Koronavirüs sonrası halk tatil için nereleri tercih edecek?
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Firuz Bağlıkaya yaptığı açıklamada koronavirüs tehlikesi geçtikten sonra halkın bulundukları illere yakın mesafelere seyahat etmeye yöneleceklerini belirtti. Ayrıca ulaşımda da özel araç daha çok tercih edilecekken insanların sosyal mesafe kuralını devam ettirerek daha çok kalabalık olmayan gruplarla sessiz yerlere gideceğini söyledi. İşte detaylar.
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Başkanı Firuz Bağlıkaya, koronavirüsün kontrol altına alınmasının ardından ilk etapta iç pazar ve yakın destinasyonlara yönelik tatil amaçlı seyahatlerde hareketlenme olacağını belirterek, "Seyahatseverlerin, bu süreç sonrasında, tercihlerinde güvendikleri ve bağlı oldukları markalara daha fazla yöneleceklerini, daha küçük gruplarla hareket etmeyi tercih edeceklerini, ulaşım modellerinde sosyal mesafeyi koruyacakları araçları kullanacaklarını tahmin ediyoruz." dedi.
Koronavirüsün turizm sektörüne etkisine ilişkin AA muhabirine değerlendirmede bulunan Bağlıkaya, dünyayı derinden sarsan koronavirüs salgınının, birçok sektörü olumsuz etkilerken, turizmin ilk ve en büyük darbeyi yediğini, dünya turizmindeki bu ani ve hızlı daralmaya karşı sektörün kendi kaynakları ile ayakta kalabilmesinin mümkün olmadığını söyledi.
Bağlıkaya, Türk turizminin koronavirüssalgını nedeniyle sektörde yaşanan daralmadan nasibini aldığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"Salgının gelişimine bağlı olarak 2020 yılında incoming faaliyetlerindeki daralma iyimser bir tahminle yüzde 50'yi bulacaktır. Bu sürecin haziran ayında da devam etmesi halinde, yurt dışından gelen turist sayısı ve turizm gelirlerinde 2000’li yılların öncesine döndüğümüz bir yıl yaşarız. Toplantı, kruvaziyer ve etkinliklerle ilgili tüm plan ve beklentiler 2021 yılı için yapılmaya başladı. Sezonun ikinci yarısında hareketlenmesi umulan iç turizm, vatandaşların izinlerinin bu dönemde kullanılmış olması, okulların uzama ihtimalleri, tatil bütçelerinin kriz döneminde kullanılması ve en önemlisi tatil motivasyonları dikkate alındığında çok umut veren bir alan olarak görülememektedir."
"Tatilinden vazgeçme, ertele"
Bağlıkaya, gerekli ve çok yerinde olan “evde kal” çağrısının, evden çalışma gibi yöntemlerin yaygın uygulanmasını gerektirdiğini, TÜRSAB olarak seyahat acentelerinin de katılım sağlayabilmesini temin etmek amacıyla seyahat acentelerinin ofislerini açma zorunluluğunun bu dönem için uygulanmamasını teminen bakanlık nezdinde girişimde bulunarak bu düzenlemeyi gerçekleştirdiklerini dile getirdi.
Herkesin evde kaldığı bir yaşamda, seyahatten ve turizmden söz edilemeyeceğini aktaran Bağlıkaya, bu nedenle bir an önce normale dönülerek insanlar için çok önemli bir ihtiyaç ve hak olan seyahat, tatil kavramlarının yeniden hayata girmesini umduğunu bildirdi.
Bağlıkaya, koronavirüs salgınının ortaya çıkması ile başlayan seyahat uyarıları, yasakları ve tedirginlikler sonucunda birçok tüketicinin haziran, temmuz ve ağustos aylarındaki rezervasyonlarını ve hatta sonrası için satın aldıkları tatillerini iptal ederken, bazı tüketicilerin erteleme hakkını kullandığını belirterek, "Bir anda bu yönde taleplerin artması da sektörde bir tıkanmaya yol açıyor. Bu bakımdan TÜRSAB olarak tüm bu yaşananları göz önünde bulundurarak sistemde yaşanan tıkanmayı aşmak adına tüketicilere yönelik 'Tatilinden Vazgeçme, Ertele' kampanyasını başlattık." dedi.
Tatilcilerin seyahat ve tatillerini iptal etmek yerine erteleme yoluna gitmelerini öneren Bağlıkaya, bu sayede seyahat acentelerinin yaşadığı kilitlenmenin bir nebze de olsa aşılmış olacağını, tüketicilere hizmet vermeye devam edebileceklerini kaydetti.
"Seyahat acentelerinin kendi kaynakları ile ayakta kalabilmesi imkansız"
Bağlıkaya, TÜRSAB olarak üyeleri arasında koronavirüsün etkilerine yönelik anket çalışması gerçekleştirdiklerini belirterek, "Anket çalışmamızın sonuçlarına göre, üyelerimizin yüzde 80’i şimdiden yüzde 75’in üzerinde ciro kaybına uğramış durumda. Üyelerimizin yaklaşık yüzde 75’i koronavirüs salgını ve sonuçlarının ekonomik varlığı için çok güçlü tehdit oluşturduğu kanaatinde." diye konuştu.
Bu kadar hızla ve beklenmedik daralma ile küçük-orta büyüklükteki seyahat acentelerinin kendi kaynakları ile ayakta kalabilmesi imkansız olduğunu ifade eden Bağlıkaya, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Devletin tüm dünyada ve özellikle Avrupa’da olduğu gibi seyahat acentelerine özel destekler vermesi zorunludur. Yaşanabilecek olası iflasların rakamlarla ifade edilemeyecek boyutta kayba yol açacak, mesleki ticari işletme olan seyahat acentelerinin büyük çoğunluğu yok olup pazar, finansal gücü büyük bir-iki seyahat acentesinin tekeline kalmış olacaktır. Unutulmamalıdır ki, ülkemizde turizm yeniden canlanacaksa bunu dün olduğu gibi yarın da o turisti, evinden çıkıp, ülkemizi seçerek tatil yapmaya ikna edecek bu işi meslek edinmiş seyahat acenteleri başaracaktır. Gücünü sadece sermayeden alarak ayakta kalacak yapıların bunu başarması mümkün değildir. Yakın zamanda batan Thomas Cook örneği unutulmamalıdır."
Türkiye’nin 2020 turizm hedefinin, 58 milyon ziyaretçi sayısına ulaşmak ve 40 milyar dolardan fazla turizm geliri elde etmek olarak belirlendiğini anımsatan Bağlıkaya, "Bu süreçte asıl hedeflenmesi gereken, kriz sonrasında tesis ve seyahat acenteleri açısından hiç kimsenin sektör dışında kalmak zorunda kalmaması olmalıdır. Rakamlar, bu sektörün kahramanları tarafından oluşturulan sonuçlardır. Esas olan bizi gelecekteki hedeflere götürecek sektör aktörlerini korumak, yaşatmak olmalıdır." şeklinde konuştu.
"İç pazar ve yakın destinasyonlarda hareketlenme olacaktır"
Bağlıkaya, koronavirüs salgınının sona ermesi ile herkesin kapalı kaldığı alanlardan çıkmak isteyeceğini ancak güvenli alan ve ortam arayışları artacağını belirterek, şunları kaydetti:
"İnsanların seyahat ve tatile yani turizme ihtiyaçları artsa da insanlar ilk etapta daha temkinli hareket etmeye devam edecekler diye tahmin ediyoruz. Koronavirüs krizinin kontrol altına alınmasının ardından ilk etapta bilmediği destinasyonlara gitme yerine, iç pazar ve yakın destinasyonlara yönelik tatil amaçlı seyahatlerde hareketlenme olacaktır. Seyahatseverlerin, bu süreç sonrasında, tercihlerinde güvendikleri ve bağlı oldukları markalara daha fazla yöneleceklerini, daha küçük gruplarla hareket etmeyi tercih edeceklerini, ulaşım modellerinde sosyal mesafeyi koruyacakları araçları kullanacaklarını tahmin ediyoruz."
"Mevzuat değişikliği ile çözülebilecek hususlara ilişkin sabırsız beklenti içindeyiz"
Bağlıkaya, TÜRSAB Yönetimi olarak bu zorlu süreçte sektörün sürdürülebilirliğinin sağlanması adına birçok girişimde bulunduklarını anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Koronavirüs salgınının dünya genelinde yayılmaya başladığı ilk günlerde salgının sektörümüze oluşturacağı zararı öngörerek birliğimiz bünyesinde bir kriz masası oluşturduk. Alınması gereken önlemler için başta Cumhurbaşkanlığı olmak üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı, Hazine ve Maliye Bakanlığı ve ilgili tüm bakanlıkların yanı sıra Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile temasa geçtik. Ülkede bir ilki yaparak üyelerimize destek olması açısından 35 milyon TL civarındaki yıllık aidat ödemelerini istemediğimizi, üyelerimizin kanuni yükümlülüğü olan aidatlarından 2020 yılı için muaf tutulmalarını talep ettik. Torba Yasa ile meclise gönderileceği belirtildi, bekliyoruz. Yasa çıktığı takdirde bu yıl üyelerimizden aidat almayacağız.
Bir süre daha sürmesi halinde seyahat acentelerinin çok önemli bir kısmını ortadan kaldıracak bu krizde, kamuya karşı başta mali yükümlülüklerin azaltılması olmak üzere çeşitli destekler talep ettik. Özellikle istihdamın azalmaması için etkin ve sonuç verici teşvik ve kolaylıkların kolay ulaşılabilir kredilerle desteklenmesi için oluşturulan taleplerimizi ilgili makamlara sunduk, sunmaya da devam ediyoruz. Bunlardan bazıları devletimiz tarafından kabul görerek uygulamaya konulmakta, sektörün bu yıkımdan sağ salim çıkabilmesi diğer taleplerimizin karşılanmasını umutla bekliyoruz."
Bağlıkaya, devletin kaynak ayırmadan hayata geçirebileceği mevzuat değişikliği ile çözülebilecek hususlara ilişkin sabırsız beklenti içinde olduklarını belirterek, "Uzun zamandır beklediğimiz kanun değişikliği ile birer ticari işletme olan seyahat acentelerinin devirlerinin mümkün hale getirilmesi, işletme belgesi bedelinin gerçekçi olarak belirlenmesi ve bu mal varlığının teminat gösterilerek kredi alınabilmesi halinde devlet kaynakları kullanılmadan seyahat acenteleri kendilerini yarına taşıyacak mali kaynağa erişebileceklerdir. Bir işletmeye ilişkin mülkiyet hakkının gereği de uzun yıllar sonra yerine getirilmiş olacaktır." diye konuştu.
"İstihdam kaybı en son istediğimiz şey"
Sektörde istihdam kaybı olup olmayacağına yönelik soru üzerine Bağlıkaya, "İstihdam kaybı en son istediğimiz şey. Çünkü sektör olarak çalışanlarımızın işsiz kalmasını istemiyoruz, özellikle mesleki ticari işletme olarak deneyimli personelimizi kaybetmek bizim için de büyük kayıp anlamına geliyor. Seyahat acentelerimizin mevcut durumda personelini ne kadar koruyabileceğini bilemiyoruz. Seyahat acentelerimiz ile gerçekleştirdiğimiz ankete göre üyelerimizin yaklaşık yüzde 50’si koronavirüsün neden olduğu ekonomik daralma nedeniyle yüzde 75 oranında istihdam kaybı yaşayabileceğini belirtiyorlar." yanıtını verdi.
Bağlıkaya, turizm sektöründe çalışanların Türkiye’deki toplam sigortalı istihdamın yaklaşık yüzde 9’unu oluşturduğunu vurgulayarak, "Turizm mevsimsellik etkisinin yoğun hissedildiği özellikle bahar aylarından itibaren istihdamın arttığı sektörlerimiz arasında. Bundan dolayı uzun yıllardan bu yana turizmin 12 aya yayılmasının istihdama sağlayacağı katkıdan bahsediyorduk. Ancak içinde bulunduğumuz mevcut koşullar bırakın turizm alanında yeni istihdamın sağlanmasını maalesef ki işten çıkartmaları gündeme getirmiş durumda." diye konuştu.
Devletin aldığı önlemler arasında “Kısa Çalışma Ödeneği”nin de yer aldığını anımsatan Bağlıkaya, belli bir süre için bu desteğin faydasını görebileceklerini söyledi.
Bağlıkaya, şunları kaydetti:
"Ancak hiç arzu etmediğimiz bir durumu da vurgulamak isterim ki koronavirüsün etkisi devam ederse turizm alanında sezonu açamayan turizmcilerimiz yeni personel işe alamayacağı gibi mali gücü kalmadığı için mevcut personelini de işten çıkarma yoluna gidebilir. Bu bakımdan talep ettiğimiz destekler arasında 'Kısa Çalışma Ödeneği'nin süresinin 9 aya çıkarılması da bulunuyor. Bu süreçte devletimizin desteğine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyuyoruz. Temennimiz bu virüsün bir an önce kontrol altına alınması ve üretim, hizmet çarkının tekrar dönmesidir."