Kutupsuz dünya mümkün mü?

Yakın zamanda Nobel Akademik Yayıncılık’tan çıkan Doğa ve İnsanlığın Küresel Krizlerine Karşı Kutupsuz Dünya Düzeni isimli kitap çalışması üzerine, kitabın yazarı Ethem Paksoy ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kutupsuz dünya mümkün mü?
Kutupsuz dünya mümkün mü?
GİRİŞ 17.03.2025 12:03 GÜNCELLEME 17.03.2025 12:03

Yakın zamanda Nobel Akademik Yayıncılık’tan çıkan Doğa ve İnsanlığın Küresel Krizlerine Karşı Kutupsuz Dünya Düzeni isimli kitap çalışması üzerine, kitabın yazarı Ethem Paksoy ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Doğa ve İnsanlığın Küresel Krizlerine Karşı Kutupsuz Dünya Düzeni isimli kitabı yazmaya neden ihtiyaç duydunuz?

Sanayi devrimine müspet yönden bakıldığı zaman insanlığın hayatını kolaylaştırmış, büyük bir evrimi gerçekleştirmiştir. Ancak başlangıcından günümüze bir süreç içinde bu teknoloji doğa ve insanlığa fayda/zarar açısından bütün boyutlarıyla değerlendirilmemiş, insanlığa getirisi ve götürüsü ortaya konmamış, sağlıklı kullanımı için yol ve yordamı belirlenmemiş, sadece çıkar amaçlı kullanıldığı için zarar hanesi çok kabarıktır. Sanayi devrimini gerçekleştiren her ülkede teknolojiyi eline geçiren elit bir azınlığın birinci yaptığı iş kapitalist ilkeler içinde ülke nüfusunun çoğunluğuna baskı ve sömürüyle hâkim bir düzen kurmak olmuştur. Bu düzen içinde her ferdin işçi veya patron değişmez statüsünün belli olduğu üstü örtülü bir kast sisteminde toplum kaderine razı olmuştur. Kendi içinde bütünlüğü sağlayan bu ülkelerin ikinci yaptığı iş teknolojiden aldığı güçle gelişmemiş ülkelere işgal ve sömürü götürmüştür. Teknolojik gelişmişliğin doğa ve insanlıkla ilgili süreci kontrolden çıkmış, sadece işgal ve sömürü doğurmuştur. Teknolojinin bu pervasız kullanılmasının sonunda doğa ile ilgili küresel ısınma ve iklim değişikliği, kimyasal atıklı çevre kirliliği ile doğanın ekosistemi bozulmuştur. Teknolojinin toplumlara uzanan eliyle başkalaşan savaş, terör, sömürü ile insanlığın varlık değeri kalmamıştır. İki yüz elli yıllık maziye sahip bu küresel düzen içinde doğa ve insanlık büyük bir baskı altında teknolojisiz eski hayatı arar olmuştur. Mesela kurulan devasa büyük şehirler insanın fıtratıyla örtüşmediği için doğayla ilgisini kesmiş, üstü açık birer hapishane olmuştur. Şehirde yaşayan insanlar için doğayla buluşmanın adı olan piknik şehir hapishanesinden tabiata açılan pencerenin adı olmuştur. İşte bu kitap sömürgeci zorbaların sanayii kötü kullanması sonucu ayağımızın altından kayan doğaya ve değerlerini kaybederek robotlaşan insanlığın kayıplarına dikkat çekmek ve sanayi devrimi doğa ve insanlığın hayrına nasıl kullanılacağını tartışmak için yazılmıştır.

Sanayi devriminin kötü kullanılmasının sonuçları nelerdir?

Geniş perspektiften bakıldığı zaman sanayinin bilinçsiz kullanılması sonucu zarar doğaya da, insanlığa da eşit şekilde ulaştığı görülecektir.  Sanayi devrimi başta doğanın kanunları gözetilerek kullanılmamıştır. Fabrikaların, motorlu araçların, sanayileşmenin ardından şehirlere doldurulan nüfusun enerji ihtiyacının kahir ekseriyetinin fosil yakıtlardan elde edilmesi sonucu havaya salınan karbondioksit ağırlıklı atık gazların atmosferin fabrika ayarlarını bozarak küresel ısınmayı doğurduğu bilimsel bir gerçektir. Bu küresel ısınma sonucu iklim rejimleri bozulmuş, yeryüzünde bir kısım yerler yağışsız ve kurak geçerken bir kısım yerlerde de aşırı yağışla felaketler oluşmuştur.  Kurak ve yağışsız geçen bir kısım yerlerde bilhassa yaz mevsimlerinde çıkan orman yangınları binlerce hektar alandaki ağaçların yanmasıyla büyük bir ekosistem felaketi yaşanmakta ve oksijen fabrikası olarak görev yapan ormanlık alanlar karbondioksit deposuna dönüşmektedir.  Bu yüzden yaz mevsimleri ormanları olan her ülkenin kâbusu haline gelmiştir. Yağış rejiminin ayarı bozulduğu için bazı yerlerde vukua gelen aşırı yağışlarla oturma alanlarını bile tahrip eden sel felaketleri olmaktadır.

Sanayinin bilinçsiz kullanılması kimyasal atıklı çevre kirliliğine sebep olmuştur. Bu atıkların dönüştürülmeden atılmasıyla birincisi yer altı kaynakları tükenmekte, ikincisi güneş ışınlarına temasla küresel ısınmaya katkı yapmakta, üçüncüsü bu atıklar eko sistemin üç unsuru hava, su ve toprağı zehirlemektedir. Son olarak sanayi devriminin kötü kullanılmasının sonucu olan küresel ısınma ve çevre kirliliği yeryüzünde birçok bitki ve hayvan türlerinin de neslini tüketmiş ve tüketmeye devam etmektedir.

Sanayi devrimi iyi yönetilemediği için ulusların toplum yapısını da değiştirmiştir. Şehirlere kurulan fabrikalar ilk önce kırsal kesimden şehirlere iç göçü, daha sonra geri kalmış ülkelerden sanayileşmiş ülkelere dış göçü başlatmıştır. Günümüz dünyasının insan havarileri görünen bu gelişmiş ülkeler geri kalmış ülkelerden bu dış göçü önlemek için çok büyük masraflarla çok kaba tedbirlerle binlerce göçmen ya denizlerde boğulmuş veya yollarda ölmüştür. Bugün dünya nüfusunun kahir ekseriyeti sağlıksız şartlarda şehirlerde yaşamaktadır. Kısaca bu durum bütün dünyada geleneksel aile ve sosyal yapılarını bozmuştur.

Sanayi devrimi doğaya verdiği zarardan daha fazlasını teknolojiyle başkalaşan savaşla, terörle, sömürüyle, açlıkla, salgın hastalıklarla insanlığa vermiştir. Sanayi devriminin ürünü olan teknolojik silahlarla geçmişe göre savaşların rengi değişmiş, daha kanlı olmuştur. Bu konuda sadece bir örnek gelinen noktayı aydınlatacaktır. II. Dünya savaşında ABD’nin Japonya’ya attığı iki nükleer silahın ne kadar ölümcül olduğunu bütün dünya görmüştür. Şimdi bilinen dokuz ülkenin elinde bulundurduğu binlerce atom bombasının patlatıldığı zaman dünyanın ekosisteminin tamamen yok olacağı, güneşin diğer gezegenlerinden farkı kalmayacağı bilinmektedir. Dünyaya hâkim olmak isteyen süperlerin vesayet veya vekâlet savaşlarının adı olan terör günümüzde on binlerce masum insanın canını almaktadır. Sanayi devriminin verdiği avantajlarla gelişmiş ülkeler sömürü ağını sistemli olarak öyle yaymış ki dünyanın çok elit küçük bir nüfusu dünya gelirinin kahir ekseriyetini eline geçirmiş ve dünya nüfusunun onda biri günlük bir dolarla yaşam mücadelesi vermektedir. Günümüzde tıbbın gelişmişliğine rağmen eko sistemi bozulan dünyada hastalık yapan virüsler kabuk değiştirerek sürekli salgın hastalıklar üretmektedir.

Bunların hepsi sanayi devriminin bütün boyutlarıyla ölçülüp biçilmeden getirisi ve götürüsü değerlendirilmeden, sadece sömürü ve işgalle dünyaya hâkim olmak amacıyla kullanıldığını göstermektedir. Evet, öyle de olmuştur. Sanayileşmiş Avrupa ülkeleri ve ABD iki buçuk asırdır sanayi devrimini işgal ve sömürü amaçlı kurdukları dünya düzeninde Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerini ekonomik olarak ya serbest piyasa adı altında dolaylı yoldan veya işgal ederek sömürmüşler. Bu durum doğa ve insanlığı berhava etmiştir. Artık bu sihirli değnekleri de onlardan bir kısım Asya ülkelerine geçmektedir. Her ülkenin az veya çok katkılarıyla ortaya çıkan bu küresel krizlerle doğa ve insanlık daha fazla yaşayamaz. Ancak doğa ve insanlığın yeni kaoslar yaşamaması için bu krizlere karşı bütün dünya devletlerini ortak kararla birlikte hareketini sağlayacak yeni bir BM’ye ihtiyacı vardır. Bunun için ya Birleşmiş Milletler teşkilatı yenilenmeli veya ABD buna izin vermezse yenisi inşa edilerek yeni bir dünya düzeni kurulmalı. İşte bu kitap bu sorunlara parmak basmak için yazılmıştır.

Dünya bu küresel krizlerle nereye gidiyor?

Sanayi devrimi geliştikçe ve yerinde kullanılmadıkça dünyanın küçük krizleri büyümüştür, büyümeye devam edecek; sayıları çoğalmıştır, çoğalmaya devam edecektir. Çünkü her kriz her geçen gün kendi türevini doğurmaktadır. Küresel ısınma orman yangınları ve sel felaketlerini ve çevre kirliliği de bitki ve hayvan türlerinin yok olması gibi felaketleri getirmektedir. Bir türün yok oluşu besin zincirinden bir halkanın eksilmesiyle canlılar arası dengeyi sarsmakta ve yeni hastalıklara davetiye çıkarmaktadır. Savaş ve terör bütün insanlığın korkulu rüyası olmuştur. Sömürü bir ahtapot gibi bütün yollardan insanlığı ekonomik yönden sıkboğaz etmektedir. Her kuşak kendinden sonraki kuşağa sağlıklı bir dünya bırakmadığının farkındadır.  Krizler daha da büyüyerek felaketlere dönüşmeden yeni bir dünya düzeniyle önlem alınması gerekir. Aksi takdirde şimdiye kadar yapılan araştırmalara göre insanların felaketlerden kaçıp kurtulacağı uzayda bir başka dünya yoktur. 

BM gibi devletler üstü teşkilatlar bu krizleri önlemeye yetmiyor mu?

Evet, BM devletler üstü özelliği ile varlığı elzem bir teşkilattır. Çünkü küresel krizler karşısında ortak karar alıp tedbir uygulaya bilecek tek teşkilattır. Ancak adilane kurulmayan ve bozuk düzene sahip olan bugünün BM’nin küresel krizler karşısında varlığı ile yokluğu eşit olmayı geçin negatife düşmektedir. Çünkü birçok konseyi olan BM’nin teşkilat olarak genel kuruldan genel sekreterliğe ve diğer konseylere kadar hepsi güvenlik konseyinin direktifleriyle yönetilmektedir. Güvenlik konseyi ise ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’nin gönderdiği daimi ve veto hakkına sahip beş üye tarafından idare edilmektedir. Bu konsey siyasi olarak kendi güvenliklerini ve her birinin açtığı şemsiyenin altına giren ülkelerin güvenliklerini sağlamakta, bunun dışında geri kalmış ülkelere katı yaptırımları uygulamaya koymaktadır. Ancak İsrail gibi soykırımcı terör devletine hiçbir yaptırım uygulanmadığı gibi BM’nin tek sahibi ABD bütün gücüyle destek vermektedir. Bütün dünyanın gözü önünde Filistin’de on binlerce sivil halkı katletmiştir. Bundan başka BM’nin doğa ve insanlığın üzerindeki krizleri çözme lüksü yoktur. Bu yapısıyla BM hiçbir küresel sorunu çözmemekte, daha çok katkı yapmaktadır.

Küresel krizlerin önlenmesi için nasıl bir dünya düzeni gerekli?

Bu küresel krizlerin önlenmesi için devletler üstü bir statüye sahip BM gibi bir teşkilatın olması elbette şarttır.  BM dünyanın sorunlarını çözüm odaklı devletler üstü bir devlet gibi günün şartlarına göre yeni bir anlayışla yeniden şekillenerek var olmalı ve çalışmalıdır. Onun da dünya ülkelerinin nüfus oranına göre temsilcilerinden oluşan, bağlayıcı yasalar çıkaran daimi olarak çalışan bir meclisi olmalı. Bu meclisle bütün dünya devletlerinin söz sahibi olduğu bir dünya düzeni. Bu meclis demokratik teamüller içinde genel sekreterini seçmeli ve küresel kriz sayısınca konsey oluşturmalı ve yönetici kadrolarını seçmeli. Bu yönetimde veto hakkına sahip daimi üyelik olmamalı, tamamen demokratik kurallar işlemeli.

İbrahim Can Haber7.com - Haber Şefi
Haber 7 - İbrahim Can

Editör Hakkında

İbrahim Can, 1993'te İstanbul'da doğdu. İnternet haberciliği kariyerine 2011’de başladı. İki yıla yakın küçük ölçekli sitelerde çalıştıktan sonra, 2012'nin Ekim ayında yenisafak.com'a başladı. 6,5 yıl çalıştığı yenisafak.com'da Gündem, Eğitim, Hayat, Dünya, Spor ve Video kategorilerinde çalıştı. Bir süre akşam sorumluluğu yaptı. Son olarak Ana Sayfa Editörü oldu. 2019'un Haziran ayında Haber7'de Gündem Editörü olarak göreve başladı. Hem Haber7 hem de Yeni Şafak'ta kültür sanat, eğitim ve siyaset alanları başta olmak üzere birçok alanda özel haber, infografik ve video hazırladı. Hala Haber7'de Haber Şefi olarak çalışmalarına devam etmektedir.
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Türkiye tartışması hararetlendi! Almanlar yana döne cevap arıyor
Flash TV'den sonra Bank Pozitif’in yönetimi TMSF’ye devredildi