Depresyonu tetikliyor: Bağırsak sağlığınıza dikkat edin!
Dr. Özge Ünlü vücudun ikinci beyni bağırsakların, ruh sağlığı üzerinde önemli etkisinin olduğuna dikkat çekerek stres ve kaygı konusunda uyardı.
Vücudumuzu paylaştığımız ve sağlığımıza birçok açıdan faydası bulunan mikroorganizma toplulukları hakkında Beykent Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Özge Ünlü bilgilendirmelerde bulundu. Bu organizma topluluklarının mikrobiyota veya normal flora olarak isimlendirildiğini belirten Özge Ünlü, “Bağırsaklarımız mikrobiyota içeriği açısından en kozmopolit ve en yoğun alanı teşkil eder. Mikrobiyotamızın besinlerin emilmesi, çeşitli vitaminlerin sentezinin sağlanması ve bulundukları alana hastalık yapıcı mikroorganizmaların yerleşmesinin önlemesi gibi yararları uzun zamandır biliniyordu. Ancak son yıllarda yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bağırsaklarımızın psikolojimiz üzerine de önemli etkileri bulunuyor” dedi.
Erkeklerde kadınlara oranla 4 kat daha fazla görülen kanser türü!
Bağırsaklarımız neden ikinci beyindir?
Bağırsaktaki mikrobiyal kökenli ürünlerin, halk arasında mutluluk hormonu olarak bilinen serotonin üretimini düzenlediğine ve bunun da vücut metabolizmasını etkilediğine dair kanıtlar bulunduğunu ifade eden Ünlü, sözlerine şu şekilde devam etti: “Bununla bağırsaklarımızla birlikte milyonlarca sinir hücresi ile bağlantılı oluşu ve merkezi sinir sisteminden bağımsız olarak da, bağırsak hareketliliği ve hormon salgılama gibi işlevleri görebiliyor olması, bağırsaklarımızın neden ikinci beyin olarak adlandırıldığını ortaya koyuyor.”
Bağırsaklar depresyonda belirleyici olur mu?
Ünlü, heyecanlandığımızda, kaygı duyduğumuzda, stres, korku gibi duygulara maruz kaldığımızda bağırsaklarımızın hızlıca etkilendiğine, kramp veya ishal gibi belirtiler ile tepki gösterdiğine şahit olunabileceğini belirterek, “Önceden bu duygu durum değişikliklerinin bağırsaklar üzerinde etkili olduğu düşünülürdü, bugün ise sindirim sistemimizdeki sorunların psikolojimizi yönlendirdiğine dair pek çok çalışma bulunmakta. Benzer ruhsal sorunlarla baş eden insanların, sağlıklı kişilere kıyasla bağırsak mikrobiyota içeriğinin farklı olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Mikrobiyotanın, psikolojik rahatsızlıkların yanı sıra, kilo alıp-verme, insülin direnci, diyabet, alerji, obezite, deri rahatsızlıkları gibi birçok hastalık üzerindeki etkileri, günümüzde bağırsakların pasif bir organ olarak değil, aktif bir ‘ikinci beyin’ olarak değerlendirilmesine neden olmuştur” şeklinde konuştu.
Günlük beslenmemizde probiyotiklere daha çok yer vermeliyiz
Bu durumda ‘bağırsak sağlığımızı korumak ve bağırsağımızda bulunan faydalı bakterilerin sayısını arttırmak için ne yapabiliriz’ sorusunun gündeme geldiğini ifade eden Ünlü, vücudumuzun doğumdan önce steril kabul edildiğini ve ilk olarak doğum anında yoğun olarak mikroorganizmalarla karşılaştığımızı söyledi. Daha sonra hava, besin maddeleri ve temas ile karşılaşılan mikroorganizmaların bir bölümünün vücudun çeşitli yerlerine yerleştiğini ve çevresel koşullara bağlı olarak, zaman içerisinde kalıcı mikrobiyotamızın oluştuğunu aktaran Ünlü, sözlerini şu şekilde noktaladı: “Anne sütü ile beslenen bebeklerin, mama ile beslenen bebeklerden farklı bir bağırsak mikrobiyotasına sahip olduğunu gösteren çalışmalar, bağırsak mikrobiyotamızın beslenmeden ne derece etkilendiğini ortaya koymaktadır. Aslında Türk insanı olarak probiyotik dediğimiz faydalı bakteriler içeren evde mayalanan yoğurtlar gibi besin maddelerine yabancı değiliz. Günlük beslenmemizde bu maddelere daha çok yer vererek, gerektiğinde takviyeler kullanarak bağırsak sağlığımızın korunmasına yardımcı olabiliriz.”