Bu hastalığın fark edilme oranı çok düşük!
Dr. Öğretim Üyesi Alişan Burak Yaşar bir nevi 'gizli pandemi' olarak tanımlanan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun son 10 yıldır çocuklar konusunda çok fazla gündeme gelse de yetişkinlerde de sık sık görüldüğünü ifade etti..
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu bir nevi “gizli pandemi” olarak tanımlayan İstanbul Gelişim Üniversitesi Dr. Öğretim Üyesi Alişan Burak Yaşar, hayat boyu süren bu hastalığın yetişkinlerde görülme oranının oldukça yüksek olduğuna dikkat çekti. Yapılan bir meta analiz makalesinde özellikle yetişkinlerde yüzde 6 ila 7 arasında dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu saptandığını belirten Dr. Öğretim Üyesi Yaşar, “Her yirmi kişiden en az 1’inde bu hastalık belirtileri görülüyor ” dedi. Hastalık bir bireyde eğer çocukluk yaşlarında başladıysa, nörobiyolojik olarak belirti ve şikâyetlerinin hayat boyu devam edebileceğini ifade eden Yaşar, hastalığın çocuklarda hiperaktivite yetişkinlerde ise ağırlıklı dikkat eksikliği olarak fark edilebildiğini kaydetti. Yaşar, yapılan araştırmaların sonuçlarına göre bir çocukta dikkat eksikliği ve hiperaktivite varsa anne ya da babasından birinde de olma ihtimalinin yüksek olduğunu vurguladı.
Her burun akıntısı alerji olmayabilir!
FARK EDİLME ORANI ÇOK DÜŞÜK
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun fark edilme oranının düşüklüğüne değinen Yaşar, “Psikoloji ve psikiyatrinin gelişimi son yüz yılda hız kazandı. Günümüzde tanı kitaplarında kullandığımız pek çok tanı ve sınıflandırma aslında 1930’larda başlayan ve yaklaşık olarak 10-15 yılda bir güncellenen çeşitli kategorilerden oluşuyor. Dolayısıyla zaten ruhsal hastalıklarla ilgili kat edeceğimiz yol çok daha uzun gibi gözüküyor. Bunun yanı sıra ruhsal hastalıkları teşhis etmek hala çok zor. Hala çoğunlukla sendrom düzeyindeki hastalıkları tanımlıyor ve tedavi ediyoruz. Bu bakımdan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğundaki gelişmeleri son yirmi yılda ki çalışmalara bağlayabiliriz ”dedi.
KİŞİDE TRAVMALARA NEDEN OLUYOR
Hastalığın yetişkinlerde ve çocuklarda farklı seyrettiğini belirten Yaşar, “ Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun iki parçası var. Bunlardan biri dikkat diğeri ise hareketlilik belirtileridir. Çocuklarda fark edilen daha çok hiperaktivitedir. Çocuk yaramaz gözüküyor, yerinde duramıyor ve hareketlilik gösteriyorsa toplumda hiperatkif olarak ifade ediliyor. Ancak yaş ilerledikçe hareketlilik azalıyor ve dikkat eksikliği baskın kalıyor. Mesela bireye sıralı bir görev verildiği zaman verilen işi bir düzene sokamıyor ve çabuk sıkılıyor. Bir işe başladıklarında ilk zamanlar yüksek bir performans gösterirken, yeni olma özelliği geçince o işi sürdürmekte zorluk çekiyor, sıkılıyor ve performansı hızla düşüyor. Bu bireyler sık sık sakarlık yapıyorlar. DEHB olarak kısalttığımız bu sendromda eşyalarını bir yerlerde unutur, kaybeder ve bulmakta çok zorlanırlar. Bulundukları ortama odaklanamazlar ve bir soru sorulduğunda soru daha bitmeden cevaplamaya çalışırlar ya da konuşmayı tam ortasında bölerler. Zaman yönetimleri kötüdür. Zamanı organize edemezler ve dolayısıyla buluşmalara ya geç kalırlar ya da bunu telafi etmek için çok erken gelirler. Günlük yaşamımızda bu tür insanları çok sık görüyoruz ve onları maalesef tembel diye etiketliyoruz. İnsanlar da kendilerinde bu durumları kişilik özelliği olarak görüyor. Böylece yapabileceklerinden çok daha düşük bir performansa sahip olabiliyorlar. Ayrıca dikkat eksikliğini en çok da kariyer odaklı ele alıyoruz ama sosyal ilişkileri daha çok etkiliyor. Sosyal ilişkilerde dışlanmaya kadar giden sonuçları doğurabiliyor ve bu da kişide bir sürü travmaya sebep olabiliyor” diye konuştu.
SON DERECE YAYGIN
Hatalığın tedavi yöntemlerinden de bahseden Yaşar, “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunu kabaca ifade edersek, zihinde dikkati toparlayan ve sürdüren yerdeki bir filtre bozukluğu diyebiliriz. Bu hastalık gizli bir pandemi gibi çünkü çok yaygın ve hayat kalitesini oldukça etkiliyor. Bu bakımdan profesyonel bir tedavi çok önemli. Tedavi yöntemlerinden en önemlisi ise farmakolojik tedavidir. Bunun yanı sıra insanların hayat kalitesini yükseltecek ilaçlar var. Ayrıca çeşitli psikoterapi yöntemleri ve sosyal müdahaleler de var. Hastalarımızın da hastalığı yönetmek adına bazı tedbirler aldıklarını gördük. Aralarında günlük notlar tutanlar, hayatlarını ve iş yaşamlarını planlayarak sürdüren ve gideceği yere geç kalmamak adına çeşitli taktikler geliştiren hastalarımız oluyor. Bu gibi çeşitli stratejileri, psikososyal müdahaleleri ve terapileri hastalarımız için kullanıyoruz. Ancak en önemli tedavi yöntemi kullandığımız ilaçlardır” şeklinde konuştu.