Prof. Dr. Mustafa Karataş yazdı: Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi ve insan inşası
Prof. Dr. Mustafa Karataş, İnsicam Dergisi'nde Gümüşhanevi geleneği ve "Hadis dersinin kalpten kalbe yansıması ve bedende zuhur etmesi" diye tarif ettiği Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi'nin ömrünü vakfettiği insan inşasını kaleme aldı.
Mehmet Zahid Kotku hocadan altın tavsiyeler
GALERİNİN DEVAMIİşte İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Karataş'ın İnsicam Dergisi'nde yer alan "Gümüşhanevî geleneğinde Râmûz el-Ehâdis okumaları/ Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi ve İnsan İnşası" başlıklı yazısı;
1- GÜMÜŞHANELİ GELENEĞİNDE HADİS VE SÜNNET
Hadis ilminin konusu bizzat Hazreti Peygamber olması itibariyle dünya ve ahiret saadetini elde etmeye vesile olacak bilgileri içerir. Çünkü insanlar yeme ve içmeye varıncaya kadar bütün işlerinde ona muhtaçtır. Hadis ehlinin fazileti yüksektir. Zira Resulullah (ﷺ) onlar hakkında: "Bizden bir şey işitip de, onu işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin, Allah yüzünü ak etsin. Nice tebliğ edilen vardır ki, işitenden daha gayretli olur."(Tirmizî, İlim 7;Ebû Dâvud, ilim 10) buyurmaktadır. Diğer bir Hadis-i şerifte ise söyle buyrulmuştur: "Kıyamet gününde, bana en yakın olanlar, bana en çok salavat getirenlerdir." (Tirmizî, Vitir 21) Bu ümmet içinde Hadis ehlinden daha çok Resulullah sallallahu aleyhi veselleme salavat getiren yoktur.
Gümüşhanevi geleneğinde Hadis ilminin, bir sünneti ögretmenin, ögrenmenin ve onunla amel etmenin, kıymeti ve ehemmiyeti çok fazladır. Allah Tealâ’nın Habibi, son Peygamberi ve en yüksek ahlak üzere yaratmış olduğu Efendimiz aleyhisselamın söz ve fillerinde; Kur'ân tefsirini, ahlakın zirvesini, insanlığın idealini, dünya ve ahiret saadetinin tamamını ve insanlık tarihinin gelmiş ve gelecek büyük hakikat ve ikazlarını buluruz. İnsan, elinde olmadan akıp giden bu hayatın her saniyesinde, iyi ile kötü, doğru ile yanlış ve mutluluk ile mutsuzluk arasında bocalayıp durur. İşte Allah Tealâ’nın kullar için, büyük bir lütuf olarak göndermiş olduğu Hz. Muhammed Mustafa (ﷺ)in mübarek söz ve fillerinin bilinmesi de bu bakımdan büyük bir önem taşır.
Aralarında Kastamonulu Hasan Hilmi (ö.1911), Safranbolulu İsmâil Necâtî (ö.1921), Dağıstanlı Ömer Ziyâeddin (ö.1921), Tekirdağlı Mustafa Feyzi (ö.1926) gibi huzur dersi muhatap ve mukarrirliğine kadar yükselmiş âlimlerin de bulunduğu 116 kişiye hilâfet veren Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî (ö.1893), Dinî ilimleri öğrenme ve sünnete uyma konusu üzerinde hassasiyetle durmuş, tekkesinde hadis okutmaya ağırlık vermiş, böylece Gümüşhanevi Dergâhı bir “dârülhadis” hüviyeti kazanmıştır. Daha sonra Abdullah Hasib Yardımcı (ö.1949), Abdülaziz Bekkine (ö.1956) ve Mehmed Zahid Kotku (ö.1980) Hocaefendiler de sırasıyla camilerinde talebelerine bu eseri okutmuşlardır.
Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi'nin hayatı;
İnsanların yararlanması ve kendisinden talep edilmesi üzerine kaleme aldığını belirttiği Râmûz el-Ehâdis eserini tasnif eden Ahmed Ziyauddin Gümüshanevi, sözkonusu eserini değişik hadis kitaplarından seçerek meydana getirmiştir. Eser alfabetik hece sırasına göre hadislerin yer aldığı 7103 hadis-i şerif ihtiva eder. Bunun 6402 kadar Hz. Peygamber (ﷺ)'in söz ve fillerine, 701 kadar da hilye ve şemâiline aittir. Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim, Sünen ve Müsnedlerden, Taberâni, İbn Asakir, Deylemi, İbn Hibban ve Hakim ve diğer pekçok kitaptan derlediği hadis kitabında, aldığı kaynakların rumuzlarını da hadislerin sonuna eklemiştir.
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî’nin Râmuz el-Ehâdis kitabı, diğer eserlerinden daha fazla meşhur olmuştur. Ayrıca Râmuz el-Ehadis hadislerine kendisi bizzat şerh yazmıştır. Hadisleri şerhettiği beş ciltlik Levâmiu’l-ukûl adlı eserinde her bir hadis hakkında geniş açıklamalar yapmış, o hadisin sıhhati hakkında itirazlar varsa kendi usulünce cevaplar da vermiştir. Ramuz ve onun şerhi Levami adlı eserlerinde gerek sistem, gerek rumuzların seçimi gerekse içindeki hadislerin sıhhati bakımından zayıf hadisleri barındırması sebebiyle hadis usulü açısından eleştirilmektedir. Râmuz’un alfabetik olması ve Gümüşhanevi’nin kullandığı kaynaklar ve hadislerin sıhhati itibariyle eser, İmam Suyutî’nin kavli hadislere yer verdiği alfabetik hadis kitabı el-Câmiu’s-Sağîr’e daha çok benzemektedir. Ayrıca Râmuz şerhinde Münâvî’nin Feyzü’l-Kadîr eserinden de yararlandığı bilinmektedir. Bu şerhte hadislerin zayıf dahi olsa onu kitabına alma gerekçelerini de yazmıştır.
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi’nin halifelerinden olan Ömer Ziyaeddin Dağıstanî’nin “Zübdetü’l-Buharî” adını verdiği Buhari’nin Sahih adlı hadis eserinden seçerek derlediği eseri de meşhurdur. Ancak tekke geleneğinde Buhari ya da bir başka eser yerine Râmuz vazgeçilmez bir eser olagelmiştir. İstikameti, kerametten üstün sayan, “en büyük keramet istikamettir” diyen tasavvuf erbabı için, “Kâle Allah”, “Kâle Rasulullah” demek Fıkhın soğuk yüzünden ya da “üstadım buyurdular” ki, demekten daha salim bir limandır. Gümüşhanevi geleneği hatta Nakşibendi Halidiyye kolu, İslamî ilimleri ve insana hizmeti öncelemişlerdir. Hadisin yumuşak yüzü ve ilmin rehberliği, güzel ahlak ile de birleşince daha sonra “Görünmeyen Üniversite”ye dönüşen bu dergahı câzip hale getirmiştir.
Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi'den altın öğütler;
2 -RÂMUZ EL-EHÂDİS OKUMALARI VE İNSAN İNŞASI
Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî, “Bu kitapla meşgul olmak ve onu mütalaa etmek bin kitapla meşgul olmaktan daha hayırlıdır” derken bu kitabın değerinden daha çok, tekke geleneğinde Râmuz’un vazgeçilmez konumunu belirlemiştir. O, zühd ve tasavvufun ilimsiz yozlaştığının farkındadır ve tarikat ehlini daima Kur’an ve Sünnet çizgisinde tutmak istemektedir. Hadis dersleri esnasında dinin hayat ile irtibatı kurularak aynı zamanda mürîdâna tarikatın prensipleri de verilmiş olmaktadır.
Tekirdağlı Mustafa Fevzi Efendi Yeni Cami’de bir müddet hadis dersleri yaptıktan sonra, her sene bir defa hatmetmek suretiyle Beyazıt Camii’nin hünkar mahfili altında Râmuz el-Ehâdis derleri vermiştir. Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi kendisinden iki defa halvet aldıktan sonra yirmi yedi yaşlarında irşad selahiyetine ermiş, Râmuz el-Ehâdîs, Kaside-i Bürde ve Delâil-i Hayrât icazetleri almıştır. Nureddin Topçu, Necmeddin Erbakan gibi şahsiyetlere de tesiri olan Abdülaziz Bekkine Hocaefendi’den sonra görev yaptığı camilerde Râmuz dersleri yapmış, bilhassa İskenderpaşa Camii’nde Pazar günleri ikindi namazlarından sonra yıllarca (1958-1980 arası) Zahid Kotku Hocaefendi bu geleneği sürdürmüştür. Gelenek halinde aksamadan devam eden bu hadis dersleri, kendisinden sonra da damadı Prof. Dr. Esad Coşan Hocaefendi tarafından devam ettirilmiştir. Bu derslere kesintisiz 1980 yılından itibaren on üç sene devam ettiğimi söyleyebilirim.Esad Coşan hocamızın ısrarla talebi ve emri üzerine İskenderpaşa Camii’nde başladığım imamlık vazifesinde yine onun tavsiyesiyle her ikindi namazı sonrası yaptığım Riyazu’s-Salihin derslerinden başka birkaç defa da Esad hocamız gelemediği için cemaate Pazar günü ikindi sonrası Râmuz el-Ehadis dersi yaptığımı hatıra olarak belirtmeliyim.
Buhari, Müslim, Muvatta, Ebû Davud, Tirmizi gibi kitaplar dururken cemaate içerisinde zayıf hadislerin de yer aldığı bilinen Râmuz’un ısrarla neden okutulduğu bir Hadis ehli ve İskenderpaşa’da yıllarca kalmış ve imamlık yapmış biri olarak şahsıma da sorulmuştur. Hadisçi açısından benim de olmazsa olmazım elbette Buhari’nin Sahih adlı eseridir. Kaldı ki, oradaki hadislerin sıhhatini en az bizim kadar Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi hocamız da bilmektedir. Ancak Buhari’nin Sahihi gibi eserler halk için yazılmamıştır. Onların içerisinde alışverişin en ince ayrıntılı hükümleri, hadler, ibadetler, muamelat, akla gelebilen her türlü konuyla ilgili bölümler yer almaktadır.
Buhari gibi eserleri okuyup anlamak için sırf ilim ehli olmak gerekir. Bu sebeple İmam Nevevi gibi zatlar Riyazu’s-Salihin gibi daha çok ahlak ve fazilete dair hadislerin yer aldığı kitaplar derlemişlerdir. Et-Terğîb ve’t-Terhîb gibi, et-Tâc gibi eserler halka yönelik vaaz ve nasihat yollu hadis okumaları maksadıyla derlenmiş eserlerdir. Onlarda da sıhhati tartışmalı hadisler yer almaktadır. Bu tür eserlerin amacı ilim talebesi ve ilim erbabı yetiştirmek değil, insan yetiştirmektir. Bu nedenledir ki, kanaatimce hadislerin sıhhatinden veya mevzuun öneminden çok, insan ahlakını ve toplum hayatını acilen tedavi edebilecek tabir caizse ilacı tercih etmişlerdir. İnsanı yetiştirmek için, yetişebileceği ortamı ve kültürü oluşturabilmek için bazan hikayeler, kıssalar hatta masallar bile tesirli olmaktadır. Ancak bir hususa dikkat etmek gerekir ki, bu hadislerin sıhhatini ve izahını bilmeden ehil olmayanın delil getirmesi de doğru olmaz.
Râmuz’daki hadisler daha çok iman, ibadet ve ahlaka dairdir. Kitap incelendiğinde ahlak ile alakalı olanların ağırlıkta olduğu fark edilecektir. Râmuz okumalarında ilim elbette önemlidir ancak burada hedeflenen öncelikle ilim değil insandır. Zira ilim gaye değil ancak kıymetli bir vasıtadır. Aslolan Allah’a kul olabilmektir. “Şeyhlik de boş, dervişlik de boş, aslolan Allah’a iyi bir kul olmaktır” sözüyle Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi, hedefi net olarak belirlemiştir. Toplumdaki yozlaşmaya sessiz kalmayan bir mürşidin önce insan inşa etmek için ömrünü vakfettiğini görüyoruz. Onun nezdinde Râmuz, her bir hadisle nakış, nakış örerek inşa etmek istediği insan için kullandığı bir aynadır.
Râmuz’daki hadisler alfabetik sıraya göre okunduğundan tabiatıyla birden fazla farklı konular içermektedir. Bu durum ise, hadis dinleyen ve takip edenlerin zihinlerindeki pek çok sorunun cevap bulmasına vesile olmaktadır. Gerek ferdi, gerek aile düzeni, gerekse güncel ve toplumsal konularda bir gencin çözüm aradığı meseleleri Hocaefendi kendi yumuşak üslubu ile gönüllere nakşetmektedir. Konulu tasnif edilmiş kitaplar elbette kendi yöntemi bakımından faydalıdır ancak takip edildiğinde bu kadar farklı konulara temas etmek mümkün olmamaktadır. Zihninde pek çok soruyla gelmiş insanların cevabını bulacağı hadislerde alfabetik sistem daha uygundur.
İrşad ve eğitim esnasında Hocaefendi bir muallimden çok, şefkat sahibi, merhamet yüklü bir rehber ve dost konumundadır. Onun asli vazifesi huzuruna gelene Allah’ı hatırlatmak, bunu da derin bir ihlas ve tevazu ile yapmaktır. O yanına gelenlere külfet nazarıyla değil, rahmet ve emanet nazarıyla bakar, ona dua eder, hayrını ve felahını temenni eder.
Hadis derslerinde dinin hayat ile irtibatı kurularak aynı zamanda tarikatın prensipleri de dinleyenlere verilmiş olmaktadır. Nitekim “En büyük günah gaflettir” sözünü Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi çokça zikreder, kitaplarında çokça tekrar eder. Nakşilikteki “huş der dem/an içinde uyanıklık” ilkesini vurgulamış olmaktadır. Tasavvuftaki “derviş ibnü’l-vakttir/vaktin oğludur” sözü de bu ilkeyi gönle yerleştirmenin bir başka ifadesidir. “Nazar ber kadem” prensibiyle tevazuyu; “sefer der vatan” düsturuyla, behimî ve süflî sıfatlardan melekî sıfatlara yönelmeyi; “halvet der encümen” sözüyle, halk içinde Hakk ile beraber olmanın sırrı aktarılır. Hadis dersleri yeri geldiğinde bu ilkeleri aktarmak için en güzel fırsat ve ortamlardır. Talebeler çoğunlukla izdiham halinde pür dikkat dinlerler ve notlar alırlar.
Hocaefendi gerek vaazlarında gerekse kitaplarında müridlerini kendine itaate değil, Allah ve Rasulüne itaate davet eder. Kemâlattan çokça söz eder; kâmil olabilmek için Üsve-i hasene olan Rasulullah aleyhisselamın ahlakını örnek almak ve yaşamak lazımdır. Günahlardan kaçınmanın yanısıra tövbeye yönelmek gerektiğinin üzerini ısrarla çizer. Daima abdestli olmayı, şehvetlerden ve hayvani hislerden uzak durmayı, nefse ve şeytana uymamayı hatırlatır.
Onun şiarlarından biri belki de en önemlisi kardeşliktir, kalp kırmamaktır. “Gardaşlık pekey demekle kaimdir” düsturunu öğretmek ve kalplere yerleştirmek için ömrünü vakfetmiş Hocaefendinin mektebinde yetişenler, bu cümlelerin kıymetini çok daha iyi anlarlar. “Müminler ancak kardeştir” ayetinin (Hucurat, 49;10) hakkıyla yaşayan örneklerini görmek için, o yıllarda Pazar günü ikindi hadis dersinden sonra görünmeyen üniversite İskenderpaşa Camii’nin avlusuna bakmak yeterlidir. Ne muhteşem bir manzaradır o an, aman Allahım! Her biri başka üniversite ve şehirlerden gelmiş, yüzlerce hatta binlerce gencin birbiriyle candan musafaha ve samimiyetle sarılması… Dakikalarca sohbet ve son yıllarda tekke çorbası, pilav, ayran ve zerde ikramı…
Kardeşliği bunun kadar güzel anlatacak ne bir kitap ne de bir örnek görebilirsiniz. Oradaki muhabbet ve ihlas başka hiçbir şeyle mukayese edilemez. İşte bu muhabbet ve kardeşlik Hocaefendinin az önce yaptığı hadis dersinin kalpten kalbe yansıması ve bedende zuhur etmesidir. Bu manzara doksanlı yıllara kadar rahmetli Esad Coşan hocamızın dersleriyle de devam ettirilmiştir. Şimdi ise, özlemle yad ettiğimiz güzel bir anı olarak kalmıştır.
Mehmed Zahid Kotku Hocaefendinin öğretisinde kardeşlik ne kadarsa Müslümanlık da o kadardır. Hikmet sükûttadır; halbuki insanlar onu çok konuşmada arıyorlar. Allah’ı bilmek ancak nefsi bilmeye bağlıdır. Tokluk şehveti artırır, tembellik ve uyku getirir. Herkes yahşi ben yaman, herkes buğday ben saman. Tevbekarları sevmeli, müminlere karşı merhametli ve mütavazı olmalıdır. Kibirlenmek büyük günahtır, Allah kibirlenenleri sevmez. Başkalarının ayıpları yerine kendi kusuruyla meşgul olana ne mutlu. İlim öğrenmenin fazileti hadsiz hesapsızdır; Cenab-ı Hakk ilmin daima arttırılmasını istemiş olduğundan bizim bu ilme itirazımız mümkün değildir. Yunus Emre, o da memleket evladı bak ne güzel sözleri var:
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Ahmed Ziyaeddin Efendinin Karz-ı Hasen Sandığı kurduğunu biliyoruz. O dönemde faize de alternatif olarak pek çok ihtiyaç sahibine yardımcı olmuştur. Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi de bilhassa öğrencilere yardımcı olmak maksadıyla Hak-Yol Vakfının kurulmasını yetmişli yıllardan itibaren teşvik etmiş ve 1980 yılında faaliyete geçmiştir. Yerli üretime de çok önem veren Hocaefendinin ısrarları ve işaretleriyle Rahmetli Necmeddin Erbakan ve arkadaşları ilk iş olarak yüzde yüz yerli Gümüş Motoru kurmuşlardır.
Üniversitelerdeki anarşi yıllarında inançlı gençliğe adeta kalkan olmuş, onların sağ salim, mekteplerini bitirebilmeleri için onlara velilik yapmıştır. Yıldız’da ve diğer üniversite ve kampüslerde nice güzel insanların yetişmesine katkı sağlamış, o günlerin şirk, küfür ve isyan bataklığında boğulmalarına razı olmayarak, onlara kol kanat germiş, caminin yanı başına suffe diyebileceğimiz bir yurt da inşa ettirmiştir. Bir Mehmetler ordusunu andıran Mehmet İncili, Mehmet Güney, Mehmet Emre, Mehmet Arar gibi kıymetlerin yetişmesine vesile olmuştur. Zekeriya Karaman, Hüseyin Kullemci, Süleyman Zeki Bağlan, bu manevi limanda korunmuş, Sabahaddin Zaim, Raşit Küçük, İrfan Gündüz, Ahmet Turan Aslan, Mehmet Demir, Ahmet Akın Çığman, Ali Rıza Temel gibi binlerce hoca; Önügörenler, Çamlılar, Bayraktarlar, Hakkı Yükseller, Saim Akaylar doktorlardan, mühendislerden pek çok insan; Özallar, Erbakanlar gibi siyasetçilerden ve bir çok bürokrat, milletvekili ve bakanlardan niceleri bu has bahçenin gülleri olmuştur. Yetmişli yıllardan sonra ülkenin kaderine damga vuran ne kadar inançlı ve yetişmiş nesil varsa, çok azı müstesna, bir şekilde yolu Mehmet Zahid Kotku Hocaefendi ile kesişmiştir ve kendisinden istifade etmişlerdir.
Toplumdaki yozlaşmaya bigane kalmayan bir mürşid-i kâmilin önce insanı inşa etmek için evrad ve ezkarla birlikte, Tasavvufi Ahlak, Cennet Yolları, Nefsin Terbiyesi, Müminlere Vaazlar, Hadislerle Nasihatler gibi kitap ve yazılarıyla, Cuma sonrası ve Pazar günleri yaptığı sohbetlerle nice yıllar çaba sarf ettiğini, geri kalan ahir ömründe ise, toplumu inşa etmek için kurumlara yöneldiğini görüyoruz. Ankara’da cami ve külliyesiyle Öz Elif Sitesi’nin kurulmasına öncülük etmesi, müritleriyle hac ve umre yolculukları, Anadolu seyahatleri, Vakıf kurma çalışmaları, son haccının ardından hastalanıncaya kadar ümmetin ve ülkenin derdi hep derdi olmuştur. Hasta haliyle bize evinin camından kurban parası vermesini unutamam. Ruhu şâd olsun. Peygambere komşu olsun.
Sonuç olarak Mehmed Zâhid Kotku Hocaefendinin ömrü boyu okuduğu Râmuz ya da bir kitap değil, insandır.
İNSİCAM, BU SAYISINDA TÜRKİYE’NİN GÖNÜL MİMARLARINDAN MEHMED ZAHİD KOTKU HOCAEFENDİ’Yİ GÜNDEME TAŞIDI
İnsan ve Medeniyet Hareketi'nin insan düşünce ve kültürü merkeze alan, Müslümanca bir anlayış ve yorumlayışın ilke edinildiği İnsicam dergisinin (www.insicam.net) 9. sayısı çıktı. Dergi, bu sayıda Türkiye’nin gönül mimarlarından Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’yi gündeme taşıdı.
Genel Yayın Yönetmenliğini Prof. Dr. Mustafa Özel’in yaptığı İnsicam, bundan 41 yıl evvel 13 Kasım 1980’de vefat eden Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi hakkında çeşitli söyleşiler, kitap tanıtımları, biyografi yazıları ve hatıralara yer verdi. Bu anlamda Dr. Kemal Kahraman, Prof. Dr. Mustafa Karataş, Doç. Dr. Ahmet Murat Özel, Doç. Dr. Necdet Yılmaz, Doç. Dr. Abdullah Hikmet Atan, Selahattin Akgüre, Yusuf Yazar, Ferman Karaçam, Dr. Müzekkir Kızılkaya, Prof. Dr. Ahmet Turan Arslan, Ali Rıza Temel, Mülayim Sadık Kul, Prof. Dr. Ali Öztürk, Dr. Ömer Özgül, Mucahid Yıldız yazılarında Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’nin kişiliği, sohbetleri, tasavvuf anlayışı ve eserlerine yer verdi.
Sayıda yalnızca yazılar değil, bunların yanında basında, medyada ilk kez yayınlanan belgeler, Hocaefendi’nin kendi el yazısından örnekler de var.
Dergide Prof. Dr. Rıza Savaş, Ahmet Poçanoğlu, Mustafa Eser, Erkan Erdemir ve Derviş Çelebi dini ve kültürel konularda yazdı. Eylül ayında kaybettiğimiz Reîsü’l-kurrâ Hafız Ahmed Efendi’yi Prof. Dr. Yusuf Alemdar kaleme aldı. Sevde Öztürk ise “Kore Tugayının Genç İmamı Zübeyir Koç Hoca Efendi” yazısı ile önemli şahsiyetlerden Zübeyir Koç Hocaefendi’yi anlattı. Eğitimci-yazar Sinan Özyurt eğitim yazılarına devam ederek bu sayıda “Okulda Yapılabilecek Yazma Merkezli Çalışmalar”dan bahsetti.
Dergide gezi yazılarına Afiyet Hastanesi Başhekimi Dr. Selahattin Semiz “Tacikistan Seyahat Hatıraları” ile Prof. Dr. Rıdvan Canım ise “Güneyin İncisi: Şâm-ı Şerîf” yazılarıyla yer verdi.
Ayrıca gündemi yakından takip eden İnsicam, Eylül ayında ilim ve kültür hayatımıza katılan ve Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan Hayat Rehberi Kur’ân isimli konulu tefsir üzerine projenin editörlerinden Prof. Dr. Mehmet Paçacı ile önemli bir söyleşi gerçekleştirdi. Bir başka konuşmada ise Çağa Şahitlik Eden YILDIZLAR kitabını hazırlayan Ahmet Refik Partal’a yer verildi.
Derginin sonunda Elif Merve Kahraman’ın çizgisinden “İskanderpaşa Camii” yer aldı.
-
Hüseyin Subasi 2 yıl önce Şikayet EtAllah rahmet eylesin mekanı cennet eylesin Allah sefatina nahil eyleyBeğen Toplam 1 beğeni
-
Fırat Faik 2 yıl önce Şikayet EtAllah razı olsun. Rabbim cümlemizi bu büyük zaylların yolundan ayırmasın.Beğen Toplam 1 beğeni
-
israfil gözùtok 2 yıl önce Şikayet EtAllah rahmet eylesin mekanı cennet olsun aminBeğen Toplam 1 beğeni
-
nanemolla 2 yıl önce Şikayet Etkırım göçmeni bir sebataistin iman ettikten sonra yaptıkları insanın gözlerini yaşartıyorBeğen
-
M.ADİL ÖNER 2 yıl önce Şikayet EtRabbim ali makamlarda misafir etsin.dostlar gidiyor yerini dolduracak kimse gelmiyor.sadece hatıra anlatmakla ömür geçiyor onlar gibi nasıl olunursa olalıım diyenimiz yok.Beğen Toplam 1 beğeni