Güneydoğu’nun Efes’i: Dara Antik Kenti
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Efes’i olarak bilinen Dara Antik Kenti, Mardin’in tarihi zenginliklerinden biri.

Dara Antik Kenti, binlerce yıl önce inşa edilen kent, günümüze kadar ayakta kalmayı başarıyor. Bu anlamda arkeolojik bir miras olan Dara, Mezopotamya’nın büyüleyici izlerini günümüze taşıyor.
DARA ANTİK KENTİ'NİN TARİHİ
Dara, MÖ 3. yüzyıl ortalarından MÖ 1. yüzyıla kadar Parth ve Seleukos arasında el değiştiriyor. Küçük bir yerleşim olan Dara, Doğu İmparatoru Anastasius (491-518) tarafından garnizon kent olarak seçiliyor. Anastasius, kurduğu kente adını verirken (Anastasiopolis) Dara’yı Kuzey Mezopotamya Bölgesi’nin idari ve askeri merkez üssü haline getiriyor.
Ayrıca, Nisibis’e (Nusaybin) olan yakınlığı, bölgenin stratejik ve korunmaya müsait konumda olması, su kaynaklarına yakın ve ovaya hakim bir noktada bulunması kentin buraya kurulmasında belirleyici oluyor.
MİMARİSİYLE BİR AÇIK HAVA MÜZESİ
Antik kent, hem mimarisiyle hem de tarihsel önemiyle adeta bir açık hava müzesi gibi. Dara, Roma ve Bizans İmparatorlukları döneminden kalma kalıntılarıyla dikkat çekerken, özellikle surları, yer altı mezarları ve su sarnıçlarıyla ön plana çıkıyor.
NEKROPOL BÖLÜMÜ (MEZARLIK ALANI)
Kentin batısındaki geniş tepeler, 6. yüzyıl başında kentin inşası için taş ocağı olarak kullanılıyor. Taş kesimi ile oluşan düzgün cepheler daha sonra mezarlık alanına dönüştürülüyor. Ana kayanın yontulmasıyla oluşturulan bu mezarlar da Dara’nın en etkileyici yapı gruplarından biri.
Kentin batısında doğal kaya kütlesi oyularak derin ve geniş vadiler biçiminde kaya mezarlık alanı oluşturuluyor. Bu alanda 3 farklı mezar tipi bulunmakta. Bunlar; kaya mezarları, lahit tipli mezarlar ve basit sanduka mezarlardır.