Yerel gazeteciler Malatya’da buluştu
TGC ve KAS'ın ortaklaşa düzenlediği Yerel Medya Semineri'ne yaklaşık 150 gazeteci katıldı. Malatya'da yapılan seminerde basın özgürlüğü konuşuldu.
Demokrasinin güçlenmesi ve halkın gerçekleri öğrenme hakkının sağlanması için yerel medyayı destekleyen Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin, Konrad Adenauer Stiftung’la ortaklaşa düzenlediği yerel basın seminerlerinin 60’ıncısı dün Malatya Ramada Otel’de yapıldı. İki gün süren seminere Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Kahramanmaraş, Muş ve Tunceli’den 150 gazeteci katıldı. Gazeteciler yoğun geçen seminerlerin ardından törenle sertifikalarını aldılar.
64 GAZETECİ CEZAEVİNDE
TGC-KAS 60. Yerel Basın Semineri, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkan Vekili Turgay Olcayto’nun açılış konuşmasıyla başladı. Bir yandan terör belası, bir yandan depremin içimizden aldığı yurttaşlarımız nedeniyle çok acılı ve zor günler geçirdiğimizi ifade eden Olcayto, “Gazetecilik açısından da çok zor günler geçiriyoruz. 64 gazeteci arkadaşımız cezaevinde. Yasalarda değişiklik yapılması gerekiyor, bunun için mücadele veriyoruz.” dedi
“Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) adıyla bir platform kurduk.” diyen TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto platform içinde bugüne dek yan yana gelmeyen yerel ve yaygın 94 meslek örgütünün yer aldığına dikkat çekti. Olcayto konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu Türkiye’de bir örnek olmalı. GÖP hukuk kurulu olarak yasalardaki aksaklıklar üzerine bir rapor hazırladık. Rapor Ankara’da başkanlar kurulunda tartışılacak. Meclis’te grubu bulunan bütün partilerin başkan vekillerine iletilecek. Randevu alabilirsek Başbakana da iletilecek.”
TGC olarak Van’da yaşanan deprem sonrası yerel basında çalışan arkadaşların sıkıntılarının giderilmesi için de çalışmalar yaptıklarını belirten Olcayto, “TGC Başkanı Orhan Erinç, deprem bölgesinde görev yapan gazetecilere bir baraka ya da merkez kurulması için Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı aradı. Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay’a da durumu ilettik. Ama Sayın Atalay çok hızlı hareket etmiş, Van’a giderek arkadaşlarla konuşmuş ve gerekli talimatları vermiş” dedi.
EĞİTİM SEMİNERLERİ ÖNEMLİ
TGC Başkan Vekili Turgay Olcayto’nun açış konuşmasının ardından, Basın İlân Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay bir konuşma yaptı. Malatya’da şube açmak için çalışmalar yaptıklarını söyleyen Basın İlân Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay şöyle konuştu:
“Elimizden geldiğince sorunlarınızı çözmeye çalışıyoruz. En ücra köşelere ulaşmamız gerekiyor, bu bir lütuf değil. Bir tek meslektaşımızın sorunlarını çözmek için bile olsa ona ulaşmak, meslek kuruluşlarının görevidir. Depremin hemen ertesi günü Van’a gittik, oradaki yerel basınla buluştuk. Oradaki 11 gazeteden sadece biri faaliyet gösterebiliyor. Herkesin karamsar olduğu bir dönemde, devletin ve halkın buluşmasını sağlayacak olan basının görevini yapması, depremde gazete çıkması çok önemliydi. Biz üstümüze düşen ne varsa yapmaya çalıştık. Medya merkezi olarak faaliyet gösterecek bir çadır kurduk. Yerel basının daha iyi şartlarda çalıştığı dönemleri hep beraber yaşayacağımıza inanıyorum.”
GÜRELİ: YEREL BASININ ROLÜ ÇOK ÖNEMLİ
Milliyet gazetesi yazarı ve TGC Önceki Başkanı Nail Güreli, “Demokrasinin sağlıklı işlemesi konusunda yerel basının önemi çok büyük. Doğru bilgi, doğru tercih eşittir doğru demokrasi. Bu demokrasinin tam işlemesi için gerekli olan denklemdir” dedi. Nail Güreli, “Medya-Siyaset-Ticaret İlişkisinin Yansımaları”na değindi. “Bugünkü seminer gündemini belirlediğimiz zaman ülkenin gündeminde terör olayı ve deprem nedeniyle yaşanan acılar yoktu. Ne yazık ki bu kez birtakım acılar içinde toplanıyoruz” diyen Nail Güreli şunları söyledi:
“Medya-siyaset-ticaret ilişkisinin medyaya yansımalarını dört başlıkla ele alabiliriz. Bu yansıma haber körlüğünü getiriyor, sansür ve otosansür şeklinde yansıyor, halkın haber alma hakkını engellediği gibi basının da halkı bilgilendirme görevini engelliyor. Sonuç olarak da medya-siyaset-ticaret ilişkisinin basına yansıması, demokrasinin sağlıklı işlemesine de engel oluyor. Haber körlüğü diyoruz, nedir haber körlüğü? Muhabir arkadaşlarımız bir yerde bir yolsuzluk haberi tespit ediyor, getirip yazıyor ama medya-ticaret-siyaset ilişkisi nedeniyle o gazetenin sermayesinin patronunun işine engel olunmaması için o haber yayınlanmıyor. İşte bu haber körlüğüdür. Yerel basındaki arkadaşlarımızın durumları daha da zordur. Çünkü yerel basında yönetilenlerle yönetenler her gün iç içeler. Bu nedenle demokrasinin sağlıklı işlemesi için öncelikle yerelde oturması gerekiyor.”
NAİL GÜRELİ: SANSÜR VE OTOSANSÜR YAŞANIYOR
Basınımız sansürü ve otosansürü çok vahim şekilde yaşamıştır diyen Güreli, konuşmasına şöyle devam etti:
“Sansür, haberin siyasi idare tarafından yayından önce yasaklanmasıdır. Otosansür ise medya sermayesinin siyasi iradeye ve ekonomik güç odaklarıyla olan ilişkileri nedeniyle onların çıkarlarına aykırı olan haberlerin yayınlanmasının engellenmesidir. Otosansür konusunda son örnek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gazetecilerle yaptığı toplantıda yaşandı. Sayın Başbakan gazete sahipleri ve üst düzey yöneticileriyle son olaylar üzerinde basının nasıl davranması gerektiği konusunda kendi düşüncelerini anlattığı bir toplantı yaptı. Halkın bilgilendirme hakkının aracı olan gazetelerin bir kısmı bu toplantıya davet edilmedi. TGC bu durumun basın özgürlüğüyle bağdaşmadığını hatırlatan bir açıklama yaptı, ama bu açıklama gazetelerde yer almadı. Gazetelerimiz artık siyasi iradeyi rahatsız etmeme tavrı içine girdiler. Oysa bu bir haberdir ve bunu yayınlamadığınız zaman sansüre boyun eğmiş oluyorsunuz.”
VAHAP MUNYAR: TÜRKİYE’NİN KAYNAKLARI KISITLI
Eğitim seminerinde konuşan TGC Başkan Yardımcısı Vahap Munyar “Ekonomi Dünyasındaki Gelişmeler”e değindi. Vahap Munyar, “OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımız zaman Türkiye dolaylı vergiler rekortmeni. Hükümetler bütçede bir sıkıntı gördükleri zaman önce dolaylı vergilere yükleniyor” dedi. Ekonomi dünyasındaki gelişmeler konusunda bilgilerini aktaran TGC Başkan Yardımcısı Vahap Munyar, şunları söyledi:
“Bugünü daha iyi anlamak için 2001 krizini anımsatmak istiyorum. 2001 krizi Türkiye’nin kendi içinde çıkardığı bir krizdi. O günlerde Türkiye’nin en zenginleri dahi varlıklarının yarısını kaybettiler. İşsiz kalan vatandaşlarımızın sayısı arttı. Bunun üzerine o zamanki mevcut koalisyon hükümeti, Dünya Bankası’ndan Kemal Derviş’i getirip ekonominin başına oturttu. Kemal Derviş hükümete harakiri yaptıracak kararlar aldırdı. O kararların alınmasının arkasından hükümet seçimi kaybetti ve şu an mevcut iktidar partisi seçimi kazandı. Ekonomiyi 2001 krizinden sonra başta bankacılık sektörü olmak üzere sağlam temellere oturtmayı başardılar. BDDK’nın çok sıkı denetlenmesi sonucu bütün dünyada yaşanan finansal krizin Türkiye’de yaşanmasını önledi. Amerika’da başlayan kriz Avrupa’ya yayıldı. Yakın komşularımız ciddi şekilde sarsılıyorlar. Yunanistan’ın kamu borçlarının yarısı kendi isteğiyle AB kararıyla siliniyor. Onlar bizim 2001 krizinde yaşadığımızın daha kötüsünü yaşıyorlar. Türkiye kamu borcu açısından inanılmaz rahat bir durumda. O nedenle dışarıdan gelen dalgaları çok ciddi hissetmiyor. Merkez Bankası’nın rezervleri güçlü, bankaların elinde ciddi miktarda kaynak var.”
“İŞSİZLİK DÜŞÜYOR”
Türkiye’de işsizliğin geçtiğimiz yıllara oranla düştüğünü söyleyen Munyar, şöyle devam etti:
“Mevcut işsizlere bakınca Türkiye’de işsizlik düşüyor denilince hakaret edilmiş gibi görülüyor. Ama verilere baktığımızda işsizliğin yüzde 9’a düştüğü görülüyor. 2009’da yüzde 16’ya ulaşmıştı, bugün bu rakama ulaşmak çok önemli çünkü hem Amerika’da hem de Avrupa’da ciddi işsizlik yaşanıyor. Bu olumlu tabloların içinde bizi en fazla rahatsız eden olaylardan bir tanesi cari açık. Bizim her ne kadar kendi kendimize yeteriz düşüncemiz olsa bile Türkiye’nin kaynakları kısıtlı. Ya dışarıdan borç alarak ya da doğrudan sermaye gelmesini sağlayarak büyümemiz gerekiyor. Bu olmadığı içinde belli bir açıkla ekonominin dönmesi sağlanıyor. Dövizin yükselmesi cari açığın büyümesini son dönemde yavaşlattı ama bizim çözümü çok zor olan enerji sorunumuz var. Cari açığın çok büyük bir bölümü enerji ithalatından kaynaklanıyor. Son dönemde dolaylı vergilerde, ÖTV’ de ciddi artışlar oldu. Bu da Türk vergi sisteminin çarpıklığından kaynaklanıyor. Her ne kadar hükümet vergi reformu diye yola çıksa da istenen reform yapılamıyor. OECD ülkeleriyle karşılaştırdığımız zaman Türkiye dolaylı vergiler rekortmeni. Hükümetler bütçede bir sıkıntı gördükleri zaman önce dolaylı vergilere yükleniyor. Deprem vergisi güncel konumuz. Marmara depreminden sonra konulmuş, depremin hasarlarını tamir etmek için kaynak yaratmak için düşünülmüş bir vergiydi. Fakat o kadar dolaylı kaynağa ihtiyaç duyuluyor ki deprem vergisi de kalıcı hale geldi. Bu çarpıklıkların bir an önce düzeltilmesini umuyoruz” dedi.
KÜÇÜK: GAZETECİLER BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNE SAHİP ÇIKMALI
“Bir gazete haberini okuduğumuz zaman ya da kişilik haklarımız zedelendiğinde hukuka ihtiyaç duyarız. Yerel basın burada toplumsal yarar ve gazeteciliğin işlevi açısından önem kazanıyor” diyen TGC Hukuk Danışmanı Avukat Gökhan Küçük “Haber ve Kişilik Hakları” konusunda katılımcıları bilgilendirdi.
Artık basının 4. kuvvet olmaktan çıkıp birinci kuvvet haline geldiğini belirten Küçük “Basının birinci kuvvet haline gelmesi aslında gazeteci açısından tehlikeli bir duruma da işaret ediyor. Haber verme, yalan haber yayınlama, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesinin çok kolay olması gazeteci açısından tehlikeli bir durum. Ama buradaki çözüm kendini yine basın özgürlüğünde gösteriyor. Gazeteciler basın özgürlüğüne sahip çıkarak bir yere varacaklardır. Basın özgürlüğü gazeteciye tanınmış bir imtiyaz değil, gazeteciye verilmiş bir görevdir” dedi.
AHMET ÖZDEMİR: ETİĞİN MANEVİ GÜCÜNÜ İNSANIN VİCDANI SAĞLIYOR
TGC Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Özdemir ise yaptığı konuşmada “Hangi meslekten olursa olsun, etik değerlere saygılı olan toplumlar, yasalara karşı da duyarlı olurlar” dedi. Konuşmasına etik ve meslek kavramlarının tanımını yaparak başlayan TGC Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Özdemir, “Halkın kendi kendine oluşturduğu hiçbir yazılı metine dayanmayan kanunlara etik kanunları deniliyor. Öte yandan bilgi, özen, güvenirlilik olguları ile bütünleşmiş, iş disiplininin bütün özelliklerini içeren uğraş alanına ise meslek diyoruz” dedi. Tarihi süreç içinde “Medya Etiği” konusundaki çalışmaları anlatan Özdemir, “Meslek etiği ve mesleğin kendini denetlemesi kavramları içinde basın mesleğinin yeri neresidir?” sorusunu yanıtladı. Özdemir, “Basının kendini denetleme sistemleri genel olarak, devlet otoritesinin basına müdahalede bulunmasını önlemek ve kamuoyu karşısında saygınlığı olan bir basın yaratma düşüncesinden kaynaklanıyor” diye konuştu. Özdemir sözlerini şöyle tamamladı:
“Hangi meslekten olursa olsun, etik değerlere saygılı olan toplumlar, yasalara karşı da duyarlı olurlar. Konulan etik kurallar, neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda yol göstericidir. Bir başka yol gösterici de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin giriş bölümünün son cümlesinde yer alan ‘vicdanın sesi’dir. Etiğin manevi gücünü, insanın vicdanı sağlıyor. İnsan ‘vicdanının sesine’ kulak vererek, duygusunu, düşüncesini, davranışını, tutumunu, eylemini, doğru-yanlış, iyi-kötü, olumlu-olumsuz olarak değerlendirebilir. Bu şekilde kendisi ve başkaları arasındaki ilişkilerde denge, düzen, denetim ve uyum sağlar.”
ERCAN ARSLAN: FOTO MUHABİRLİĞİNE HAK EDİLEN DEĞER VERİLMİYOR
Milliyet Gazetesi Foto Muhabiri Ercan Arslan, “Vizörden Bakış” başlığı altında katılımcılara farklı zaman ve mekânlarda çekmiş olduğu fotoğraflardan oluşan bir sinevizyon gösterisi sundu.
Foto muhabirlerinin televizyon gibi görüntüyü anında canlı olarak aktaramadıklarını, radyo gibi ses veremediklerini, sadece çektikleri fotoğrafları çalıştıkları gazeteye ulaştırmak zorunda olduklarını söyleyen Arslan, şöyle konuştu:
“Dünyada bilgi kaynağı gazete, televizyon ve internettir. Fotoğraf, haberin okunması için bir araçtır. İnsanlar gazeteleri ellerine aldıkları zaman ilk önce fotoğrafa bakıyorlar. Daha sonra fotoğraf altındaki yazıyı okuyor, ondan sonra yazıya geçiyorlar. Dünyanın hiçbir yerinde doğru düzgün haber okunmuyor. Haberi okutan fotoğraftır. Bu nedenle fotoğraf olmadan haber olmaz. Fotoğrafın içinde bilgi olmalı, fotoğrafta 5N1K kuralına ve etik değerlere uyulmalı”
Türkiye’de foto muhabirliğine hak ettiği değerin verilmediğini ifade eden Arslan, “Gazetelerde fotoğraf servisleri yok, foto muhabirleri çalıştırılmıyor. Dijital fotoğraf makineleri işimiz açısından devrim yaratmıştır ama makineler çok pahalı. Foto muhabiri olarak insanların olmadığı yerlere gidip görüntü almak, kişilerin haber alma hakkını onlara vermek zorundayız. Bu nedenle gazetecilerin daha rahat ve tehlikeden uzak çalışabilmeleri için arındırılmış bölgeler oluşturulmalı. Foto muhabirlerinin emeğinin karşılığının da verilmesi gerekiyor. Gazetelerde kullanılan her fotoğrafın mutlaka bir imzası olmalı” diye konuştu.
ZAFER ATAY: GAZETENİN TEMELİ HABERDİR
TGC Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Atay, gazetenin temeli olan haberlerin özenli ve kontrollü bir şekilde verilmesi gerektiğini söyledi. Haberlerin verilmesinde özenli ve kontrollü davranılması gerektiğini söyleyen TGC Yönetim Kurulu Zafer Atay şöyle konuştu:
“Amerika’da yapılan bir araştırma bir gazetenin günde en az 250 haber vermesi gerektiğini söylüyor. Tabii yerel gazetelerden bu kadar çok haber vermelerini beklemiyorum ama gazetelerinizde elinizden geldiğince çok haber vermeye çalışın. Çünkü gazetenin temeli haberdir. Haberlerin doğru olmasına dikkat etmeli, mutlaka kontrolden geçirmelisiniz. Kontrolden kastım haberde anlatılan konunun, kişilerin ya da olayın araştırılmasıdır. Kaynağınıza ne kadar güvenirseniz güvenin, haberiniz özellikle kişilerden söz ediyorsa, o kişinin görüşüne muhakkak başvurmalısınız. Yerel gazetelerin sıkıntılarını biliyorum, ama önünüze gelen haberleri kontrol etmeli ve muhabirlerinizi eğitmelisiniz. Yerel basından ricam, yaygın basın ve televizyonları örnek almamaları.”
ERTEMUR: GAZETECİ GERÇEĞİN AVCISIDIR
Cumhuriyet Gazetesi Haber Editörü Sevim Ertemur, “Gazetecilerin, vatandaşın kulağı-gözü olma görevimiz var. Haberi izlerken, değerlendirirken en can alıcı noktayı yakalamak önemlidir” dedi. “MUTFAKTA Haber Değerlendirmesi” başlıklı konuşmasında, haberlerin verilmesinde eldeki bilgilerin çok önemli olduğunu vurgulayan Cumhuriyet Gazetesi Haber Editörü Sevim Ertemur, “Eğer elinizdeki malzeme iyiyse, haber kaliteliyse, özü yakalanmışsa yemeğin lezzeti de harika olur. O haber bir anda birinci sayfaya atlar, kendiliğinden manşete oturur” dedi. Mutfakta haberlerin hazırlanmasında muhabir arkadaşlara çok büyük görevler düştüğünü vurgulayan Ertemur, şunları söyledi:
“Muhabir arkadaşlarımızın gittikleri haberlerde olayı iyi değerlendirmeleri çok önemli. Örneğin bir basın toplantısına giden muhabirler toplantı haberini aynen yazarlar. Ama bazı muhabir arkadaşlarımız haberi izlerken öyle bir nokta yakalarlar ki o haber bir anda manşet olabilir. Muhabirin haberi iyi takip etmesi gerekir. Gazeteci gerçeğin avcısıdır. Muhabirler izledikleri haberlerle kamuoyunu, kitleleri bilgilendirir. Gazetecilerin, vatandaşın kulağı-gözü olma görevimiz var. Haberi izlerken, değerlendirirken en can alıcı noktayı yakalamak önemlidir. Kaliteli yemeği kaliteli malzemeyle yaparsınız. Gazeteci olarak bizler habere şüpheci yaklaşmalıyız. Yerine göre öküzün altında buzağı arayıp gerçeğe ulaşmalıyız. Arkadaşlarımızın getirdiği haberi değerlendirirken hata olup olmadığını dikkatlice irdelemeye çalışıyoruz.”