'Kalkışma gecesi oğlumla helalleştik'
Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, 15 Temmuz gecesi yaşadıklarını anlattı.
Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, Türkiye Gazetesi'nden Burcu Çetinkaya'ya çarpıcı açıklamalarda bulundu.
İşte o röportaj...
Sivil toplum serüveniniz nasıl başladı?
Öğrencilik yıllarımızda başladı. Özellikle mecburi hizmetimi bitirdikten sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde, Cumhurbaşkanımız belediye başkanıyken göreve başladım. İBB bir taraftan kamu gibi ama bir taraftan da bütün afetlerde, sosyal olaylarda bir STK gibi çalışan büyük bir organizasyon ve biz de orada sağlık dairesindeydik. Oradayken Yugoslavaya dağıldı, Bosna, Kosova olayları oldu, oralara gittik, yardımlar götürdük.
Sahada ilk yaptığınız faaliyeti hatırlıyor musunuz?
Öğrenciyken yaptığımız sağlık tarama faaliyetleri vardı. Köylere giderdik. Sonrasında özellikle İBB’deyken Kosova’ya giderek yardım faaliyetlerinde bulunduk, sonra 1999 depremi var. Adapazarı’nda ağırlıklı olarak yoğun çalıştık. 40 gün kadar depremde bulunduk.
Yeryüzü Doktorları sizin için ne ifade ediyor?
Halen de gönüllüsü olduğum, mensubu olduğum ilk göz ağrımız. Dünyadaki sıkıntıları, acıları, yardıma muhtaç olan insanları gördüğümüzde; bireysel yardımlar yaparak, dünyanın yaralarına merhem olamayacağımızı anladık. Bir sistem kurmamız gerektiği ortaya çıktı. Yeryüzü Doktorları sağlık alanına odaklanmış ve pergelini dünyanın tamamını kapsayacak şekilde açmış bir yapıydı ve biz onu büyütmeye çalıştık.
Fiilen yardıma gidiyor musunuz?
Fırsat buldukça gidiyorum. Kızılay olarak faaliyet yürüttüğümüz yerlerde, özellikle yurt dışında gittiğim yerlerde mutlaka onlara da uğruyorum.
Başkanlık öncesinde, Kızılay ile yolunuz ilk ne zaman kesişti?
2004 yılında, Bayrampaşa Şubesi’nde , Kızılay’ın 1999 depremi sonrasında bir atılım, reform sürecine girdiği dönemde, katkı verebilmek için üye olarak başladık. İlk resmi tecrübem orada başladı. Sonrasında da Yeryüzü Doktorları döneminde de sahada çok ortak proje yaptık.
Son 10-15 senede dünyada ve Türkiye’deki afetler ve savaşlar mı arttı, yoksa biz Kızılay’ı mı daha fazla duymaya başladık?
Dünyadaki gerek doğal afetlerin gerek beşeri afetlerin sıklığı ve insan toplulukları üzerindeki etkileri arttı. Özellikle silahlı çatışmalar son yirmi yıla kıyasla iki kat arttı ve artan silahlı çatışmaların süresi uzadı. Etkilediği nüfus arttı. Suriye krizini düşünün, İkinci Cihan Harbi’nden bugüne yaşadığımız en büyük insani kriz. 11 milyon insan evini terkettiğini, 300-350 bin insanın hayatını kaybettiğini, 1.5 milyon insanın yaralandığını, sadece Türkiye’de 3 milyonun üzerinde mülteci barındığını düşünün. Doğal afetlerde de iklimsel değişiklikler sebebiyle, depremler, seller, erozyonlar, kuraklıklar arttı. Somali’deki kuraklığı hatırlayın. İhtiyaç artınca Kızılay da daha çok sahada olmak durumunda kaldı. Bir de 1999 depremi bir özeleştiri dönemi oldu. Hem ulusal hem uluslararası faaliyetlerini o süreçten sonra artırdı Kızılay.
Gündeme gelirsek, siz bu tatsız darbe kalkışmasını duyduğunuzda neredeydiniz ve neler hissettiniz?
Duyduğumda Atatürk Havalimanı’nın içinde uçaktaydım. Saat 22 civarlarıydı. Trabzon’da bir cenazeden geliyordum ve en son zaten bizim uçağımız indi. Telefonumu açtım, yanımda Kiptaş genel müdürümüz ve eski genel müdürümüz vardı. Anormal birşeyler olduğunu hissettik. Sonrasında Ankara ile genel müdürümüzle konuştum ve durumu anladım. O sırada Cumhurbaşkanı’mızın da nerede olduğu bildirilmemişti. Sonra Atatürk Havalimanı’na geleceğini öğrendik ve öncelikli olarak bütün bu ihanet şebekesinin oklarını yönelttiği sayın Cumhurbaşkanı’mızı muhafaza etmek için odaklandık. Aileme telefon açtım, onları da Atatürk Havalimanı’na çağırdım. Sabaha kadar Cumhurbaşkanımız’ın kaldığı konukevinin etrafındaydık. Sadece büyük oğlum karşıdaydı, o geçmeye çalıştı, sonra telefonda “Baba tanklar var ve biz onlara giriyoruz” dedi, helalleştik. Yanında bir arkadaşı şehit oldu maalesef.
Sonrasında yaşanılan süreçlerde Kızılay olarak ne katkılarda bulundunuz?
Kurumsal olarak Kızılay’ın bütün kan ve afet birimlerine talimat verdim ve herkesi sokağa ve görevlerini başına çağırdım. Sabaha kadar yaklaşık 1000 civarda tespit edebildiğimiz yaralının kanlarını tedarik ettik. Özellikle Ankara’da 800 civarında kan ihtiyacı olan yaralı vardı. Sonrasında da özellikle afet ve sosyal hizmetler birimlerimize talimat verdim ve Türkiye’nin neresinde demokrasi nöbeti tutuluyorsa Kızılay olarak destek verdik. Afet birimlerimizle, gıda desteklerimizle, ikram araçlarımızla hazır bulunduk.
Bu yaşananlardan önce veya sonra Kızılay’ın bünyesinde de paralel yapıya ait insanlar, hainler tespit ettiniz mi? Nasıl tedbirler aldınız?
Kızılay’ın iyi günde, kötü günde güçlü olması lazım. Cuntalarla ilişkili, hain, yurtdışında menfaatlerini onlarla tevhid etmiş insanlarla yürünemeyecek bir yol bu. Hamd olsun Kızılay’ın içinde bu yapı zaten güçlü değildi. Bazı olumsuz arkadaşları zaten darbe kalkışması olmadan önce doğrudan tespit etmiş ve tedbir almıştık. Güvenlik birimlerimizle bu konuları şimdiki şartlarda da iştişare ediyoruz, tedbirleri alıyoruz.
Kızılay bütçesini devletten alıyor zannedenler var, işin aslı nedir?
Bu doğru değil. Kızılay bir dernek, farklılığı sadece bir kuruluş kanunu olması. Kızılay kamu kaynağı kullanmıyor. Yaklaşık altı bin çalışanı ve bir milyar gibi bütçesini kendisi kazanıyor. Gelir kaynaklarımız da vatandaşlarımızın bağışlamış olduğu gayrimenkulleri işletmek, bir diğeri Kızılay Maden Suyu gibi iktisadi işletmelerimiz, sağlık tesislerimiz, çadır üretim tesislerimiz ve bağışlardan oluşuyor. 2868 kısa mesaj hattına doğrudan atılan mesajlar ile olan bağışlardan ciddi destekler geliyor. Kurumsal bağışlar var. AB ve BM ile yaptığımız fon anlaşmaları var. Kamu ile de zaman zaman bazı proje ortaklıkları yapıyoruz.
STK çalışmalarınızda riskli bölgelere gidiyorsunuz, hiç tehlike atlattınız mı?
İnsani yardım ve afet organizasyonları zaten riskli yerlerde ve riskli zamanlarda çalışırlar. Gerek silahlı çatışmalarda, gerek doğal afetlerde. Bu anlamda “Görevimiz Tehlike” Çok da abartmak istemiyorum ama tabii ki tehlikeli anlarımız oldu. İsrail’in yapmış olduğu hemen hemen tüm saldırılarda Gazze’deydik, yaralı tahliye ediyorduk. Yanlarımıza bombalar düştü. Ucundan döndüğümüz oldu.
İnsani yardımın birçok farklı şekli var ama fiziksel olarak yardım esnasında gönüllü olmak kısmı sizce insana neler katıyor?
Herkes aynı dünyada yaşamıyor. Bu dünyaların bir kısmında dünyadaki acılı insanlara yer yok. Derdi olan dertlenen, arar sorar, merak eder ama güvenli bir ortamda rahat olan insanlarda genelde o acılara, dramlara yer olmuyor. Genelde insan psikolojisi bulunduğu güvenli ortamı korumaya meyillidir. Nişantaşı’nda muayenehanesi olan, bir kadın doğum profesörünü dünyanın en fakir üç ülkesinden bir tanesi olan Kongo’ya götürdük. Beraber o sazlıklarda yaşayan, hayatında doktor yüzü görmemiş o insanların hayatlarını görüp, kendi gelecek planlarını tartanlar arasında çok sayıda “Ferrari’sini Satan Bilge” gördüm. İnfak iyileştiren onaran ve insanı kemale erdiren bir şey. Sahada olmak bu duygulara dönüşebiliyor.
KEREM KINIK KİMDİR?
1970 yılında Hekimhan’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da tamamladı. 1993 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 1995 yılına kadar Amasya’da Sağlık Ocağı Sorumlu Hekimi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Dairesi’nde Müdür Yardımcısı olarak çalıştı. İstanbul 10. dönem İl Genel Meclisinde Meclis Üyesi ve Sağlık Komisyonu Başkanı olarak görev yaptı. Avrupa Birliği Bölgeler Asamblesi Sağlık ve Sosyal Politikalar Komisyonunda İstanbul’u temsil etti. Yeşilay Genel Başkan Yardımcılığı, Yeryüzü Doktorları Başkanlığı görevlerinde bulundu.
Profesyonel iş hayatında ulusal ve uluslararası teknoloji firmalarında Genel Müdürlük görevi yapan Kerem Kınık, Bezmiâlem Vakıf Üniversitesi’nde Afet Tıbbı alanında da doktora çalışmaları yürütmektedir. 2015 yılından bu yana Türk Kızılayı Genel Başkan Vekilliği görevini yürüten Kerem Kınık, 4 Nisan 2016 Türk Kızılayı Olağan Genel Kurulu’nda Genel Başkanlığa seçilmiştir. İngilizce ve orta seviyede Arapça bilmektedir. Dr. Hatice Öztürk Kınık’la evli olan Kerem Kınık’ın Muhammed Furkan, Abdullah Harun ve Fatıma Zehra isimlerinde üç çocuğu vardır.