Bekir Hazar, magazin dünyasını böyle araladı
Bekir Hazar, bir çok unvanı taşıyan bir isim. Gazeteciliğin her alanında görev yaptı. İzlenen programlara yepyeni bir bakış açısı getirdi. Bekir Hazar, Nursel Tozkoparan'a magazin gazeteciliğinin her yönünü anlattı.
Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı
Bekir Hazar’ı nasıl bilirsiniz?
Gazeteci
Yazar
Haberci
Televizyoncu
Programcı
Sunucu
velhasıl Bekir Hazar köşe yazarlığında da televizyonda da “çok okunmanın ve izlenmenin” kodlarını çözmüş bir isim. Bugüne kadar yaptığı programlarda fırtınalar kopartmış, insanları ekrana bağlamış, konuşturmuş konuşulmuş bir isim olarak yer etti zihinlerde.
Bir programcı olarak yaptığı işler benim de hep ilgimi çekti..
Ama asıl ilginç olan ikimiz arasında ortak bağ kurduğum özdeşleştirdiğim özellik ise onunda muhafazakar bir tarafının olmasıydı.
Bekir Hazar bu tür ayrımları kabul etmese de benim muhafazakarlığım ne kadar barizse onun muhafazakarlığı o kadar gizliydi.
Gizli tanımı yanlış anlaşılmasın, özellikle gizlenen bir durum olarak söylemiyorum elbette bunu. Görünen bir tarafı olmadığı sürece insanların gözünün içine sokulmasının bir alemi yok tabiî ki
Sonuçta Kanal 7 televizyonunda yıllardır eğlence programlarının yapımcılığını ve yönetmenliğini yapıyorum. Yaptığım iş her ne kadar dünya eğlencesine ilişkin bir durum olsa da özel hayatında inançlarını yaşayan birisiyim. Görünen ve görünmeyen muhafazakarlık derken kastettiğim bu
Artık sağır sultanın dahi duyduğu meşhur “Fehmi Koru Fasıl Geceleri”ne birkaç aydır Bekir Hazar da katılıyor. Kendisiyle fasıl dostluğu oluştu aramızda.
Bu kadar girişten sonra anlaşılacağı gibi Bekir Hazar’ı röportaja ikna ettim.Televizyon dizilerine, reytinglere, magazine ilişkin herşeyi konuştuk. Hem de sıfır kaprisle.
Neydi
Gazeteci-Yazar Bekir Hazar
SHOW HABERDEN HOCAM, MAGAZİNDEN DE MAGAZİN KİMLİĞİ KALDI
- Size neden “muhafazakar gazeteci”, “muhafazakar magazinci” deniliyor?
- Ben Show Haber’de bir dönem, haber müdürlüğü yaptım. O dönemde iki defa hacca gittim. Mekke’de ilk defa gizli kamera kullandık, o gizli kamerayla ilk defa Kabe’yi tavafı çektik. Çok büyük olay oldu. O güne kadar hiçbir televizyoncu Hira Nur Dağına, Sevr Mağarasına çıkmamıştı. Biz oralara çıktık ve ilk defa yayınladık.
Hem görsel yönden hem de biraz da babadan kalma, aileden gelme inançlarım ve dini bilgim olduğu için, çok güzel bir şekilde anlattığımı düşünüyorum. Türkiye’ye döndüğümde Show TV Haber Müdürü olmama rağmen sokakta insanlar bana “Hocam” demeye başladı. Ben gazeteciyim, haberciyim ama buradan bir hoca, muhafazakar kimliği yapıştı. Aslında gazeteciliğin alanı olduğunu düşünmüyorum. Medya anlamında, televizyonculuk ve gazetecilik anlamında her yerde çalıştım.
Sporda, haberde, programda çalıştım. “Ateş Hattı” yapımcılığından tutun, “A Takımı’nın” danışmanlığına kadar magazinde de çalıştım. Magazinde de çalışınca oradan da magazinci kimliği kaldı. Show Haber’den, hocam ve muhafazakar kimliği, magazinden de magazin kimliği kaldı. İkisi birleşerek öyle bir şekil oluştu. Yarın öbür gün bir dizide oynarsam ki bir tek dizi kaldı. Muhtemelen dizideki giydiğim elbise üzerime kalacak.
İNANÇLARI ÇOK YOĞUN HİSSEDEN BİRİYİM
- Muhafazakar gazeteci denilmesi sizi rahatsız ediyor mu?
- Benim muhafazakar yanlarım var. Dolu dolu inançlarım var, o anlamda beni rahatsız etmiyor.
Muhafazakarlık inanmaksa, evet ben inançları çok yoğun hisseden biriyim.
- Muhafazakar kimliğiniz sizin için bir avantaj oldu diyebilir miyiz?
- Yaptığım her iş benim için gazeteciliktir. Ben magazinde de çalışırım, sporda da çalışırım, ramazan programı da yaparım, eğlence programı da yaparım. Bunu bir ütopya olarak söylüyorum. Benim için hepsi bir avantaj, dezavantaj değil.
GAZETECİLİĞE ENVER ÖREN İLE BAŞLADIM
- Gazetecilik mesleğine nasıl başladınız?
- Bursa Yenişehir kasabasında doğmuş, lise 1’e kadar orada okumuş normal lise mezunuyum. İstanbul da Fatih Koleji’nde 2 yıl okudum. Daha sonra 2 yıl boş gezdim, üniversiteyi kazanamadım. O zaman 3 hak vardı. Son hakkımda kazandım. Bu arada lisede biyoloji dersine gelen öğretmenimin aynı zamanda küçük bir gazetesi vardı. Liseyi bitirdikten sonra boş gezerken kendisini ziyaretine giderdim. Bu ziyaretlerle bir anda kendimi gazeteciliğin içinde buldum. Birgün“ Ne yapıyorsun” dedi ,”Boş geziyorum” dedim. “Hemen gel başla” dedi. Öğrencilerin çok sevdiği iyi ilişkisi olan bir öğretmendi. “Enver Ören Bey” beni gazeteye aldı. Dolayıısyla ilk gazetecilik maceram Enver Ören ile başladı.
- Yani o biyoloji öğretmeniniz Enver Ören miydi?
- Fatih Koleji’nde pazartesi günleri haftada bir gün, zevk için derse geliyordu. Bir gazetesi vardı, onu büyütmeye çalışıyordu. Haftada bir gün de bize derse geliyordu. Oradan gazeteciliğe girdim. Daha sonra üniversite İktisat Fakültesi’ni kazandım. İktisat Fakültesindeyken gazetede çalışıyordum. Sınavdan sınava okula giden bir öğrenciydim. Daha sonra çocuk dergisinde çalıştım. Gazi Osmanpaşa’da gazete dağıtımda da bulundum. Yani en alttan başlayarak bu günlere geldim.
- Enver Örenle yollarınız nasıl ayrıldı?
- Yaklaşık 18 yıl orada çalıştım. Haber müdürlüğüne kadar geldim. Spor müdür yardımcılığı yaptım. Haber müdürü, haber daire başkanlığı daha sonra İHA’nın Genel Müdürlüğü görevini yaptım. Sonra bir görev değişikliği oldu. Ben biraz kızakta kaldım. 2-3 ay evde oturdum. Ama ilişkim kesilmemişti. Maaşımı yine alıyordum. Ama; bu beni rahatsız ediyordu. Enver Bey’i ziyarete gittim. Kendisine, ”Ben buradan oturduğum yerden para alıyorum. Çok iyi bir insansınız. Ben 2 sene evde otursam da siz yine benim paramı gönderirsiniz. Ama Show TV’den, haber müdürlüğü teklifi var, izin verirseniz oraya gitmek istiyorum” dedim. O da” tamam” dedi. Böyle izin alarak, baba-oğul muhabbetiyle ayrıldık.
CAN TANRIYARIN TAVSİYESİ İLE REHA MUHTARLA TANIŞTIK
- Show TV’den nasıl teklif aldınız? Yani ikisi çok ayrı kurumlar?
- O dönemde, Reha Muhtar’ın ekibi dağıldı. Başka kanallara geçtiler. Ve Reha Muhtar bir ekip arayışı içindeydi. Can Tanrıyardan’dan yardım istemiş. Can, benim çok yakın arkadaşım, 12 yıl Fenerbahçe muhabirliği yaptık. Beraber çok özel günlerimiz geçti. Çok iyi anılarımız vardı. Çok iyi bir dostluğumuz vardı. Can’ın tavsiyesiyle, Reha’yla tanıştık. Oturduk, konuştuk, anlaştık ve ben Show TV haber müdürü olarak göreve başladım.
SANAT CAMİASINA ÇOK TA KIZARDIM
- Peki, magazin haberciliğine geçişiniz nasıl oldu?
- Show TV Haber Müdürlüğü 5 yıl yapıp Show TV’den ayrılınca bir şirket kurdum. O şirketten piyasadan alacaklarımı alamayınca, battım, iflas ettim. O dönemde Can aradı beni. O da yeni bir şirket kurmuş. Şirket olarak Show TV’ye dışarıdan iş yapmaya başladılar. Can beni 12 yıldır tanıdığı için o şirketin yöneticiliğini yapmamı istedi. Benim magazinle hiçbir alakam yok, hiçbir sanatçıyı tanımam. Çok uzaktım yani, çok ta kızardım sanat camiasına Ama bir anda kendimi magazinin içinde buldum. Hiç aklımın ucuna gelmeyen bir şeydi ama gazeteci olduğuma göre ben her yerde iş yaparım dedim ve başladım.
BEN ZAMAN ZAMAN REHA’YI FRENLEMİŞİMDİR
- Peki, Türkiye Gazetesi’nden, Show TV Reha Muhtar’la çalışmaya başladınız. Bir uçtan öbür uca atladınız. Bir adaptasyon sorunu yaşadınız mı?
- Kendinize ve tecrübenize güveniyorsanız, bu meslekte de iyiyseniz, nereden nereye atlarsanız atlayın her yerde de başaralı olacağınızı düşünüyorum. Reha’yla başladığım zaman, Reha benim muhafazakar yanlarımı da biliyordu. Hayata bakışımı da biliyordu. Ama; Reha bu anlamda bir eksiklik çektiğini de söyledi. Ben tek başıma haber müdürü olmadım. Reha’nın çok iyi bir yönetici kadrosu vardı.
Altı haber müdürü vardı.” Benim solcu haber müdürüm var, Kürt kökenli haber müdürüm var, liberal da var ama; muhafazakar kanadım eksik“ derdi.”Beni bunlar dolduruyordu, bunlar hakimdi. Bazen terazinin ucunu kaçırıyorduk. Dengede tutacak biri de bana lazımdı.” Bunu her zaman söyledi Reha. Ben zaman zaman Reha’yı frenlemişimdir. Yani o dengeyi çok iyi kurmuştu Haber Merkezi’nde.
PEYGAMBER EFENDİMİZ ANLAMADI KURANI KERİMİ DE YAŞAR NURİ HOCA MI ANLADI?
- Din editörlüğü yaptınız diyebilir miyiz?
- Tabi Yaşadığımız enteresan olaylar da oldu.
- Mesela yaşadığınız bir olayı anlatır mısınız?
- Yaşar Nuri Öztürk “Kuran-ı Kerim’de beş vakit namaz yok dedi, böyle bir kitap yazmış. Türkiye bir anda ayağa kalktı. Bütün gazete manşetleri, televizyonlar peşinde ve Yaşar Nuri’yle bu konuda röportaj yapıldı. Haber toplantısında bunun sohbetini yapıyoruz. Normal bir haber verilip büyütülecek bir haberdi bu. Ben şunu söyledim Reha’ya “ peygamber efendimiz(SAV) beş vakit namaz kılıyordu.
Haşa O anlamadı da Kuran-ı Kerim’i, Yaşar Nuri Hoca mı anladı? Dediğim zaman Reha, ayağa fırladı. Ya dedi, bu müthiş bir laf. Ben bunu canlı yayında söyliyecem dedi. Ve haber boyunca Yaşar Nuri Hoca, Kuran-ı Kerim’de beş vakit namaz yok dedi, Türkiye ayağa kalktı. Reha Muhtar ne diyecek diye haberin sonuna kadar alt yazı geçti. En sonunda da haber girdi, haberden sonra Reha, ekrana döndü ve” hocam siz kaset satan sanatçı gibi kitap satıyorsunuz, siz şarkıcı mısınız“diye girdi muhabbete ve” peygamber efendimiz(SAV) beş vakit namaz kılıyordu. Haşa O, anlamadı da sen mi anladın? Sen kimsin” diye o zaman çok ağır bir eleştiri yaptı hocaya.
ÖZÜNDE GAZETECİLİK VARDIR
- Magazin gazeteciliği ne demek?
- Böyle ayrımlar beni rahatsız ediyor. Yani, magazin gazetecisi, spor gazetecisi, ekonomi gazetecisi yani gazeteci gazetecidir. Özünde gazetecilik vardır. Bugün, baktığınız zaman sporda çalışan bir çok kişi haber merkezlerini yönetiyor. Magazinde çalışan sporu yönetiyor. Yani öyle bir kavram olduğuna inanmıyorum. Ben gazetecilik olduğuna inanıyorum.
BİR GÜNÜMÜZÜ RTÜK ÜYELERİNİN ODALARINDA GEÇİRDİK
Magazin haberleri yaparken ölçüleriniz nedir?
Magazin gazeteciliği yöneticiliğini devraldığım gün o dönemde patronum olan Can Tanrıyar’la birlikte RTÜK’e gittik.Magazinde, RTÜK’ün kuralları nelerdir, kanunlar nereye kadar sınır tanıyor, neresi toplumu rencide ediyor. Biz nereye kadar gidebiliriz, nerede durabiliriz. İnanın bir günümüzü RTÜK üyelerinin odalarında geçirdik. Sabah, saat 9’dan akşam saat 6’ya kadar oda oda gezdik. Kendi RTÜK’ümüzü kendi şirketimizin içinde kurduk.
Yani magazin gazetecilerinin de yapması gereken budur. Avukatlarla görüştük, hukuk nereye kadar bize sınır tanıyor. Nerde biz haksız duruma düşüyoruz. Sanatçılarla görüştük, yani biz, her kesimi dinleyerek bir konsensüs oluşturduk.
BU HALE GELMESİNİN EN BÜYÜK SUÇLUSU TELEVİZYONLARI YÖNETENLERDİR
- Peki Türkiye de bu kriterlere uyuluyor mu?
- Bugün maalesef magazin gazeteciliği ciddi anlamda yanlış yollarda seyrediyor. Bazılarını tenzih ediyorum. Ama bunda da çok önemli bir sorun var. Çok az bütçelerle dış yapım olarak yaptırılıyor. Bütçeleri az olduğu için, kaliteli eleman çalıştırmak zor oluyor. Yani siz bir üniversite mezununu 300-500 TL’ye bir bar kapısında sabahtan akşama kadar, gece saat 10’dan sabah 7’ye kadar dikemezsiniz, sanatçı kovalatamazsınız.
Sonuçta o program dolacak, dolması için ayıklamadan ne varsa giriyorlar. Bize haftada 300 saatlik bir görüntü gelirdi, biz bunun 2-3 saatini yayınlardık. Yani 297 saati haber olmazdı, çöpe giderdi. Bugün haftada 3 saatlik görüntü geliyor, 3 saati de giriyor. Böyle bir dönemdeyiz.
Bu hale gelmesinin en büyük suçlusu televizyonları yönetenlerdir.
- Peki, sizce magazin programları olmalı mı?
- Olmalı tabi.
- Neden? Sanatçıların özel hayatının anlatılmasının halka ne faydası var?
- Sporun ne getirisi var? 22 kişi futbol oynuyor, bundan para kazanıyorlar. 10 milyon kişide cebinden para veriyor. Çoluk çocuğunun nafakasını, ekmek, süt parasını veriyor. Birde mağlup oluyor takım, sabahlara kadar ağlıyor. Üzgün bir şekilde eve geliyor. Baktığın zaman bunun ne faydası var,bu yoktur bu vardır demek bana göre yanlış.
Eğer toplumda bir sanat dünyası varsa, siyaset dünyası varsa, ekonomi dünyası varsa yine bunun gibi spor dünyası varsa ve bunlar yaşanıyorsa, yaşanan her şey haberdir. Ama düzgün bir şekilde yapılması taraftarıyım. Düzgün magazincilikte yapılabilir, düzgün sanat dünyasından haberlerde yapılabilir. Doğru bilinçlendirme de yapılabilir.
İNSANLARIN EVİNDE ÇEKİM YAPMAK YASAKTIR
- Özel yaşam ve mahremiyet hakkı sınırları sizce nedir?
- Kanunda belli bu. Kanunlar diyor ki: insanların dört duvar içinde, evinde çekim yapmak yasaktır. Bunun dışında yasak yok, hukukçular, dış mekanların kamusal olduğunu buralarda haber yapılabileceğini söylüyor. Nasıl bir yangını rahatlıkla çekebiliyorsanız, sanatçıları da dış mekanlarda çekebilirsiniz.
- Evet ama sanatçıların evinin dışında da hayatları var, onlarda alışverişe gidiyorlar,Onlar da hastaneye gidiyorlar
- Tabi şu var, taciz etmeden, insanları rahatsız etmeden. Bence dışarıda çekim yapmanın hiçbir sakıncası yok.
CEVAP VERENE KADAR ZORLAMAK TACİZE GİRER
- Türkiye’de buna riayet edildiğine inanıyor musunuz?
- Riayet edende var, etmeyende var. Bir kere sorarsın, cevap almıyorsan dönersin. Ama; ikincide, üçüncüde aynı soru aynı soru tacize giriyor artık.Gazetecinin bir kere sorma hakkı vardır. Karşı tarafında cevap vermeme hakkı vardır. Vermiyorsa, verene kadar zorlamak tacize girer.
- Bir insanı takibin sınırı ne olmalıdır? Adam ben görüntülenmek istemiyorum diyorsa; buna saygı gösterilmeli mi, görüntülenmemeli mi sizce?
- Görüntülenmek istemiyorsa, kameraların olduğu yere gitmiyecek. Türkiye’de magazincilerin dolaştığı yerler belli. Taksim, Ortaköy, Etiler. Mesela kameralardan rahatsız olanlar karşıya gidiyorlar. Beylerbeyi’ne, Acarkent’e gidiyorlar. Acarkent’te de restoranlar var. Bağdat Caddesi’nde bir sürü yer var. görüntülenmek istemeyenlerin gideceği yer çok.
- Mesela, bir sanatçının eşi rahatsızlanmıştır ya da kendisi hastaneye giderken görüntülenmek istemiyorlar. Magazincilerden rahatsız oluyorlar ve cevap vermek istemiyorlar. Ama hala ısrar ediliyor..
- Peki, vatandaş ta hastaneye gidiyor. Onlara da soruluyor.Yani vatandaştan farkı yok ki. Vatandaş hastaneye gidiyor yaralı. Hemen mikrofon uzatılıyor ne oldu diye onlara da soruluyor. Vatandaşa yapılıyor da ünlü olunca vatandaşlıktan mı çıkılıyor
Yalnız şu da var ben muhabirlik yapmadım ama muhabirlik yapsam çıktığımda yanaşırım. Sorumu sorarım. Ne oldu, geçmiş olsun derim. Lütfen çekmeyin diyorsa o ana kadar çektiğim görüntüyle yetinirim ve dönerim. Rahatsız etmem. Yani bundan rahatsız oluyorsa bir insan ısrar edilmemeli. Hastaneye gelmiş, derdi var, hastalanmış. Kafasında başka bir şey var, içinde bir acı var, rahatsızlık var.Birde kalkıp oradan birine cevap yetiştirmeye çalışıyor. Bu yanlış elbette. Bir kere sorma hakkım var diye düşünüyorum. Sorarım, cevap vermiyorsa, çekilmesini istemiyorsa döner gelirim. Ama hastalanması haberdir. Bunu kullanırım. Haberini yaparım.
SANA ETEK GİYDİRİRİZ MESAJI ALDIM
- Tehditler alıyor musunuz? Böyle bir şey yaşadınız mı?
- Tabiî ki oldu.Bana bir gün bir zarf geldi. İçinden bir kısa etek çıktı. Yani sana etek giydiririz mesajı. Ben güldüm. Bunun dışında dolaylı bir sürü tehditler geldi.Ben devlete güvenen bir insanım. Benim için en büyük ölçü, hukuktur, polistir, emniyettir. Emniyete korkunç güvenirim. Bugün Türkiye’de emniyetin çözemeyeceği bir olay yoktur.. Artık tehditler dönemi geçmiştir bana göre. Tehdit edenin yanına kalır. Ben üstüne gidersem de ben değil tehdit eden zarar görür ben böyle bakıyorum olaya. Onun için hiçbir tehdit beni zorlamaz.
- Tehditler neticesinde, hiç geri adım attığınız oldu mu?
- Hiçbir zaman. Saldırıya da uğradı arkadaşlarımız gözümüzün önünde hemen karakola gittik, şikayetçi olduk. Mafya üyesiydi bunlar. Yanımızda bizi masalarına çağırdılar. Gitmeyince tehdit ettiler, üzerimize yürüdüler. Hemen ben telefon açtım. 5 dakika sonra 10 tane polis geldi. Karga tulumba aldı götürdü. Ve sonra o taraftan şikayetimizi geri almak için elli bin kişi araya soktular. Bu tür işlerin eskisi gibi olmadığını düşünüyorum. Eskiden tamam, bir takım çarklar dönüyormuş ama şimdi en büyük güç devlettir.
ORADA LEVENT KIRCAYI HAKSIZ BULUYORUM
- Biliyorsunuz Timuçin Esen, Uğur Yücel ve Levent Kırca’nın başına bir sürü olaylar geldi. Ve bu olaylardan magazin muhabirleri suçlandı.Bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz.
- Levent Kırca çok muzip bir adam, çokta sevdiğim bir sanatçı ama başıma böcek attılar dedi. bu biraz komik. Hiçbir gazeteci kalkıp da Levent Kırca gibi bir duayenin üzerine böcek atmaz. Orada Levent Abi biriyle, bir hanımefendiyle çekilmesinden rahatsız olmuş. Alkolde var, o alkolle saldırıyor. Orada Levent Kırca’yı haksız buluyorum. Gazeteci arkadaşlarla konuştum. Evet, gazetecilerden birinin üzerine böcek geliyor.
Arka masada oturanlar, sırtınızda böcek var diyorlar. O anda garson geliyor. Böceğe vuruyor, kafasından böceği düşürüyor. Bunu vay bana böcek attılara çeviriyor Levent Abi. Ne oldu, oradaki gündem değişti. Levent Kırca taciz mi edildi? Böcek mi attılar. Halbuki bir bayan vardı yanında. O bayanda bir şey var mı, yok mu? Bu hiç konuşulmadı. Levent Abi çok güzel gündemi değiştirdi tebrik ediyorum kendisini
MUHABİRİN, AĞZINDAN ÇIKACAK LAFI ÇOK İYİ BİLMESİ GEREKİR
- Uğur Yücel ve Timuçin Esen olayını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Uğur Yücel alkol almış. Evet alkollü. Ben olsam orada alkol almış, almamış bir kere sorumu sorarım. Cevap vermiyorsa döner giderim, takip etmem. Orada magazincileri hatalı buluyorum.
Timuçin Esen’in olayında öncesini bilmiyorum. Bize gösterilen görüntüler var. bu görüntülere baktığımız zaman Timuçin Esen hakikaten tacize uğramış, çok zor duruma düşürülmüş görüntüsü veriyor ve diyorsun ki bu görüntüler utanç verici. Ama; o olay olmadan önce bir kameramanın kamerası kırılıyor.
İki muhabirin gömlekleri yırtılıyor. Orada ilk anda iki muhabir var. O iki muhabir saldırıya uğradıklarını söylediler bana. Bunun üzerine arkadaşlarına telefon açıyorlar. Hepsi geliyor. Hepsi geldikten sonraki görüntüleri izledik biz. Ama; onun öncesinde bir kamera kırılma olayı var,bir saldırı olayı var. Orada muhabirin sarf ettiği sözler var. Sizi bugünlere biz getirdik. Yanlış çirkin konuşmalar var. Yanlış ve çirkin konuşmalar yaparsan haklı olsan bile haksız duruma düşersin kamuoyu önünde. Yani muhabirin ağzından çıkacak lafı çok iyi bilmesi gerekir. Ben hep şunu anlatırım.
Kaya Çilingiroğlu ile Hülya Avşar çok olaylı bir şekilde ayrıldıklarında Feraye olayından sonra tüm gazeteciler Kaya’nın peşindeydi. Salih Keçeci diye bir arkadaşımız Antalya’dan İstanbul’a uçakla geldiğini öğrendi. Havaalanına gitti, karşıladı. Kaya Çilingiroğlu’da uçakta alkolü çok fazla kaçırmış. Salih mikrofon uzatıyor. Kaya Bey bir şey sorabilir miyim? diyor.
Kaya ağzına gelen küfürleri savuruyor. Neler söylüyor. Ben kaseti izledim. Salih’in tek bir cevabı var. Kaya Bey lütfen, rica ederim. Kaya Bey lütfen, rica ederim. Salih bir duayen, 30-40 yıldır bu işi yapıyor. Kaset geldi, bu kaseti izledik ve yayınlamadık. İstesek yayınlar reyting rekorları kırardık. Ama; alkollü bir adam, karısından da ayrılmış. Psikolojisini düşünerek bunu yayınlamadık. Ama; Salih’i alkışladık, tebrik ettik. Doğru olan buydu.
Yani gazeteci saldırıya uğrasa bile “Seni bugünlere biz getirdik lan, mahvederiz” dememeli. Lütfen, rica ediyorum beyefendi. Lütfen, rica ediyorum demeli. Gazeteci bu duruşu yaptığı zaman her zaman kazanır. Bu arada Timuçin Esen’in bu aralar kaset çıkaracağını öğrendim. Yani daha doğrusu bir canlı yayına katıldı Habertürk’te. Bir arkadaşı bağlandı, tam da kaset çıkaracağı döneme denk geldi.
- O zaman bir reklam mıydı?
- Bilmiyorum yani her şey olabilir. Ben çünkü neler yaşadım. Bugün bu olaya kadar Timuçin Esen’i tanımıyordum. Dizilerde oynuyor gören var ama ismi marka oldu şu an. Türkiye’de sokaktaki herkes tanıyor. Timuçin Esen şu anda bir marka oldu.
O ZAMAN STARDA TERÖRİST BARINIYOR
- Bir de bu olaylardan sonra magazincilere terörist dediler.
- O çok yanlış bir şeydi. Bunu diyen Uğur Abi’ydi. Uğur Dündar Star’da söyledi bunu. Saldırıya uğrayan kamerası kırılan televizyoncu, Star’da yayınlanan Mega Magazin’in muhabiri. Eğer bunu yapan teröristse magazinci olarak o zaman Star’da terörist barınıyor diye adama sorarlar. Yani çok ağır bir suçlamaydı.
Türkiye’de yolsuzluklar yapılıyor. Milyar dolarlık dolandırıcılıklar yapılıyor. Biz onlara terörist demiyoruz da böyle bir tane münferit olayda ayağa kalktı. Bu çok yanlış. Magazincilerden rahatsızlık duyuluyor. Artık insanlar çok kolay kaçamak yapamıyorlar. Çünkü gittikleri mekanlardan her yerden haber geliyor televizyonculara. Bir çok sanatçıda kaçamak yapamamanın verdiği rahatsızlık var.Bunu fırsat bildiler ve hurra gazetecilere hücum ettiler. Uğur Abi de bana göre onların ekmeğine yağ sürdü.
UĞUR DÜNDAR KENDİ KANALININ MUHABİRİ ÜZERİNDEN MAGAZİNCİLERİ TERÖRİST İLAN ETTİ
- Uğur Dündar’ın araştırmacı gazeteci yönü ne oldu?
- O olayda kamera kırılma anına kadar görüntü var. Öncesinde yaşananlar yayınlanmadı. Niye yayınlanmadı bilmiyorum. Uğur Dündar o görüntüleri isteyip onları yayınlayabilirdi. Sadece sonradan gelen gazetecilerle olan kavgaları yayınlıyorlar. Öncesi niye yayınlanmıyor. O kaset var ellerinde. Objektif bir gazeteci olsam onu yayınlardım. Belki de Star muhabiri yumruk attı, onu da bilmiyorum. Yani eksik haber verildi. Kendi kanalının muhabiri üzerinden magazincileri terörist ilan etti. Bu biraz soru işareti ve tuhaf. Yakışmadı Uğur Abi’ye.
POPÜLER KÜLTÜRÜN POPÜLER OLMA YAZARLIĞINA HEVES VAR
- Bir de bazı siyaset yazarları da magazin yazıyorlar. Bunu doğru buluyor musunuz?
- Magazinin şöyle bir tılsımı var. Bir milletvekiline çatsanız bir milletvekili size cevap verse bundan birşey çıkmaz. Bakanları bile tanımıyan insanlar var. Bırakın milletvekilini, kendi bölgesinin milletvekilini bile tanımıyor. Ama siz kalkıp Hülya Avşar’a, Gülben Ergen’e iki tane sanatçıya sallasanız o da size cevap verse bir anda gazetelere manşet oluyorsunuz. Televizyonlara haber oluyorsunuz. Popüler kültürün popüler olma yazarlığına bir heves var burada. Bundan nemalanma var. Bu anlamda bu yazarlar bundan istifade ediyorlar diye düşünüyorum. Çünkü; çok yoğun bir şekilde internet sitelerinde haber olma hevesi de başladı.
Bu heveste medyada yazan yazarları getirdi. Birbirleriyle acayip çatışmalara giriyorlar. Bunlar internet sitelerine haber oluyor. Aynı şekilde sanatçıyla da polemiğe giriyorlar bunlar haber oluyor. Bu yüzden magazini de dibine kadar kullanıyorlar.
MAGAZİNİN İÇİNDE OLMAYIP HER ALANDA OLUP DA MAGAZİNİ EN İYİ YAZAN HINÇAL ULUÇ U GÖRÜYORUM
- Magazin yazarlığını en iyi kim yapıyor sizce?
- Magazini çok yoğun bir şekilde kullanma anlamında, magazinin içinde olma anlamında Ali Eyüpoğlu, Cengiz Semercioğlu, Aykut Işıklar var. Evet bir dönem Şenay Düdek vardı. O bıraktı şu an yazmıyor ama o da iyi bir magazin yazarı. Ama; başka bir kimlik koymak gerekirse bana göre en iyi yazarlardan biride Hıncal Uluç’tur. Hıncal Uluç’un sanatçılarla çok yoğun ilişkisi vardır. Onlarla mekanlarda oturur sohbet eder ve onları yoğun bir şekilde köşesine aktarır.
Türkiye’de bence magazinin içinde olmayıp her alanda olup da magazini çok iyi yazan bir Hıncal Uluç’u görüyorum. Ahmet Hakan da iyi bir magazin yazarı, o da başarılı.
- İyi bir magazin muhabirinde olması gereken nitelikler nelerdir?
- Magazin muhabiri bir kere çok donanımlı olacak. Gittiği sanatçıyı tanımıyorsa haleti ruhiyetini bilmiyorsa, yaklaşımını, düşüncesini, dünya görüşünü geleneğini göreneğini bilmiyorsa olmaz. Makyajı nasıl yapar bunu dahi bilmesi önemli. Makyajlı mı çıkar, makyajsız mı konuşur yani sanatçıyı çok iyi tanıyan muhabir, muhabirdir. Mutlaka eğitimli olması gerekiyor. Çok kültürlü olması gerekiyor. Eğer o donanım yoksa, sanatçıyı tanımıyorsan ters bir soru bile her şeyi altüst edebilir.
Hülya Avşar ile Kaya Çilingiroğlu ayrılmışlar. Türkiye onları konuşuyor.Balıkçıda yakalıyorum. Aldatılma olayını soruyorum ama yanında kızı var. kızının yanında o soruyu sormamam lazım. Bu hem ayıp hem çirkin hem yanlış. O sorunun sorulmayacağını bilecek kadar donanımlı olması gerekiyor.
BU SORUYLA ÖZEL HAYATIMA GİRİYORSUNUZ
- Siz, kaç senedir magazinin içindesiniz?
- Ben beş yıl magazin gazeteciliği yaptım. Ama şu anda içinde değilim.
- Bu beş yıl, sizi etkiledi mi?
- Etkiliyor. Muhakkak etkiliyor. Çok tuhaf, ilişkileri çok karışık, karman çorman, karanlık ve gece hayatının çok yoğun olduğu bir dünya yani etkilememesi mümkün değil.
- Etkiledi derken, ne oldu? Yaşam şeklinizde bir değişiklik mi oldu?
- Bu soruyla özel hayatıma giriyorsunuz. Etkileyip etkilemediğimi bilmiyorum ama hayatımda değişiklik oldu.
- Ne olduğunun cevabını vermiyorsunuz
- O bende kalsın, kanuni hakkımı kullanıyorum. Ama şu var. Beni tanıyanlar”böyle bir şeyin içinde ne işin var “ diye soruyorlar, eleştiriyorlar. Ben ekranlara çıktım ama hiçbir zaman bu dünyayı bu alemi övmedim tam tersi bunların neyi var neyi yoksa benim kadar ağır eleştiren birkaç kişi var belki de yoktur. En ağır eleştirileri yaparak aslında insanlara yön verdim.
Reklam için neler yapıldığını, yapılan çalışmaların çoğunun reklam olduğunu, insanların nasıl aldatıldığını, nasıl kandırıldığını anlattım. İnsanlar magazin programlarını yoğun bir şekilde izliyorlar. Sanat dünyasını o alemi görüyorlar ve bir çok insan çok kötü şeyler düşünüyor bu alemle ilgili. Ben insanların sesi oldum ekranda. , hep eleştirel baktım yerden yere vurdum bu dünyayı.
FATİH ALTAYLI’YA “FATİH MUHTAR” DEMEK İSTİYORUM
- Fatih Altaylı’ya “Fatih Muhtar” demek istiyorum dediniz. Niye böyle bir şey söylediniz ?
- Cüppeli Ahmet ve bir iki tane sanatçıyı almıştı yayına. Yıllarca KanalD de haberin başındayken bu tarz haberciliğe, programcılığa karşıyım dedi bu yönden çok açıklamalar yaptı. Ama Habertürk’te reyting uğruna bunları yapınca ; ona Fatih Muhtar demeyi hissettim.
-
faruk akyol 15 yıl önce Şikayet Etokumaya ihtiyaç bile duymadım. ama bu adamın kim olduğunu ne zihniyette olduğunu Reha muhtar ın eratı olduğu dönemden biliyorum.yenişafak ta değilde alın yazımı yazsa asla itibar etmem. kalitesiz adamın teki.Beğen
-
NURİ ÖZEN 15 yıl önce Şikayet Et28 şubatcı bekir. bu röpörtajın burda olmasına şaşırdım adam 28 şubatta ne haberler yaptı bi bakın heleBeğen
-
A.Bilal 15 yıl önce Şikayet EtBekir abi. Magazin hadisesini sevmem ama bekir abi her zaman seviyeli ve adamakıllı üslupla yazan biri. Yeni Şafaktada takipçisiyim. Eğlenceli yazıları var. Gerçekten çok temiz bir yazım dili. Televizyon dünyasını bu denli bilen, Televizyon dünyasını bu denli okuyan bir adam ve muhafazakar kesimin beğenisini toplayabilen bir insan Bekir Hazar. Seviyoruz seni... İHL Sözlükü de yazmayı unutma!!!Beğen