vursun.