28 Şubat'ın önemli tanığı Sadık Albayrak, o günleri anlattı
28 Şubat'ın önemli tanıklarından biri olan Gazeteci yazar Sadık Albayrak, Haber7 Gündem Masası'nın konuğu oldu.
28 Şubat'tan bugüne Türkiye'de yaşanan olaylardan kesitler sunan Sadık Albayrak, "28 Şubat'ı bu millete yaşatmak isteyenlerin ana hedefleri, sürecin 1000 yıl sürmesiydi" tespitinde bulundu. Albayrak, benzer süreçlerin yeniden yaşanmaması için neler yapmamız gerektiği konusunda da önemli tavsiyelerde bulundu.
Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli ile Yayın Koordinatörü Tarık Dağlı'nın sorularını cevaplayan Gazeteci yazar Sadık Albayrak'ın çarpıcı tespitleri:
"28 ŞUBAT'TA HEDEFLERİ 1000 YIL SÜRMESİYDİ"
28 Şubat darbesinin önemli tanıklarından birisiniz. Türkiye'nin 28 Şubat öncesi ve sonrası yaşadıklarını göz önünde bulunduracak olursak, ulaşılmak istenen asıl hedef neydi?
Türkiye'nin 28 Şubat benzer olayları yaşamasının arkasında karanlık bir plan var. Hatırlarsınız, "1000 yıl sürecek" diye bir söylemi vardı militarist kafanın... Çünkü 28 Şubat'ı bu millete yaşatmak isteyenlerin ana hedefleri, bu sürecin 1000 yıl sürmesiydi. Bu çok tehlikeli bir ifade... Bu topraklar 1000 yılda Müslüman oldu. Temel amaç Müslüman olmadan evvelki konuma getirmekti. Ancak bu saldırıların sadece 28 Şubat'la sınırlı olduğunu düşünmemek lazım. 28 Şubat'ın hedeflediği programın geçmişte de günümüzde de uygulanmaya çalışıldığı zaman dilimleri var. Mesela, cumhuriyetin kuruluşundan sonraki baskı unsurlarıyla büyük benzerlik gösteriyor.
1924'ten sonra ezan Türkçeleştirilmiş, camiler kapatılmış, tekkeler ilga edilmişti. Tüm bunlar 1928'e kadar süren anayasada "Türkiye Cumhuriyet'inin resmi dini İslam'dır" maddesi bulunmasına rağmen yapılmıştır. Reformist ulema, geçmişte din ve şeriat derken bu sefer de reform işine girişmek istedi. Örneğin kiliselerdeki gibi camilere ayakkabılarla girilecek, ibadetler Türkçe yapılacaktı. Hatta, 'Türk'ün amentüsü' diye bir kitap bastılar. Bu kitapta akaid ve itikadın hükümlerini değiştirdiler. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1927'lerde diyor ki, "Siz kimsiniz. Biz herkesin kafasından fesi indirdik şapkayı koyduk. Fazla ileri gitmeyin sizin başınızı da açar başka serpuş koyarız." Bu kadar açık.
28 Şubat'ta da buna benzer gelişmeler oldu. İlahi söylenmeyecek, imam-hatip okulları kapanacaktı. Kız çocuklarına "Suudi Arabistan'a gitsinler" diyenler oldu.
Daha yakına gelelim; Gezi olaylarından hatırlarsınız. Duvarlara, "zulüm 1453'te başladı" diye yazdılar. Bunun arka planı olmayan öylesine atılmış bir slogan olduğunu düşünebiliyor musunuz?
"15 TEMMUZ DA, 28 ŞUBAT'IN DEVAMIDIR"
Saldırı yöntemleri farklı olsa da zaman zaman benzer girişimlerin tekrarlandığını görüyoruz. Gezi, 6-7 Ekim olayları, 15 Temmuz bunlardan bazıları... Türkiye yeniden 28 Şubat benzeri bir korku tüneline sokulmak istenebilir mi?
28 Şubat'ta anayasa Türkiye Cumhuriyeti için, "laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti" diyordu. Tüm ideolojik saplantılar 'sosyal' kavramına istinaden gerçekleşti. O varken diğer maddelerin de gereğini yapmak gerekirdi, bunu yapmadılar. Demokratik derken, geçmişte demir perde yıkılmadan evvel Bulgaristan 'demokratik halk cumhuriyeti' diye geçerdi. Demek ki mefhumlar da çarpıtılabiliyor. Türkiye'de de mefhumlar çarpıtılıyor ve bunu yapanlar bir yerden güç alıyorlardı, anayasanın 35. maddesinden. İrtica hortladı diyerek legal-illegal her türlü dini kavramın üzerine gittiler. 15 Temmuz, zihniyet olarak 28 Şubat'ın devamıdır.
1453, İstanbul'un Müslümanların eline geçmesinin tarihidir. Bu bir Hadis-i Şerif'e istinadendir. Bir başka Hadis-i Şerif'te ise, 'Roma fethedilmeden kıyamet kopmayacaktır' denilmektedir. Fatih Sultan Mehmet, bu yüzden Otranto'ya asker çıkardı. Bu savaşta Otranto'da 800 şövalye öldürüldü. Papa, 5-10 yıl önce onlara 'aziz' unvanı verdi. Bizim hedefimiz Roma'yı almak ise onun hedefi de geri almaktır. Bu FETÖ'yü de Roma'ya bu yüzden götürdüler. Ona seni Doğu Roma'nın başına getireceğiz dediler, bütün gösteri bu. Ablalar var, tebliğ yapıyorlar sözde... Onları da Afrika'ya vesaire göndereceklerdi. Bakın onların yaptıklarının hepsi problemlidir. O ablalar, aileleri yıktılar, yok ettiler. Bu onların zulmünün tezahürüdür.
15 Temmuz gibi bir felaket yaşadık. Bu yönüyle 28 Şubat da bu evrelerden bir tanesidir. Tehlike nihayete ermiş diye bir şey yok. Su uyur, düşman uyumaz. Bilindiği üzere bunların bir felsefeleri var, bir ülkede siyasetle iştigal etmeyeceksiniz, siyasetle iştigal edenlere destek vereceksiniz. Ancak yüzde 70-80 olduğunuz zaman kendinizi belli edeceksiniz. 15 Temmuz'da da bunu uyguladılar. "Biz her kurumda yüzde 70-80 varız, artık harekete geçme vakti" dediler. Bunların, 'herkul' diye bir siteleri var. Herkül, zanaatkarların tanrıçasıdır. Mademki adı Herkül, emirleri kimden alıyor? Zeus'tan. Bunu yapanlar, Batılı normlara, İslam öncesi hurafe dünyasına yakınlık duyuyorlar. Oysa önder isimlerinden biri olarak gösterdikleri Bediüzzaman Said Nursi diyor ki, "Kuran gibi bir mucize-i baki varken başka burhan aramak aklıma zaid görünür." Bunların durduğu yerle bu bir mi?
12 Eylül sonrasında biz mahkemeler ile uğraşırken o adam kaçıyordu. O devirde kitap basıyordu, Dahhak soyadıyla. Dahhak, 'Gülen' demek, komedyen demek. Hep söylerim, dünyada iki adam vardır, biri gülerek biri ağlayarak para toplar. Bu ağlayarak para topluyordu. Toplumlar için büyük afetler, felaketler oluyor ama yeniden canlanma için bu gerekli.
"BUGÜNLER BÜYÜK MUTLULUK AMA ÇOK ÇALIŞMALIYIZ"
Türkiye'nin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Millet olarak özlenen dirilişi tekrar yaşayabilecek miyiz?
Ben bugünleri büyük bir mutlulukla karşılıyorum. Ama bu mutluluk, daha çok çalışmamızı da beraberinde getiriyor. Bu vücudu işgal etmeye çalışan bir takım güçler var. Bunların -'Zaman' gazetesi okuyanları da dahil- hepsini potansiyel ajan olarak görmek lazım. Kanser gibi vücudu sarıyorlar, bu yüzden gerekli panzehiri sağlamak lazım. Ama görüyorsunuz ki, Müslümanlık hiçbir zaman rahat ve rehavet içinde gelişme sağlamamıştır. Sürekli mücadele etmek ve dimdik ayakta durmak zorundayız. Dikkat edin; İslam dünyasındaki savaşlar ve gelişmeler hiçbir zaman Müslümanların sayı çoğunluğu itibariyle kazanılmamıştır. Çünkü Kuran'da da geçiyor, "Nice küçük topluluklar vardır ki Allah'ın izniyle büyük topluluklara galebe çalarlar."
Şimdi de dünyada böyle bir durum gerçekleşiyor. Özal, "21. yüzyıl Türk çağı olacak" diyordu. Bu değişik yüzyılın henüz 19. yılındayız ama ben daha güzel şeyler olacağına inanıyorum. Bütün imkanları kullanarak mücadele etmek boynumuzun borcudur. Bir güç varsa ona ulaşmak için çabalamalıyız. Kitapsa kitap, gazeteyse gazete, teknolojiyse teknoloji... Yerel tarih yazılmadan, genel tarih yazılmaz. Merkezden muhite gitmemiz gerek. Özellikle yaşlılardan ibret alıcı sözler dinlemek, hatırat yazmak çok önemli. Bunları yapmak, iyi organize olmak lazım.
"SENİN GİTMEDİĞİN YER SENİN DEĞİLDİR"
Toplumun her kesiminde olmak lazım. Ben gazeteciyim, Tayyip Bey, Büyükşehir Belediye Başkanı. Fenerbahçe-Trabzonspor maçına gittik. Namaz kılacağız, mescit çok kötü durumda. Tayyip Bey, yanındakilere dönüp, "Buranın hali ne? Bir daha gelince böyle görmeyeyim, ilgilenin buranın temizliğiyle, teftiş edin" dedi. Yanındakilerden biri, "Siz gelmeyince burayı bize açmazlar" dedi. O zaman anladım, senin gitmediğin yer senin değildir. İşte bu yüzden, her yere gideceğiz. Sıcak yerde, sıcak suyla abdest alıp namaz kılmak kolaydır. Mesele sıfır derecede abdest alıp, öyle bir mescitte namaz kılmaktır. Secde edebileceğin kadar bir yer bulup kılarsan, kıymetli olan odur. Onun için her ortama gireceğiz, çağdaş yaklaşım budur.
ÖZDEMİR BAYRAKTAR'IN OYUNCAK ODASI
Mevcut yapıdan akıllandık artık. Özdemir Bayraktar, kulağı çınlasın, evlerinde bir odaları vardı. Ben 'oyuncak odası' derdim. Uçaklar, maketler, bir sürü şey. "Sen bu işlerden ne anlarsın" diye takılırdım ona. Şimdi 30 sene sonra, insansız hava araçları yapıyor. Zannediyor musunuz ki kolay oldu? Büyük mücadeleler edilerek gelindi bu duruma. Şükürler olsun, kimseye muhtaç değiliz. Harp sanayi yerli üretim yüzde 25'ten yüzde 65'e çıkmış. Yeterli mi? Değil. Erbakan Hoca ASELSAN'ı kurmuştu. O gün için bu sadece bir hayaldi. Biraz başarı yakalanacağı anlaşılınca orada, gencecik 10 mühendisi şehit ettiler. Hâlâ aydınlatılamadı. Bunun içinde CIA, Mossad ve belirli güçler var. Bu insansız hava araçlarının yapımının engellenmesi ile ilgili olayların perde arkasında da Siyonistler var.
"BAŞKANLIK SİSTEMİ MÜDAHALELERE FIRSAT VERMEYECEK"
Bu yeterli değil her alanda daha da ileriye götüreceğiz. Bu ilerleme gerçekleşirken önemli bir aşama daha aşıldı. Türkiye başkanlık sistemine geçti. Artık yeni 28 Şubat'lara, 15 Temmuz'lara fırsat yok. Teknik direktör ne diyorsa o. Yedekse yedek, kadroysa kadro. Bekleyeceksin. Bakalım yedekte kalınca nasıl hareket edeceksin, o önemli. Hep bana, hep bana olmaz. Millet bu adamı koalisyon yapın, partiler kurun diye seçmedi. Başkanlık sisteminde millet, direkt lideri seçiyor, lider de kabineyi oluşturuyor. Kabinedekiler artık risk alacak, dava adamı olacak. Bu noktaya gelindiğindeyse artık iş dizginlenecek. Milletle kaynaşarak hareket edildiğinde dış siyasette de diğer ülkeler ona göre davranıyor. Clinton'ın karşında Ecevit'in fotoğrafı dönüp duruyor. Ne kadar çok rahatsız edici değil mi? Bugün nasıl? Cumhurbaşkanı Erdoğan karşısındaki liderin asla üst perdeden bir harekette bulunmasına fırsat vermiyor.
"PASAPORTUMUZLA KENDİ KONSOLOSLUKLARIMIZA BİLE GİREMİYORDUK"
Zamanında biz yurt dışına gittiğimizde, pasaportumu aşağılayan ülkeler vardı. Bırakın başka ülkeleri, kendi konsolosluğumuza gittiğimizde dahi içeri almıyorlardı. Bu iktidardan evvel, Türkiye Cumhuriyeti konsolosluklarının tek hükmü çatal kaşığındaki Ay-Yıldız idi. Konsolosların nereden yetiştikleri bilinmez, çocukları Türkçe doğru dürüst bilmezler, Türkiye'ye uğramazlardı. Şimdi rahatsız oluyorlar çünkü konsoloslarımız oradaki halk ile bağlantılı, içeriden adamlar. Onun için elbette bunda bir hikmet olacak. Ben dilerim ki inşallah bu milletin çilesi bundan sonra biter.
"BİR SÜMÜKLÜ KURTARACAKMIŞ BUNLARI"
Bugün çile çekilmiyor mu, çekiliyor. Ama Allah sevdiği kula çile çektiriyor. Bu doğrultuda da her şeyin bir hikmeti var;
"Zaman korkunç kabustu, mesafeler uçurum,
Toprak kan içiyordu insandan, yudum yudum"
15 Temmuz gecesi de böyleydi. Benim sözüm ya da senin sözün ne fark eder? Onları gördükçe ağlıyoruz. Onlar bu memleket için öldüler. Onlara bunu yapan adam nasıl bir saplantı içinde bulunuyor? Ne kadar beyinler yıkanmış, ne kadar robotlaşmışlar... Neymiş, bir sümüklü adam kurtaracakmış bunları. Bunların aileleri, akrabaları hangi yüzle dolaşıyor? Şu partinin adaylarından biri, "Halisdemir'in şehadeti şüphelidir" diyor. Onun öldürdüğü adam ne o halde?
Bir musibet, bin nasihatten evladır. Biraz da depreme benzer bu olaylar, ne zaman patlayacağı tahmin edilemez. Tedbir almak bizim boynumuzun borcudur. İslam yücedir, ondan yücesi olmaz. Kendimize gelip, inancımız için mücadele etmek zorundayız.
-
Hamza 5 yıl önce Şikayet EtCezaevine haksız yere girenlere hükümet af çıkarması haklarının iade edilmesi çokmu zor.Beğen Toplam 2 beğeni
-
ihsan 5 yıl önce Şikayet Etiyide 28 şubat yargılaması bittimi adalet sağlandımı hayır zulüm devam ediyor suçlular ortalıkta dolaşıyor diğer ayakalrına hiç dokunulmadı ak parti bu işte yeteris kaldıBeğen Toplam 4 beğeni
-
Meta 5 yıl önce Şikayet Et28 Şubat dahil Türkiye'deki bütün darbeler direk halka yapılmıştırBeğen Toplam 4 beğeni
-
Cengiz 5 yıl önce Şikayet Et28 Şubatçılar pusuda bekliyor. Hükümetin ilk tökezlemesinde yüklenecekler. Muhalefet çok geniş bir cephe kurdu: CHP+İP+HDP+SP+FETÖ+PKK+BATI BASINI... Yerel seçimlerde sallayabilirlerse yeni sistemi tartışmaya açacaklar ve erken seçime zorlayacaklar. Gösteri ve sokak olaylarını da göze almış durumdalar. Venezuela'dan ilham da alıyorlar. Ekonomik baskı için de Batı'ya ihtiyaçları var. Bakalım ne olacak?Beğen Toplam 4 beğeni
-
Mehmet 5 yıl önce Şikayet EtAllah CC Razı olsun.Beğen Toplam 6 beğeni