Kocaeli'de "Kadınların Gözünden 28 Şubat Paneli"
Eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve AK Parti Denizli Milletvekili Sema Ramazanoğlu, "28 Şubat, bin yıl süreceği öngörülen bir süreçti. Mimarları yanılsa da demokrasi tarihimize bir leke olarak geçti. On binlerce mağdur, ekonomik olarak milyarlarca liralık zarar hiç unutulmadı ve unutulmayacak." dedi.
Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) Kocaeli Temsilciliği tarafından Süleyman Demirel Kültür Merkezi'nde düzenlenen "Kadınların Gözünden 28 Şubat" başlıklı panelde konuşan Ramazanoğlu, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde başörtüsü konusunda sessiz bir özgürlük alanı olduğunu vurguladı.
Özal sayesinde o dönem yazılı olmayan bir başörtüsü özgürlüğünü yaşadıklarını belirten Ramazanoğlu, şöyle devam etti:
"Başörtülü bir doktor olarak çalışıyordum ama her zaman yüreğim ağzımda. 'Birisi benim için hakkımda soruşturma açacak' diye hep kuş tedirginliğindeydim. 28 Şubat 1997'ye kadar devlet hastanelerinde başörtülü doktor olarak çalıştım. O süreçte Haydarpaşa Numune Hastanesinde uzman doktor olarak çalışıyordum. Hastaneye başladığımda hastanede hiç başörtülü kimse yoktu. Arkadaşlarım birbirlerine haber vererek 'Haydarpaşa Numune Hastanesinde Sema rahat çalışıyormuş, biz de gelelim' diyerek 30 kadın başörtülü olmuştuk orada. 100-150 hemşire arkadaşımız vardı başörtülü."
Ramazanoğlu, 28 Şubat kararlarından sonra ülkede hızla bir şeylerin değiştiğini anlattı.
Görev yaptığı hastanenin başhekiminin tavırlarının da değiştiğini dile getiren Ramazanoğlu, "Bir gün idareden çağırdılar, kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı davrandığım gerekçesiyle savunmamı istediler. Başhekim beyin odasından çıktım, hemen orada sekreteryada oturdum, bir şeyler yazdım. Götürdüm, verdim. Başhekim bey baktı ve dedi ki 'Bu kadar acele etmene gerek yok.' Çünkü yazdığım şey istifamdı." diye konuştu.
Sema Ramazanoğlu, dönemin siyasetçilerinden bazılarının kendilerine başörtülü olarak çalışabilecekleri başka ülke isimleri önerdiğine dikkati çekti.
Süreçle ilgili görüşlerini aktaran Ramazanoğlu, "28 Şubat, bin yıl süreceği öngörülen bir süreçti. Mimarları yanılsa da demokrasi tarihimize bir leke olarak geçti. On binlerce mağdur, ekonomik olarak milyarlarca liralık zarar hiç unutulmadı ve unutulmayacak." değerlendirmesinde bulundu.
- "Erdoğan, içkiyi haram kılan ayeti okudu"
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı Radiye Sezer Katırcıoğlu ise AK Parti iktidarının ikinci döneminde hafiflese de başörtü mağduriyetlerinin devam ettiğini dile getirdi.
O dönem "Hala başörtüsüyle ilgili neden bir serbestlik olmuyor?" diye tabandan çok ciddi baskı aldıklarını bildiren Katırcıoğlu, bu konuyu dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a ilettiklerini belirtti.
Bunun ardından Erdoğan'ın kendilerine içkiyi haram kılan ayeti okuduğunu ve haram ediliş sürecini anlattığını söyleyen Katırcıoğlu, şunları kaydetti:
"İçkinin üç ayrı aşamada, üç ayrı ayetle yasaklandığından bahsetti. Birdenbire yasaklanmadığını, başörtüsü meselenin de bir kanuni, hukuki yasakla düzeltilemeyeceğini, toplumsal bir kabulün, bir değişim ve dönüşümün kabullenişiyle olması gerektiğini ve bu sürecin sonuna geldiğinden bahsetti bize. 'Bir sosyolojik meseledir' dedi. Yaşadığımız süreçler, toplumsal meselelerde hep şunu söylüyoruz; kanunla, yasayla ya da yasaklamayla birtakım darbeleri önlemek yeterli olmuyor. Toplumsal bilinç gerekiyor, bir zihinsel dönüşüm gerekiyor."
- "4,5 ay ölü çocuğumu karnımda taşıdım"
Eski İnsanı Müdafa ve Kardeşlik Derneği (İMKANDER) Başkanı Nuray Canan Bezirgan da 28 Şubat sürecinde çok sayıdaki gözaltılardan birinin İstanbul Üniversitesi önünde olduğunu dile getirdi.
Hiç alakası olmadığı halde İstanbul Üniversitesinin önündeki bir eylem sırasında arkadaşını beklerken polisin kendisini gözaltına alarak minibüse bindirdiğini aktaran Bezirgan, "Minibüste nefes alamadığımı, hamile olduğumu ve arkadaşımı beklediğimi söyledim. 'Öğrenciyim ama eylemle hiçbir alakam yok. Bana müsaade edin ya da cam açın nefes alayım' dediğimde polis bana, 'Sizin için bu memlekette nefes almak haram.' diye cevap vermişti." ifadelerini kullandı.
Bezirgan, daha sonra kendisi dahil 17 kişinin bir odaya alındığını, kadın polislerin coplarla yanlarına geldiğini bildirdi.
Polislerin kendilerini darbettiği bilgisini veren Bezirgan, şöyle konuştu:
"Gözümü açtığımda Haseki hastanesindeydim. İkiz gebelik söz konusuydu, 4 aylık hamileydim. Doktorun, 'Biri ölmüş, diğeri de muhtemelen ölecek. İkisini birlikte alalım' cümlesini duymuştum. Hemen itiraz ettim. Hiç unutmuyorum o gün beni hastane hastane gezdiriyorlar, hastaneler kabul etmiyor. Sonunda küçük bir hastane kabul etti. Doktor hanım bana, 'Çok üzgünüm. Çocuklarından birini kaybetmişsin, ağlar ve üzülürsen diğeri de ölebilir. Zaten bunların ikisini de almamız gerekiyor' dedi. Ben rıza göstermedim, sabrettim, diğer çocuğum dünyaya geldi ama bu yasak yüzünden 4,5 ay ölü çocuğumu karnımda taşıdım."
YORUMLAR