Yalçın Topçu'nun içine kurt düştüğü an!
Yazıcıoğlu'nun helikopterinin düşmesiyle ilgili kapatılmak istenen defterlerin gün yüzüne çıkmasının önemli aktörü Yalçın Topçu Haber 7'ye konuştu. Bilinmeyenleri anlattı
Ersin Çelik'in röportajı
BBP'nin merhum Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun 29 Mart 2009 seçimlerinden hemen önce Kahramanmaraş'ta helikopterinin düşmesinin üzerinden yaklaşık iki yıl geçti. Kaza denilen hadisenin arkasından kafaları karıştırıp derin şüpheler uyandıran konular ise hep gündemde kaldı. Cumhurbaşkanı'nın görevlendirmesiyle harekete geçen Devlet Denetleme Kurumu çok ilginç bağlantılara ulaştı. Video kayıtları ortaya çıktı. Gelinen süreçte ise Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin suikast sonucu öldürüldüğüne dair iddialar tartışmaya açılmış durumda.
Helikopterin düşmesiyle birlikte BBP adına süreci yürüten, Yazıcıoğlu'nun vefatından sonra, seçimlere kadar BBP'nin başına geçen eski Genel Başkan Yalçın Topçu'nun bu sürece gelinmesinde ise büyük katkısı var. 12 Haziran seçimlerinde partisi yüzde 10'luk barajı aşamadığı için genel başkanlıktan istifa eden Yalçın Topçu, en yakın dostu, dava arkadaşı Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopterinin düşmesiyle ilgili çalışmalarına ise hiç ara vermemiş. Ankara'da görüştüğüm Topçu, "kaza"yla ilgili bilinen konuların dışında çok çarpıcı bilgiler de paylaştı. Bilinmeyenleri anlattı.
“Helikopterin düştüğünün duyulmasından kısa süre sonra parti adına tüm kontrol sizde görünüyordu. Sürecin en yakın tanığı da sizsiniz. Sonra da bunun bir suikast olduğunu dillendirdiniz sık sık. Şimdi gelinen nokta ortada… Bir sürü iddia var. Suikast olduğuna dair izlenim ne zaman oluştu sizde?” diye sorduğum Yalçın Bey, kaza öncesine gitti. Yazıcıoğlu ile son konuşmalarını, ona neden kırıldığını, telefondaki son şakalaşmalarını, gönlünü nasıl aldığını ve acı haberi nerede öğrendiğini anlattı. O bölümde hiç araya girmedim çünkü Yalçın Topçu yeniden yaşıyorcasına o korku dolu saatlere, telaşlı anlara alıp götürdü yeniden. En yakın dostu, yılların dava arkadaşı, genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nu anlatırken kah gözleri dolan kah gülümseyen Yalçın Topçu bazı yerlerde çok bilinen şeylere değindi ama o bunları çok önemsiyor, ısrarla yazılmasını istedi.
Yaklaşık 5 saat süren görüşmemizde Yalçın Topçu ile siyasi konuları da konuştuk. Yarın okuyacağınız bölümde Topçu'nun ezber bozan yorumlarını, ilginç tespitlerini ve gelecekle ilgili ilginç planını okuyacaksınız...
İşte ilk sorunun uzun ama sürükleyici cevabıyla başlayan Yalçın Topçu röportajının birinci bölümü:
"NE YAPACAĞIM SİVAS'TA" DİYE KIZDI
Saat 14.36’da Genel Başkan'la görüşmüştüm. Biz bir program yapmıştık. Bir hafta Sivas'ta kalıp, caddeleri dolaşacaktı. "Ne yapacağım bir hafta Sivas'ta oradan alıp oraya götüreceksiniz" diye kızdı. Sonra gerekliliğini anlattım, zoraki ikna oldu. Seçimlerden önceki son haftada da kendimize göre bir medya planlaması yapmıştık, Başkan yerel medyaya çıkacaktı. Kabul etti.
ALLAH VAR ÇOK BOZULDUM
Çağlayancerit'teki belediye başkan adayımız ise, Kızılcahamam'daki toplantımıza gelmişti. Orada Genel Başkan'dan söz almış "seçimlerde aday olacağım ama sizin gelmenizi istiyorum" diyerek. Bu çocuk hayat memat meselesine getirince işleri, Başkan sıkışmış. O arada bana da Gümüşhane, Bayburt ve Erzurum'u gezme görevi verdi, o illerdeyim. Erzurum'da duydumki Başkan Kahramanmaraş'ta Çağlayancerit ve Yerköy'e gidecek. Bozuldum Allah var. Çok bozuldum. Aradım, "Efendim Çağlayancerit'i kazansak ne olacak? Falan yeri kazansak ne olacak? Bizim esas hedefimiz il genel meclis üyelikleri değil mi?" dedim. "Çok ısrar ediyorlar ne yapalım, adam orada 'gelmezsen kazanamayacağım' diyor" dedi. "Başkanım biz bir karar almıştık" dedim. "Tamam tamam" diyerek kapattı. Ama bende bir kırgınlık var. Çünkü programa uyulmadı.
SEN SAFSIN HEPSİNİ ALIRLAR ELİNDEN
Tutmuşlar helikopteri. Önlerine iki tane firma geliyor. Neticede düşen helikopterde karar kılıyorlar. (Deniz Baykal Bey geldiği zaman bize "Helikopterle alakalı endişelerim vardı, araştırdım. Bizim Kemal Beyle Gürsel de o helikopterle uçmuş" dedi.) Çağlayancerit mitingini TGRT canlı veriyordu. Baktım ki helikopterden iniyor. Gitti, konuştu, indi aşağıya aradım. Kırıldığımı biliyor ya, "Çok güzel, müthiş bir miting oldu, bak iyi ki gelmişsiniz" dedi. O esnada da helikoptere yürüyordu. Ne yaptığımı sordu. Medyaya ödeme yapmak için para ayarlamıştık. 15 bin lira gibi bir rakam. "Onların ödeme taksimatlarını yapıyorum Başkanım" dedim. Önce "nereye yetecek" diye ahlandı sonra da "Bak şimdi sen safsın. Hepsini alırlar elinden. Cebinde dursun birazı. Genel sekreterin parası olsun. Senin karizman çizilirse partinin karizması çizilir" diye de şaka yaptı. "Yerköy'de (Yazıcıoğlu'nun giderken helikopterinin düştüğü ilçe) çok muhteşemmiş. " dedi sonra da kapattık. Helikoptere biniyordu o esnada.
“GENEL BAŞKAN’IN HELİKOPTERİ DÜŞMÜŞ”
Ben de Ankara'dayım, Sivas'tan bir hasta gelmişti, onu tedaviye götürecektim. Saat 3 buçuk gibi falan bir arkadaşımız aradı "Genel başkan'ın helikopteri düşmüş" dedi. Hemen genel merkeze döndüm. Ona soruyorum, buna soruyorum tam bir bilgi yok. TV'ler alt yazı geçiyor. Valinin açıklamaları falan var, saat 5'e kadar tam bir şey öğrenemedik.
ERDOĞAN, “BİLMESEM BEN DE ŞÜPHELENECEĞİM…” DEDİ
Bizim Vali beyle alakalı bir husumetimiz olabilir mi? (Dönemin Kayseri Valisi Mevlüt Bilici. BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve 5 kişinin hayatını kaybettiği kaza sonrasında yaptığı açıklamada 'kurtuldular' ifadesini kullanmıştı. -E.Ç.-) Benim asıl derdim Vali'ye o açıklamayı yaptıranlarla. İlk günlerde Başbakan'a dedim ki "Bakın efendim kalksam,'ben yanıltıldım, medya yanıltıldı, millet yanıltıldı ama devletin valisi Başbakan'ı nasıl yanıltıyor?' desem diye sordum. Çünkü Başbakan da Tokat mitinginde "Allah'a şükür kurtuldu geliyorlar" diye açıklama yaptı. Sayın başbakan bu sözlerim üzerine, " Mevlüt'ü bilmesem ben de şüpheleneceğim" dedi açık açık. Zaten burada Vali mesele değil. Burada bir adam kalkıp geliyor, kendi emniyet müdürüne vermiyor, kendi valisine vermiyor, Kayseri Emniyet Müdürü'nü bildiriyor o da Vali'ye söylüyor. Neticede bu haber hem Anadolu Ajansı'na düşüyor. Ben de "kurtuldular, hastaneye götürülüyorlar" açıklamasını AA'dan geçen haber üzerine yaptım. hemen Kahramanmaraş Valisi'ni aradım, "Olay mahalline gidiyoruz" dedi. Kayseri Valisini aradım, genel sekreteri çıktı. Açıklamayı sordum, "Sayın Valimizin dedikleri doğrudur. Şu anda kriz masasında. Hastaneyi harekete geçirdik." diye konuştu. Sekreter ama santrale bakan değil. Vali'nin en yakını...
YAŞIYORSA NEDEN YENGEYİ YA DA BENİ ARAMADI?
Ama bu arada şunu düşünüyorum; Rahmetli Genel Başkan eşine aşıktı. Netti. Gece yollardayken karaladığı şiiri açar yengeye okurdu. Ne olsa mutlaka yengeye haber verirdi. "Allah Allah, madem yaşıyor, konuşuyor durumu iyi neden yengeye haber vermedi. Niye beni aramıyor. canı tenindeyse, şuuru açıksa mutlaka yapar." diye git gel yaşarken Kayseri Hastanesi'nin başhekimi aradı, "Efendim biz bekliyoruz, hani ne oldu gelen giden" deyince ben o arada koptum. Hastane teyakkuzda ama gelen giden yok... İşte orada içime bir kurt düştü. "Bir şeyler dönüyor" dedim kendi kendime.
ABDULLAH GÜL: DUR ALLAH AĞZINDAN ALSIN
Hemen Sayın Cumhurbaşkanı'nı aradım. Sağolsun çıktı telefona... Ben tabi çok da duygusalım, bir taraftan ağlıyorum bir taraftan bağırıyorum. "Bu nasıl iş, üçü beş geçe düşüyor. İsmail (Helikopterde yer alan ve vefat eden İHA muhabiri İsmail Güneş) orada konuşuyor. Birileri kurtuldu diye açıklama yapıyor. Ama neticede biz bir haber alamıyoruz, düşüp düşmediğini bile bilmiyoruz. Başkan'ın başına bir şeyler geldi. Kötü şeyler oldu" dedim. "Dur, Allah ağzından alsın. Ben yurt dışına gideceğim. Şimdi çıkıyordum. sana haber verecekler" dedi. Birazdan bana geri dönüp "Evet Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopteri düşmüş, yeri bilinmiyor haber de alınamıyor" haberini verdiler. Kendileri de havaalanında açıkladı. Hemen Sayın Başbakan'ı aradım, kriz masası oluşturulmasını istedim. Başbakanlıkta oluşturulduğunu söyledi, olay mahallinde de olmasını istedim ilgilendi. Kahramanmaraş'ta da kriz masası oluşturuldu.
KESİN ATLADI HELİKOPTERDEN TOPARLANIP ORTAYA ÇIKACAK
Helikopter düştüyse ELT neden sinyal vermiyor. Cep telefonu çekiyorsa TİB niye harekete geçip yerlerini tespit emiyor? Feryat ediyorum. Çıktı Bakan "ELT var ama helikopter şiddetli çarpmadığı için sinyal vermemiştir" diye açıklama yaptı. Rahatladım biraz. Biz de Yazıcıoğlu'nu tanıyoruz ya... "Kesin atladı bu helikopterden, bir yere düştü, kendini toparlayıp ortaya çıkacak" diyoruz. Bir mahfil öyle gittik. Ha bulundu, ha bulunacak, deniz üzerinden gidiliyor, baz istasyonu gitti, ELT var mıydı yok muydu tartışması başladı. Bir binbaşı kendinden duyarlılık gösterip TİB'deki arkadaşını arıyor. " Muhsin Bey'in helikopteri düşmüş diyor. 5 dakikada buluyorlar. 5.30'a doğru yerini tespit ediyorlar. Net nokta yeri tespit ediyorlar hem de. 48 saat kar altında beklemelerine gerek yoktu. 5.30'da ilgili yerler harekete geçse işte bu tür şaibelerin önüne geçilecekti, belki de İsmail sağ kurtulacaktı. Ölüm ne bir saniye ileri ne bir saniye geri. Ama adam gelip beyaz çarşaflar üzerinde ölse kötü mü olur?
AĞZIM HİÇ VARMADI DEMEYE
"Kurtuldu geliyor" haberini elemine ettik, yer tespit edildi. Bunların Hepsini biliyoruz. "Hava şartları, kış, kar, kıyamet" denildi bir türlü yerine ulaşılamıyor. Allah var, ağzım hiç bir zaman varmadı ve demedim. Baştan beri "şahadet süreci" dedim. Neticede enkaza ulaşıldı. Cenazelerimizi teslim aldık. Bakanlar, Gülafer Hanım, bacısı, ağabeyi, bacanağı Nevzat Pakdil Bey, bizim partililerimiz oradaydı zaten. Otopsiler yapıldı. Cenaze buraya gelince arkadaşlarımız, köklü saçını alıp yenge hanıma teslim ettiler.
Yazıcıoğlu'nun cansız bedenini kontrol eden Yalçın Topçu neler gördü? (sayfa 2'de)
GÜLÜMSÜYORDU…
Siz Muhsin Bey’in naşını kontrol ettiniz mi?
Tabii.. Hatta Rahmetli Genel Başkan'ı kontrol ettim. Her tarafını kontrol ettim. Gülümsüyordu. İlk çarpmanın neticesinde yüzünde oluşan şişlikler de inmişti. Aynı bizim bildiğimiz Muhsin Yazıcıoğlu.
Bir kanama, darp yok muydu?
Hayır, hayır bildiğimiz Muhsin Yazıcıoğlu. Sağ iken nasıldıysa öyle. İlk çarpmada bir kanama olmuş, gömleğindeki lekelerden anladık. Kar altında kaldığı için dağılmış ama. Üstünde aşağı yukarı yarım metre kar vardı çünkü.
Peki kıyafetleri, yırtılma, parçalanma falan...
Pantolonunun arka tarafı böyle delik delik olmuştu. Elek gibi. Düşmenin şiddetiyle olabilir... Helikopter enkazına bir rivayete göre 10, bir rivayete göre 20 metre, bazılarına göre ise 50 metre uzakta bulundu zaten Genel Başkan.
İNİP YÜRÜMÜŞ OLABİLİR
Bu enkazdan inip, çıkıp yürüdüğü anlamına da gelebilir mi?
Zaten İsmail'in görmemesi de ondan. Enkazın içinde olmadığı için İsmail kendisini göremedi. Köylüler Başkan'ın enkazdan uzak olduğunu söylüyor. Sonradan helikopterin aşağıya kaydığını da öğrendik. Zaten düştüğü yer dik bir yamaç.
Çarpma esnasında Muhsin bey helikopterden düşmüş olamaz mı?
Emniyet kemeri nerede? Bu kemerler kolay kolay kopmazmış. Bu işi tahlil edenler orada bana, ilk çarpma anında Muhsin Yazıcıoğlu'nun düşmeden sonra helikopterden uzaklaşmak için yürümüş olabileceğini söyledi. Ben de yorum yapıyorum, o kadar uzağa fırlatsa diğerleri neden enkazda kaldı. İsmail ile karşılıklı oturuyor, İsmail'in de fırlaması lazım. Pilot Kaya İstektepe'nin de fırlaması lazım. Onun yanında oturanın da. Böyle bir şey. Belki de rahmetli Başkan düşmeden sonra şoku atlatıp kalkıp yürüdü.
İSMAİL O KADAR NASIL KONUŞTU?
İsmail Güneş telefon konuşmasında "Bu adam kim ya?" diyor. Bu da tartışıldı...
Onu da araştırdık. Bu adam "Muhsin Başkan'ı görmüyorum" diyor. Öndeki iki kişi tanınmayacak haldeydi. Acaba onları mı gördü dedi. Ama şu bir gerçek İsmail düşmeden 15-20 dakika sonra kendine geliyor. 1.5 saatlik konuşma yapıyor, İHA ve 112'yle... Enkazdan 500 metre uzakta bulunması da tuhaf. "Koltuğa bindi gitti" deniliyor. İsmail'in üzerinde yarım metre kar var, koltuk ise tertemiz. Otopsi raporunda çenesi kırık. O kadar nasıl konuştu. Sadece İsmail üzerinden bir sürü soru sorulur.
KİM BU HİLMİ Ç.
Sizin şüpheler tam olarak nerede derinleşti?
Şüphenin derinleşmesi de, gerçek olmayan haberin peşi takip edildi. Hilmi Ç. diye bir adam... Yengeyi dağda buluyor, "Hiç merak etme, eşinizle görüştüreceğim, ben Başkan'ı gördüm şu anda gayet emin ellerde. Arkadaşlar gerekli şeyleri yapıyorlar kendinde hiç bir şeyi yok" diyor. Oradan gidip Yusuf Yazıcıoğlu'na "Ben sizi kardeşinizle görüştürebilirim" diyor. Yusuf ağabey kalkıp 500 metre yürüyor onunla. Sonra kilitleniyor adam. Yakasına yapışıp bırakmasa. istihbaratçı, JİTEM'den diye bir sürü iddia var. Şunu bir açığa çıkartamadılar. Bu Meczup mu?
Devlette kayıtlı böyle biri ya da vatandaş yok mu?
Bulamadılar zaten de sorun o. Tanıyanlar var. Kimisi diyor İstihbaratın, kimi JİTEM'in adamı olduğunu kimisi de polis diyor.
Sizle görüştü mü hiç?
Görüşemedik. Yengeye gidiyor söylüyor. Gülafer Hanım da "Madem biliyorsun yetkililere de söylesene" diye çıkışıyor da. O karmaşa esnasında kimsenin aklına gelmiyor. Bileğinden sıkıca tutup yetkililere de bildirmiyor.
BENİ DEFAATEN ARADI
Telefonla aradı mı sizi?
Defaaten hem de... "Gayet emin ellerde hiç korkulacak bir şey yok. Sohbet ediliyor, merak etmeyin, kurtuldu falan" dedi.
O zaman Yazıcıoğlu'nun çevresini, yakınlarını da biliyor bu şahıs…
Tabii... Telefonlarımızı bulmuş olabilir. Ama niye bir çok kere arayıp arama ve kurtarma sürecinin seyrini değiştirmek istesin. Çok önemli bir şey... Kayseri Valisi'ne kadar gelen haberi bununla birlikte değerlendirdiğiniz zaman, enkaza ulaşılmasın diye adeta birilerinin ağ ördüğünü görüyorsun.
Ama şu anda tüm bunların hepsi birer komplo teorisi...
Ben hiç sevmem komployu... Halan daha diyorum ki "bunu hukuk" çözecek. Ama diğer taraftan da böyle bir gariplikler yumağı var.
Enkazı cinler aracılığıyla bulmak için gidenler neci çıktı? (Sayfa 3'te)
ENKAZI CİNLERLE BULMAYA KALKTIK
Başka ne tür gariplikler var?
Bir tane adam çıktı ortaya ve o süreçte nelere muhtaç olduğumuzu da gördük... "Sanat okulunda öğretmenim, babamı şu hoca diye bilirler, devlet bizimle çalışır, ben oraya gidip yeri tespit edeceğim" dedi.
Neyle tespit edecek?
Cinler aracılığıyla! Ölçüp biçip bize enkazın yerini onlar aracılığıyla söyleyeceklerdi...
Ne yaptınız?
O çaresizlikte ne yapabilirsin? Vardı bir hikmeti diye düşünüp 'tamam' dedik, Ankara İl Başkanımızla birlikte uçağa bindirip yolladık. İki kişi daha geldi böyle. Onlar da bölgeye gitti.
Bulamadılar tabii...
Ne bulması. Ama şüphelendim de. Arayıp Efkan Ala'ya, "Böyle böyle adamlar var. Oraya gönderdik bir araştıralım" dedim. Enkazı cinler aracılığıyla bulacağız diyen adamların birisi sanat okulunda öğretmen, birisi İstanbul'da kuyumcu birisi de o işlerden alakasız birisi çıktı. Orada bizim arkadaşlar saldırmaya falan kalkmışlar, araya girmişler. Ne olacak çıkıp geri geldiler.
"ISRARLA ASKER YAPTI DEYİN" BASKISI OLDU
Tüm bunlar sizce ne anlama geliyor?
Bunlar durup dururken mi çıktı ortaya düşünmüyor değilim. Bakın o süreçte birileri bizi sokağa dökmek istedi. Halan daha "Muhsin Yazıcıoğlu öldürüldü, Alperenler uyumayın öldüren de PKK-MİT görüşmesinin emrini verendir" diye mesajlar atıyorlar. Bakın çok net bir şekilde bir kesim bizi Hükümet'le karşı karşıya getirmek istiyor. Bir kesim de sivil bürokrasinin, emniyetin içindeki eziği, çürüğü görmeyip ısrarla ve ısrarla "asker deyin" diyor. Biz bu kadar işin arasında nelerle uğraşıyoruz görün. Sağolsun hakkımızı tek teslim eden Şamil Tayyar oldu. "Yalçın Topçu ile BBP camiası, Devlete ve millete karşı görevini yaptı sıra şimdi Devlette" dedi.
"AKP YALAKASI" İLAN EDİLDİM
Süreçte ciddi anlamda provoke edildiniz yani…
Hem de nasıl! Bizi provoke etmek isteyenlerin yolundan gitmeyince de, internet sitelerinde "AKP yalakası, AKP'ye sattı kendini, hareketi oraya bağladı" denildi benim için. Başbakan'la, Reisi Cumhur'la görüşmemi eleştirdiler. Bu harekette zamanında görev almışlar bile "Öyle durup durup Hükümete teşekkür etmekle olmaz" diyerek uyduruk sitelerde karşı propaganda yaptılar hakkımda. Yazıcıoğlu'nun siyasetinde ikbal kaygısıyla yanından olmayanlar, devre gelip gidenler ölümünden sonra Yazıcıoğlu'nu kurtaracak kahraman ekipler oluşturdular.
Bu eleştirilere verilecek cevabınız nedir?
Başbakan çıkıp, "Benim onunla bir hukukum vardı, kardeşimdi" diyor. Cumhurbaşkanı aynı şeyleri söylüyor. Ama öbür taraf, "hayır düşmanın orası, saldırsana" direktifleri yağdırıyor. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başbakan'ın emriyle Devlet Denetleme Kurumu Cumhurbaşkanı'nın emriyle harekete geçiyor. Madem onlar yaptı kendilerini neden sorgulatıyorlar demezler mi
Enkazdaki 'keçileri' ne zaman gördünüz siz?
3 buçuk ay evvel. Balgat postanesinden Yenge hanıma geldi, hemen savcılığa verdik... Cumhurbaşkanımıza da aradan iki ay geçti ses seda yok diye gönderildi. Medyada yayınlanan kısım da not edilmişti. Videoyu, bence dağı taşı çeker gibi yapıp enkazı görüntüleyen değil başka birisi gönderdi. Zaten 48 saniyelik değil 1 buçuk saatlik bir kayıt bu.
Askerin sivil arama yapanları silahla tehdit ettiği iddiaları da var...
Ya orada biraz gerçekçi olmak lazım. Yazlık kösele ayakkabı ile aramaya çıkan herkese mani oldu asker haklı olarak. Gülafer Yazıcıoğlu da donma noktasına geldi. Bir sürü arkadaşımız tehlike atlattı. Sırtında ceket ayağında kösele ayakkabı fırlayıp aramaya katılanlar engellendi tabi.
Son olarak Bu 'kaza'nın arkasından gerçekten suikast çıkarsa neler olur?
Milletin istikrarı ve istikbali kurtulmuş olur. Muhsin Yazıcıoğlu üzerinden milletin de istikrarı ve istikbalini kurtarmış oluruz. Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakan’ın işte bu noktada duyarlılıkları çok önemli. Yani memleketimde iklim değişikliği ile mütenasip bir iş yapılmış olur. Artık karanlıkta bir şey olmaz, aydınlatılmış olur bunlar. Bu başka meselelere referans gösterilir ve biz bir açık toplum oluruz, artık bir yerlerde birileri işine gelmedikleri vatan evlatları ile alakalı ama siyasi ama hayata kast eder, komplolar peşinde koşamazlar. Bu olur. Bizim de amacımız bu zaten. Ben baştan dedim “biz sadece kan davasında değiliz, burada milletin istikrarı ve istikbali meselesi var. Yazıcıoğlu hukuku üzerinden bunu kotarabiliriz.” demiştim. Bunu tekrar ediyorum. Ama peki gönlüm arzu eder mi Muhsin Yazıcıoğlu bir suikasta kurban gitmiş olsun, hayır etmez. Benim zaten istediğim hatalar var, kusurlar var, ihmaller var, bunlar acaba “bir yerlerde tertip mi edildi” yoksa “halimiz bu zaten” mi? Halimiz bu ise de bunu da düzeltmek lazım. Elin adamında da hava kazaları oluyor. Lider ülke olmaya aday bir ülkeye bu yakışıyor mu, bunlar da düzelmesi lazım. Son sözüm sakin olacağız, kovacağız adaleti bekleyeceğiz.
Başbakan Erdoğan, Yalçın Topçu'ya hangi konuda garanti verdi?
Deniz Baykal hangi konuda çok yardımcı oldu (sayfa 4'de)
BAŞBAKAN “NEREYE KADARSA ORAYA KADAR” DEDİ
En fazla sokağı karıştırırdım. Devlet de üzerine düşeni yapardı. Ne yapacaktım. Cumhurbaşkanına üç defa gittim. Cumhurbaşkanı bir irade koyup da teknik heyet oluşturduktan sonra bizleri çağırıp bilgi verdi. Bu memlekette sadece bizim meselemiz şaibeli mi? Özal Cumhurbaşkanlığı yaptı, bizi referans göstererek 21 yıl sonra ölümü yeniden araştırılmaya başlandı. Rahmetli Ecevit, Eşref Bitlis, Recep Yazıcıoğlu, Uğru Mumcu. Hem camia adına hem millet adına müteşekkilim Cumhurbaşkanı'na. Başbakan... Meclis tarihinde ikinci defa, Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu. İrade koymasa bu olur muydu? "Gerek duymuyorum" diyebilirdi. Ama Sayın Başbakan her görüşmemizde "nereye kadarsa oraya kadar" dedi.
SAVCI BU KONULARA DA EĞİLMELİ
Tutuklamalar gerçekleşti ama savcılığın önünde şimdi bir de kirli haberler meselesi var. Gecenin saat onunda Yusuf Yazıcıoğlu'nun kolundan tutup da "gel seni kardeşinle görüştüreceğiz" diyen adamın peşine düşülmeli. Volkan Sürmeli ile Alman pilotun ifadesi alınmalı. Karbon monoksit oranı çok önemli. Muhsin Yazıcıoğlu helikopterin düşmesinden sonra kalktı yürüdü geldi, kemerini açtı 10-15 adım attı. Muhsin Yazıcıoğlu'nda üçüncü derecede karbon monoksit olduğu için çabuk kendine geldi. Ama İsmail 15-20 dakika sonra kendine geldi. Buna da bakması lazım. Radarların karartılması meselesi de atlanmamalı.
SAÇI YURT DIŞINDA İNCELENMELİ
Yazıcıoğlu emekli milletvekili neticede. Esi Meclis Başkanlarımız Sayın Köksal Toptan ve Mehmet Ali Şahin ile görüştük. Saçının yurt dışında incelenmesi meselesine olumlu baktılar. Bu inceleme ile bir sürü sorunun cevabı yanıt bulacak.
DENİZ BEY ÇOK YARDIMCI OLDU
Mesela Deniz Bey (Baykal) çok bize yardımcı oldu. Farklı yerlerden yardım beklerken o koştu yetişti. Şimdi bunu söylemeyeyim mi? Adeta bir ağabey gibi davrandı. Acımızı paylaştı, tecrübelerini ortaya koydu. Milletvekillerini görevlendirdi. Helikopterin şeceresini çıkarttırdı. Ve her gördüğümüzde de "Çok iyi götürüyorsun, iyi bir irade koydun ortaya" diyerek motive etti. Burada bizim millet vicdanından süzüp önlerine koyduğumuz bilgiye, belgeye itibar eden bir siyasi irade...
Yarın:
Neden yüzde 10 alamazsak bırakırım dedi?
Seçimlerde neden bağımsız aday olmadı?
Aktif siyasete geri dönecek mi?
Erdoğan için neden endişeli?
Cumhurbaşkanı ve Başbakan ile neden gurur duyuyor?
Memuriyete dönüp ne yapmak istiyor...
Şu süreçte BBP olmasa kime oy verirdi?
-
malkoçoğlu 8 yıl önce Şikayet EtBu suikastin içinde siyasetçi, asker , ajan herkes var...yazık oldu yazık....Böyle bir adama yapılmaz bu....Beğen
-
formator 13 yıl önce Şikayet Etkime yaradı. sonucna bakalım bu iş kime yaradı? öncelikle bu iş AKP ye yaradı neden mi? bbp nin oyu akp kaydı ayarıca açılım sürecinde başbakanın ayağına bağ olacağı düşünülen yazıcıoğlu öldürülmesi kime yaradı bir görünBeğen Toplam 4 beğeni
-
ADNAN COŞKUN 13 yıl önce Şikayet EtSAYIN TOPÇU. Kendi genel başkanına sahip çıkamayan bir irade bu milletin dertlerine nasıl sahip çıkacak ??? Veli Küçük 2007'de ses kaydında şerefsiz Ümit MHP'yi ele geçiremedi ben BBP'sini istiyorum diyor karşısındaki efendim orada MUHSİN BAŞKAN var dediğinde Veli küçük MUHSİN'Lİ YA DA MUHSİN'SİZ ben BBP'yi istiyorum diyor. 2007 divanında siz mi geldiniz? KİMSE NEDEN KINAMA BİLE YAPMADI ???Beğen Toplam 3 beğeni
-
Hasan 13 yıl önce Şikayet EtAMA NEDEN OLDURULDU YAA.... Yazicioglu neden olduruldu? Kimse bu soruyu sormuyor neden se? Beyin firtinasi yapin bakiyim....Beğen Toplam 1 beğeni
-
kenan 13 yıl önce Şikayet Etömer hüseyinoğlu kardeşim. inşallah...RABBİM büyüktür.Beğen Toplam 3 beğeni