Saraçoğlu: Osmanlı'nın borcunu ben ödedim
Eski Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saraçoğlu, Hülya Okur'a verdiği röportajda birbirinden çarpıcı açıklamalarda bulundu. Saraçoğlu, Merkez Bankası Başkanı iken "Osmanlı devletinin borçlarının son dört taksidini ben ödedim" dedi.
Hülya Okur'un röportajı:
Ekonomist, Siyasetçi, Eski Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saraçoğlu, Hülya Okur'a konuştu:"Seçmenlerin ahlaka aykırı istekleri oluyordu...Kur Lobiciliği bir menfaat meselesi...IMF ile yabancı sermayeye daha güven veriyoruz...Faizleri düşürmek ters tepebilir...Ak Partinin ekonomi politikaları olumlu...Fazla büyüme iyi değildir"
“Bir şeyin en fazla sağlam olan tarafına, köşesine veya temeline ‘rükn’ dendiğini biliyorum ama onun sağlam direkler üzerine oturmuş yapısından sadece kendisinin sorumlu olması beni şaşırtıyor. Siz, devlet erkânından oluşan bir aileye sahip olacaksınız ama yaptığınız her iş en az onlarınki kadar başarılı olacak ve bunu onlara borçlu hissetmeyeceksiniz. Bunun adı, tam bir ‘hüner’dir işte. Korktuğundan kurtulan, dileğine eren, üstün gelen, necat bulan bir insan için faizin, borcun, krizin, cari açığın, bütçenin lafı mı olur? Rüşdü Saraçoğlu, en iyi koltuk pozisyonuna geçip rahatına bakmamış, ilkeli bir ekonomist. O nedenle Hz İsa gibi diyorum ki: “Ben gideyim ta ki, dünyanın efendisi gelsin”
“BAŞBAKAN TORUNU OLMAK BANA YÜK GETİRDİ”
1948 Ankara doğumluyuz. Bir Başbakan torunu olarak, sahip olduğunuz ilk vize aileniz miydi? Onun torunu olmak dışında bir özelliğiniz olmasaydı da bu hayat boyu size yeter miydi?
Yok yetmezdi. Bir kere Başbakan’ın torunu olmanın özellikle çocukluğumda bana, avantajdan ziyade yük getirdiğini söyleyebilirim. Çünkü bir çocuktan beklenmeyecek sıkılıkta beni yetiştirirlerdi. Başbakan’ın torunusun diye normal çocukların yaptıkları yaramazlıkları, ‘yaramazlıksa’ yapmakta zorlanırdım. Şükrü Saraçoğlu rahmetli, 27 sene devlette çalışmış, Başbakanlık, Maliye Bakanlığı, Adalet Bakanlığı….yapmış olmasına rağmen kiralık bir apartman dairesinde oturuyordu. Kendine ait bir mülkü yoktu. Ve biz Ankara’da, Vehbi Koç’un kiracısıydık, Koç apartmanında oturduk. Koçları da orada tanıdım. Onlar beni çocuk olarak tanıdılar. Ama onun dışında ben bir yere geldiysem sadece tahsilim sayesinde geldim.
“BEN BABAM KADAR SPORA MERAKLI DEĞİLİM”
Onun altını çizeceğiz ama hayatınızdaki diğer değere geçmek istiyorum. Babanız eski Yargıtay 9. Ceza Dairesi Başkanı Hüseyin Aydın Saraçoğlu, 78 yaşında aramızdan ayrıldı. Ondan size kalan ama onda durduğu gibi sizde durmayan bir özellik var mı?
Herhalde baban benden daha disiplinli bir insandı. Mesela kendi yetişmesi dolayısıyla her gün öğleyin eve yemeğe giderdi, haftanın her günü en az 4 km yol yürürdü, hiç şaşmazdı, son zamanlar hariç hayatının her hafta sonu maçta geçirirdi, maç olduğu zaman. Çünkü aynı zamanda sporcuydu kendisi. Futbol federasyonu üyeliği yaptı, merkez disiplin kurulu başkanlığı yaptı. Spora çok meraklıydı, ben o kadar değilim.
“TURGUT ÖZAL ROL MODELİM DEĞİLDİ AMA O OLMASAYDI IMIF’DEKİ İŞİMİ BIRAKIP GELMEZDİM”
Özal’a çok paralel giden bir anlayışa sahiptiniz. Mesela, sizin döneminizde başlayan bir uygulama ile Merkez Bankası, tersine beyin göçü için düğmeye basmıştı ve dünyanın önde gelen üniversitelerinde iktisat eğitimi gören Türk gençlerini 'ekonomist' unvanıyla işe almıştı. Bu kararı alırken ve diğer kararlarınızda rol modeliniz sizi yurt dışından getiren genç prenslerinden görüldüğünüz Özal mıydı?
Rol modelim değil ama rahmetli Turgut Özal olmasaydı, ben gelmezdim o zaman. Çünkü IMF’deki işim çok iyi bir işti. Turgut Bey, önce beni siyasete parti kuracağı zaman çağırdı, kurucu olmamı istedi. Ben kabul etmedim. Seçimlerden önce milletvekili ol dedi. Ben dedim, “siyasetten anlamam ben teknisyenim, siz seçimi kazanırsanız, ben size teknik olarak yardım ederim. “O zaman da Türkiye’deki tüm tanıdıklardan haber geliyor, Turgut Beyin kazanması mümkün değil, imkan yok böyle bir şeye. Nasıl olsa kazanmayacak. Seçim gecesi bana bir telefon etti, “hani söz vermiştin!, seçimi kazandım, biletini de gönderiyorum, seni Ankara’ya bekliyorum” dedi. Başbakan olarak mecliste programını okuduğunda ben meclisteydim, dinledim.
ÖZAL’A:”BİRAZ UYUSANIZ DA BİZ DE UYUSAK” DEDİM.
Çok paralel taraflarımız da vardı. Turgut Bey beni çok severdi, ben de onu sayardım bir insan olarak. Çok samimiydik, bir sürü şey konuşurduk, gayet ketumdu, ben de öyleyimdir. Ben Merkez Bankası Başkanı iken bir seferinde bana telefon etti, ben uyuyorum, gece 2:00’de, uyandım, bir şey soruyor, ben de söyledim, sonra tekrar uyudum, sabah 8:00 gibi tak bir daha telefon etti, “Haha uyandırdım seni değil mi?” dedi, “Evet Efendim uyandırdınız” dedim. “Bak dedi, siz uyuyorsunuz, ben uyumuyorum” dedi. “Efendim biraz uyusanız da biz de uyusak” dedi. Böyle de çok samimi idik. Mutfakta otururduk, armut ayıklar, bana yedirirdi, tabi bana yedirmezdi kendisi yerdi çoğunu.
İnanılmaz bir dostluk. Yerinin dolmadığını rahatlıkla söyleyebilirsiniz herhalde
Tabi.
“TÜRKİYE EKONOMİSİNİN EN BÜYÜK RİSKİ YABANCI SERMAYENİN ÇIKIŞI”
“2007 yılında katıldığınız bir panelin konusu: “Türkiye Ekonomisindeki Riskler” idi. O gün en büyük riskin yabancı tasarrufların eksikliğine dikkat çekmiştiniz. Bugün Türkiye ekonomisinde gördüğünüz riskler neler?
Bugün de Türkiye ekonomisinde en ciddi risk, gene yabancı sermayenin bir olumsuzluk karşısında çıkışı. Tabi bugün Türkiye’nin göreli olarak şöyle bir avantajı var. 2007’de yabancı sermayenin çıkabileceği, gidebileceği yer çoktu. Şimdi o kadar çok yer yok. Türkiye’nin o anlamda rakipleri biraz azaldı. Ama ciddi bir olumsuz ve ciddi bir sermaye çıkışı Türkiye’deki büyümenin negatife dönmesine neden olur.
“OSMANLI DEVLETİNİN BORÇLARININ SON DÖRT TAKSİTİNİ BEN ÖDEDİM”
Peki borçlanma tasfiyesi konusundaki düşünceleriniz neler mesela dedeniz, Osmanlı devletinden kalan borçların tasfiyesi için kurulan Türk heyetinin başındaydı. Ödemeleri Türk parası ya da Fransız Frankı cinsin yapmak isteyince büyük tartışmalar yaşanmış. Fakat bu dedenizin öngörüsünün kuvvetini ve ekonomi bilgisinin, parayı iyi tanımasının ortaya koyan bir durumdu çünkü Fransız parası devalüe olunca borçların büyük kısmı erimişti. Bugün borçlarımızın çaresi olarak neyi görüyorsunuz?
Ben size o borçlarla ilgili ilginç bir şey söyleyeyim. O uzun vadeli borçların sonunda, en son dört taksitini, toplu olarak ben Merkez Bankası Başkanı iken ödedim. Ve bu senetler sonuçta BİS’e gitmiş, ‘Bank for International Settlements’ o da bir Merkez Bankası konumunda. Meblağa da çok küçüktü. O zamanlar taksitler kaç paraydı ama 1991 yılında bütün taksitleri BİS’e ödedik. Borç geri ödenecek bir şey yok. Bütün mesele borcumuzun faizi de, geri ödemeniz gereken taksitleri zamanında ödeyebiliyorsanız yani geliriniz o borcu kaldırmaya yetiyorsa, borç ödemek diye bir şey yoktur. Sıfır Borcu, Ceauşescu yapmaya kalktı, Romanya’da. Önemli olan borcunuzun gelirinizle ve diğer giderlerinizle, mütenasip olması gerekir. Faizleri ödemede zorlanıyorsanız hatta faizleri ödemek için de borç alıyorsanız o sıkıntı demektir. En azından faizlerinizin % 80’nini gerçek gelir ile ödemeniz lazımdır, o zaman geri kalan % 20’si için borç alabilirsiniz. Şimdi faizler o kadar düştü ki, bu kadar düşük faizlerde de borçlanmamak biraz enayilik gibi geliyor. Ama borcun ödenmesi diye bir şey söz konusu değil. Önemli olan, borcun artışının kontrollü olması.
Şu an Türkiye’nin içinde bulunduğu durum için de bunu söyleyebiliriz, değil mi?
Ben doğrusunu istersen rakamları bilmiyorum ama Türkiye’nin diğer ülkeler gibi bir borç durumda olmadığı belli.
ROPÖRTAJIN DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ..
-
cihan 13 yıl önce Şikayet Etsen kimsin de borç ödüyorsun. adam sanki kendi cebinden ödemiş gibi konuşmuş sanki evini malını mülkünü satmışta osmanlının borcunu ödemiş ayıp be ayıp o para senin paran değil tüyü bitmemiş yetimlerden bile alınan vergilerin parası edep yahu edepBeğen
-
Ercan Senturk 13 yıl önce Şikayet Etbaslik... Oyle bir baslik atmisinizki adam sanki borcu kendi cebinden odemis. Devletin parasindan odemis babasinin parasi degil ya.Beğen