Ölümünün 35. yılında Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek, Türk şiirinin "üstad"ıydı. Ardında ismini ölümsüzleştiren dizeler bırakarak, 35 yıl önce hayata veda etti.
Ölümünün 35. yılında Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek, Türk şiirinin "üstad"ıydı. Ardında ismini ölümsüzleştiren dizeler bırakarak, 35 yıl önce hayata veda etti.
"Kara gökler, kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar."
“Kaldırımlar”ın şairi Necip Fazıl Kısakürek, 1904 yılında dünyaya geldi. Babası Bursa’da aza mülazımlığı, Gebze Savcılığı ve Kadıköy Hakimliği görevlerinde bulunan Abdülbaki Fazıl Bey’di. Annesi ise Girit muhacirlerinden bir ailenin kızı olan Mediha Hanım’dı.
Çocukluğunu dönemin ünlü hakimlerinden dedesi Mehmet Hilmi Efendi’nin konağında geçirdi. Dedesi, İstanbul Cinayet Mahkemesi ve İstinaf Reisliği’nden emekliydi. Mehmet Hilmi Efendi’nin İkinci Abdülhamid Han’a Ermenilerce girişilen suikastin tarihi muhakemesini yapan ve Mecelle'yi kaleme alan heyet içinde imzası bulunuyordu. Hatta bunun için 6 Ekim 1902’de “Legion d’honneur” nişanıyla ödüllendirilmişti.
Kısakürek, okumayı henüz 4-5 yaşlarında dedesi Mehmet Hilmi Efendi’den öğrendi. Öğrenim hayatı boyunca pek çok okul değiştirdikten sonra 16 yaşında Deniz Harp Okulu’na girdi. Burada Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Akseki ve Hamdullah Suphi Tanrıöver gibi ünlü isimlerden ders alma fırsatı buldu.
Hastane odasında başlayan şiir sevdası
Necip Fazıl, şiir yazmaya küçük yaşlarda merak sardı. Üstat, şiire nasıl yöneldiğini bir eserinde şöyle anlatır: “Annem hastanedeydi. Ziyaretine gitmiştim. Beyaz yatak örtüsünde siyah kaplı, küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde… Haberi veren annem, bir an için gözlerimin içini tarayıp: ‘Senin şair olmanı ne kadar isterdim!’ dedi. Annemin dileği bana, içimde besleyip de 12 yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü. Varlık hikmetimin ta kendisi… Gözlerim hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim: Şair olacağım… Ve oldum.”
İlk kitabı: “Örümcek Ağı”
Necip Fazıl, 1921’de Darülfünun’un Felsefe Bölümü’ne girdi. Burada yolu Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Faruk Nafiz ve Ahmet Kutsi gibi önemli edebiyatçılarla kesişti. Hatta Ziya Gökalp’in kurup Yakup Kadri ve arkadaşlarının çıkardığı “Yeni Mecmua” dergisinde ilk şiirleri yayımlandı.
1924’te Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Paris’e gitti. Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne girdi. Bir yıl sonra Türkiye’ye dönerek ilk şiir kitabını çıkardı. Kitabın adı, Örümcek Ağı’ydı.
Şiirin yanı sıra o yılların gözde mesleklerinden biri olan bankacılığa başladı. Daha sonra Osmanlı Bankası’nın Ceyhan, İstanbul ve Giresun şubelerinde çalıştı.
Necip Fazıl, ilk şiirlerinden itibaren edebiyat dünyasının ilgisini üzerine çekti. Asıl ününü ise “Kaldırımlar” ile yaptı. 1928 yılında basılan Kaldırımlar, Necip Fazıl’ın geniş kitleler tarafından tanınmasını sağladı.
Bankacılık mesleğinde de başarılı olan Necip Fazıl, 1929’da Türkiye İş Bankası’na Umum Muhasebe Şefi olarak girdi. Burada 9 yıl boyunca çalışarak müfettişliğe kadar yükseldi.
Şiirde tasavvuf izleri
Necip Fazıl için hayatının dönüm noktası ise, Nakşibendi Şeyhi Abdülhakim Arvasi’yle tanışması oldu. Arvasi ile yaptığı sohbetler, fikir hayatına büyük katkılar yaptı. Şiirlerinde artık tasavvufi düşüncenin izleri hakim olmaya başladı. Tiyatro oyunu olarak yazdığı “Tohum”da bunu ilk defa ortaya koydu. Muhsin Ertuğrul tarafından İstanbul Şehir Tiyatroları’nda sahnelenen eserde, İslamcılık ve Türklük vurgusu ön plandaydı. “Bir Adam Yaratmak” adlı piyesi ise 1937-38 tiyatro sezonunda yine Muhsin Ertuğrul tarafından sahneye koyuldu. Oyun büyük ilgi gördü. Üstad Necip Fazıl, bu dönemde ardı ardına, üstün bir ahlak felsefesinin savunulduğu tiyatro eserleri kaleme aldı.
Necip Fazıl Kısakürek, 1938’de bankacılığı bırakarak Haber gazetesinde çalışmaya başladı. Bir taraftan da Robert Kolej’de edebiyat öğretmenliği yaptı. Büyük şair, unutulmaz eseri “Çile”yi ise 1939’da kaleme aldı.
"Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde…"
“Büyük Doğu” macerası
Üstat, 1943’e gelindiğinde “Büyük Doğu” dergisini hayata geçirdi. Dönemin önemli isimlerine yer verilen dergide Necip Fazıl’ın yazıları ağırlıktaydı. Dergi, pek çok defa kapatılıp tekrar yayımlandı. Hatta usta şair, dergide yayımlanan bir yazısı sebebiyle hapse atıldı.
1949’da Büyük Doğu Cemiyeti’ni kuran Necip Fazıl Kısakürek, o günlerde bir yazısı nedeniyle tekrar tutuklandı. Demokrat Parti’nin çıkardığı afla tahliye edildi. Büyük Doğu Cemiyeti’ni 1951’de kapattı.
Büyük Doğu dergisi kapansa da Necip Fazıl, gazetecilikten kopmadı; Yeni İstiklal ve Son Posta’da yazmaya devam etti. Usta şair, bir yandan oğlu Mehmet’e Büyük Doğu Yayınevi’ni kurdurdu. Böylece daha evvel yayımlanmış eserlerini yeniden bastı.
Necip Fazıl’a, Türk Edebiyat Vakfı tarafından 1980’de “Şairler Sultanı” unvanı verildi. 1982’de ise “Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu” adlı eseriyle “Yılın Fikir ve Sanat Adamı” unvanını aldı. Şiirin büyük üstadı, 25 Mayıs 1983’te vefat etti.