Tanıtımını seyircinin yaptığı gazeteci

Turgay Güler, 15 yıllık gazetecilik deneyimi üzerine Ülke TV'de yaptığı Sıradışı programında ve yazdığı Mehdix kitabında geleceği okuyor. Programının PR'ını izleyiciler yapıyor. Turgay Güler ise iddialı çıkışlar yapıyor.

Tanıtımını seyircinin yaptığı gazeteci
Tanıtımını seyircinin yaptığı gazeteci
GİRİŞ 25.12.2009 22:50 GÜNCELLEME 25.12.2009 22:50
Bu Habere 30 Yorum Yapılmış

Nursel TOZKOPARAN'ın röportajı

Kendisi her ne kadar haber merkezinde olsa da tam 16 yıldır aynı çatı altında çalışıyoruz. Dile kolay tam 16 yıl oldu. Ve yaptığı işlerle her zaman farklı olmayı başardı. Ekranların samimi ve sempatik yüzü Turgay Güler’den bahsediyorum.

Turgay Güler sıra dışı ama bir o kadar da gerçekçi. Yaptığı haberler kadar, ÜLKE TV’de hazırlayıp sunduğu Sıradışı programı da çok ses getirdi. Geçen hafta odasına bir kahve molası için gitmişdim ki sohbet koyulaştı. Eeee herzaman olduğu gibi sohbet boşa gitmesin dedim. Kayıt cihazımı aldım bastım kayda.. Meğersem Turgay çok dertliymiş. En çok da onun zoruna giden Mehdix kitabına ambargo konulması.... Turgay’la sıradanlığı, medyadaki yozlaşmayı, başarısının sırrını konuştuk... Okuyunca siz de hak vereceksiniz. Kendisi gibi sıradışı bir sohbet oldu.

HERKES SIRA DIŞILIĞIN PEŞİNDE VE YAPTIKLARI HERŞEY REZİL 

- Neden Sıradışı?

- Aslında ‘Sıradışı’ sıradan bir program. İnsan kendi programı için böyle derse problem teşkil eder.

 - Aaaaaaa!... Neden öyle söylüyorsun Turgay ?

- Ha ha!.. Şöyle ki; sıradan Türkiye’de herkes bir sıra dışılığın peşinde ve yaptıkları her şey rezil. Bense sıradan olanları izleyiciler ile sıra dışı diye paylaşıyorum. Şimdi bu ne demek? Herkesin kafası karıştı tabii.

- Evet… Şimdi şöyle bir şey çıkıyor, herkesin yaptığı iş kötü senin yaptığınız iş mükemmel. Yanlış mı anladım?

- Evet. 

- Peki doğruyu anlat o zaman

- Hayır doğru anladın. 

- Çok ukalasın Turgay !...

- Şimdi ukalalık hak edenindir. Hak eden ukalalığını yapsın. Ben kendi payıma her hangi bir ukalalık yapmıyorum. kullanİzleyicilerimin hepsi benimle aynı fikirde olacaktır. Şimdi sıradan olan nedir? Bu ülkede bir Hızır’ı konuşuruz değil mi? Hızır geldi, Hızır var, Hızır nedir? Bilmem ne? vs… Ben haber aktüalite olan bu programımın bir bölümünü Hızır’a, Hızır meselesine ayırıyorum. Üç hafta sonra Kurtlar Vadisi’nde Hızır meselesi gündeme getiriliyor. Filmin içerisinde 15 – 20 dakika Hızır konusu işleniyor. Ben birisini davet ediyorum bir başka yerde davet ettiğim kişiyi kullanıyorlar. 

SABA TÜMER’İN KAHKAHASINDAN BAŞKA NEYİ VAR?

- Herhalde örnek teşkil ettiğini söylüyorsun...

- Örnek teşkil ettiğimi söylemiyorum. Şöyle bu o kadar ince bir şey ki… Televizyonlarda insanlara program yaptırıyorlar, basın etiğinden uzak, gazetecilik ahlakından uzak ve dahası program yapan kişilerin hiçbir altyapısı, birikimi yok.

- Bir örnek verir misin? Kim?

- Aaaa!.. Tartışma başladı. Mesela Saba Tümer.

- Niye? O da gazeteci.

- Gülmesinden başka, kahkahasından başka ön plana çıkartılan neyi var? Şimdi gereksiz PR'lar pompalamalar insanları bu hale getiriyor. Ben çıkardığı konuklara sorduklarını beğenmiyorum, açamıyor. Mesela şu; Saba Tümer ile bizim birlikte çıkardığımız konuklar var. İsimlerini vermeyeceğim, verirsem yer yerinden oynar. Mesela ben çıkartıyorum sonra Saba Tümer de çıkarıyor.

 - Yani Saba Tümer’in konuklarını çaldığını mı söylüyorsun?

- Hayır. Çalma diye bir şey olmaz. Konseptinin dışında konuklar ağırlayabiliyor diyebiliriz. O konsept dışılıkta da, o olmasa bile, program yapanlar bizden alıyor olabilir. Neyse bu yapılacak yani ben O’nun çıkardığı konuğu, O benim çıkardığım konuğu programına alacak. Parantez açıyorum asla konuk çalma diye bir şey söylemedim, asla olmaz. Çünkü bir kişi bir programa çıkacak diye bir kaide yok. Ben konsept anlamında bir araklamadan bahsediyorum. ‘Ya oraya da çıkıyoruz ama bize sorulması gereken soruları yöneltmiyor’ diyorlar.  Mesela çok farklı ne demek? Çok farklıyı başka bir şekilde ifade etmek gerekirse ne dersiniz?

SIRADANLIK SIRA DIŞI, SIRADIŞILIK SIRADAN OLDU

- Sıra dışı.

- Sıra dışı dersiniz. Benden sonra ‘Çok farklı’ diye bir program yaptılar. 

- Kim yaptı?

- Reha Muhtar yaptı. 

- Haaa!..

- ‘Çok farklı’ diye bir program yapıldı. 15 yıl önceki din – iman tartışmalarını, laiklik tartışmalarını, benzer tartışmaları gündeme taşıdılar ama götüremediler. Çünkü Türkiye artık bu tür tartışmaları izlemiyor, dinlemiyor. Türkiye neyi izliyor biliyor musunuz? Türkiye farklı olanı izliyor. Sıradan ama sıra dışı olanı izliyor. Şimdi sıradan ve sıra dışı arasındaki bu paradoks öyle bir paradoks ki bunu ifade etmek mümkün değil.

İşte bir mankenin hayatı, bir manken kiminle çıkmış? Şu kimi aldatmış, bu kimi aldatmış? Ben bunları sıradan ve basit görüyorum. Aile içi ‘ensest’ gibi ilişkilerin dizi olması bayağılığın daniskası. Oysa ki düzgün ilişkiler sıradan değil mi? Düzgün diziler, kaliteli diziler yani olması gerekenler sıradandır. Şimdi olması gerekeni ben izleyicilerime sıra dışı diye veriyorum. Çünkü geldiğimiz bu noktada her şey tepetaklak oldu.

Sıradanlık sıra dışı, sıra dışılık sıradan oldu. Kast etmeye çalıştığım hadise bu.  Şimdi izleyici ile aramızda öyle bir bağ var ki, bilseler imrenirler, bilseler kıskanırlar.

SAĞCI MISINIZ SOLCU MUSUNUZ BİR TÜRLÜ ANLIYAMADIM

 - Kim kıskanır? Sunucular mı?

- Sunucuları kastediyorum. Biz bir akşam paranızı sokağa atın bir bulanın işine yarasın dediğimiz zaman 10 binlerce kişi pencereyi açıp parasını sokağa attı. 

- Seyircilerinle bu bağı nasıl kuruyorsun? Bunun püf noktası nedir?

- Şimdi çok enteresan bir şey söyleyeyim. Geçenlerde Ankara’daydım, O arada Meclis’e girdim ve şu, bu parti ayrımı kullanyapmaksızın kulisleri gezdim. Beni gören yanıma geldi ve ‘Sen bizim aileden biri gibisin’ dedi. Ekranda kasmamak var ya, rahat olmak, samimi olmak… Tabii bu hayatında neyse ekrana da o yansıyacaktır. Bu önemli.

İkincisi bir fuarda yanıma alımlı, bakımlı bir kadıncağız geldi ve dedi ki; “Ben sizin programlarınızı çok beğenerek seyrediyorum. Bugün de TÜYAP Fuarı’nda imza gününüz olduğunu duyunca hem kitabınızı almak hem de sizinle tanışmak için kalkıp buraya kadar geldim. Ben akşamları izliyorum. Sağcı mısınız, solcu musunuz bir türlü anlayamadım ama ben sizin realist yani gerçekçi olduğunuza kanaat getirdim. Gerçekçisiniz”. İşte bütün mesele bu. 
- Öyle misin peki? 

- Doğru bir tespit. Hani insan bazen kendini tanımlayacak bir ifade bulamaz ya işte o kadın gelip beni tanımladı, hoşuma da gitti. Ben gerçekçiyim hiç fark etmez.

BENİM İMTİNA ETTİĞİM HİÇBİRŞEY YOK, HERŞEYİ KÜT DİYE SORARIM

 - Programını benzerlerinden farklı kılan nedir?

- Samimiyet, dürüstlük önemli dedim. Bir de ben programda bir, iki, üç konuk alıyorum. Aynı anda 5 konuk aldığım da oluyor. Genellikle bire biri tercih ediyorum ki bu gazetecilikte en zorudur. Çünkü bire bir 1.5 – 2 saati götürmek her babayiğidin harcı değildir. Yine ukalalık olarak görebilirsiniz ama söyleyeyim. O 1.5 – 2 saatlik süre bitiyor ve konuk süre bitti mi diyor. Mesela Mehmet Altan hadi canım bitmedi diye çıkışır.

Bütün konuklar ilk geldiklerinde ‘1.5 – 2 saat boyunca ne konuşacağız derler. Ama çıktıklarında ‘ya tuhaf bir şey, süre nasıl geçti, biz daha şunları şunları anlatacaktık diye’ giderler. Beni izleyen herkes ekranda gibi değil yanımda oluyor. Çünkü onların gönderdiği mesajları laf olsun diye okumuyorum. Tek tek eliyoruz. Diyelim ki aynı konuda 50 tane mesaj geldi o tür mesajları bire indiriyoruz ve okuyoruz.

Bir de ekran başında izleyen kişinin en büyük derdi şudur; ‘şu soruyu sorsana be kardeşim’ diye kendini yer ekran başında. Eğer programı yapan kişi o soruyu sormazsa ekran başında oturan kişi kendini yer, sonunda elindeki kumandayı televizyona fırlatır. Programı yapan bazı sebeplerden dolayı o soruyu sormaya imtina eder. Benim imtina ettiğin hiçbir sebep yok hepsini küt diye sorarım. Hiç affetmem.

MADALYONU İKİ YÜZLE SINIRLANDIRMIYORUZ

- Sıra dışının kuralları var mı?

- Şunu söyleyeyim; kesinlikle sıra dışı olmanız gerekiyor. Ve sıradan olan hiçbir şeye kesinlikle ama kesinlikle yer vermiyoruz. Günlük siyasi tartışmalara pek prim vermiyoruz. Günlük siyasi tartışmaları gündemimize getirmiyor muyuz? Getiriyoruz ama başka bir pencereden irdeliyoruz, aynaya tersinden bakıyoruz. Madalyonun iki yüzü vardır derler ya biz madalyonların ikiyüzlülüğünden uzak bir program yapıyoruz. Yani bir madalyonu iki yüzle sınırlandırmıyoruz.

AYNAYA TERSİNDEN BAKMAK BAŞARININ BİR ANAHTARIDIR

- Kendi hayatında da hep aynanın tersinden mi bakarsın?

- Bilirsin 15 yıl kadar muhabirlik yaptım. O dönemde de hep aynaya tersinden baktım. Yani bir habere gittiğimde herkes o haberde sahnede ne varsa onu görürdü. Ben hep arka planına bakardım ve o benim için başarının bir anahtarı olmuştur. Herkes için aynı şey olur mu bilmiyorum ama benim için aynaya tersinden bakmak başarının bir anahtarıdır.

BU FORMATI TÜRK TELEVİZYONLARINA KAZANDIRAN BENİM

  - Diğer programcılardan  farkın ne? 

- Eskiden programlar şu şekilde yapılıyordu,bir adamı çıkarırdınız bir fikri varsa söylerdi,onun karşısına da çatacak birirni çıkarırlardı bak böyle diyor ne söylüyorsun diye dövüştürürlerdi.  Biz onu yapmıyoruz. İşte budur sıra dışılığı yapan. 3 yıldır bu programı yapıyorum, bunu iddialı bir şekilde söylüyorum, televizyon formatlarına dikkat edin yaklaşık iki yıldır bu yapılmıyor.

Ben şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu formatı Türk televizyonculuğuna kazandıran benim. Aksini iddia eden çıkarsa kullanbunu ispatlarım. Şimdi yaptığım programlarda çok enteresan bir şey var. Diyor ki; ‘merhaba Turgay Bey şu anda Bursa’da bilmem ne beyaz eşya dükkanında tüm televizyonlar açık, bütün esnaf arkadaşlar oturduk bir yandan çay içiyoruz bir yandan sizi izliyoruz’.

İkincisi kahvelerde televizyonlar açılıyor, diyor ki; ‘kahvede şu anda 150 kişiyiz ve sizi izliyoruz’. ‘Atlantik Okyanusu’nda, Kuzey Atlantik’teki bir gemide sizi seyrediyoruz’ diye e-mail geliyor. Yok böyle bir şey. Ben bazen ekranda e-mail okurken duygulanıyorum.

Mesela başka bir şey söyleyeyim; Edirne’de bir üniversite öğrencisi 40 metrekare bir evde oturuyor, elektrik sobasıyla ısınıyor, bir taraftan da ders çalışırken kitabını kapatıp beni izliyor. Ve; ‘evde tek başıma bu kadar eğlenebileceğimi asla hayal edemezdim’ diyor.

BENİM PİARIMI İZLEYİCİLERİM YAPIYOR

- PR çalışması yapıyor musun?

 - Şimdi şöyle bir şey var; insan bir şeyi izlerken çok gülüyorsa, çok ağlıyorsa ya yanındaki birisiyle paylaşır ya da telefonu kaldırıp ‘şuraya bir bak’ diye birisini arar. Programın sloganı şu; eşi, dostu, konuyu, komşuyu, akrabayı kısacası kimi tanıyorsanız arayın ve mutlaka bizi izlemelerini sağlayın derim ve o akşam herkes birbirini arar. Desem de arar, demesem de arar.

Şimdi büyük medya gruplarında şu yapılır; siz program yaparsınız, gazetenizde de sizin PR'ınızı yaparlar. Aaaa!... Dün akşam şurada şu vardı, bu vardı bilmem ne v.s…diye. Benim PR'ımı izleyicilerim yapıyor. Bu da mükemmel bir şey, daha sıra dışı olmaz. 

- Tepkiler böyle. Şahsına dönelim.

- Şimdi 15 yılı aşkın bir süredir gazetecilik yapıyorum. Gazetecilerin takıldıkları yerler vardır, belli mekanlar, bilirsiniz bu mekanları. O mekanlara giderler ve entellektüel görüntü verme adına oralarda bulunurlar. Ben oralarda nadir giderim.

Hani arkadaşım mı yok? Hayır, işte meslekten arkadaşlarım, şunlar, bunlar, samimiyetlerim, çevrem muazzam gelişmiş. Ben bazen mahallemde sokağa girdiğim zaman esnafıyla, berberiyle, bakkalıyla, çakalıyla diyalog kurarım, hepsiyle muhabbet ederim. Keyif alırım, onlar da keyif alırlar. Hatta o dükkana o esnada birirsi girerse, ‘Aaaa!...Turgay Bey sizi burada göreceğime inanamazdım’ falan diyor. Niye? Alışık değil. Bazı insanlar pek sokağa çıkmazlar. 

- Halkın nabzını mı ölçüyorsun?

- Bazen de arabayı bırakıp metrobüse, tramvaya binerim.

KASMAYAN BİR YAŞAM ŞEKLİM VAR

 - Bunu bilinçli olarak mı yapıyorsun yoksa yaşam şeklin mi? - Hayır yaşam şeklim bu. Yani kasmayan bir yaşam şeklim var. Beni metrobüste gören adam, ‘Bilal Göregen var ya işte o çocuğu çıkaran adam’ diye konuşuyor arkadan. Ama hemen İlk durakta inerim. Niye inerim biliyor musunuz?

Orada bana yönelip Turgay Bey diye söze başlanması beni korkunç derecede rahatsız ediyor. Bütün dikkatlerin üzerinizde olduğunu düşünün. Bir an döndükleri zaman ben bu durakta inecektim derim ve ilk durakta inerim. O bir kaçamaktır ama onun da sebebi onlarla ilgili değil, kendimle, şahsımla ilgili bir şey.

PATRON DA KANKAMDIR, NE AST TANIRIM NE ÜST TANIRIM

 - Yani hayat şekli olarak da sıra dışısın.  

- Hani klasik gibi görünebilir kardeşim ben halkımın içindeyim falan diye. Böyle bir şey değil oradansınız zaten. kullanHalkın içine çık demek ne kadar iğrenç bir şey! Halk dediğiniz nedir? Halkın içine çıkmayan adam uzayda yaşamalı bence. Halkın içinde yaşıyorsun, sokakta yaşıyorsun, sen halksın yani.

Başka bir b…k değilsin halksın. Kendini kandırmaya gerek yok. Sen de  bu halktan bir adamsın. Kapıdan içeri girerim güvenlikçi kankamdır. Kurum şoförü, çaycı, çorbacı kankamdır. Patron da kankamdır. Ne ast tanırım ne üst tanırım ben nev-i şahsına münhasır bir adamım.

 - Senin meşhur ettiğin konuklar var. Mesela kim? 

- Çok fazla var. Sondan başlayalım mesela Bilal Göregen. O’na yayında Bilal baba lakabını taktım. Hatay Dörtyol’lu, görme özürlü bir genç. Bu genç ağzıyla çalıp şarkı söylüyor, güzel de darbuka çalıyor.

Bilal Göregen deyince Türkiye’de herkes bilir. O’nu Hatay’dan getirdim, programda konuk ettim ve daha sonra bir daha, bir daha konuk ettim, yer yerinden oynadı.

Herkes uyuyordu. ‘Kurtlar Vadisi’ni seyretmiyorum, Şampiyonlar Ligi’nin finalini seyretmiyorum, size takıldık kilitlenip kaldık. Teravihe gidecektik gidemedik’ mesajlar alıyorum. 

GÖRME ÖZÜRLÜ, ERKEK, BACAĞINI AÇAMAZ, KIRITAMAZ

 - Bilal’i nasıl keşfettin?

- Bilal’i internete düşen bir videosundan keşfettik, peşine düştük, bulup getirdik. Görme özürlü diye O’na hiç kimse prim vermedi. Buranın altını çiziyorum işte bu sıradanlıktır. Şimdi adam şöyle bakıyor görme özürlü, bir de erkek, bacağını açamaz, kırıtamaz da zaten.

Maalesef böyle bakan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Oysa ki o bir yetenek. Azmetmiş, yeteneğin dışında bir şey aslında çünkü yetenek basit bir şeydir. Azmetmiş, bir şeyi başarmış ve ortaya koymuş. İnsanlar hüngür hüngür ağlayarak izledi. Londra’dan, Paris’ten, Amerika’dan, internet üzerinden, Japonya’dan, Almanya’dan, Hollanda’dan, Rusya’dan, Azerbaycan’dan, İran’dan mail alıyorum bu programda da yine aynı şekilde aldım. Şimdi ne oldu? Yetenek sizsiniz programında Bilal Göregen’i yarıştıracaklar.

REYTİNG UĞRUNA, SİRK MAYMUNUNA ÇEVİRİRLERSE KARŞILARINDA BENİ BULURLAR

- Acun Ilıcalı’ya mı kaptırdın? 

- Hayır, hayır. Allah Bilal’in bahtını açık etsin ama şu endişem var; bu ifadeyi kullandığım için izleyicilerim beni bağışlasın, ben net konuşurum, ekranda da böyle konuşurum. Eğer orada reyting uğruna, para kazanma uğruna O’nu bir sirk maymununa çevirirlerse karşılarında beni bulurlar. Şahin Özer için de aynı şey geçerli, Acun Ilıcalı için de aynı şey geçerli. 

- Öyle bir şey mi hissediyorsun? Bilal’i reyting uğruna bir maymununa mı dönüştürdüklerini düşünüyorsun? 

- Dönüştürürler diye düşünüyorum, dönüştürürler ise diyorum. Şu anda bir kere programa çıktı. Tüm bunları programla ekrana taşıyoruz amacımız şu; bir o yetenekten, o kişiden insanları haberdar etmek. iki, onun önünün açılmasını sağlamak. Ama asla ve asla bu tür konuklarımın hiç birine mukavele imzalatmam. Bunu altını çizerek söylüyorum mesaj da yerine gitsin. 

500 MİLYAR AYNI KEMAL SUNAL FİLMLERİ GİBİDİR

- Acun Ilıcalı’nın başarısını neye bağlıyorsun? Biraz benzeşiyorsunuz. O da halktan insanları çıkartıyor. 

- Bir; Acun Ilıcalı’nın muhabirlik hayatını biliyoruz. Yurtdışında, sahillerde yaptığı Acun Firarda, hoş televoleler falan… kullanVar mısın Yok musun? yarışmasının formatına dair bir şey söyleyeceğim. Önünüzde mavi kutular var siz kapağını açıyorsunuz orada bir rakam yazıyor seyirciler Aaaa!... diyor ve bu bir yarışma programı oluyor. Doğru mu?

Kutuyu açıyorsunuz, kapatıyorsunuz. Her akşam bunu yapıyorsunuz. Bu çok sıra dışı bir şey mi, çok muazzam bir format mı? Yok. Niye izleniyor sorusunun cevabını söyleyeyim.

500 Milyar aynı Kemal Sunal filmleri gibidir. Kemal Sunal her filmde salak, aciz, gariban bir karakterdir. Seyirci film başladığında bunun asla düzelemeyeceğini, kahraman olamayacağını bilir. Fakat bir mucize olur, Kemal Sunal kahraman olur ve film öyle biter.

Kendisini onun yerine koyan herkes bundan mutlu olur. Bu psikolojik bir rahatlamadır, asla kendisinin bir anda zengin olamayacağını, asla bir anda futbol kralı olamayacağını, asla bir anda kendisinin en büyük mafya, kabadayı olamayacağını bilir ama bir mucize bekler.

Kemal Sunal filmlerinin hepsinde o mucize gerçekleşir ve Kemal Sunal filmleri tekrar tekrar izlenir. Buradaki hadise de o. Ekran başındaki kişi asla bir anda 500 milyar kazanamayacağını bilir, başkasının 500 milyar kazanma ihtimalini sever, başkasının 500 milyar kazanma ihtimaliyle mutlu olur.

YETENEK SİZSİNİZ PROGRAMI ACUN ILICALI’DAN ÖNCE BANA GELMİŞTİ

-  Devler Ligi diye bir futbol programı yaptı ama tutmadı, neden?

- Onun da sebebi şuydu; bu ülkede akşam televizyonun başına geçen erkek kumandaya o kadar hakim olamaz. Karısının da izleyebileceği bir iş yapmıyorsa mümkün değil o programı izletemezsiniz. Ha keza bunda da olan buydu. O tutmadı ama bu yarışma programı. Yetenek Sizsiniz yarışma programını Acun Ilıcalı yapmadan 5 – 6 ay önce formatı Cebrail Mungan bana getirmişti. Bir değerlendirme niyetindeydik öyle kaldı. 

- Acun Ilıcalı da senin gibi sıra dışı insanları çıkartıyor, ortak noktanız bu galiba.

- Bu yarışma programı yetenekleri ekrana getiriyor, güzel bir program. Ama Acun’a bir eleştirim var o da şu; dans etmek bir yetenek değildir, şarkı söylemek bir yetenek değildir, Michael Jackson hareketleri yapmak bir yetenek değildir. İnsanlar kandırılıyor, bunlar yetenek olamaz.

Herkes şarkı söylüyor, herkes dans ediyor, herkes bir şey yapıyor ve herkes daha iyi dans edebilmeyi bir yetenek olarak kabul ediyor Türkiye’de herkes işi gücü bıraktı ya dans ediyor ya da şarkı söylüyor. Hiç kimsenin hayata dair söyleyebileceği bir şeyi yok, kimsenin ürettiği bir şey yok, kimse düşünmüyor, kimse bir proje ortaya koymuyor. Herkes ben de dans edebiliyorum, ben de şarkı söyleyebiliyorum diyor. Bu ülkeyi bu hale getirdiler. Bu yarışma programları bu açıdan bence tehlikeli.

  DAVUT GÜLOĞLU İMAM HATİP MEZUNU

 - Senin meşhur ettiğin konuklara geri dönelim. Başka kimler var?

- Mesela, Davut Güloğlu’na Rizeli Ricky Martin deyip bir haber yapmıştık. Davut Güloğlu o gün Türkiye’nin en kullansaygıdeğer sanatçılarımdan biri olmayı hedeflediğini söylemişti. ‘Bunu kimse bilmesin ama ben imam – hatip mezunuyum, çocuklarım var’ dedi.

Şimdi herkesin özel hayatına benim saygım var, beni de ilgilendirmez ama sanatçı dediğimiz topluma örnek olan kişidir. ‘Niye ben örnek olacakmışım topluma, bana ne’ diyenler çıktı. Hayır öyle değil, göz önündesin ve örnek teşkil etmelisin. Model insan olmalısın yani eğer birisi sanatçı olmak istiyorsa senin gibi olmalı. Eğer düzgün karakterli olmak istiyorsa senin gibi olmalı. (Bunun Davut Güloğlu ile alakası yok). Davut Güloğlu’nu sonra bir gördük başka biri olmuş. 

- Davut Güloğlu’nu ilk sen tanıttın. Peki hala görüşüyor musunuz? Bu camiada bir de nankörler var. 

- Bu meslekte herkes nankördür. Davut Güloğlu da dahil. 

- Saygın bir sanatçı olduktan sonra davet ettiğin de gelmedi mi?

- Gelmedi. Rojin mesela. Muhabirlik dönemimde Rojin’in peşine düşmüştüm. Anadolu’da Kürtçe rock, işte Doğu’nun Tarkan’ı gibi bir betimleme ile Rojin’in haberlerini yapmıştım. 2000’li yılların başında Rojin böyle gündeme gelmiştir. Rojin’i o dönem canlı yayına da çıkardım. En son TRT’de programa başladığında Sıradışı’na davet ettiğim ve nazlanarak geldi. O’na sitem edince bir parça geri adım attı. Şimdi şöhreti taşıyabilen istesin.

Hiç unutmam Latif Doğan Adıyaman’da konserler veriyordu ve insanlar kendilerini jiletliyorlardı. ‘Kim bu adam’ diye peşine düştüm. Onun da günlerce haberlerini yapmıştık. Sonra Latif Ağabeyim sağolsun bir gün buraya sırtında bir halıyla geldi. O da sıra dışı bir adamdır, o da halktandır, popülaritesi oradandır. Latif ağabey nankör değildir, o farklıdır. Adıyaman’dan kalkıp gelmiş ve bir halı hediye getirmiş. Kanal 7’de program yapmaya başladı v.s… Böyle şeyler de var. 

ŞÖHRETİN BİR MALİYETİ VAR

- Şimdi sen de belli bir ivme kazandın. Artık Turgay Güler olarak bir şöhreti yakaladın. Şöhret nasıl birşey?

- Bu güzel bir soru. Şöhretin bir maliyeti var önce onu söyleyeyim. Eskiden 1 Lira harcıyorsan şimdi 10 Lira harcıyorsun. Arabanı otoparktan alırken, yıkatırken, restaurantta hesap öderken, bir talebe karşılık verirken aklınıza gelebilecek her yerde v.s…Bundan rahatsız değilim ama şöhretin maliyetini söylüyorum. Bir kere maddi anlamda bir götürüsü var. Getirisi de var götürüsü de. 

- Şöhretin sana ne getirisi oldu?

- Ben hiçbir zaman şöhret beklentisi içinde olmadım. 

- Ama şöhretsin..

- Bu sonucu. 

TANINMAK İNSANIN NEFSİNİ GIDIKLAR

- Şöhretin sana ne faydası oldu diyelim o zaman? Tanınmak hayatında neyi değiştirdi? 

- Tanınmak insanın nefsini gıdıklar. Bir yere gittiğinizde tanınmak insana hoş gelir. Sizi tanıyorlarsa ve ona göre de kullanizzet-i ikram varsa bu insanı çok mutlu eder. Ama onun büyüsüne kendimi kaptırmam.

O ortamda bir anda muhabbete girerim ve sıradan olurum. Çünkü diğer türlüsü 5 dakika sonra rahatsız eder. Bingöl’de bir haber çalışması yapıyorduk. Kel alaka bir tehdit aldık. Bingöl Valiliği de bundan haberdar olmuş.

Haberi yaparken başımıza bir şey gelmesin diye bize 5 polis verdi. Polis arkadaşlar çok sağolsunlar 3 gün boyunca yanımızda dolaştılar. Turgay Bey nereye gidiyoruz, işte oradan kaçta çıkacağız diye devam ediyor.

Üçüncü gün bir baktım hapis hayatı var. Tehlikenin geçtiğini söyleyerek müsaade aldım. Bazen de polis şüpheli görüp çeviriyor sonra da ‘Turgay Bey’ siz misiniz oluyor. Şöhret değdiniz hadise tanınmaktan öte bir şey değil. 

“TURGAY BEY EVLİDİR BİLGİNİZE”

- Anlattıklarına göre şöhret özgürlüğünü kısıtlıyor. 

- Özgürlüğünüzü götürüyor. Mesela tramvaya binmek ne kadar güzel bir şeydir, trafiğe girmeden, 10 dakikada gitmek harika bir şey. 

- Rahatsız edenler oluyor mu? Bayan hayranların var mı?

- Hiç bir hayranım rahatsız etmez. 

- Bu ilgiden memnunsun o zaman?

- Ben bütün hayranlarımın ilgisinden memnunum. Şimdi e-maille ‘Turgay Bey evli misiniz?’ diye soruyorlar. 

- Evli misin?

- Evliyim ve 2 çocuğum var. Bunun yanında da bayan hayranlarım var.  Şöhret olanlar asla ve asla evli olduklarının bilinmesini istemezler. Bunların için de bizim tanıdıklarımız da var. Niye bunu istemezler? İşte bana hayran olan bir kitle var, evli olduğumu duyarlarsa benden uzaklaşırlar diye düşünüyorlar. Allah Allah!... Boşa karını o zaman.

- Evli olman hayranlarını kaçırtmadı anladığım kadarıyla.

- Hayır hiçbir hayranımı kaçırtmadı. Bizim programın asistanı Mehmet Tümöz var. O tür e-maillere hemen Turgay Güler evlidir bilginize diye cevap yazar.

IŞILTILI DÜNYA MEHDİX E GÖZLERİNİ KAPATMIŞ

 - Kitabına gelmek istiyorum. İlk kitabın Mehdix çok yankı yaptı. Oradaki Mehdix kimdir?

- Geçenlerde Mehmet Altan’a vermiştim. Mehmet Altan, ‘Bu kitabı okumalısınız’ dedi. Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek talep etti, okudu ve, ‘bu kitap benim hayatımı değiştirdi’ dedi. Şimdi ışıltılı dünya, pırıltılı dünya Mehdix’e gözlerini kapatmış. Kitap okuyucular tarafından korkunç bir şekilde talep ediliyor. Çok okunuyor, satışları iyi buna rağmen bir kulak tıkama var. Orada bir tekel var işte ama hiç de umurumda değil. 

- Oradaki sorun nedir?

- Bilmiyorum ki. Araştırıyorum ama bulamıyorum. 

- Kitabına karşı bir ambargo olduğunu mu düşünüyorsun?

- Evet. Bu kitabı gönderdim Hilmi Özkök bile okudu. Başbakan Erdoğan, Bülent Arınç okudu. Deniz Baykal’a da gönderdim.

KİTAPDAKİ MEHDİX; HİLMİ ÖZKÖK

- Gönderdiğin kişilerden bir dönüş oldu mu?

- Bülent Arınç’tan olmuştu. Çok beğendiğini ve etkilendiğini söyledi. Deniz Baykal’dan dönüş olmadı. Okudu mu kitabı onu da bilmiyorum. Buradaki Mehdix Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı zaten tartışma da orada başlıyor. Genelkurmay Başkanı bir kurtarıcı. O zaman Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’tü.

Akşam Gazetesinden bir muhabir geldi ve dedi ki; ‘kitaptaki Mehdix’in Hilmi Özkök olduğunu söylersen manşet olur’. kullanNe alakası var dedim. Ama bugün diyorlar ki; bu Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök olabilir. Niye? Ergenekon ile ilgili mücadelesinden dolayı falan. Olabilir de olmayabilir de. Ona okuyan kendisi karar versin. Ya da önümüzdeki dönemlerde gelecek bir Genelkurmay Başkanı da olabilir. Kitapta çok kısa bir bölümde Ayasofya’dan bahsediliyor.

Bu dini içerikli bir kitap değil. Politik bir bilim – kurgu tarzı, olasılık teorisi dediğim bir kitap. Türkiye’de hangi iktidar, bunun altını çiziyorum, Ayasofya’yı cami olarak ibadete açmayı başarırsa Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük açılımını gerçekleştirmiş olur. Ve o iktidarın asla sırtı yere gelmez.

Şimdi bunu söylerken kimsenin aklına şöyle bir şey gelmesin. Zincirler kırılsın Ayasofya açılsın. Hadi canım sen de! Böyle bugüne kadar mevzuyu sulandırmak için basit basit sloganlar geldi gitti. Ayasofya cami olarak ibadete açılmazsa Sultanahmet Meydanı’nda, Eminönün’de namaz kılacak yer mi yok. Tabiî ki var. Oradaki mesele bir cami olması meselesi değil.

Türkiye’deki ateistler de, sağcılar da, solcular da, komünistler de, liberaller de herkes Ayasofya’nın cami olarak açılmasını ister herkes. Şimdi bu bir dik duruş sembolüdür. Türkiye’de Ayasofya’yı camiye dönüştürecek bir babayiğit tanımıyorum. O’nu ne zaman cami olarak açmaya kalkarsın o zaman seni Avrupa Birliği’ne de alırlar. 

NAMIK KEMAL ZEYBEK, AYASOFYA MESELESİ OLMASAYDI, ANAP’A GENEL BAŞKAN OLACAKMIŞ

- Peki neden açamıyorlar? Neden bütün hükümetler ürküyor?

- Namık Kemal Zeybek Kültür Bakanlığı döneminde Ayasofya’nın içinde bir Mevlevi ayini gerçekleştiriyor ve bu esnada da, Allah rahmet eylesin, Kani Karaca da Kur’an-ı Kerim okuyor. Namık Kemal Zeybek, ‘Yer yerinden oynadı. Ben yurt dışına çıktığımda oradaki gazeteciler siz Ayasofya’da Kur’an-ı Kerim okutmuşsunuz diye bana soruyor. Allah Allah!... Okutmadık diyorum. Kani Karaca’nın okuduğu aklıma sonradan geldi. Kıyamet koptu.

Anavatan Partisi’nin Genel Başkanlığı için adımın geçtiği bir dönemde kulis faaliyetleri yürütmek için Amerika’dan bir heyet geldi’ diyor. Ve parti içinden bir arkadaşı Ayasofya meselesi olmasaydı Anavatan Partisi’ne genel başkan olacağını söylemiş. Namık Kemal Zeybek, adamların çok rahatsız olduğunu Sıradışı Programı’nda açıkladı. Yer yerinden oynamalıydı. Niye sessiz kalındı? 

- Neden?

- Ben soruyorum işte neden? Bu kitabı okuyanlar 3 saatte bitiriyor, etkileniyor, ürperiyor, kokuyor, kendisini bir savaşın içerisinde hissediyor. Bir sürü şey… Ama gel gelelim tuhaf bir şekilde ambargo var. Şu dönem kitap yeniden patladı, satışlar fırladı. Bu da enterasan. Bunu reklam için söylemiyorum, isteyenler gidip kitabın satış bilgilerine bakabilir. Ambargo kalktı. Mehdix’e yönelik ambargo kalktı.

- Ne oldu da kalktı?

- Bilmiyorum. 

- Ambargo olması için bir şey yapmadın…

- Kalkması için de bir şey yapmadım. 

- Ambargonun kalktığını nereden anlıyorsun? Nedir şu andaki durum?

- Gazetelerden, televizyonlardan röportaj ve yayın taleplerinin gelmesinden anlıyorum. Biz bu kitabı nasıl es geçtik diyenler var. 

- Kitapta ilgili bir çok gazeteye röportaj vermişsin. Ama yayınlanmamış..

- Mesela Sabah Gazetesi Dinç Bilgin döneminde manşetten verecekti. Orada haber müdürlüğü yapan bir arkadaşım vardı. O da etkilenmişti ve manşet hazırlanmıştı, ertesi gün ben de heyecanlıydım. Ancak gazeteyi aldığımda manşette olmadığını, gazetede de hiç olmadığını gördüm. Sonra aradım dedi ki; ya gece bir şey oldu. Bilmiyorum manşetten çıkardılar. 

BU KİTAP ERGENEKONDAN ÖNCE GÜNDEME GELDİ

- Kitabı okumayanlar için soruyorum. Ambargo konulmasına ya da bu röportajların yayınlanmamasına sebep ne? Yani kitabın içeriğinde korkutan ne var?

- Ambargo konulmasına gerekçe olabilecek hiçbir şey bulamadım. Hiç kimse bulamadı. Bu kitap Ergenekon’dan kullanönce gündeme geldi. Ve ben bu kitapta, farkına varmadan, Ergenekon’un tüm hikayesini yazmışım. Bu bir öngörü değil, bazıları kahin Turgay Güler diyor. Bu bir öngörü müdür bilmiyorum. Bitişini de yazdım. Henüz bitişi yok, Ergenekon nasıl sonlanacak yok ama bu kitapta Ergenekon’un nasıl sonlanacağı anlatılıyor. 

- Nasıl sonlanacağını söyleyebilir misin?

-Söylemem. Şok olursunuz.

- Niye? Kitap okunsun diye mi?

- Evet kitap okunsun diye söylemiyorum. Bunu söylemek hakkım. Bu kitapta 1 numara bile yazıyor. 1 numara burada. Şimdi tüm bu olaylar oluyor ve ben kitaba baktığımda kendimden ürperiyorum. İsim vermeyeceğim ama bir bakan dedi ki ya bu kitabı sen yazmış olamazsın. Nasıl yani dedim? Ben devlet içinden birisi sana bilgi verdi diyecek diye bekledim. Yok ya bu bir kehanet, sana birileri bildirmiştir falan dedi. Tabii buna gülüp geçiyorum böyle bir iddiam yok ama şok olmuş yani.

KEHANETLERİM VAR

- Oradaki bütün hikaye tamamen senin hayal ürünün mü? Bilgi ve tüyo yok mu?

- Evet. Türkiye’ye dair bir rüya. 

- Hayalperest misin? Her konuda bir hayalin var mıdır? Ya da kehanetlerin var mı?

- Evet kehanetlerim var. Altıncı hissim çok kuvvetli gibi absürd bir cümle kullanmak istemiyorum.

- Daha ilerisinde bir şey mi?

- Evet daha ilerisinde bir şey.   

TÜRKİYE YE DAİR BİR RÜYA GÖRMEK İSTEDİM VE GÖRDÜM

- Kehanetlerin var ve bu kitabı da o psikolojiyle yazdın.

- Şöyle; Türkiye’ye dair bir rüya görmek istedim ve  gördüm. Hayali olarak konuşuyorum. Şimdi Dan Brown’un kitapları Da Vinci’nin şifresi, Melekler ve Şeytanlar, Dijital Kale v.s… Ya da Harry Potter serileri falan. Doğu rüyalar görüyor, uykuda rüya anlamında değil, bunu kaleme alıp kitap yazıyor ve dünyanın her yerinde satılıyor.

Herkes bunu merekla izliyor. Mesela Martrix, biz Matrix’i ne diye izledik? Bilim – kurgu diye izledik. Hayır değil. Matrix Hristiyanlığın bir takım mesajlarının içinde yer aldığı, gizlendiği demiyorum, bir film. Matrix’i izleyen Hristiyanlar o mesajları falan görüyorlar. Gizlenmiş falan değil. Mesela Neo karakteri İsa Mesih’tir. Kurtarıcı İsa Mesih. Ben Mehdix’i Matrix’in alternatifi olarak yazdım. Niye? Bizim doğunun da bir kurtarıcı beklentisi var. Mehdi. Mehdi gelecek mi? Ben bilmem, beni de ilgilendirmez, ilahiyatçı falan değilim.

BU TOPRAKLARDA DİK DURAN BİRİSİNİN ÇIKMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUM

 - Bir kurtarıcı gelmesi gerektiğine mi inanıyorsun?

- Ben bu topraklarda dik duran birisinin çıkması gerektiğine inanıyorum. 

- Tayyip Erdoğan’ın dik durmadığını mı düşünüyorsunuz?

- Ben Tayyip Erdoğan’ın şimdiye kadar gelmiş en dik duran siyasetçilerden biri olduğunu düşünüyorum. 

- Peki mehdix neden asker?

- Bu kitapta Mehdix olan kişi Genelkurmay Başkanıdır. Bir asker. Şimdi diyeceksiniz ki niye asker?  Atatürk bir askerdi değil mi? Ama bu ülkenin Cumhurbaşkanıydı. Fatih Sultan Mehmet padişahtı ama bir askerdi değil mi? Peygamberlerin askeri bir hüviyetleri de vardı. Yani buradaki kastettiğim gücü elinde bulundurmakla ilgili bir şey.

ERGENEKONU PATLATAN ADAM HİLMİ ÖZKÖKTÜR

- Siyasetçi de gücü elinde bulunduruyor. O zaman bizim Mehdiximiz’in olması çok zor. Cumhurbaşkanımız asker kökenli değil.

- Bence zor değil. Mesela Hilmi Özkök Mehdix olabilir. Dik duran bir asker. Türkiye Cumhuriyetinin Genelkurmay Başkanı zehirlenmeyeyim diye elinde sefer tasıyla karargaha gidecek. Manzarayı düşünebiliyor musunuz? Yani kullanfotoğrafı gözünüzde canlandırın. Genelkurmay Başkanlığı’nın merdivenden, kırmızı halıdan yukarı çıkan ve elinde de sefer tası olan bir adam düşünün.

Bu da Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanı olsun. Ve onu sefer tasıyla Genelkurmay’a gelmeye mecbur bırakan zihniyete, gruba, ideolojiye, örgüte de lanet olsun, yazıklar olsun. Ne alakası var diyeceksiniz. Mehdix bir tane olmak zorunda değil ki, 1000 tane de olabilir, 10 bin tane de olabilir benim düşünceme göre. Ergenekon’u patlatan adam Hilmi Özkök’tür, kimse başka bir yerde aramasın.  

Bu kitabın başı nasıldır biliyor musunuz? Kitap Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin başbakanlarının bulunduğu bir toplantıda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın posta koymasıyla başlar. Ve Davos’tan çok önce yazılmış bir kitaptır. Davos’ta Başbakan Erdoğan’ın posta koyması vardır. O gün posta koyan yani Mehdix’teki posta koyan başbakan tüm Müslüman ülkeleri, Türki Cumhuriyetleri ve emperyalizme karşı olan diğer ülkeleri heyecanlandırmıştır.

Bu kitap yazıyor bunları. Kehanet nerede? 2009’da Başbakan Davos’ta postayı koydu ve Erdoğan şu anda Suriye’ye gidip devlet başkanlığı için adaylığını koysa seçilir. Bu kitap da aynısını söylüyor. Nasıl olacak şimdi? 

BU KİTABI YAZDIĞIM DÖNEMDE TÜRKİYE DE BİR UMUTSUZLUK HAKİMDİ

- Bu kitabı yazdığın dönemde Türkiye’de nasıl bir hava vardı? O günkü şartlar kitabın konusunu seçmende etkili oldu mu?  Bu kitabı hangi psikolojiyle yazdın? 

- Bir örnek vereyim. Bu kitabı yazdığım dönemde Türkiye’de bir umutsuzluk hakimdi. Bunu da şimdi öğreniyoruz ki, Ergenekon deyin, ne derseniz deyin, Türkiye’de yerli gibi görünen bir takım unsurlar pompalamışlar. Bilinçli olarak ve bilerek. Masonlarla ilgili çıkıp ahkam kesen, onları kötüleyen herkese şüpheyle bakıyorum. Sabataistlerle ilgili çıkıp ahkam kesen, ürküten herkese şüpheyle bakıyorum.

 Mesela Veli Küçük. Sabataizmle ilgili bir sürü şey söyledi. İşte senin adın Güler, Gül bir de Er varsa gibi sulandırıcı işler yaptı. Diğeri masonlar, sabataistler sanki her tarafı sarmış, perişan olmuşuz gibi, artık Türkiye Cumhuriyeti hiçbir şey yapamaz gibi çok karamsar tablolar çizdi. Türkiye’yi Türkler, yani ırk anlamında söylemiyorum, yönetmiyor. Biz kuşatılmışız, yabancı servisler, masonlar, sabataistler, şunlar, bunlar her yeri ele geçirmiş ve bu saatten sonra hiçbir şey yapamayız düşüncesi hakimdi.

Ülke bu karamsarlık içerisindeyken ben bunu kaleme almaya başladım. Burada sıkı durun! Evet Türkiye kullanCumhuriyeti’nin tüm kurum ve kuruluşlarında, medyasında, bankasında, sermayesinde, iş dünyasında bir takım köşe başları yerli olmayan unsurlar tarafından tutulmuştur bugüne kadar.

Bu tablo değişiyor. Ne demek istediğimi insanlar kafalarında bir şablon oluşturup anlayacaklardır. Amerika çok büyük bir güç doğru mudur? Şu ülke, bu ülke çok büyük bir güçtür doğru mudur? Ve bu ülkelerin silahları, paraları her şeyleri vardır. Savaşları hiç sevmem, bir savaş yapalım da yenelim düşüncesinde olmam. Bu kitap baştan sona savaşı anlatır, içinde bir tane ölü görmezsiniz. Bu çok enteresan bir şeydir. Şimdi bir kıssa anlatayım.

Nemrut kıssasını bu ülkede çocuklar bile bilir değil mi? İlahlık, tanrılık taslayan bir imparatordur Nemrut. Bir de O’nun sonu vardır. Feci bir sonu, hayat hikayesinin bittiği yer. Nedir o? Burnundan içeri giren topal ve kör bir sinek o koca imparatoru perişan etmiştir. Karikatürize edeyim ne olur yanlış anlamasın kimse diyelim ki, Bush’u Nemrut gibi görsek, Bush döneminde yazmıştım kitabı, biz bu Amerika’yı nasıl işgallerinden, zulümlerinden durdurabiliriz diye düşünürüz değil mi? Peki Nemrut kıssası niye anlatılır bize?

Şimdi herkese basit gibi gelecek ama kitapta okunduğu zaman heyecanlandıracak bir şey söyleyeyim. Bir bilgisayar virüsünün topal ve kör bir sinekten farkı olabilir mi sizce? Olamaz. Bugün Aselsan’da intihar eden ve hala intiharları şüpheli olan 3 mühendisin niye intihar ettiklerini biliyor musunuz?

- Niye intihar ettiler?

- İddia şu; F-16’ların bir savaş anında örneğin karşıdan gelen Amerikan, Yunan, şu, bu uçağını dost bir uçak olarak algılaması ve bu yüzden de çalışmaması söz konusu. Yani Türk pilotu F-16’yı kullanırken karşıdan düşman gelecek, ateş düğmesine basacak fakat ateşlemeyecek. Niye? Uydudan yazılım bir anda değiştiriliyor ve onu dost uçağı olarak gördüğü için ateşlemiyor.

Bu yazılım bizim elimizde yok. Çünkü dışarıdan satılıyor. İşte bu 3 mühendis bu yazılımı kırmayı başarmıştır. Bu yazılım kırıldığı için onların da kalemleri kırılmıştır. Dönelim başa yapacağın bir bilgisayar virüsüyle hiç savaşmadan oturduğun yerden savaş kazanabilirsin. Bugün dünya ekonomisini 3 – 5 büyük Yahudi sermaye yönetiyor ve krizleri de onlar çıkartıyor.

Amerika’da bugün Yahudi lobisi tasfiye ediliyor. Orada Ergenekonvari bir Yahudi lobisi yapılanması var. Amerika eş zamanlı olarak Türkiye ile birlikte bir Ergenekon mücadelesi veriyor. Şimdi sen bu adamların ekonomisini bir virüsle sistem üzerinden çökertebilirsin. Hülasa o karamsar dönemde ben bu kitabı yazdım ve insanlar geleceğe umutla bakmaya başladılar.

BU RÖPORTAJ VESİLESİYLE SORAYIM, SAYIN HİLMİ ÖZKÖK BU KİTABI OKUDUNUZ MU?

  - Kitabı Hilmi Özkök’e gönderdin mi?

- Gönderdim.

- Dönüş oldu mu?

- Kadife bir kutu içerisinde son derece ince bir üslupla kaleme alınmış bir mektupla Hilmi Özkök’e gönderdim. Dönüş olmadı. Eline geçip geçmediğini bilmiyorum diye bir soru sormayacağım. Çünkü Genelkurmay Başkanlığına kullangitti ve eline geçti. Belki okuyup etkilenmiştir.  Bu röportaj vesilesiyle sorayım, Sayın Hilmi Özkök bu kitabı okudunuz mu? Elime geçmedi derse inkar olur çünkü gönderdiğimiz kayıtlar mevcut. 

- Yeni bir kitap gelecek mi?

- Evet iki ay içerisinde. 

- Bu da bir kehanet mi?

- Bu da bir kehanettir. Ama bu Türkiye’de ve dünyada yeri yerinden oynatacak. Aynı zamanda Almanca, İngilizce, Fransızca’ya çevrilecek.

- Oradaki kehanet nedir? Mehdix gibi bir öngörü mü?

- Evet.

- Konusu nedir?

- Bunu söylediğim andan itibaren yazmaya başlarlar. Türkiye kitap çöplüğüne döndü.

-Yazsınlar daha iyi değil mi?

- Daha iyi değil daha kötü. Çünkü ben bu kitabı yazdığımda tuhaf bir şekilde satmasın diye Metal Fırtına serisi tuttuğu için yazdı dediler. Metal Fırtına ile uzaktan yakından ilgisi yok. Metal Fırtına bir komedi kitabı işte Beyaz Saray’da çiğköfte ile bitiyor. Küçümsemek için söylemiyorum iyi bir satış elde ettiler. Ama bu başka bir şey. Mehdix ile uzaktan yakından tür, türev hiçbir benzerliği yok. 

- Film çekmeyi düşünüyor musun?

- Filme çevirmeyi düşünüyoruz, castı dahi hazırlandı, Mega Yapım’dan Hakan Kork ansızın geldi. Mükemmel bir çalışma bunu film yapalım dediler. Castını bile hazırlamıştı ondan sonra bir şey oldu.

- Orada da mı bir şey oldu? Yapımcı şirketle ne olduğunu konuşmadınız mı?

- Asker meselesi olduğu için. Bunu bilmelerine rağmen son anda bir şey oldu. Bilmiyorum. Şimdi Sinan Çetin ilgileniyor ve kitabı okutturuyor. Onun da ilgisini çekti ve şu anda incelettiriyor.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 30
  • bahar 9 yıl önce Şikayet Et
    herkes turgay bey diyor hicte rahatsiz olmuyor
    Cevapla
  • seyhan 9 yıl önce Şikayet Et
    Sıradışı nı severek izliyorum.
    Cevapla
  • Suat Güçlü 14 yıl önce Şikayet Et
    Sayın Mustafa Turgut. İnsafınıza el koyuyor ve -El insaf- diyorum .Etrafına bir sor soruştur.Arşivlere gir.Bir arama motoruna da gir.Üşenme kardeşim.Turgay Güler yaz,mehdix yaz,çıkanları oku.Eğer hepsini 3 ay içinde okuyabilirsen 91 nci gün yeni bir yorum yaz.Sağır sultanın bile kulağı senden deliktir be güzel kardeşim.
    Cevapla
  • Mustafa Turgut 14 yıl önce Şikayet Et
    mehdix tam bir fiyasko.... mehdix tam bir fiyasko... az çok kitap okuyan bilir zaten... var mı elinde mehdix okuyan... bir yerlerde tanıtımını, hakkında yazılmış bir yazıyı gören var mı? mehdix kocaman bir foss...
    Cevapla
  • Suat Güçlü 14 yıl önce Şikayet Et
    Eskiler baydı artık..... Şu anda zenginler birdenbire fukara olsa,fakirlerde anında zengin olsa ne olur bbiliyormusunuz?Yeni zenginler,yeni fakirlerin ağzını burnunu kırar.Çünkü daha önce bir çok haksızlığa uğramışlardır.Turgay Gülerde hakkettiği yere henüz gelmedi ama çok yakındır.Yukarı çıkarkende konuşa konuşa çıkıyor.Söylediklerinde de hiç bir kendini beğenmişlik yok.Çok güzel program yapıyor ve tüm dünyada çok seyrediliyor.Tam bir halk adamı.Tip var,hitabet var,dürüstlük var....Allah yolunu açık etsin...
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
NATO Genel Sekreteri ABD'den sonra Türkiye'de! Gündem savaş
Saadet Partisi'nin Kongresinde skandal slogan! AK Partililer salonu terk etti!