TSK'ya güven ve Suriye
Uzman Klinik Psikolog Ela REYHANLIOĞLU, 15 Temmuz sonrası Türk halkının TSK'ya olan güveni ve Suriye ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
1- Malumunuz Türk halkı orduyu sever TSK’ya güvenir. Ancak 15 Temmuzda TSK’ya güven halkın bir kesiminde zedelendi. Bunun ruhsal alt yapısı nasıl ele alınabilir?
- Ulusal kimliğinde ‘savaşçılık’ karakteri taşıyan Türkler’in toplumsal kodlarında ordu önemli bir unsurdur. Tarihe bakıldığında Türkler her zaman iyi savaşçılar olarak bilinmiş, öyle ki Asya’nın, Orta Doğu’nun birçok devleti de Türkleri asker olarak yüksek rütbelere taşımış. Ulusal kimliğimiz ‘ordu millet’ kavramıyla, ‘her Türk asker doğar’ söylemleriyle inşaa edilmiştir. Bunun yanında dini kimlikte de asker olmak, vatan için savaşmak övülmüştür.
Askerler ‘mehmetçik’ diyerek kutsanmış, vatani görev yaparken vefat edenler şehitlik gibi çok üst bir makamda görülmüştür. Kısacası ordu birçok bakımdan Türk’ün zihin dünyasında önemli bir konumdadır. Bu darbe girişimiyle halkın bir kesiminin orduya kayıtsız güvenle bakışı sarsılmıştı, ordu içindeki ayrışma zihinleri karıştırmıştı. Fakat olay anından itibaren yetkililerin ‘kalkışma emir komuta zinciri dışındadır, bir grup azınlık tarafından yapılmıştır’ ifadeleri, aslında ülkeye ihanet eden grubu ordudan ayrı tutmak adına başarılı bir adımdı.
Sonraki süreçte örneğin Yenikapı’da gerçekleştirilen mitingde genel kurmay başkanının sahneye çıkıp ‘ordu milletin emrindedir’ gibi ifadeler kullanması,yöneticiler ve halkla birlik içinde olunduğunu göstermesi, 15 temmuzda TSK’ya karşı oluşan olumsuz algının yavaş yavaş erimesine sebep olmuştur. Son tahlilde milletin akl-ı selimi hainleri ordudan ayrıştırmayı başarmış gibi görünüyor.
- Burada hatırlanması gereken diğer durum insanın temel güvenlik ihtiyacıdır. ‘Güvenlik duygusu’ yani kendinin, kendine ait parçaların (vatanı, ailesi, dili, dini, istikbali, evi, işi gibi hayata dair her unsur) emniyette olduğunu hissetmek insan için çok temel bir ihtiyaç. Eğer varoluşunuza bir tehdit hissederseniz, tüm hayati işlevleriniz zedelenir. İşe gitmek, okula devam etmek gibi günlük işler anlamını yitirir, gündelik kaygılar bile yok olur, insan önce güvenlik duygusunu kazanmaya çalışır. Kendi askerinizin kendi silahınızı size doğrultması bu anlamda yıkıcı olmuştur. Milletin askeri gibi görünenlerle milletin çatışması, kendi içimizde bir kırılma oluşturdu. Millet böyle bir çatışmayı kendi varoluşuna bir tehdit olarak algılamıştır.
2- Cerablus harekatı askere yönelik bakışta bir değişiklik yapar mı?
- Cerablus harekatı her şeyden önce, ülke yönetiminin aldığı bir karardır. Asker komutanına, komutan devletin yöneticisine itaat ederek bu harekata gidilmiştir. Dolayısıyla bu harekat, ordunun emir altında olduğunun, ayrışma yaşanmadığının, komuta zincirinde hareket edip ayrı baş olmadığının, devletin politikası doğrultusunda ilerlendiğinin dosta düşmana gösterilmesi bakımından faydalı olmuştur.
Bu harekat hem diğer ülkelere hem de milletimize, ordumuzun hala bir güç olduğunu ve o güce güvendiğimizi göstermiştir. Bu bakımından, meşru yönetime itaat eden güçlü TSK’yı tekrar görmek, halkın gözünde TSK’nın sarsılan imajını toparlamakta faydalı olacaktır.
3- Darbe girişiminden kısa süre sonra böyle bir sınır ötesi harekatı vatandaşlar izliyor. Bu harekat ile yaşanan son gelişmeler vatandaşların ruh halini nasıl etkiler?
- Suriye’ye düzenlenen Fırat Kalkanı Harekatı’nın amaçları, sonuçları, muhtemel riskleri gibi noktalar net olarak bilinmezse halkın nazarında yeni bir savaş tehdidi gibi görülebilir. Bu nedenle yetkili isimlerin konuyu harekâtın sağlıklı ilerleyişini engelleyecek noktaları gizli tutarak, yani harekâtı akamete uğratmayacak fakat halkı da bilgilendirecek bir düzeyde açıklaması, 15 Temmuzdan beri yükselen nabzın normalleşmesini sağlayacaktır.
Özellikle de aktif çatışmanın olduğu illerde yaşayanlar için yeniden savaşa girilecekmiş gibi bir atmosfer olması henüz yatışmaya başlayan kaygıyı yeniden alevlendirebilir. Özellikle kaygı bozukluğu alt yapısı olan ve 15 Temmuzda yaşananlardan ruhsal olarak çok etkilenen kişiler için yeniden ‘savaşa giriyoruz, tehdit altındayız’ algısı daha çok yıkıcı olabilir.
‘Belirsizlik’ insan için en başat kaygı unsurlarındandır. Bu nedenle ülkenin gidişatı ‘büyük bir belirsizlik’ içindeymiş gibi yansıtılmamalı. Bu harekâtın ülkenin müspet hedefleri için başarılı bir adım olduğu anlatılmalı, anlaşılmalı.
4- Çocukların etkilenmemesi için neler yapılabilir?
- Bu gibi süreçlerde yetişkinler kendi kaygılarını doğrudan çocuklara yansıtmamalılar. Bizler yetişkin olarak kendi başa çıkma mekanizmalarımızla bu süreci yürütebiliriz ama çocuklar bu yaşanan gelişmeleri anlamlandıramadığı için sağlıklı başa çıkamaz.
Bu nedenle mümkün olduğunca çocukların haber bülteni izlemesini bile engellemeyi doğru buluyorum. Askerler, silahlar, tanklar çocuk için kaygı yaratıcı unsurlara dönüşmemeli. Ülke güvenliği gibi konular çocukların yanında konuşulmamalı. Aksi halde ölüm kavramını bile anlamlandıramayacak yaşta bir çocuk için bunca şehit haberi, cenaze görüntüleri, çatışma sahneleri bir travma oluşturulabilir
5- Süreçle ilgili eklemek istedikleriniz, tavsiyeleriniz neler olur?
- Biz bu süreci hep travma boyutundan konuştuk. Fakat unutmayalım ki, eğer süreçle sağlıklı başa çıkarsak, travmalar ruhsal büyüme sağlar. Yani toplumsal olarak ruh sağlığımız hem olumlu hem de olumsuz yönde etkilendi. Şüphesiz o gece hepimiz için büyük bir travmaydı fakat bu süreçte millet bir kahramanlık destanı yazmıştır. Olay sonrası hepimizin milli kimliği güçlendi, birlikteyken güçlü olduğumuzu daha iyi anladık, toplumsal bir birliktelik hissi yaşandı.
Hepimiz birbirimize karşı daha saygılı olmaya gayret ettik. Yaşayacak başka bir vatanımız olmadığını daha iyi anlayıp birbirimize kenetlendik, özgüvenimiz arttı. Umuyorum ki bu birliktelik hali devam etsin, bu üzücü hadiseden milletimiz güzellikler devşirsin.