Karikatür çizemeseydim, Nur bana bakmazdı

Salih Memecan, çizgi dünyasını anlattı. Karikatür çizmeye nasıl başladığını, hayatında karikatürün neleri değiştirdiğini Haber 7 ile paylaştı. Turgut Özal, niçin mahkemeye vermişti, Erdoğan'a tavsiyeleri neler oldu.

Karikatür çizemeseydim, Nur bana bakmazdı
Karikatür çizemeseydim, Nur bana bakmazdı
GİRİŞ 03.07.2010 15:33 GÜNCELLEME 03.07.2010 15:33
Bu Habere 11 Yorum Yapılmış

Salih Memecan, Türkiye’de karikatürde bir çığır açan bir çizer. Kişilik haklarına saldırmadan, cinselliği sömürme bayağılığına düşmeyen, sıradanlık kolaylığına kaçmayan bir sanatçı. Yakın zamana kadar kamuoyu önünde olmaktan pek haz almadı. Son dönemde ise aktif bir hayat temposu içerisinde. Eşi Nursuna Memecan siyasetçileğe adım attı. Kendi ise tarzını değiştirmedi.

Her şeyi son ana bırakan bir yapısı var. Bunun da kendi içinde bir felsefesini oluşturmuş. Son ana bıraktığı işler, nasıl oluyorsa son anda kolay bir şekilde yoluna giriveriyormuş. Çizgi Salih Memecan’ın hayat tarzı olmuş. O kadar ki “Ben sahip olduğum her şeye onun sayesinde ulaştım” diyor. Hatta evliliğini bile çiziyor olmasına borçlu.

“O kadar da değil” demeyin. En iyisi, Haber 7 ailesinin yaptığı bu keyifli sohbeti okumaya başlayın. 

- Çizerlik nasıl bir şey? Nasıl ortaya çıktı?

kullan- Benim teorime göre her çocuk çizebiliyor. Yeğenlerinize, çocuklarınıza bakın, hepsi şöyle oturur çizer. Yeter ki onu köreltmeyin. Tıpkı her çocuğun yürüme kabiliyetiyle, her çocuğun konuşma kabiliyetiyle doğması gibi bir şey.

- Benim 7’nci sınıfa giden kızım var. Daha ilkokula başladığı sıralarda ikimiz de bilgisayarla uğraştığımız zamanlar olurdu. Babasının ne işle ilgilendiği sorusuna cevap olarak internetle uğraşıyor diye cevap verildiğini bildiği için bir ara bilgisayarla çok yoğun ilgilenmeye başlamıştı. Bir gün annesiyle birlikte evde otururken, “Anne ya” dedi. “Babamda internetle uğraşıyor, ben de. Ben niçin hiç para kazanamıyorum” dedi.

- Hep birlikte gülüşmeler.

- Esas sormak istediğim konu şu. Çizgilerinize espri boyutu kazandırmaya ne zaman başladınız. Esas fark orada sanıyorum.

- İnsanlar yürümeye ve konuşmaya mecbur olduğu için belli yaşa gelince yürüyor ve konuşuyorlar. Çizmeye mecbur kalmadıkları için çizmeyi arka plana atıyorlar. Başka iletişim araçları kullanmaya başlıyorlar. Benim gibi garibanlar, ben size söyleyeyim ben kekeme idim. Karikatür çizenlere bakın hemen hepsi asosyal insanlardır.

Bir karikatüristle “Aman bunlar esprili insanlar, bununla bir yemeğe gideyim epey eğlenirim” diye düşünüp bir yemeğe giderseniz hayatınızın en sıkıcı yemeğini yemiş olursunuz. Karım benim asosyal hallerimi hala söylüyor. “Misafirliğe gidiyoruz, sen orada öyle oturuyordun” diyor. 

Asosyallik çocuğu çizmeye devam ettiriyor. Bir de beğenilme duygusu. Onun için çocuğa “Ay ne güzel çiziyorsun” dediğinizde o çocuk çizmeye devam ediyor. Bir çok arkadaşımın çocuğunu biliyorum, çok kullankabiliyetli idi ama teşvik görmedikleri için bıraktılar, çizmediler.

Çizince insanın hayatı o kadar kolaylaşıyor ki, ben kendi hayatımdan biliyorum. Ben AFS Bursu ile Amerika’ya gittim. Hayatımda çok önemli değişikliklere sebep oldu, ufkum genişledi. O 17-18 yaşındaki bir sene bu. Sonra Fulbright bursunu kazandım, 7 sene doktora yaptım Amerika’da o da aynı şekilde etkili oldu.

Hayatımın diğer önemli kararlarına bakıyorum. Meslek seçimi, evlilik gibi hepsinde bu karikatür çizebilmem çok önemli rol oynadığını görüyorum.

- Bir dakika evlenme dediniz. Nursuna Hanım’la evliliğiniz de mi karikatür sayesinde gerçekleşti.

- Ben karikatür çizemeseydim, Nur bana bakmazdı bile.

- Şimdi Nursuna Hanıma baktığınızda hiperaktif bir tip. Siz kendinizi asosyal buluyorsunuz. Bu evlilik nasıl oldu?

- Amerika’da okurken, Türkiye’den gelme kız öğrenci pek yoktu. Nur master yapmaya geldi. Kendimi evsahibi gibi görüp onunla ilgilendim, ama o hiç benimle ilgilenmiyordu. New York’ta karikatür sergisi açmıştım. Onu da çağırdım. Geldi, sergiyi gezdi, sonra bana geldi. “Sen ne akıllı adammışsın” dedi.

- Gülüşmeler.

- Tarih kaçtı, hangi yıl?

- 1979. Üffff. 30 sene geçmiş. O başta bahsettiğim, Fulbright bursunda, doktorayı kazanmamda karikatür çizmemin çok etkisi var. Birara havaya girdim. Ne bursu olsa kazanıyorum dedim. Nur da o sözü söyledi tamam. Aslında olay o çizebilme kabiliyetinde çözümleniyor. AFS bursu için diyelim. Bir çok insan yarışıyor yarışıyor.  Mülakata geliniyor. Herkes kendini anlatıyor, sana geldiğinde sen de anlatıyorsun, “Ben bir de çizebiliyorum” diyorsun. Alıp bir şeyler çiziyorsun tık seni seçiyorlar. Bu AFS, kullanbursunda, Fulbright bursunda hatta askerde de oldu. Kimin ne kabiliyeti var soruluyor. Herkes kendi mesleğine göre elini kaldırıyor. “İnşaatçıyım, şablonla yazı yazarım, mimarım, mühendisim” Ben kendi mesleğimi söyledikten sonra, “Ben bir de çizebiliyorum” dedim. “İyi sen geç şöyle bakayım” dediler.

- Sizin için maymuncuk gibi yani.

- Aynen. Bütün o muharebe alanındaki resimleri ben çizdim. Tabelacı bir çocuk vardı. O komutanım benim bir de fırçam var demişti. Bir de onu seçtilerdi.

- Ben Amerika’da yaşayıp Türkiye’yi çizdiğiniz döneme gideceğim. O dönemde Türkiye gündemini yansıtma anlamında en iyi çizgiler Salih Memecan’dan çıktı. Şimdi internet daha yaygın ve hızlı. O dönemde internet çok sınırlı ve yavaştı. Türkiye gündeminin nabzını nasıl tutuyordunuz?

- Şimdi oraya yerleşmeden önce ben tatil için Amerika’ya gitmiştim. Çizip oradan yollamıştım. Telefon kablosu ile bağlanıyordum. Zar zor falan ama gidiyordu. Hatta bir seneliğine Amerika’ya gitmem söz konusu olduğu zaman, ben ücretsiz izinli olurum diye düşünmüştüm. Bana, “Sen oradan çizersen biz senin maaşını yatırırız. Tatilde yaptığın gibi de geçersin” dediler.

Gittim, masaüstü bilgisayar aldım, geçmek için gerekli donanımı tamamladım, Başta çok yavaştı ama o 10 sene içinde sistem müthiş gelişti. Sonra laptop çıktı, ben laptopa geçtim. Laptopun avantajı büyük oldu. Bana hareket kabiliyeti kazandırdı. Oradan Brezilya’ya gidiyordum. Yapıp oradan geçiyordum. Bir de tarayıcım var. Küçük. İkisini bir çantaya koyup taşıyorum. Bir tek teknede çizemiyordum. Şimdi bu IPhone ve VIN’lar sayesinde internetin olmadığı yerde bile çizebiliyorsun.

Şimdiki sıkıntım, bu tarayıcı epey yer tutuyor. IPad çıktı şimdi. Onu hedefliyorum. Bu IPhone’u kızım daha iyi kullanıyor. Bununla da çizebiliyorsunuz. Metroda karşıda oturan çocuğu çizebiliyorsunuz. Bu sayın Başbakanımız. Bunu burada tık tık tık çiziyorsun, sonra düğmeye basıp gönderiyorsun. Ne kalemin, ne kağıdın, ne tarayıcın… hiçbiri olması gerekmiyor.

- Siz bunu telefonda mı çizdiniz?

- Evet. Şimdi bu çok pratik olmayan bir yöntem. Ama bir senesi var. Bir sene sonra bu çok rahatlıkla bunun kullanüzerinden işimi yapabileceğim. Bunların hepsini yakalamak lazım. Yakalamazsan, çocuklar yakalıyor ve sen demode karikatürist oluyorsun.

- Türkiye’de kalem ehlinden hala daha daktilo ile yazan var, elle teksir kağıdına yazanlar var.

- Bak bir şey söyleyeyim. 20 sene önce bunu yapabilirdin. Bir insanın meslek hayatı boyunca bir tane büyük değişiklik oluyor. Sen elle yazıyorsun, daktilo çıkmış oluyor. Ama şimdi öyle değil. Her sene köklü değişiklikler yaşıyorsun. Birini kaçırdığın anda 3 sene sonra çalışamaz hale geliyorsun. Onun için değişimin peşini hiç bırakmamak lazım.

Milton Glazer diye bir çok önemli art direktör vardı. Çok ünlü bir art direktördü bu adam. Afişleri çok ünlü bir tasarımcı idi. New York’ta bir fırsat oldu onun ofisine gittim. Beni çok şaşırttı. Bu dediğim 10 sene önce idi. “Bu parmaklar hiç bilgisayar tuşlarına dokunmamıştır” dedi. “Nasıl yapıyorsun peki?” diye sorduğumda, “Yanımdaki kıza söylüyorum o yapıyor” dedi.

- Bunu iftihar eder gibi söylüyor.

-Evet. İftihar ediyor.

-Demek çağdışı kalmak ünlü sanatkar olmaya engel değilmiş.

-Belki 10 yıl önce kurtarabiliyordunuz. Bugün artık o da geçti. Bizde de öyle kişiler yok değil ki. Adam, “Ben yazılarımı elle yazarım” diyor.

KARİKATÜRDE 3 ÖNEMLİ UNSUR BULUNMALI

-Şunu öğrenmek istiyorum. Amerika’da bir yaşayış tarzınız vardı. Türkiye’yi internetten takip ediyokullanrdunuz. Olayın içinde değilsiniz, gelişmelerden her zaman haberdar olma imkanınız yok. Ama çizgilerle o günü, o olayları çok iyi yakalama kabiliyetiniz var. Üç beş tanede değil. Hemen hepsi öyle. Acaba dışarıdan olaylara bakmak ayrı bir analiz kabiliyeti mi kazandırıyor? İkinci sorum da şu. Çizginizden herkesin ortak mesajı almasını nasıl sağlayabiliyorsunuz?

-Karikatür yaparken iki şeyde hazırlıklı olman lazım. Birincisi, bir duruşunun olması lazım. Yıllardır bu işle uğraşıyor olman lazım, bir birikiminin olması lazım, ilkelerinin olması lazım. Yani sağlam bir temelinin olması lazım. İkincisi de günlük ödevlerini iyi yapman lazım. Yani beğendiğin köşe yazılarını takip etmen lazım, haberleri takip ediyor olman lazım. Arka planda bütün bu birikimleri değerlendirdiğin zaman doğru şey çıkıyor. Bütün bunlara bir komiklik eklemen gerekiyor.

Ben hep söylüyorum. Karikatürde 3 şey önemlidir. Birincisi çizgi. Rahat ve iyi çizebilmen lazım. İkincisi komiklik. Bunda da farklı bakabilmen gerekiyor. Herkesin baktığı yerden baktığınızda ortaya komiklik çıkmıyor. Üçüncüsü de bilgili olman lazım.

‘MADEM KARİKATÜR ÇİZECEKTİN NİÇİN DOKTORA YAPTIN?’

Okullara gittiğimde çocuklara hep onu söylüyorum. Aman ha, “Ben komik şeyler çizebiliyorum, para da kazanıyorum, artık okumama gerek yok” demeyin. Böyle derseniz iş bitiyor. Çünkü her gün milyonlarca insana laf anlatıyorsun, espri yapıyorsun, dalga geçiyorsun. Onun için çok bilgili kullanolmalısın.

Kim kimdir bilmen gerek. Demirel kimdir, Ecevit’in geçmişi nedir? Tayyip Erdoğan kimdir, daha önce nerelerden geliyor. Bütün bunları biliyor olman lazım. Bunun için de eğitimli ve bilgili olmak gerekiyor.

Bana bazen, “Madem karikatür çizecektin niye doktora yaptın?” diyorlar. Sanki, mimar olmak için o kadar eğitim gerekli de karikatür olmak için herhangi bir eğitime gerek yok gibi. Bana göre, benim karikatürlerim biraz farklı ise o yaptığım doktoranın çok etkisi vardır.

BENİM İÇİN NE KADAR BASİT OLURSA O KADAR İYİ

- Çizgilerinize baktığımızda, çok kolay çıktığı anlaşılıyor. Ben bunu biraz şeye benzetiyorum. Bazı şairler çok kolay şiir yazar. Bazıları nerede ise her kelimesi için ayrı ayrı uğraşır. Siz kolay yazan şairler gibisiniz sanki.

- Benim için basit çizgi daha iyi. Üzerinde çok kafa yorulmuş, detaylı değil, verilmek istenenin en kolay anlatım şekli ile olmalı. Ben basit çizdiğimde değil, karmaşık çizdiğimde onu siliyorum, yeniden çiziyorum. Benim için iyi çizim, basit çizim. Karikatürde iyi çizim diye bir şey yok. Rahat çizim var. Çöp adamı rahat çiziyorsan ve karşıdaki de anlıyorsa o iş tamam demektir.

- Başlarda kimler ilham kaynağınız oldu. Kimlerden esinlendiniz?

kullan- Garip belki ama örnek aldığım pek kimse olmadı. Ben başka yerlerden beslendim. Ben mimarlık okudum. Bir sürü grafikerle tasarımcıyla tanışıp görüştüm. Bunlar bana tasarıma yaklaşımı öğretti. Gırgır fırtınası sırasında ben Amerika’da idim, doktora yapıyordum.

- Onlara hiç bulaşmadım mı diyorsunuz?

- Hayır bulaşmadım demiyorum, yolumuz kesişmedi diyorum. Bu da benim için iyi oldu. Bunun için farklı şeyler yapabildim. Amerika’dan gelip siyasi karikatür yaptığım zaman yeni bir tarz olarak ortaya çıkmış oldu. Renkli yapacağım dedim, popüler yapacağım dedim. Konuşma balonları koydum. O zamana kadar siyasi karikatürlerde konuşma balonu hoş karşılanmazdı, yazısız olacaktı. İnsanlar karikatürü çözüp anladıklarında kendini mutlu sayarlardı. Ben anlaşılmayı kolaylaştırmak için her şeyi yaptım. Konuşma balonları dışında üste yazı bile yazdım.

Bütün bu anlattıklarımı hayata geçirdim. Sabah’ta 21 yıldır çiziyorum. Şimdi gazetelerin birinci sayfalarında yeni yeni renkli karikatürler olmaya başladı.

TAYYİP BEY KARİKATÜRÜ FAZLA CİDDİYE ALIYOR

- Bugün çizenlerin içinde beğendikleriniz kimler?

- Söylemeyeyim şimdi. Fakat mizah dergilerinde iyi karikatürler çıkıyor. Oradan çıkıp siyasi karikatürler yapsalar, iyi işler çıkarabilecek olanlar var.

- Bazı dergilerde başka şeylere benzeten karikatürler çiziliyor. Mesela Başbakan’ı kediye benzeten ya da başka şeylere benzeten karikatürler çizildi. Bunu nasıl karşılıyorsunuz? İkincisi de bunlara karşı sansür tarzı bir uygulamayı nasıl buluyorsunuz? Geçmişte de benzetmeler olurdu ama sorun olmazdı sanki.

- Tayyip bey karikatürü daha ciddiye alıyor. Aslında ciddiye almasa daha iyi olacak. İnsanın karikatürünün ciddiye alınması hoşuna gidiyor tabii ki. Ama dava açılması başka bir şey. Karikatürü ciddiye almama hakkın var. Yazı yazdığınız zaman onun doğru olması gerekiyor. Karikatürü çizdiğiniz kullanzaman onun doğru olması gerekmiyor. Karikatür abartmak için yapılıyor, dalga geçmek için yapılıyor, komiklik olsun diye yapılıyor. Gerçeği yansıtmak için yapılmıyor. Sen dava açıp, “Bu gerçeği yansıtmıyor” diyemezsin. Tek yapacağın şey, “Ya bu karikatür, fazla ciddiye almak gerekmiyor” demek gerek.

- Peki her şey yapılabilmeli mi, yayınlanabilmeli mi?

- Her şey yayınlanmamalı ama, onun kararını o yayın kuruluşunun editörü versin. Çünkü esas riski o alıyor. Sen öyle karikatür yayınlarsın ki, okuyucu seni bir daha almaz. Mizah dergilerinde yayınlanan karikatürlerin hepsini alıp da günlük gazeteye koyamazsın. Ama bu mizah dergilerinde de onlar yayınlanmasın demek değildir. İsteyen orda yayınlasın, isteyen alsın. Gazeteye de ona göre karikatürler olmalı. Marjinal yayın kuruluşlarının da marjinal kalma hakkı bulunsun.

ÖZAL İÇİN “BEN CANINIZA OKURUM” DEDİM VE…

- Hiç dava açılan karikatürünüz var mı?

-Eskiden oluyordu, şimdi olmuyor. Ya ben dava açılmayan karikatür çizmeyi öğrendim, ya da hukuk sistemi toleranslı olmaya başladı.

- Eskiden derken ne kadar eski?

- 15 sene kadar eski. Turgut Özal açıyordu. Ben de kırılıyordum, “Turgut Bey iyi adamdır niye dava açıyor” diye kırılıyordum.

- Turgut Bey medyaya karşı hep hoşgörüsü ile biliniyordu. Size nasıl dava açıyordu ki?

- Meğerse Turgut Bey’in açtığı şahsi davalar değilmiş. Kamu davaları imiş? Cumhurbaşkanı olduktan sonra tıkır tıkır peş eşe açıldı. Garson gibi çizmiştim. Dava ettiler. Aslında dava garsonlara hakaretti. “Sayın cumhurbaşkanını garson olarak gösteremezsin” dediler.

Bir de başka çizgim vardı. Turgut Bey cumhurbaşkanı seçildi. Karikatürlerini yapıyorduk, aramız da iyiydi. O dönem Güneş gazetesinin reklamları vardı. Deniz Baykal’ın resmi vardı, yanında “Ben Güneş okurum” yazıyordu. Erdal İnönü’nün resmi yanında, “Ben Güneş okurum” vardı. Ben de aynı mizanpajla  Turgut Özal’ın karikatürünü çizdim ve yanına, “Ben canınıza okurum” diye yazdım. kullanAslında bunu yayınlansın diye çizmemiştim. Arkadaşlar arasında espri yapılsın diye yapmıştım. Gazetedekiler, “Gel bunu yayınlayalım” dediler. Ben yapmayın etmeyin dedim ama yayınlandı. Tabii “tık” diye dava açıldı.

Gazetenin bir avukatı vardı, “Buradan kesin ceza yiyeceksin” deyip durdu. “Bana niye sormuyorsunuz, bunun tecili de yok” dedi. Ceza almayı bırak, adamla gitmek en büyük ceza idi. Sonra patrona gittim, “Dinç Bey dedim. Bu adam sürekli böyle deyip duruyor. Bu adamın kendisi ceza gibi” dedim. Sonra Dinç Bey kendi avukatını verdi. Sonunda beraat ettim. Ama epeyce sıkıntı çektim.

- Son zamanlarda dergilerdeki çizgilerde cinsellik ön plana çıkmaya başladı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Onun da okuyucusu var. Özellikle genç kesim, öğrenciler. Dediğim gibi okuyucu kendi tercihini yapmalı. Beğenmeyen almasın. Şimdi internette her şey var. Herkes her şeye ulaşabiliyor. Mizah dergileri orada dursun. İsteyen alabilsin. Gazeteye bunları koymak farklı bir şey. O editoyal bir tercih. Bunun riski de gazetenin. Bizim gazetelerin resim tercihleri ile Amerika’daki gazeteleri kıyasladığınızda bizim gazetelerin çok liberal olduğunu görürsünüz. Amerika bu konuda çok tutucu. Mayolu, bikinili kadın resmi göremezsiniz. Sadece reklamlarda görebilirsiniz.

DEVAMINDA MEDYA DERNEĞİ BAŞKANI SALİH MEMECAN

YORUMLAR 11
  • salih güngör 14 yıl önce Şikayet Et
    Samimi bir itiraf. Peki bu gercekle yasamak kolay mi? (Samimice bir soru sadece)
    Cevapla
  • YaziYORUM 14 yıl önce Şikayet Et
    canan kabiloglu. aferim kiz sana, soyadina uygun bir yorum yapmissin, boyle ol hep, aslini ve atalarini unutma, kabilden olma oldugunu, habillere cephe aldigini belli et hep boyle
    Cevapla
  • Ayşe Hailal 14 yıl önce Şikayet Et
    hangı ulke. Salıh beyın çızımlerını ortaokul yıllarımdan bu yana az çok bılırm...kımsenın yalakalığnı yaptığını,döneme,partıye,sıyasetın menfaat cıhetıne hızmet ettğını görmedm...
    Cevapla
  • Cafer UÇA 14 yıl önce Şikayet Et
    Canan Kabiloğlu kardeşim. Sizleri anlamıyorum. Biz halk olarak zaten kandırılmış.Slogancı ve hamaset düşkünü milletiz.Ama sonraları anlaşıldıki hepsi bir düğmeden kumanda edilen insancıklarmış(Rahmetli özal bunların dışındadır). 28 Şubatta bunlar sayesinde hayata geçti.TSK Chp ve Mhp nin önderliğinde Anap ın desteğinde Asimilasyon başatılmıştı.Taki 2002 seçimlerinde iş başana gelen AKP hükümetine kadar.Onunda içinde çürükler vardır olacaktırda.Gelelim Slih Memecan beye.Toplumun bir parçasıdır.Toplumu yansıtır.Bu arada sen hangi şahsiyet gurubundasın
    Cevapla
  • muhammet ali aslan 14 yıl önce Şikayet Et
    canan kabiloglu na cevap. erbakan 28 subatta cok oldugu icin deil hicbir sey yapmadı diye elestiriyoruz korkup tırsıp kactı diye kızıyoruz 27 nisan muhtırasından sonnra erdoganın yaptıgını erbakan yapmadıgı icin herkezi yarı yolda bıraktıgı icin elestiriyoruz 27 nisan muhtırasını yapanlara karsı degil yanında oldugu icin elestiriyoruz eger sabih kanadoglunun saadet partisinin akp yi yıkmak icin desteklenmesini gerektigiin düsünüyor ve erbakanın da sabih kanadoglu ile aynı safta oldugu icin elestiriyoruz
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
NATO Genel Sekreteri ABD'den sonra Türkiye'de! Gündem savaş
'Mayın var' diye askeri aracı uyarmak için kendini yola attı! Sonrası felaket